Alparslan Türkeş: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmemiş revizyon][kontrol edilmiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Akonvx (mesaj | katkılar)
Değişiklik özeti yok
Kibele (mesaj | katkılar)
vikisöz'deyiz..
1. satır:
{{Biyografi
Bence rahmetli Alpaslan Türkeş'i bu başlığa uygun olarak daha farklı şekilde anmalıyız. Bir Türk devlet adamı ve siyasetçisi olarak, onu anarken, hayatını, yaptıklarını ve amaçlarını gündeme getirmeliyiz. Bunu yaparken de gündelik siyasetten soyutlamak gerekir. Çünkü, gündelik siyasette her devlet adamını ve politikacıyı seven de sevmeyen de çıkacaktır. Aramızdan ayrılmış bir insanı inancımız gereği "rahmetle anmak" ve onun hayatından, yaptıklarından ve anlayışından kesitler sunmak istiyorum sizlere. Bu çalışmaya Alpaslan Türkeş, vefat ettiği zaman başlamıştım.
 
“Biz o ananın, o babanın çocuklarıyız. O şalvarlılardan, o heybelilerden geldik. O heybeye Batılı aklını oynatır. Onun üstündeki o Türkmen ruhunun asaletini gösteren ince işe, nakışa Batılı aklını oynatıyor.”
Alparslan Türkeş
 
ALPARSLAN TÜRKEŞ’İN SÜLALESİ
Alparslan Türkeş’in , Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesinin Yukarı Köşkerli köyünden Kıbrıs’a sürgün edilen Koyunoğlu Ailesine mensuptu. Oğuzların yirmi dört boyundan biri olan Avşar boyuna mensup olan Koyunoğlu Ailesi, 18. yüzyılda Kayseri bölgesine diğer Avşar oymakları ile birlikte gelmişlerdi. Avşar boyu, aynı Kınık ve Kayı boyu gibi devlet kurmuş, beylik yapmış, önderlik vasfı bulunan bir boy olarak bilinmektedir. Alparslan Türkeş’in vasıfları düşünüldüğünde, damarlarındaki Avşar kanının kişiliğine ve liderlik özelliklerine aynen yansıdığı görülür.
1860’lı yıllarda, Sultan Abdülaziz döneminde Alparslan Türkeş’in dedesinin dedesi olan Arif Ağa, bir takım hadiselerden dolayı Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesinden Silifke’ye sürgün edilmiştir. Silifke’de fazla kalamayıp tekrar Pınarbaşı’ya dönmüşler ancak bu sefer de Kıbrıs’a gönderilmişlerdir.
 
ALPARSLAN TÜRKEŞ’İN BABASI VE ANNESİ
Babası Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesinin Yukarı Köşkerli köyünden “Koyunoğlu Ailesi”ne mensup Tuzlalı Ahmet Hamdi Bey, annesi ise Kıbrıs Türklerinden Fatma Zehra Hanım’dır. Lefkoşe’de 25 Kasım 1917 tarihinde dünyaya gelen Alparslan Türkeş, ata toprakları olan Kayseri’ye özel bir ilgi duyardı ve sevgiyle bağlıydı.
 
“Oğuz Han oğlu Avşar’ın başçısı yılların damarını eline aldı, çekip yetti. Günlerden bir gün Ayhatun’un gözü parladı. Nur topu gibi bir oğlan doğurdu. Adını Arslan kodu, iri, kara, parlak gözleri vardı. İri pençeleri vardı. Gök yeleli, gök tüylü idi. Arslan büyüdü, Alp Arslan oldu. Dağa taşa sığmadı, su onu durduramadı. Göğsü ilerde, başı dik, kara gözleri derin, yağız bir delikanlı idi.”
Ahmet Bican Ercilasun
 
 
ALPARSLAN TÜRKEŞ’İN DOĞDUĞU EV
Alparslan Türkeş, Kıbrıs’ta Lefkoşe’nin Haydarpaşa Mahallesi, Kirlizade Sokağı 13 numaralı evde 25 Kasım 1917 tarihinde öğle vakti dünyaya gelmiş.
 
ALPARSLAN TÜRKEŞ’İN ADI
Koyunoğlu Ailesi, yeni doğmuş olan erkek evlatlarına “Ali Arslan” adını vermişler. Arslan adı ile anılmaya başlayan çocuğun adı zamanla “Alparslan” olmuş. Soyadı kanunundan sonra ise “Türkeş” soyadını almış.
Asıl adının Feyzullah olduğu yolunda olan iddialar ise ne ailesi, ne de kendisi tarafından kabul edilmemiştir.
 
ALPARSLAN TÜRKEŞ’İN KARDEŞLERİ
Alparslan Türkeş, babası Ahmet Hamdi Bey’in ilk çocuğu, annesi Fatma Zehra Hanım’ın beşinci çocuğudur. Zehra Hanım, ikinci evliliğini Ahmet Hamdi Bey ile yapmış.
Alparslan Türkeş’in beş kardeşi var. Dört erkek kardeşi üvey, tek kız kardeşi var. Onunla da babaları aynı, anneleri ayrı. Çünkü, Ahmet Hamdi Bey, Fatma Zehra Hanım’ın üzerine bir kez daha evlenmiş. Ancak, ikinci evliliği uzun sürmemiş ve boşanmışlar.
Üvey erkek kardeşlerinin isimleri: Mehmet Ragıp, Ahmet Kazım, Ali ve Mustafa. Kız kardeşinin adı ise Dervişe. Alparslan Türkeş ile kız kardeşi Dervişe birlikte büyümüşler. Dervişe ile aralarında iki yaş varmış.
 
 
İLKOKULA DÖRT YAŞINDA BAŞLADI
Alparslan Türkeş, ilkokula Lefkoşe’de “iptidai” adı verilen Sarayönü Camii yanıbaşındaki Sarayönü İlkokulu’nda yaptı. İptidai’de Arap harfleri ile öğrenim görmüştür, ilkokuldan sonra ise “rüştüye” adı verilen ortaokula başladı.
 
“ARSLAN” ADI “ALPARSLAN” OLDU
Alparslan Türkeş, “rüştiye” ortaokul üçüncü sınıfa giderken Osman Zeki Bey isimli bir öğretmeni küçük “arslan”ın adının “alparslan” olmasını istemiş ve o günden sonra adı “alparslan” olmuştu.
 
TÜRKLÜK ŞUURU İLE İLGİLİ İLK BİLGİLERİNİ ORTAOKULDA ALDI
Ortaokulda (Rüştiyede) okurken Kıbrıs Türkleri’nden Turgut Bey isimli hocasından Türk toplulukları hakkında ilk bilgileri alan Alpaslan Türkeş; soydaşlarımızın esaret altında yaşadıklarını duyunca 14-15 yaşlarındaki bir Türk gencinin hassasiyetini taşıyarak milliyetçi duguları kabarmış ve Türk Dünyası Ülkelerinin bağımsızlığına kavuşması gerektiği fikrini ilk kez bu yıllarda benimsemişti.
 
 
 
“O, küçükken bile ruhunu sarmış olan Türklük ateşi ile yanardı. Türkler’in Kıbrıs’ı mutlaka kurtaracağını hatta kendisi büyüyünce asker olup Kıbrıs Türkleri’ni özgürlüğüne kavuşturacağını söylerdi.
Tek hedefimiz, İngilizleri Ada’dan kovup özgürlüğe kavuşmaktı. Türkeş, böyle bir ruh hali içinde Türkiye’ye geldi ve subay oldu.”
Dr.Fikret Alkan
Alparslan Türkeş’in
çocukluk dönemi arkadaşı
 
 
ORTAOKULU BİTİRİNCE SUBAY OLMAYA KARAR VERDİ
1571 yılında Osmanlı topraklarına katılan Kıbrıs, 1878 yılında İngilizlere geçici bir süreyle verilmişti. 1918 yılında Birinci Dünya Savaşı’ndan mağlup olarak çıkan Osmanlı Devleti’nin elinden Kıbrıs’ı İngilizler almışlardı. Kıbrıs yönetiminin İngilizlerin eline geçmesiyle adada Rum nüfusu artmış, Türk nüfus azalmıştı.
İngiliz yönetimine tahammül edemeyen Türkler, anavatana göçüyorlardı. Alparslan Türkeş’in ağabeyleri Mehmet Ragıp ve Ahmet Kazım, 1924 ‘te imzalanan Lozan Antlaşmasının bazı haklarından faydalanarak Adana’ya göç ettiler. 1932 yılında ortaokuldaki öğretmenlerinin etkisiyle subay olmaya karar veren Alparslan, ailesini ikna ederek Türkiye’ye göç etmelerini sağlamıştı.
 
