Milan Kundera: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmiş revizyon][kontrol edilmiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Uncitoyen (mesaj | katkılar)
k clean up, değiştirildi: birşey → bir şey (2) AWB ile
Babatolian (mesaj | katkılar)
dz.
1. satır:
[[Dosya:Milan Kundera redux.jpg|200px|right|thumb|[[Şans]] ve sadece yine şansın bize bir mesajı vardır. Sadece şans bize bir şeyler söyleyebilir.]]
{{Biyografi
'''[[w:Milan Kundera|Milan Kundera]]''', Çek-Fransız yazar.
|kişi_adı=Milan Kundera
|resim_adı=
|resim_başlığı=Çek asıllı Fransız yazar
|doğum_tarihi=[[1 Nisan]] [[w:1929|1929]]
|doğum_yeri=Çekoslovakya, Brno
|ölüm_tarihi=
|ölüm_yeri=
}}
 
==Eserleri==
* Yaşadığı yeri terketme arzusundaki insan [[mutsuz]] bir insandır.
:===''Ayrılık Valsi (1972)''===
:''Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği''
* Kendine tek bir soru sor: insan gerçeği ne diye söylemeli? Bizi böyle yapmaya zorlayan ne? Sonra, içtenliği niçin bir erdem olarak görmemiz gerekiyor? Farzet ki, bir balık olduğunu ve bizim hepimizin de balık olduğunu ileri süren bir deliyle karşılaştın. Onunla tartışır mısın? Ona yüzgeçlerin olmadığını göstermek için önünde soyunur musun?
* Bir kadınla sevişmek ve bir kadınla uyumak iki ayrı tutkudur, sadece farklı değil aynı zamanda da zıt tutkular. Aşk çiftleşme arzusunda (sonsuz sayıda kadına kadar uzanabilecek bir tutku) duyurmaz kendini, uykuyu paylaşma arzusunda duyurur (tek bir kadınla sınırlı olan bir arzu).
:''Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği'' (sf. 23)
* Bir insanın yüzünün, ruhunun izini taşıdığını kanıtlamak eğiliminde. Bu büyük bir saçmalıktır. Ruhumu kocaman bir çene ve şehvetli dudaklarla düşlüyorum oysa küçük bir çenem ve küçük bir ağzım var. Kendimi hiç aynada görmemiş olsam ve kendimi içten tanıdığım kadarıyla dış görünüm çizmek zorunda kalsam, resmim aslına hiç benzemezdi! Arasıra göründüğümden çok farklı oluyorum!
 
:''Ayrılık Valsi''
:===''Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği (1984)''===
* Tanrı onları ortadan ikiye ayırıncaya kadar bütün insanlar hermafroditti, o zamandan beri bu yarılar birbirini arayarak dünyanın dört bir bucağında gezinip durdular. Aşk kaybettiğimiz yarıyı özleyişimizdir işte.
* Yaşadığı yeri terketme arzusundaki [[insan]] [[mutluluk|mutsuz]] bir insandır.
:''Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği'' (sf.246)
 
* Bir kadınla sevişmek ve bir kadınla uyumak iki ayrı tutkudur, sadece farklı değil aynı zamanda da zıt tutkular. Aşk çiftleşme arzusunda (sonsuz sayıda kadına kadar uzanabilecek bir tutku) duyurmaz kendini, uykuyu paylaşma arzusunda duyurur (tek bir kadınla sınırlı olan bir arzu).
**s.23
 
