Turan Dursun: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmiş revizyon][kontrol edilmiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Aybeg (mesaj | katkılar)
Değişiklik özeti yok
Etiketler: Mobil değişiklik Mobil ağ değişikliği
1. satır:
'''Turan Dursun''' (1934 - 4 Eylül 1990), Türk yazar, düşünür, eski imam ve müftü. Çalışmalarında İslam dinini ve İslam dininin kurucusu Muhammed'i ağır bir şekilde eleştirmiştir.
 
* '''[[Akıl]] ve [[bilim]], aydınlık kesimdedir. [[Din]], imansa karanlık kesimde.''' Aklın, bilimin ölçüleri bellidir. Gözlem vardır, deney vardır, nesnellik vardır. Yolu ışıklandıran da bunlar. Din ve imanda ise bunlar yoktur.
22. satır:
 
* Daha önce Yahudilik ve Hıristiyanlık hakkında bilgim vardı ama İslâm'ın aktardıklarıyla biliyordum. Kendi kaynaklarından bilmiyordum... Kendi kaynaklarıyla 1960'lı yıllarda tanıştım. ...daha ilk elime aldığımda sahtekârlığını görebildim. İlk elime aldığımda! Hafızlar Kur'an'ı ezbere bilir, ama hafız hangi ayetin nerede olduğunu, hangi konuda hangi ayet olduğunu bilemez. Ama ben hemen bilirim. Çünkü dünyam olageldi. Bir bakıyorum, Tevrat'ın filanca yerinde şunlar var. ...filanca surede aynen var, ya da değiştirilmiş biçimiyle var. Levililer'de şu var, ona bakıyorum o da var. Hatta İncil'ine bakıyorsun o da öyle. Zaten epeydir de sorular vardı. 'Tamam' dedim 'bu adam sahtekârdır.' Ama ne fena oldum. Öyle bir hınç oluştu ki! Çünkü o benim gençliğimi aldı, çocukluğumu aldı. Ben ondan dolayı gençliğimi, çocukluğumu yaşamadım. Nice insanlar ondan dolayı yaşayamıyor. Birçok insan onun felaketzedeleri durumunda. O vardır diye, O'nun seçtiği karanlık vardır diye birçok insan doğruyu yanlış, yanlışı doğru biliyor. Yani insanca duygular ve insanca oluşumlar, o nedenle birçok yönden gelişememiş. Hiçbir hastalık; ne bir kanser, ne AIDS, ne falandır, filandır, hiçbir hastalığın korkunçluğu, hiçbir felaketin korkunçluğu, o dinden gelen korkunçluk kadar korkunç gelmedi bana. Ve o dakikadan başlayarak hemen savaşa giriştim... <ref name="ReferenceA"/>
 
*...Laik kafa, özgür kafa; özgür düşünür. Düşündüğünü de özgürce ortaya koyar, öyle olması gerekir. Özgür dünyada olması gereken budur. Bu özgürlükse, 'dinsel kural'larla, falanca dinin filanca 'kutsal'larıyla, bu kutsallara 'saygı'yla ya da dinsel duyguları incitiyor mu, incitmiyor mu 'hesabı'yla sınırlandırılamaz. Böyle bir sınırlandırma da bu tür sınırlandırmayı kabul etmek de 'çağdaş'lıktan uzaklaşmaktır. Ortaçağ karanlığının ölçülerine bağlanmaktır. Bunu isteyen din, İslâm olabilir. İslâm'ın bunu istemesi doğaldır da. Yeryüzündeki dinler içinde, Yahudilik ve İslâm, yaşamın her alanına el uzatmıştır. İnsanlara, 'Benim kurallarıma göre yaşayacaksınız' der; yöneticilere de 'Siz elinizi çekin, ben yöneteceğim' isteğini yöneltir. Kurallar 'kesin'dir, 'değişmezlik' gösterir. Mecelle'de, 'zamanın değişmesiyle hükümler de değişir' denmesi aldatmamalıdır. Çünkü aynı Mecelle'de ve İslâm fıkıhında, 'değişme'nin 'esas'ta olamayacağına, 'âyet ve hadisin kesin hükmüyle belirlenenlerin, hiçbir biçimde değiştirilemeyeceği'ne ilişkin açıklama da yer alır. Temeli 'değişmezlik' olan 'din giysisi', gelişen yaşamın, çağımızın giysisi olamaz. O giysi, bu gövdeye olmaz. Olmadığı, olamadığı için Türkiye Cumhuriyeti'nde 'laik yasa'lar kabul edilmiştir. Mahmut Esat Bozkurt, Medenî Kanun'un gerekçesinde bunu çok açık bir dille anlatır. Bundan ödün vermemek gerekir. Verildiği zaman işin içinden çıkılmaz. Mollanın biri kalkar; 'din hükümleri'ni, 'Kur'an hükümleri'ni gösterip uyulmasını ister. Uymayanları da din adına cezalandırmaya yeltenir. Ülke sınırlarını bile umursamazlıktan gelir...
 
'Nerede bulursanız öldürün!..' Kur'ân böyle diyor. (Bkz. Bakara, âyet 191; Nisâ, 89, 91; Tevbe, 5)... Tarih boyunca hep böyle denmiştir. Bir Cemel Olayı'nda 15 bin kişi öldürülmüştür. Çarpışan iki yanda da 'Peygamber'in en yakın arkadaşları bulunduğu halde... Tarihte nice kişiler, değerli insanlar bu 'öldürün' fetvalarıyla can vermişlerdir. 'Sünnet Ehli'nin 'dört mezhebi'nde de, Humeyni'nin Şii mezhebinde de bir kimse 'dinden dönmüş' (ridde) ya da bu eğilimi göstermişse 'öldürülmesi'ne fetva verilir. Dünya, hele 'uygar dünya' bu 'fetva'lara göre yönetilemez...
 
...laik ve özgür düşünen insan... 'din kutsallıkları'nın çerçevesine sokulamaz. Bunu yapma yolundaki 'din terörü' karşısında korkmadan, yılmadan yeterince savaşım verilmelidir artık. <ref>"Ayetler Uydurma mı?", Cumhuriyet, 24 Şubat 1989, s.10. (Bu makale için ayrıca bkz. Turan Dursun, Tabu Can Çekişiyor Din Bu 1, Kaynak Yayınları, 13. Baskı Mart 1994, s.101-102.)</ref>
 
*Ülkemizde 'aydın' çevre, büyük çapta bir aymazlık içinde. Pis politika ve çıkarlar da bu aymazlığı koyulaştırıyor. Kimi aydınlar, şeriât düzenini getirme yolundaki girişimlere, laikliğin kaldırılmasına olanak sağlanmasını 'demokratlığın gereği' sayıyor. Laiklik kaldırılmış olsa başlarına neler gelebileceğini düşünmüyorlar. Bilmiyorlar ki, şeriât yalnızca bir 'inanç işi' değildir; şeriât, binlerce yıllık ilkelliklerin kaynağı olduğu gibi, cinayetlerin, terörün, işkencenin de kaynağıdır. İnsan haklarından vazgeçilmedikçe bu korkunç düzenin yolu açılamaz. Aydın çevre, yazık ki bunu kavramış görünmüyor. <ref>İlhan Arsel'e yazdığı 15 Aralık 1988 tarihli mektubundan. Bkz. Turan Dursun, İlhan Arsel'e Mektuplar, Kaynak Yayınları, 2. Basım, Aralık 1999, s. 42</ref>
"https://tr.wikiquote.org/wiki/Turan_Dursun" sayfasından alınmıştır