 
HEDEF KULELİ ASKERİ LİSESİ
3 Haziran 1933 tarihinde Viyana adlı bir İtalyan gemisiyle Lefkoşe’den hareket ederler ve Tuzla’ya gelirler. Oradan İstanbul’a geçerler. Alparslan Türkeş’in tek bir hedefi vardır: Kuleli Askeri Lisesi.
 
 
“Türk Milliyetçiliği, her çeşit taklitten arınmış, kendi cemiyetinin değerlerine bağlı ve o değerleri geliştirici bir harekettir. Türk gençliği, Türk milletinin geleceğinin biricik ümidi ve kurtuluş kaynağıdır.”
Alparslan Türkeş
 
KIBRIS ELBET BİZİM OLACAKTIR
Alparslan Türkeş, Viyana gemisiyle askeri lisede okumak için Türkiye’ye ailesi ile birlikte gelirken Kıbrıs adası, İngiliz idaresinde ve Rum baskısı altındaydı. Alparslan Türkeş, daha o yaşlarda büyük bir bilinçle Viyana gemisinden Kıbrıs’a bakarken şöyle mırıldanıyordu:
“Kıbrıs’ı elbet birgün kurtaracağız.”
 
 
O YILLARDA KIBRIS TÜRKLERİ’NİN ASKERİ OKULA GİRİŞİNDE
BÜYÜK PROBLEMLER YAŞANIYORDU
Alparslan Türkeş’in Kuleli Askeri Lisesine kaydı oldukça güç şartlarda olmuştu. Kıbrıs Türkleri’nin İngiliz pasaportu taşıyor olmaları ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kabul edilmemeleri Kıbrıslı gençlerin askeri okullara girmelerini engelliyordu. Alparslan Türkeş’in askeri okula girmek için yaptığı başvuru Türk vatandaşı olmadığı gerekçesi ile kabul edilmemişti. Daha sonra CHP İzmit milletvekili Sırrı Bey’in ve Mareşal Fevzi Çakmak’ın devreye girmesi ile Kıbrıslı gençlerin Kuleli’ye ön kayıtları yapılır. Kesin kayıtları ise Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına kabul edildikleri zaman yapılacaktır.
 
ALPARSLAN TÜRKEŞ, SOYADINI TARİH KİTAPLARINDAN BULDU
1934 yılında soyadı kanunu çıkmış, Alparslan Türkeş’in ailesiyle birlikte T.C. vatandaşlık başvuruları da kabul edilmişti. Onların da soyadı almaları gerekiyordu. Babası nüfus müdürlüğüne gidip “Koyunoğlu” soyadını almak istediğini söylemiş, ancak kabul edilmemişti. Çünkü, o yıllarda aile lakabından ziyade Öztürkçe isimlerin soyadı olarak alınması tavsiye ediliyordu. Alparslan Türkeş ve babası, tarih kitaplarını karıştırıp tarihi Türk isimlerini bir liste yaptılar. Altay adını soyadı olarak almak istiyorlardı ama bu soyadını alanların çok olduğu kendilerine ifade edilmişti. Nüfus memuru Türkeş ailesinin hazırladığı Öztürkçe isim listesinin ikinci sırasındaki “Türkeş” isminin soyadı olarak daha uygun olacağını ifade ederek bu adı seçmişti. Alparslan Türkeş’in Adana’da bulunan ağabeyleri Mehmet Ragıp ve Ahmet Kazım, 1934 yılında “Türkiş” soyadını almışlardı.
 
“TÜRKEŞ” ADI NEREDEN GELİYOR?
Türkeşler, İli nehri civarında oturan bir Türk boyunun adıdır. Göktürk devletinin dayandığı esas topluluk olan Onoklara mensup bir topluluktur. Bu boy, Türklerin göçebe hayattan yerleşik hayata geçişinde önemli görevler görmüştür. Ayrıca, Alparslan Türkeş’in mensup olduğu Avşar boyu içerisinde Terkeşli/Türkeşli adını taşıyan oymak adlarına rastlamak mümükündür.
 
 
KRONOLOJİ:
Yıl 1936: Alparslan Türkeş, Kuleli Askeri Lisesi’ni pekiyi derece ile bitirdi.
Yıl 1936: 25 Ekim’de Ankara’da Dikmen sırtlarında bulunan Harp Okulu binasında eğitimine başladı.
30 Ağustos 1938: Harp Okulunu asteğmen olarak bitirdi.
İlk görev yeri: Isparta
28 Şubat 1939: Teğmen rütbesine atandı.
5 Eylül 1939: Isparta’da Muzaffer Hanımla nişanlandı.
14 Ocak 1940: Muzaffer Hanımla evlendi.
27 Kasım 1940: Türkeş ailesinin ilk çocuğu “Ayzıt” dünyaya geldi. Çocuğun isim babası ünlü edebiyatçı Nihal Atsız idi.
Görev yerleri: ll.Dünya Savaşı yıllarındaki görev yerleri şöyledir: Balıkesir, Bandırma, Edincik, Erdek ve Marmara Adası.
30 Ağustos 1942 : Üsteğmenlik rütbesine atandı.
18 Ocak 1943: İkinci çocukları “Umay” dünyaya geldi. Doğum yeri: Marmara Adası
(Bugün Hacettepe Üniversitesi Halk Edebiyatı profesörü olan Umay Günay Hanımefendi)
 
 
 
“Biz ne başkalarına uşaklık etmek ne de başkalarını uşak olarak kullanmak istemeyiz.”
Alparslan Türkeş
 
1944 TURANCILIK DAVASI
13 Haziran 1944‘te Üsteğmen Alparslan Türkeş, Hüseyin Nihal Atsız ile mektuplaştığı ve Turancı olduğu gerekçesi ile tutuklandı ve Tophane’de askeri cezaevine kondu. O yıllarda birçok Türk aydını Türkçülük-Turancılık suçu işlemiş kabul ediliyordu. İsmet Paşa yönetimi, Türk Milliyetçilerini düşüncelerinden dolayı suçlu kabul ediyordu.
Türkçülük-Turancılık davasında Alparslan Türkeş ile birlikte tutuklananlar arasında birçok ünlü bilim adamı, yazar, şair ve düşünür de vardı: Hüseyin Nihal Atsız, Hüseyin Namık Orkun, Nejdet Sancar, Prof.Dr.Zeki Velidi Togan, Prof.Dr.Reha Oğuz Türkkan, Orhan Şaik Gökyay, Fethi Tevetoğlu, Hasan Ferit Cansever...
13 Haziran 1944’te tutuklanan Üstteğmen Alparslan Türkeş, 4 Eylül 1944 tarihinden itibaren 23 Türk Milliyetçisi ile birlikte yargılandı. 29 Mart 1945 tarihinde İstanbul 1 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi, Alparslan Türkeş’e 9 ay 10 gün hapis cezası verdi. Bu tarihte 9 aydan daha fazla bir süreyi zaten hapis hayatıyla geçirdiği için salıverildi.Aynı davada Prof.Zeki Velidi Togan’a 10 yıl ağır hapis, Nihal Atsız’a 6,5 yıl, Nihal Atsız’ın kardeşi Nejdet Sancar’a da 5,5 yıl ağır hapis cezası verilmişti.
 