* Çok sayıda kadının peşinde koşan erkekleri iki kategoriye ayırabiliriz. Bazıları bütün kadınlarda kendi öznel ve değişmez kadın düşlerinin gerçekleşmesini beklerler. Ötekiler ise nesnel kadın dünyasının sonsuz çeşitliliğini ele geçirme isteğiyle davranırlar.
**s.205
:''Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği'' sf. 205
* Gövde rastlantısal ve kişisel olmayan bir şeydir; ödünç alınan hazır giysi gibi bir şeydir. Bunu kendine bin bir biçimde yineleyip duruyor ama böyle hissetmeyi başaramıyordu. Şu ruh ve gövde ikiliği ona yabancıydı. Gövdesiyle o denli biraradaydı ki onu kaygı duymadan hissedemiyordu.
*Yaradılış Kitabı'nın en başında bize Tanrı'nın insanoğlunu balıklar kuşlar ve tüm yaratıklar üzerinde egemenlik kursun diye yarattığı söylenir. Yaradılış Kitabı'nı yazan insandı elbette, at değil. Tanrı'nın insana hayvanlar üzerinde egemenlik kurma iznini verip vermediği pek belli değil. Daha akla yakın olanı, insanın inekle at üzerinde kurduğu egemenliği kutsasın diye Tanrı'yı yaratmış olması. Evet, bir geyiği ya da ineği öldürme hakkı insanoğlunun üzerinde görüş birliğine vardığı tek şey, en kanlı savaşlar sırasında bile. Bu hakkı verili saymamızın nedeni hiyerarşinin en tepesinde olmamız. Ama hele oyuna üçüncü kişi girsin -kendisine Tanrı tarafından, 'bütün öteki yıldızlardaki yaratıklar üzerinde egemenlik kuracaksın' denen, başka gezegenden bir yaratık - Yaradılış Kitabı'nı elde bir saymamız o an imkansızlaşır. Bir Marslının arabasına koşulan ya da Samanyolu sakinleri tarafından şişte kızartılan bir insanoğlu belki tabağındaki dana pirzolasını hatırlar da, inekten (çok geç olarak!) özür diler.<ref>Milan Kundera, The Unbearable Lightness of Being</ref>
 
* [[Tanrı]] onları ortadan ikiye ayırıncaya kadar bütün insanlar hermafroditti, o zamandan beri bu yarılar birbirini arayarak dünyanın dört bir bucağında gezinip durdular. Aşk kaybettiğimiz yarıyı özleyişimizdir işte.
*İnsandışı varlıklar, “inek asalağı insan” diye tanımlıyorlardı herhalde zooloji kitaplarında insanı.<ref name="ReferenceA">Milan Kundera, Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği</ref>
**s.246
 
*Yaradılış Kitabı, Tanrı’nın insanlara hayvanlar üzerinde egemenlik verdiğini söylüyor, ama bunu O’nun hayvanları insanlara emanet ettiği biçiminde de yorumlayabiliriz pekala. İnsan gezegenin efendisi değil, sadece yöneticisiydi ve sonuçta yalnızca gezegenin yönetiminden sorumluydu. Descartes önemli bir adım attı; insanı “maitre et proprietaire de la nature” ( doğanın efendisi ve sahibi ) yaptı. Hiç kuşkusuz bu adımla hayvanların ruhu olduğunu kesinkes reddedenin o olması arasında da derin bir bağ var. İnsan efendi ve sahiptir, diyor, [[Descartes]], hayvansa sadece bir otomat, hareket eden bir makine, bir machina animata. Hayvan yakındığında, bu yakınma değildir; sadece kötü çalışan bir makinenin hırıldamasıdır. Bir vagon tekerleği gıcırdadığında, vagon acı çekiyor anlamına gelmez bu; sadece tekerleğin yağlanması gerekmektedir. Demek ki, laboratuvarda canlı canlı kesilen bir köpeğe üzülmek için neden yoktur.<ref name="ReferenceA"/>
 
*Yaradılış Kitabı'nın en başında bize Tanrı'nın insanoğlunu balıklar kuşlar ve tüm yaratıklar üzerinde egemenlik kursun diye yarattığı söylenir. Yaradılış Kitabı'nı yazan insandı elbette, at değil. [[Tanrı]]'nın insana hayvanlar üzerinde egemenlik kurma iznini verip vermediği pek belli değil. Daha akla yakın olanı, insanın inekle at üzerinde kurduğu egemenliği kutsasın diye Tanrı'yı yaratmış olması. Evet, bir geyiği ya da ineği öldürme hakkı insanoğlunun üzerinde görüş birliğine vardığı tek şey, en kanlı savaşlar sırasında bile. Bu hakkı verili saymamızın nedeni hiyerarşinin en tepesinde olmamız. Ama hele oyuna üçüncü kişi girsin -kendisine Tanrı tarafından, 'bütün öteki yıldızlardaki yaratıklar üzerinde egemenlik kuracaksın' denen, başka gezegenden bir yaratık - Yaradılış Kitabı'nı elde bir saymamız o an imkansızlaşır. Bir Marslının arabasına koşulan ya da Samanyolu sakinleri tarafından şişte kızartılan bir insanoğlu belki tabağındaki dana pirzolasını hatırlar da, inekten (çok geç olarak!) özür diler.<ref>Milan Kundera, The Unbearable Lightness of Being</ref>
 