Bu dava Türk Hukuk Tarihi’ne kara bir leke olarak geçti. Mahkeme öncesi “tabutluk” adı verilen hücrelerde kalan sanıklara ağır işkenceler yapılmış ve ifadeleri alınırken de tırnakları sökülmek suretiyle bir büyük insanlık ayıbı işlenmişti.
Bu tarihte İsmet İnönü ve devrin yönetiminin baskıları ile Türk Milliyetçileri, düşüncelerinden dolayı ağır baskı ve işkenceden sonra, Türk adaleti tarafından mahkum ediliyorlardı. İşin garip tarafı T.C.Anayasası’nda ve Ceza Yasalarında “Türkçü/Turancı veya Türk Milliyetçisi” olmak suç mu teşkil ediyordu? Hayır. İşte bir başka çelişki de buydu. Suç olamayan bir fiilden dolayı mahkum olmak. Savcı böyle bir düşüncenin suç olamayacağını biliyordu ama devrin yönetimi bütün siyasi baskısını Türk adaletinin üzerine koymuş ve böyle bir siyasi kararı onlara imzalatmıştı.
 
13 Aralık 1944 yılında üçüncü kızı “Sevenbike” doğmuştu.
 
 
“Türklük bedenimiz, İslamiyet ruhumuzdur. Ruhsuz beden ceset olur.”
Alparslan Türkeş
 
YARGITAY, TURANCILIK DİYE BİR SUÇUN OLAMAYACAĞINA KARAR VERDİ
1946 Yılında Askeri Yargıtay, kanunda suç olarak yazılmayan bir fiil ve görüşten dolayı kimse suçlanamaz ve ceza göremez, diyerek ve 1 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi’nin tarafsızlığını yitirdiğini belirterek kararı bozdu. Dava yeniden görüşülmek üzere İstanbul 2 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesine gönderildi ve mahkeme bütün sanıkların beraatına karar verdi. Böylece Türk adaleti bir mahkemenin siyasi baskılarla aldığı yanlış kararı ancak iki yılda düzeltebildi. Geride birçok insanda derin yaralar ve acılar bırakarak...
 
 
5 Şubat 1948: Dördüncü kızı Selcen dünyaya geldi.
 
 
“Vatandaşlarımız arasında parti, mezhep, ırk ve bölge farkı gözetmeksizin karşılıklı sevgi ve saygıya dayanan bağlar dokuyacağız.”
 
Alpaslan TÜRKEŞ
 
 
“Yıl 1944...Bulgaristan’da Müslüman Türk mezarlarını dozerlerle yıkan Bulgar devletini protesto için nümayiş yapan bir grup genç... Milli Şefin ve Tek Parti’nin iyice azıttığı bir dönem!...
Türk düşmanı Bulgar devletini korumak ona söz söyletmemek için tabutluklarda işkenceye tabi tutulan birkaç Türk yiğidi!... Tek partiye kulluk yerine, millete hizmetkar olmayı ahdetmiş birkaç Alperen!... 83 kişi tutuklanır... 15 kadar tabuta benzer bir hücreye konur! Tepelerinde 1500 mumluk ampul, hararet 60 derece civarında, açlık ve susuzlukla beraber süren işkenceler!... 27 yaşında bir yiğit Alparslan Türkeş, Hikmet Tanyu, Reha Oğuz Türkkan ve diğerleri... Zulmün, diktatörlüğün, faşizmin en azgın uygulamalarının yapıldığı acı bir dönem...
Dr.Hasan Moğol, Ortadoğu, 9.4.1997
 
ALPARSLAN TÜRKEŞ,
KIZLARINA NE ADLAR VERDİ
VE
BU İSİMLER
NE ANLAMLARA GELMEKTEDİR
Ayzıt: Göktürklerde erdem ve güzellik ilahesinin adı.
Umay: Göktürklerde erdem ve şefkat meleğinin adı.
Sevenbike: Kazan’da hükümdarlık yapmış, vatansever ve yüksek ahlaklı Süyünbige’nin adından geliyor.
Selcen: Dede Korkut Hikayelerindeki Selcen Hatun’un adından gelen bu isim, erdem, güzellik ve hamaratlık anlamlarını taşıyor.
Bu dört isim de Türkçedir ve tarihi isimlerdendir.
 
 
TABUTLUK’TAN AMERİKA’YA...
1948 Gelibolu’da görev yaparken babasını kaybeden Alparslan Türkeş, aynı yıl Amerika Birleşik Devletleri için açılan sınavı kazanıyor ve ABD’ye gitmeye hak kazanıyordu. Babasının vefatı sebebiyle bu duruma sevinememişti bile.
Amerika’da Cansas Eyaletinde Kara Harp Akademisi’nde ve Georgia Eyaletinde Amerikan Piyade Okulu’nda eğitim gördü.
Amerika dönüşü Çankırı’da Gerilla Okuluna gerilla öğretmeni olarak atandı. 1951 yılında Kurmay subaylık sınavına yüzbaşı rütbesiyle katıldı ve Harp akademisinden 1955 yılında Kurmay Binbaşı olarak mezun oldu.
Yeni görev yeri Milli Savunma Bakanlığı idi ve burada karargah stajını yaptı. Bu yıllarda beşinci çocuğu Yıldırım Tuğrul Türkeş dünyaya geldi.
 
 
ALPARSLAN TÜRKEŞ, NATO TÜRK TEMSİL HEYETİ ÜYESİ
1955 yılında açılan bir sınavı kazanarak ABD’de NATO Türk Temsil Heyeti üyeliğine atanır. Pentagon’daki görevi iki yıl sürdü ve 1957 yılında Türkiye’ye döndü. Bu süre içerisinde Uluslararası Ekonomi eğitimi görmüştür.
 
 
ALPARSLAN TÜRKEŞ, ALMAN ATOM VE NÜKLEER OKULUNDA
1959 yılında Alparslan Türkeş, Almanya’ya Atom ve Nükleer Okuluna gider. Buradaki eğitimini başarıyla tamamlar ve yurda döner. Artık kendisi Kurmay Albaylığa yükselmiştir.
 
1960 İHTİLALİNİN KUDRETLİ ALBAYI
27 Mayıs 1960 tarihinde Türkiye’deki kardeş kavgasını önlemek için ülke yönetimine el koyan Türk Ordusu, devrin yöneticilerini gözetim altına almış, bazı reformları gerçekleştirmek için Milli Birlik Komitesi’ni oluşturmuştu. Türk Halkına Ankara’daki Radyoevinden ilk bildiriyi okuyan kişi, daha sonra ihtilalin kudretli albayı olarak anılacak olan Albay Alparslan Türkeş’tir.
Kurmay Albay Alparslan Türkeş, ihtilal hükümetinde Başbakanlık Müşteşarlığı görevini üstlendi Bu görevi sırasında Devlet Planlama Teşkilatı, Devlet İstatistik Enstitüsü ve Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü gibi kurumları kurulmasını sağladı.
Milli Birlik Komitesi, arasında bir süre sonra anlaşmazlıklar ortaya çıktı. 13 Kasım 1960 tarihinde Alparslan Türkeş ve “ondörtler” olarak adlandırılan Milli Birlik Komitesi üyeleri emekliye sevkedildiler. Bu tasviye hareketinden sonra “ondörtler”, yurtdışına gönderildi, bir diğer ifadeyle yurtdışı görev bahanesiyle sürgün edildiler. Alparslan Türkeş, 19 Kasım 1960’ta Türkiye’nin Hindistan Büyükelçiliği’ne Müşavir olarak gönderildi. 1961- 1963 yılları arasında 2,5 yıl Hindistan’da kaldı ve Türkiye’ye dönmesine müsaade edilmedi.
Alparslan Türkeş, ancak 22 Şubat 1963 yılında Türkiye’ye dönebildi. Arkadaşları ile bir araya gelerek yeni bir kadro oluşturmaya başladı. Önce “Huzur ve Yükseliş Derneği”ni kurdu. Amacı ilerde bir parti kurmaktı.
 
1958 yılında Elazığ’da görev yaparken Kurmay Albay Alparslan Türkeş, Kurmay Binbaşı Talat Aydemir’in “cunta” adını verdiği gizli bir örgüte girme teklifine sıcak bakar ve daha sonra bu örgütün kilit adamı durumuna geçer.
1960 ihtilalinde Alparslan Türkeş, Hindistan’a sürgüne gönderilmişti. 22 Şubat 1922 tarihinde Türkeş Hindistan’da iken birinci darbe teşebbüsünde bulunan ancak başarılı olamayan Talat Aydemir, bu kez Alparslan Türkeş yurda döndükten sonra da 20-21 Mayıs 1963 tarihinde ikinci bir darbe teşebbüsünde bulundu.
 
1963 yılında Talat Aydemir’in giriştiği darbe teşebbüsüne karıştığı iddiası ile Alparslan Türkeş tutuklandı ve Mamak Askeri Cezaevinde dört ay hücre hapsinde yattı, yargılandı ve beraat etti.
 
 
CUMHURİYETÇİ KÖYLÜ MİLLET PARTİSİ
31 Mart 1965 tarihinde Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ne katıldı. Bu tarihten beş ay sonra 1 Ağustos 1965 tarihinde Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi kurultayında genel başkan seçildi. Aynı yıl yapılan milletvekilliği seçimlerinde Ankara milletvekili seçildi ve parlementoya girdi.
 
“Rahmetli Alparslan Türkeş’in 1965’te son derece mütevazı şartlar altında mayalamaya başladığı milliyetçilik ideolojisinin, Türk dünyasını nasıl sardığını ve genel Türk alemi için nasıl bir kurtuluş umudu haline geldiğini gösteriyordu.
Birçok siyasi parti başkanı Türkiye sınırları dışında ve hatta içinde bile tanınmazken, Türkeş’i Adriyatikten, Çin seddine, Kerkük’ten Kuzey Kutup dairesindeki Yakutistan’a kadar tanımayan Türk yoktu.
Sadece tanımak mı?
Hayır.
Aynı zamanda bağlanmak...”
Necdet Sevinç
 
 
MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ
1969 yılında Adana’da yapılan büyük kurultayda Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nin adı Milliyetçi Hareket Partisi olarak değiştirildi. Yeni partinin amblemi olarak da üç hilalli Osmanlı bayrağı uygun görülmüştür. 1969 yılı seçimlerinde Alparslan Türkeş, Adana ilinden milletvekilliği seçimlerine girer ve Adana milletvekili seçilir.
 
 
ALPARSLAN TÜRKEŞ’İN
ÜLKEMİZE KAZANDIRDIĞI KURUMLAR
1.TUBİTAK
2.Devlet Planlama Teşkilatı (DPT)
3.Türk Standartlar Enstitüsü (TSE)
4.Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü (TKAE)
5.OYAK
6.Silifke Nükleer Santrali
7.Aksaz Deniz Üssü
 
 
MİLLİYETÇİ CEPHE HÜKÜMETLERİ
Birinci Milliyetçi Cephe Hükümeti Süleyman Demirel başbakanlığında 31 Mart 1975-13 Haziran 1977 tarihleri arasında görev yapar. İkinci Milliyetçi Cephe Hükümeti ise 1 Ağustos 1977-31 Aralık 1977 tarihleri arasında yine Süleyman Demirel başbakanlığında bu sefer beş ay gibi kısa bir süre görevde kalır. Alparslan Türkeş, Birinci ve İkinci Milliyetçi Cephe Hükümetlerinde MHP Genel Başkanı sıfatı ile Başbakan yardımcılığı ve devlet bakanlığı görevlerinde bulunur.
 
 
1968-1980 YILLARI ARASI TÜRKİYE’NİN DURUMU
1968 yılından itibaren Türkiye’de Marksist ve Leninist fikirlerle beslenmiş bir kısım üniversite gençliği üniversitelerde bir kısım eylemlere girişirler. O yıllarda büyük bir bölücülük propagandası yapılarak, Rusya’nın güdümünde kominist bir devlet kurmak için “Komünist Devrim” adı verilen bir ihtilal hazırlığı yapılmaktadır. Üniversitelerin özerkliğinden faydalanırlar ve üniversiteleri işgal ederler. Güvenlik güçlerinin giremediği kurtarılmış bölgeler ve kendilerine destek vermeyenlerin kapısından içeri giremeyeceği üniversiteler oluştururlar. Her yeri Lenin’in, Mao’nun, Stalin’in fotoğrafları ve komünist sloganlarla, Sovyetler Birliğinin ve İllegal örgütlerin bayrakları ile doldurmuşlardır.
Şehir gerillası veya kır gerillası adını alan yeraltı örgütleri, kendilerine tabi olanlardan başka hiç kimseye hayat hakkı tanımamaktadırlar. Bunun üzerine, Alpaslan Türkeş toplanan çok az sayıdaki gence verdiği seminerlerle onları komünizm konusunda aydınlatmaya ve alternatif olarak da Türk toplumculuğunu, Türk milliyetçiliğini anlatmaya koyulur. Kısa zamanda çoğalan gençler örgütlenmeye başlarlar. Artık, Türk Milliyetçiliği safhası başlamıştır. Türk Milliyetçileri, Alparslan Türkeş’in “Dokuz Işık” dokrini etrafında toplanırlar.
 
Ülkü Ocakları, Büyük Ülkü Derneği ve diğer mesleki örgütlenmeler başlar.
Karşılarında antikomünist bir örgütlenme başlayınca illegal komünist örgütler kendilerine düşman olarak devlet güçleri yanında bir de milliyetçi örgütleri seçmişlerdi. 12 Eylül 1980 tarihine kadar 5000 civarında ülkücü genç şehit oldu. 12 Eylül İhtilalini yapanlar ise ihtilalin olgunlaşması için daha nice canların ölmesini bekliyorlardı.
 
1974 YILINDA EŞİ MUZAFFER HANIM’I KAYBETTİ
14 Ocak 1940 tarihinde Isparta’nın köklü sülalelerinden Katırcıoğlu sülalesine mensup olan Muzaffer Hanım’la hayatını birleştiren Alparslan Türkeş, 11 Haziran 1974 tarihinde 34 yıllık hayat arkadaşı Muzaffer Hanım’ın vefatıyla sarsıldı.
Alparslan Türkeş, ikinci evliliğini 1976 yılında Seval Hanımla yaptı. Evlendikleri zaman Alparslan Türkeş 59, Seval Hanım 23 yaşındaydı. Bu evlilikten 1977 yılında Ayyüce isimli bir kızları ve Ahmet isimli bir oğulları dünyaya geldi.
 