*Gerçek insan iyiliği, ancak karşısındaki güçsüz bir yaratıksa bütün saflığı ile, özgürce ortaya çıkabilir. İnsan soyunun gerçek ahlaki sınavı, temel sınavı, onun, merhametine bırakılmışlara davranışında gizlidir: Hayvanlara. Ve işte bu açıdan insan soyu temel bir yenilgi yaşamıştır, o kadar temel bir yenilgi ki, bütün öteki yenilgiler kaynağını bundan almaktadır.<ref name="ReferenceA"/>
Satır 33 ⟶ 28:
*Bir de şu sahne geliyor insanın gözünün önüne: Turin’deki otelinden çıkan [[Nietzsche]]. Bir arabacının atını kırbaçladığını gören Nietzsche atın yanına gidiyor, kollarını hayvanın boynuna doluyor ve gözyaşlarına boğuluyor. Bu 1889’da oldu; o sırada Nietzsche de insanların dünyasından elini eteğini çekmişti. Başka bir deyişle, tam akıl hastalığının patlak verdiği sıralar. Ama tam da bu nedenle, yaptığı harekette derin anlamlar buluyorum ben; Nietzsche attan [[Descartes]] adına özür diliyordu. Deliliği at için gözyaşlarına boğulduğu an başladı. işte benim sevdiğim [[Nietzsche]] bu.<ref name="ReferenceA"/>
 
*[[Şans]] ve sadece yine şansın bize bir mesajı vardır. Sadece şans bize bir şeyler söyleyebilir.
*'''İnsan yalnızca farkına vardığı şeylerden sorumlu olsaydı, alıklar her türlü hatadan peşin peşin arınmış olurlardı. Ancak azizim, insan bilmekle yükümlüdür. İnsan bilgisizliğinden sorumludur. Bilgisizlik bir hatadır.'''
 
* Sevdiği kadının fiziksel görünüşünü bir başka kadınınkiyle karşılaştırmak. Bunu şimdiye kadar kaç kez yaşadı! Hep aynı şaşkınlığa düşerek onunla ötekiler arasındaki fark bu kadar az mı? En çok sevdiği varlığın siluetini, benzersiz saydığı bir varlığın siluetini nasıl olur da ayırt edemez.
*İnsandışı varlıklar, “inek asalağı insan” diye tanımlıyorlardı herhalde zooloji kitaplarında insanı.<ref name="ReferenceA">Milan Kundera, Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği</ref>
*Yavaşlık ile anımsama, hız ile unutma arasında gizli bir ilişki vardır. Gözümüzün önüne en sıradan bir durum getirelim: Bir adam sokakta yürüyor. Birden bir şey anımsamak istiyor, ama anı uzaklaşıyor. O anda kendiliğinden yürüyüşünü yavaşlatıyor. Buna karşılık, az önce yaşadığı kötü bir olayı unutmaya çalışan insan, hala çok yakınında olan zamanda, sanki bulunduğu yerden hemen uzaklaşmak istiyormuş gibi elinde olmadan yürüyüşünü hızlandırır.
 
*Korkunun kaynağı gelecekte yatar. Kim gelecekten kurtulmuşsa, korkacak hiçbir şeyi yoktur.
:===''Ölümsüzlük (1990)''===
::''"Yavaşlık" adlı romanından''
*Kişi ayakta kalabilme çabasıyla bugüne tutunur veya yaşadığı gün kişiyi öylesine cezbeder ki sonucunda bugün, dünü hafızasından silemezse de uazklaştırır. Böylelikle dünün bugüne müdahale etmesini önleyecek bir hafıza kalkanı yaratılır.Böylece dün,bugün üzerindeki gücünü yitirir.
 
:''Ölümsüzlük''
===''Yavaşlık (1995)''===
*Eskiden her meslek kendi varoluş biçimini ve tutkusunu yaratmıştı. Bir doktor, bir çiftçiden başka biçimde düşünüyordu. Bir askerle bir öğretmenin davranışları tümüyle farklıydı. Şimdi hepimiz birbirimize benziyoruz. İşimize karşı kayıtsızlık ortak bağımız.
*Korkunun kaynağı gelecekte yatar. Kim gelecekten kurtulmuşsa, korkacak hiçbir şeyi yoktur.
 