 
“Türkeş, CHP’ye koalisyon teklifini Milli Birlik Komitesi’nden arkadaşı Orhan Kabibay arcılığıyla yaptı. Deniz Baykal, Kabibay ile buluştu. Yine Türkeş. rahmetli Gün Sazak’ı Vedat Dalokay’a gönderdi. Kendisi de koalisyon için eski Demokrat Partili Yaşar Durutürk’ü evinde Turan Güneş ile buluştu. Ancak Bülent Ecevit bütün teklifleri geri çevirdi. Türkeş’in bana söylediği şuydu: “Ecevit geri çevirmeseydi, belki de 12 Eylül olmazdı.”
Nuh Gönültaş, Zaman
 
 
ALPARSLAN TÜRKEŞ 1977 YILINDA HAC FARİZASINI YERİNE GETİRDİ
Alparslan Türkeş, 1977 yılında Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanlığı yaptığı sırada sessiz sedasız bir şekilde Hac farizasını yerine getirir. O zamanın gazetelerinden Tercüman gazetesinde küçük bir haber yayınlanır, diğer gazetelerde tek satır bile yoktur. Türkeş’in Hac farizasını yaptığı sırada TRT ekibi Suudi Arabistan’dadır. Ancak, Türkeş’in Hac farizası sırasında Suudi Arabistan Kralı ile görüşmesine rağmen TRT’nin haberlerini izleyenler böyle bir habere rastlamamışlardır. Hac farizasını yapmasının siyasi kimliğinden dolayı kamuoyuna duyurulmasını istememiş ve bir reklam malzemesi olarak kullanmamış ve kullandırtmamıştır.
Gazeteci Kenan Akın, Hac farizasını Türkeş’le birlikte eda etmiştir. Bu esnada çektiği fotoğrafları yayınlamamasını Türkeş özellikle istemiştir ve bu fotoğraflar Türkeş’in vefatından sonra yayınlanmıştır. Kenan Akın’ın anılarına kulak verelim:
 
“Herşeyden önce, merhum Alparslan Türkeş, bir ‘din istismarı’ yapılabileceği düşüncesiyle fotoğraflarının yayınlanmasını pek istemiyordu. Bu yüzden de, fotoğraflar 20 yıl tarafımızdan büyük bir özenle muhafaza altına alınarak, ‘Başbuğ’un isteği yerine getirildi.
Şimdi ise, Alparslan Türkeş’in ‘Kutsal Topraklar’ı ziyaretinin ayrıntılarını yazmak, merhumun ne denli inançlı olduğunu ‘teyid’ bakımından önemlidir sanırız.
(...)
Suudi Arabistan Kralı tarafından kabulünü dahi ‘propaganda’ unsuru yapmaktan çekinen Türkeş, ziyaretin TRT tarafından tesbit edilmemesine âdeta göz yumdu.
(...)
Türkeş, ‘Hac Farizası’nın bütününü büyük bir zevk, heyecan ve coşku içinde yerine getirdikten sonra, mertebelerin en büyüğü ‘Hacı’ olduğunda gözyaşlarına hakim olamamıştı.
İntibalarını sorduğumuzda : ‘Büyük bir görevi yerine getirebilmenin bahtiyarlığı içindeyiz. Hacılığımız inşallah Allah tarafından kabul edilir. Hali vakti ve sağlığı yerinde olan bütün Müslümanlara haccın nasip olmasını niyaz ederim. Bu yüzden de, esaret altında bulunan bütün Türklerin hürriyeti için dua ettim.’ derken bile sesi titremişti.
O sırada Suudi Arabistan Kralı’nın müşavirliğini yapan Kasım Gülek bir trafik kazasında ağır şekilde yaralanmış ve Cidde’de bir hastanede tedavi altına alınmıştı. Türkeş, haberi alır almaz, Gülek’i hastanede ziyaret ederek, sağlık dileğinde bulunmuştu.
Suudi Arabistan’da yerleşen Türkistanlılar’la da çeşitli görüşmeler yapan Türkeş’in Hac ziyareti başladığı gibi sessiz bitmişti.
 
12 EYLÜL 1980’DEN SONRA 4,5 YIL HAPİS YATTI
12 Eylül İhtilali, Türk Milliyetçilerini Komünist illegal örgütlerle aynı kefeye koymuş, Alparslan Türkeş ve binlerce ülkücü sanık sandalyesine oturtulmuşlardı. Mamak’ta ülkücüler için hazırlanan işkence odaları, C5 adıyla ünlenmişti. Tarihin acı bir tecellisi yaşanıyor, Ülkücü gençlik, bekaası için ölümü bile göze aldığı Türk devletini temsil ettiğini düşünen insanlar tarafından idam sehpalarında yargılanıyordu.
Alparslan Türkeş, 12 Eylül’den üç gün sonra saklandığı yerden çıkıp teslim olmuştu. Bir ay Uzunada’da, daha sonra da Ankara Askeri Dil Okulu’nda ve hastalığı dönemde de Ankara Mevki hastanesinde olmak üzere 4,5 yıl hapis yattı. Alparslan Türkeş ve 218 ülkücü arkadaşı idam istemi ile yargılanmışlar, 9 Nisan 1985 tarihinde beraat edip tahliye olmuşlardır.
 
ALPARSLAN TÜRKEŞ YENİDEN MEYDANLARDA...
Devrin birçok siyasi lideri ile birlikte Alparslan Türkeş’e de siyaset yapma yasağı konmuştur. 6 Eylül 1987 tarihinde yapılan referandum ile siyaset yapma yasağı konan insanlara yeniden siyaset yapma hakkı doğmuştur. Bunun üzerine Alparslan Türkeş yeniden meydanlardadır. 4 Ekim 1987 tarihinde Milliyetçi Çalışma Partisi’nin olağanüstü kurultayında genel başkan seçilir.
20 Ekim 1991 tarihinde yapılan genel seçimlerde MÇP, RP ve IDP seçimlere ittifak yaparak katılırlar. Alparslan Türkeş, Yozgat milletvekili seçilir. Bu dönem onun TBMM çatısı altında yaptığı son görev olacaktır.
1984 yılından itibaren başlayan bölücü terör, şiddetini artırarak devam etmektedir. “Bir avuç çapulcu” denilerek küçümsenen terör olayları daha sonra ülkeyi kasıp kavuran bir bela haline gelmiştir. Alparslan Türkeş’in terörün ürediği bataklık olarak gösterdiği “Kuzey Irak” bölgesine üzerine daha sonra sık sık askeri harekat düzenlenecek ve terörün kökü kurutulmaya çalışılacaktır.
 
ÜLKÜCÜLERİ YENİDEN MHP ÇATISI ALTINDA TOPLADI
27 Aralık 1992 tarihinde 12 Eylül askeri hareketinin kapattığı Milliyetçi Hareket Partisi çatısı altında toplanabilmek için MHP’nin son kurultay delegeleri toplanırlar ve MHP’nin ismini ve amblemini Milliyetçi Çalışma Partisi’nin kullanabilmesi için karar alırlar. 24 Ocak 1993’te MÇP’nin 4. Olağanüstü Kurultayı toplanır ve partinin adını Milliyetçi Hareket Partisi olarak değiştirir ve partinin amblemi olarak da üç hilali benimser.
 
NAMIK KEMAL ZEYBEK’İN KALEMİNDEN TÜRKEŞ’İN “TURAN SEFERİ”
 
“1992 yılında Sayın Demirel’in Başbakanlığı sırasında, Türk Cumhuriyetlerine yaptığımız bir gezide, Merhumu uçakta en ön sırada oturuyor görünce çok heyecanlanmıştım. 1944 yılında “Turancılık Ülküsü” yolunda suçlanarak 1,5 yıl hapiste kalan ve tabutluklarda işkence gören Merhum Alparslan Türkeş, 48 yıl sonra “Turan Seferi”ne çıkıyordu. Akılcı ve barışçı bir Turan Seferine... Kendisiyle uçakta sohbet ettik. Sorular sordu, ben de cevap vermeye çalıştım. Bu gezinin keyfini çıkarmak herkesten çok O’nun hakkıydı. Çünkü, Merhum Türkeş, “Turancılık” suçlamasıyla hapislerde yatan ama çıktıktan sonra da hayatı boyunca Dünya Türklüğü bilincini yaygınlaştırmaya çalışan bir insandı. Türk Dünyası konusunda, Türkiye’de bilinç meydana getirmek yolunda çok uzun yıllardan beri mücadele veren bir fikir adamıydı. Bugün O’nun hayatını adadığı “Bütün Dünya Türkleri’nin güçbirliği yapması fikri yolunda büyük mesafeler alınmıştır. Kendisi, bu güzel gelişmeleri sağlığında görmek bahtiyarlığına erişmiş bir insandır.”
 
ERMENİSTAN CUMHURBAŞKANI
PETROSYAN İLE İKİ DEFA GÖRÜŞTÜ
1993 yılında Azerbaycan’ın Karabağ bölgesini Ermenistan işgal etmiş ve Azerbaycan ile Ermrnistan arasında savaş çıkmıştı. Savaşın ilk zamanlarında Ruslardan ve Uluslararası Ermeni lobisinden destek bulan Ermenistan, üstünlüğü ele geçirmişti. Daha sonra durum Azerbaycan Cumhurbaşkanı Ebülfeyz Elçibey’in üstün gayretleri ile Azrebaycan lehine değişecek ve Azerbaycan bir kısım topraklarını Ermeni işgalinden kurtarmayı başaracaktır.
Bu durum karşısında harekete geçen Ermeni lobisi, Alparslan Türkeş’in Elçibey ile olan dostluğundan faydalanarak barış sağlanması için Alparslan Türkeş’ten yardım isteyecektir. Alparslan Türkeş bu teklifi Elçibey ile görüştükten sonra kabul edecek ve Ermeni lobisinin organizasyonu sonucu, Ermenistan Devlet Başkanı Petrosyan ile ilk görüşme Paris’te ünlü Krissan Otel’de gerçekleşecektir.
Ermenilerle ikinci görüşme ise 1994 yılının Nisan ayında olacaktır. Bu görüşmeler, Türkiye Cumhuriyeti’nin bilgisi dahilinde olmuştur ve ayrıca Alparslan Türkeş, görüşmeler hakkında bilgilerini ve konuyla ilgili tecrübelerini Türk Dış İşlerine devamlı olarak aktarmıştır.
 
Gazeteci Mehemet Ali Birand, Alparslan Türkeş ile Ter Petrosyan arasındaki görüşmeyi ve Petrosyan’ın Türkeş hakkındaki düşüncelerini Sabah gazetesindeki köşesinde naklediyor:
“Ermenistan Lideri ter Petrosyan Paris’te idi. Türkeş de bir başka toplantıya katılıyordu. Resmi olmayan şekilde buluşmaları planlandı.
Bundan sonrasını Ermeni lideri kendisi anlattı:
‘...Gözlerime inanamadım. Türkeş’in bize yaklaşımını çok iyi bilirdim. Konuşmaya başlayınca bambaşka bir Türkeş belirdi. Azerilerle barış yapmamızın gereklerini anlattı. Kendinin arabulucuk yapabileceğini söyledi. Türkiye ile Ermenistan’ın mutlaka uzlaşması gerektiğini sık sık tekrarladı. Türkeş ile bir defa da dolaylı şekilde mesajlaştık. Türkeş, eskiden korku dağıtan , ülkücülerin eli silahlı ve sopalı eylemlerinin başbuğu olarak bilinirdi. Türkiye’de olduğu gibi, biz Ermeniler arasında da kaygıyla baktığım bu liderin sonradan nasıl değiştiğine, nasıl yumuşadığına, silah ve sertlikle bir yere varılamayacağını nasıl anladığını gözlerimle gördüm ve saygı duymaya başladım.”
 
ÇOK ŞAŞIRTTI
Ama bütün bunların dışında Türkeş’in en şaşırtan tavrı, Ermenistan Cumhurbaşkanı Petrosyan ile görüşmesi ve yumuşak tavrı olmuştu.
Daha sonra İsrail Cumhurbaşkanı Herzog görüşmesi, şimşek gibi çaktı. Başbuğ, Türkiye ile İsrail’in işbirliğinden yana olduğunu belli etmişti.
O da yetmedi, Fener Patriği ile görüştü.
Sinagog’da haham efendi ile poz poz dostluk fotoğrafları çektirdi.
Bütün bunlar, Türkeş’in birinci derecede kafataşçı Rum, Yahudi ve Ermeni düşmanı olarak tanıyanları çok şaşırttı.
Türkeş, değişen dünyada, değişikliklere ve yeni düzene daha değişik bir şekilde bakmaya başlamıştı.
Kendisini eleştirmenlere, hatta kıyasıya eleştiren eski dava arkadaşlarına aldırış bile etmeden, yeni tavrını ortaya koyuyordu.
Cevher Kantarcı
 
“Onlar ne kadar Kürtse, biz de o kadar kürdüz;
biz ne kadar Türk isek onlar da o kadar Türktür.”
“FEDERASYON TARTIŞMASI GAFLETTİR”
“......
Milli Mücadeleyi beraber yürüttük. Türkçe konuşan, Kürtçe konuşan, Arapça konuşan, hepsi birbirine kenetlendi ve büyük zafere ulaştık. Ondan sonra da Cumhuriyeti birlikte kurduk. l. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde toplanan vatansever insanların hiçbirisi Türkiye’de federasyon kurulsun, görüşünü kabul etmedi.
Bunların içinde çoğu Doğulu ve Güneydoğuluydu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, üniter bir devlet olacaktır, dediler. Böyle karar verdiler, böyle kurdular Türkiye Cumhuriyeti Devletini. Yani Federasyon yapalım, eyalet sistemine gidelim demediler.”
.......
“Federasyon Tartışması Gaflettir.”
........
“Ne gereği var federasyonu tartışmaya? Hiçbir zaman, Türkiye federasyona gitmeyecektir, Türkiye’de federasyon kurulmayacak. Çünkü, Doğulu ve Batılı vatandaşlarımızın tümü Türkiye’nin bütünlüğü konusunda ortak düşünüyor.
O bakımdan, federasyon sözleri çok yanlıştır. Bu sözleri söyleyenler bilerek veya bilmeyerek memleket ve millete zararlı bir davranış içine girmektedirler. Gaflettir.”
Alparslan Türkeş
 
Hulusi Turgut, Şahinlerin Dansı,
s.460-461
 
 
VATAN VE TÜRKEŞ
...
Derken 1990’lar...
Bu sefer bölücü PKK karşısında Türkeş, “vatanın elden gitmekte olduğunu” görmüştü.
Bu kez mücadelesini burada yoğunlaştırdı.
...
Kabul etmek gerek:
PKK karşısında birçok devlet büyüğü, özellikle ABD’nin kurduğu tezgah içinde “realite-mealite” diye kıvırmaya başlandığına, Türkeş her zaman onları durdurmak açısından önemli bir unsurdu...
Bekir COŞKUN
 
4 Nisan 1997
SON BAŞBUĞA VEDA
 
Tarih 4 Nisan 1997... Devlet adamı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin değerli bir mensubu, Türk Milliyetçilerinin lideri, Türkiye’deki ülkücü kadroların başbuğu, büyük dava adamı Alaparslan Türkeş, bu fani dünyadan gerçek aleme uçtu.
Arkasında binlerce, milyonlarca gönüldaşını, dava arkadaşlarını ve Türk Milliyetçilerini bıraktı.
Şüphesiz ki büyük insanları büyük milletler yetiştirir. Ne mutlu Türk Milletine ki, büyük bir Türk Milliyetçisini yetiştirme bahtiyarlığına erişti.
Türk Milleti, kendisine hizmet edenleri asla unutmaz.
Son Başbuğunu da unutmayacaktır.
 
 
“Baka yiğidim, bu dünya, gelimli gidimli dünya, ahir son ucu ölümlü dünya. Avşar Oğlu Alp Arslan dahi bir gece yerinden durmuş idi. Altın makas eline almış idi. Gençlere altın kuşak kuşandırmrş idi. Hayat, çeşitli ihmallerle dolu uzun bir yolculuktur, demiş, atına binmiş ve tatlı canını al kanatlı Azrail’e vermiş idi.”
Ahmet Bican Ercilasun
 
 
“Ölürse tenler ölür, canlar ölesi değil.”
 