==Sözleri==
===Kanyaklı===
[[Dosya:P1010208.JPG|144px|right|thumb|İmgelemin kendi içinde bir değeri olduğunu anlamıyorsanız [[sanat]]ı, özellikle de modern sanatı anlayamazsınız.]]
*'''İmgelemin kendi içinde bir değeri olduğunu anlamıyorsanız [[sanat]]ı, özellikle de modern sanatı anlayamazsınız.'''<ref>[http://www.theparisreview.org/interviews/2977/the-art-of-fiction-no-81-milan-kundera The Paris Review]</ref>
**''Christian Salmon ile röportaj (1983).''
 
===Kaynaksız===
*Bir roman bir şeyleri iddia etmez, roman sorular sorar. İnsanların aptallığı, her şey için bir yanıtları olduğunu sanmalarından gelir. Don Quixote dünyayı gezerken, dünya gözlerinin önünde bir gizeme dönüştü. Bu ilk avrupalı romanın, tüm dünya roman tarihine bıraktığı özel bir mirastır. Yazar, okuyucusuna dünyayı bir soru olarak görmesini ögretir. Bu tavır bilgelik ve hoşgörü içerir.
 
*Büyük romanlar daima yazarlarından biraz daha zekidir.
 
*Eskiden her meslek kendi varoluş biçimini ve tutkusunu[[tutku]]sunu yaratmıştı. Bir doktor, bir çiftçiden başka biçimde düşünüyordu. Bir askerle bir öğretmenin davranışları tümüyle farklıydı. Şimdi hepimiz birbirimize benziyoruz. İşimize karşı kayıtsızlık ortak bağımız.
 
* Gövde rastlantısal ve kişisel olmayan bir şeydir; ödünç alınan hazır giysi gibi bir şeydir. Bunu kendine bin bir biçimde yineleyip duruyor ama böyle hissetmeyi başaramıyordu. Şu ruh ve gövde ikiliği ona yabancıydı. Gövdesiyle o denli biraradaydı ki onu kaygı duymadan hissedemiyordu.
 
*'''[[İnsan]] yalnızca farkına vardığı şeylerden sorumlu olsaydı, alıklar her türlü hatadan peşin peşin arınmış olurlardı. Ancak azizim, insan bilmekle yükümlüdür. İnsan bilgisizliğinden sorumludur. Bilgisizlik[[Bilgi]]sizlik bir hatadır.'''
 
* Kendine tek bir soru sor: insan gerçeği ne diye söylemeli? Bizi böyle yapmaya zorlayan ne? Sonra, içtenliği niçin bir erdem olarak görmemiz gerekiyor? Farzet ki, bir balık olduğunu ve bizim hepimizin de balık olduğunu ileri süren bir deliyle karşılaştın. Onunla tartışır mısın? Ona yüzgeçlerin olmadığını göstermek için önünde soyunur musun?
 
* Sevdiği kadının fiziksel görünüşünü bir başka kadınınkiyle karşılaştırmak. Bunu şimdiye kadar kaç kez yaşadı! Hep aynı şaşkınlığa düşerek onunla ötekiler arasındaki fark bu kadar az mı? En çok sevdiği varlığın siluetini, benzersiz saydığı bir varlığın siluetini nasıl olur da ayırt edemez.
*Yavaşlık ile anımsama, hız ile unutma arasında gizli bir ilişki vardır. Gözümüzün önüne en sıradan bir durum getirelim: Bir adam sokakta yürüyor. Birden bir şey anımsamak istiyor, ama anı uzaklaşıyor. O anda kendiliğinden yürüyüşünü yavaşlatıyor. Buna karşılık, az önce yaşadığı kötü bir olayı unutmaya çalışan insan, hala çok yakınında olan zamanda, sanki bulunduğu yerden hemen uzaklaşmak istiyormuş gibi elinde olmadan yürüyüşünü hızlandırır.
 
==Kaynaklar==
{{Kaynakça}}
 
==Dış Bağlantılar==
{{Vikiler|
commons= |
"https://tr.wikiquote.org/wiki/Milan_Kundera" sayfasından alınmıştır