Yunus EMRE
 
 
 
MEHMED ŞEVKET EYGİ’NİN KALEMİNDEN
ALPARSLAN TÜRKEŞ’İN CENAZE TÖRENİ
“...
Büyük kalabalık tören esnasında tekbir getirerek yürüdü. Halk ‘Ya Allah... Bismillah... Allahu Ekber!...’ diye haykırıyordu. Güzel sesli hafızlar Kur’an okuyordu. Vefatı duyulur duyulmaz, hastane önünde toplanan kalabalık da tekbir getirmişti.
Cenaze namazına Müslüman kesimden hocaefendiler, şeyhler, cemaat başkanları da katılmıştı.
Türkiye’de İslam’la, Müslümanlarla, İslami gelişme ile savaşmaya yeltenenler sanırım bu büyük cenaze töreni karşısında sarsılmışlar, şaşırmışlar ve derin derin düşünmüşlerdir.
Yine, Türkiye’de İslam’ı kendi cemaat ve gruplarıyla özdeşleştirmek isteyenler de düşünmüş ve ibret almışlardır.
Alparslan TÜRKEŞ’in kabrine Mekke’den, Medine’den, Büyük Şeyh Ahmed Yesevi türbesinden ve bağımsız Türk devletlerinden getirilen topraklar konulmuştur.
Türkeş’in hayatı büyük fırtınalar içinde geçmiştir. En son, 1980 darbesinden sonra tutuklanmış ve tam dört buçuk sene ağır bir tutukluluk hayatı yaşamıştır. Dört buçuk sene...
Söylemesi kolay, zindanda yaşaması zor bir zaman dilimi. O bunlara tahammül etmiş ve serbest kaldıktan sonra da şikayette bulunmamıştır.Hatta, kendisine zulüm edenleri affetmiştir.”
Son Çağrı, 10 Nisan 1997, Perşembe
BOZKURTLARIN DOĞUMU
“...
‘Doğmak ölmek içindir.’ ‘Dünyaya gelen her can, elbette ölümü tadacaktır.’ Benim sevincim, huzurum, elbette ki Alparslan Türkeş’in vefatına değildir. Benim sevincim Türkiye’de, Bozkurtların dirilişini görmekten kaynaklanıyor. Türk-İslam ülküsüne bağlı bir milyon gencin Ankara’nın o dondurucu soğuğuna ve durmadan yağıp duran karına rağmen, Türkeş’in cenaze namazına büyük bir vakarla, sabırla ve inançla katılmaları bana göre bir destan güzelliğindedir. Uzun yıllardan beri tekbirle, salevatla ve Kur’an tilavetiyle bir cenaze kaldırmamıştık. Milletimize aşk derecesinde bağlı olan bir Başbuğu milletimizin gelenekleriyle ahirete uğurlamaktan daha güzel ne olabilir?
Yavuz Bülent Bakiler
 
 
TÜRKEŞ’E ANIT MEZAR
Keçiören Belediye Başkanı Turgut Altıok, “Alparslan Türkeş’in yapılacak Anıtmezarı O’nun fikirlerini yansıtır şekilde düzenlenecek” dedi.
Alparslan Türkeş’in mezarını hergün eşleriyle, çocuklarıyla yüzlerce insanın ziyaret etmeye başladığını bildiren Altıok “Orası bir ziyaretgah olacak. Yapılacak Anıtmezar’ı ziyaret edenler, O’nun fikirlerinin yaşadığını orada hissedecekler.” diye konuştu.
Ortadoğu, 10 Nisan 1997
 
SON BAŞBUĞ İÇİN HAKKINDA NELER DEDİLER
 
“Biz hayatı ve babamızı kitaplarla birlikte tanıdık, evimizde ilk gördüğümüz eşyalar arasında kitap rafları ve kitap sandıkları vardı. İlk çocukluk hatıralarımız arasında kışladan geldikten sonra hep kitap okuyan babamız vardı. Rudyar Kipling’in “Eğer” şiirini Yunus Emre’nin divanı ile birlikte yüksek sesle okumayı, ailesi ile paylaşmayı severdi.”
Umay Günay Türkeş
 
 
“O, iyi bir insandı. Benim arkadaşımdı. O, askerlerin cennetine gitti.”
Amiral Fred Haynes
Amerikan-Türk Konseyi Başkanı
 
“Doğru... Alparslan Türkeş, sert bir insandı. Fikirlerinde tavizsizdi. İnandığı duğrulardan hiçbir zaman taviz vermedi ve sapma göstermedi. Buna karşılık, Türkeş’in insani ilişkileri son derece yumuşaktı. O ülküsünde çelik, insani ilişkilerinde ipek karışımı bir insandı.”
Emin Pazarcı
 
 
“Vatanı ve milleti için ‘Gece uyumadan, gündüz oturmadan’ mücadele eden, Türk Dünyasını tek bir çatı altında görmeyi Mevlasından dileyen merhum Alparslan Türkeş’e Allah’tan rahmet diliyorum. Milletini bu kadar çok seven bir insanı, şüphesiz Allah da sevecektir.”
Abdülkadir Donuk
 
 
“Atatürk’ün ‘Gençliğe Hitabesi’ ‘Göktürk Kitabesi’ kadar anlamlı ve tarihidir. Türkeş, bütün hayatını gençlere adadı. Her ihtilalin biçtiği gençlik fidanını yeniden dikti, yeniden büyüttü. Nihayet Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’ni emanet ettiği gençliği yetiştirdi. O gençlik hem Türkiye Cumhuriyeti’ni hem de Türk Dünyasını korumak ve kurtarmak sevdasıyla donandı.”
M.Oğuz Öcal
 
“Günümüzün dava ve gönül adamı Türkeş, inanılmayacak kadar uzun gelecek asırlara seslenmekte olan bir alperendir. Kesinlikle biliniz: Milletinin tarihini yaşayıp yaşatanların, ona yön verenlerin önündedir.”
Ahmet Kabaklı
 
O’na Hoyratlar
 
 
Tekbir!
Ah O’na mı bu tekbir?
Haykırıyor bozkurtlar
“Başbuğ ölmez o tek bir!”
 
Kahramandır
“Alparslan” kahramandır
Yere göğe sığmayan
Sesler kahr, amandır
 
Hülya S. Sipahioğlu
 
“Evet, Alparslan Türkeş artık aramızda yok. Ama onun önderi olduğu bir büyük milliyetçi kadro dimdik ayakta...
Ve asıl mücadele de şimdi başlıyor...”
Yalçın Özer
 
 
“Alparslan Türkeş’i seversiniz veya sevmezsiniz. Taparsınız veya nefret edersiniz. Ama kabul edin ki, yakın tarihimize damgasını vurmuş ve geçmişteki hatalarından ders almış bir liderdi. Ülkesini seven bir Türk Milliyetçisi idi. Ama ırkçı değildi.”
Emin Çölaşan
 
 
“Milliyetçi ve siyasi devletçiliği bırakmadı. Ama, şiddet yerine hukukun, içe dönüklük yerine uzlaşmanın sözcüsü oldu. Nazım Hikmet’ten şiir bile okudu kitlesi önünde.
Beğeniriz veya beğenmeyiz siyasi söylemini. Bu başka mesele. Ama, Türkeş, gerçekten bir “Başbuğ”du. Yani “lider”di işte!...”
Mehmet Barlas
 
 
“Rahmetli Türkeş, seksen yıllık ömrünü Türklük davasına adadı. Bu yolda, tâbir caiz ise şehit oldu.”
Prof.Dr.Veysi Aslan
 
 
“Türkeş’in hedefi Türk Milliyetçiliği fikrini iktidar yapmaktı. İnsanlar fanidir, fakat fikirler bakidir. Onun özlemini çektiği, fikri şeylerin gerçek olacağıdır. Türkiye’nin ilimde ve teknikte ileri gideceği ufuklar görünür gibidir. Türk Milleti ebedmüddet olacaktır inşallah!”
Prof.Dr.Abdurrahman Küçük
 
“Türk Milleti, medeniyetin bütün nimetlerinden istifade etmeye, hür ve bağımsız yaşamaya en fazla layık olan milletlerden biridir. Onu bu nimetlerden ve hayat hakkından mahrum etmek isteyen düşman güçler, bu emellerini gerçekleştirmek için milli kültürümüzü kıyasıyla tahrip etmektedirler!
Türk gençliği, büyük devlet adamı Alparslan Türkeş’in Büyük Ülküsünü yaşatacak, devletimizi yıkarak, milletimizi yok etmek isteyen düşmanların oyunlarını bozacaktır.”
Prof.Dr.İsmet Miroğlu, 12 Nisan 1997, Türkiye
 
“Alparslan Türkeş Bey’in ismini daha 60’lı yıllarda duymuş, onun amacı, ideali ve bu ideal yolunda gerçekleştirdiği mücadeleyle tanımıştım. Bu yıllardan itibaren onun faaliyetini daima izlemiş, Türkçülük, Ülkücülük yolunda ne gibi azablar, işkenceler çektiğini öğrenmiştim. Onun kendi özel derdi yoktu. Bütün hayatı boyunca Türk halklarının derdi onun kalbinde yaşamıştır.
1977 yılında Türkiye’yi turist olarak ziyaret ettim. O zamanlar Alparslan Türkeş Bey’in ‘Sovyet İmparatorluğu bünyesindeki esir Türk halklarının Kremlin’in esirliğinden ergeç kurtulacağından eminim.’ sözlerine Türkiye’de alay edenlere de rastladım. Ama onun uzağı görme becerisiyle geleceği bildiği isbat olundu. Çünkü o istikbali sevgisinin ve arzusunun gözüyle görüyordu. Ben kendisiyle birkaç kere görüşmüş, evinde misafir olmuştum. Kendisinin hangi büyük fikirler ve arzularla yaşadığının şahidiyim.
Geçen yıl Aralık ayında Ankara Numune Hastanesi’nde tedavi gördüğüm zaman beni ziyaret etti. Ben o zaman son kez görüştüğümüzü nereden bileyim? Bu büyük insanın, bu büyük Türkçünün vefatı yalnız Türkiye’yi değil, bütün Türk dünyasını sarstı. Bu nedenle onun matemi bütün Türk dünyasının matemidir. Altı Türk Cumhuriyetinin kazandığı bağımsızlık onun şaheseridir. Bunu cesaretle söyleyebiliriz. Bugün ben bir Türk olarak, bu büyük Türkoğlu Alparslan Türkeş’in anısı önünde baş eğerek, O’na Allah’tan rahmet diliyorum.”
Bahtiyar Vahapzade
Azeri Türklerinin ünlü şairi
19 Nisan 1997, Türkiye
 
 
“Hepimiz şahidiz ki bütün ömrü Türk Milletinin hizmetinde geçti ve ülkemiz aleyhine olan hareketlerin karşısına bükülmez bir irade ile çıktı. Bu kararlı öncü şahsiyetinden dolayıdır ki O’nu seven ve örnek alan milliyetçi gençlik O’na hep “Başbuğ” dedi. Şİmdi O, vatan ve davaları uğruna şehid edilen binlerce gencin temiz ruhlarıyla beraber bulunuyor.”
Prof.Dr.Nevzat Yalçıntaş
 
 
 
BAŞBUĞ’A
Fırtınalar kopuyor yüreğimde, fırtınalar!
Benimle gökler yasta bugün.
Geçit vermez dağlar, çöktü sanki başıma,
Asırlık bir çınar devrildi bugün.
 
Çığlıklar yükseldi göklere, çığlıklar!
Bozkurtların duada bugün.
Karahan gazaba gelmiş,
Gökler ağlamakta bugün.
 
Bir od düştü yüreklere, bir od!
Kavrulur yanar bedenler bugün.
Vatan aşkı ile sevdalı bir yürek sustu
Ak pürçekli analar karalar bağlar bugün.
Hatice GÜLENSOY
05.04.1997
 
“Bütün sohbetlerinde iyilik, dürüstlük, memleket ve millet sevmenin fazilerlerini anlatırdı. Merak etmişimdir ‘Bu insan niye kamuoyuna kötü gösterildi?’ diye. Ve hemen her görüşmemizde ‘İbadet edin, Kur’an-ı Kerim okuyun, ben her sabah kalkar mutlaka okurum. Zihniniz açılır.’ şeklindeki tavsiyeleri de hafızamın derinliklerinden hatırlayabildiklerim.”
Mustafa Köker
 
“Çınarlar ayakta ölür. Rahmetli Türkeş de dimdik ayakta hayata veda etti. Belki ben onun felsefesinin hepsini anlayamadım. Ama milliyetçiliğe yürekten bağlandım. Milliyetçiliğin onun istediği gibi sürdürülmesini temenni ediyorum.”
Selin Aktan
 
 
KOSOVA’DA TÖREN
üSKÜP- MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş için dün Kosova’nın başkenti Priştine’de de tören düzenlendi. Kosova Türk Demokrat Birliği tarafından düzenlenen ve çok sayıda kişinin katıldığı törende bir konuşma yapan KTDP Genel Başkanı Erhan Köseoğlu, Türkeş’in ‘Türk Birliği’ ülküsünün, Kosova Türkleri tarafından ebediyete kadar sürdürüleceğini bildirdi.
Son Çağrı, 9 Nisan 1997 Çarşamba
 
 
AZERBAYCAN GAZETELERİ
Yeni Musavat: “Türkeş, dünyasını değiştirdi, ancak onun adı, Türk Milletinin tarihine yazıldı. Azerbaycan Türkleri, özgürlük ve bağımsızlıklarını koruyarak, senin ruhunu şad edecek.”
9 Nisan 1997
Azatlık gazetesinde Azerbaycan’ın milli şairi Bahtiyar Vahapzade’nin “Büyük Türkçü” isimli yazısı Alparslan Türkeş’in vefatı ile ilgiydi.
 
DOĞU TÜRKİSTAN YASA BOĞULDU
MHP lideri Alparslan Türkeş’in vefatı Doğu Türkistan’ı yasa boğdu. İstanbul’da bulunan Doğu Türkistan Milli Merkezi Basın Sözcüsü İsmail Cengiz, konu ile ilgili açıklamasında şunları söyledi: “Türk Dünyasının bağımsızlığı ve özgürlüğü uğruna kendini adamış olan, Türkistan sevdalısı, Gökbayrağın bekçisi Sayın Alparslan Türkeş’in vefat haberi, Çin’e karşı özgürlük mücadelesi sürdüren Doğu Türkistan’a ulaştı.
Merkezimize Doğu Türkistan’ın her yöresinden yüzlerce kişi telefon ederek taziyet mesajlarını ilettiler. Doğu Türkistan halkının evlerde, camilerde dualar okuduklarının iletilmesini istediler.
Türkeli, 9 Nisan 1997 Çarşamba
 
TÜRKMENİSTAN’DA MEVLİD OKUTULDU
Türkeş’in ölümü Türkmenistan’da yaşayan Türk toplumu tarafından da üzüntüyle karşılandı. Türkmenistan’da Alparslan Türkeş için Mevlid okutuldu.
Aşkabat’ta çeşitli toplantılar düzenlendi.
 
KIBRIS’TA TÜRKEŞ İÇİN DUA
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde MHP’nin merhum Genel Başkanı Alparslan Türkeş için, Selimiye Camiinde dua okundu.
...
Türkeş’in doğduğu evin yakınında bulunan Selimiye Camiine gelen heyet, burada topluca dua etti. Milliyetçi Adalet Partisi Genel Başkanı Zorlu Töre’de, Türkeş’in, esaret altında yaşayan Türkler’e bağımsızlık yolunda ışık tuttuğunu söyledi.
Sabah, 10 Nisan 1997
 
Alpaslan Türkeş kimdir sorusunun cevabı bence böyle bir hayat hikayesini bildikten sonra verilmelidir?{{Biyografi
|kişi_adı=Alparslan Türkeş
|resim_adı=Alpaslan Türkeş (cropped).jpg
Satır 462 ⟶ 7:
|ölüm_yeri=Ankara
}}
 
 
 
 
 
 
 
* Biz ne sağcıyız, ne solcu; biz milliyetçiyiz.