Mahir Çayan: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmiş revizyon][kontrol edilmiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Mavrikant (mesaj | katkılar)
78.165.208.233 (k - m - e) tarafından yapılan değişiklik geri alındı.
Kemkhachev (mesaj | katkılar)
Değişiklik özeti yok
21. satır:
*Onların bugün büyük görünen güçleri ve imkanları bizlere vız gelir. Onlar bir avuç, biz ise milyonlarız. Kaybedeceğimiz hiçbir şey yoktur ama kazanacağımız koca bir dünya vardır.
 
* (''"Cezaevinde açtığınız tünelden çıkan toprağı ne yaptınız?" sorusuna cevaben'')<br>Topraksız köylüye dağıttık!
**(''"Cezaevinde açtığınız tünelden çıkan toprağı ne yaptınız?" sorusuna cevaben'')
 
* Devrim yolu engebelidir, dolambaçlıdır, sarptır...<br>Kurtuluş bayrağı bu yolu tırmanan<br>gerillaların birbirine iletmesi ile<br>oligarşinin burçlarına dikilecektir.<br>Her engebede düşen gerillaların<br>gövdesi bir devrim fırtınası<br>yaratır...<br>Düşen gerillaların kanı<br>devrim yolunu kızıllaştırır,<br>aydınlatır...<br>Düşenler geride kalmazlar,<br>onlar; emekçi halkın kalbinde,<br>ruhunda ve bilincinde, devrimin<br>önder ve itici sembolleri olarak<br>yaşarlar...<br>Ve onlar; liderdirler, liderler<br>devrim savaşında masa başında<br>oturmazlar, bu savaşta<br>en ön safta savaşırlar...<br>Düşenler devrim için, devrim<br>yolunda vuruşarak düştüler.<br>Kalbimize, ruhumuza ve bilincimize<br>gömüldüler...<br>Onlar; kurtululuşa kadar savaş<br>şiarını devrim yolunda kanlarıyla yazdılar...<br>Yolumuz; devrim yolunda <br>düşenlerin yoludur...<br>Kurtuluşa kadar savaş<br>
Satır 30 ⟶ 31:
 
== Şiirleri ==
*'''Bu Adam Kurşunların Değil Kahredici Okların Hedefi'''<br><br>'Vedat, Taylan, Battal, Mehmet, Necmi<br>Devrim için öldüler…'<br><br>Yürüyoruz başkentin sokaklarında,<br>Önde gidiyor devrim şehidi.<br>Hep beraber söylüyoruz bu marşı, tek bir adam söylemiyor.<br>O marşta yaşıyor, marşı söyleyenlerden birisi<br>Kendi sırasının yakın olduğunu bilen birisi<br>Marştaki şehitler listesine, şeref listesine<br>Kendi adını sokuyor, sessiz ve mahcupça.<br>Ve sırası geldi, sırasını bekleyen o neferin<br>Ama öyle mi gelecekti sırası?<br>Oysa neler kurmuştu neler…<br>Erkekçe vurulacaktı kalbinden<br>“Yaşasın THKP” olacaktı son sözü<br>Bu fırsat geçti eline<br>Ama kahpe kader o kadarını bile çok gördü.<br>Olmadı olmadı…<br>O diye yoldaşını delik deşik ettiler.<br>Kahpenin kurşunu<br>Ceketini, pantolonunu delik deşik etti<br>Ama kalbini delemedi.<br>Ve o kendisini vurdu.<br>Talih ne gezer bu adamda,<br>Tetiğini kaldırmayı unuttu, unutmaz olasıca.<br>Tabancası sarsıldı, kurşun hedefinin altına girdi.<br>O cezasını çekiyordu, ezeli derdi unutkanlığının ve solaklığının.<br><br>Oligarşinin hastahanesi, mapushanesi…<br>Karanın siyahın her tonu…<br>Paspal kurbağa Ganzales<br>Ve ünlü kement atıcı şefkat Kakomço.<br>Oportünizm atmıştı oklarını yakalanmadan önce,<br>“Bölücü, kariyerist, pasifist” diye.<br>Oligarşinin gazeteleri atmıştı oklarını yakalanmadan önce,<br>“Teslim oldu” diye.<br>Vuruştu, yine teslim oldu denildi, konuşmadı.<br>İşkence altındaki arkadaşının bölük pörçük ifadelerini topladılar, tek bir ifade yaptılar.<br>Ve konuştu diye ilan etti paspal kurbağa Gonzales.<br>Bu adamın kaderi bu.<br>Bu adam kurşunların değil kahredici okların hedefi.<br>Açık vermişti bir kere<br>Neden korktuğunu hissettirmişti düşmana.<br>Anlamıştı düşman,<br>'Bu adam işkenceden, kurşundan değil,<br>Zehirli oktan korkar.'<br><br>Üzülme aslanım, hatırla bak, ne diyor usta:<br>“Düşman bize ne kadar çok ok atarsa, biz o kadar doğru yoldayız.”<br>Varsın bütün oklar üstüne yağsın.<br>Devrimcilerin gözleri kör kulağı sağır değil.<br>Biliyorum seni bu oklar yaralıyor.<br>Bak ne diyor usta:<br>“Unutma ki devrim şehidi sadece kurşunla olmaz,<br>Şefkat Kakamço’nun kementleri de şehit eder adamı.”<br><br>-II-<br>Hindistan’ın Kalküta şehrinde<br>Benerci kendini vurdu.<br>Türkiye’nin İstanbul’unda,<br>Hüseyin’i vurdular.<br>Perde değişiyor.<br>İzmir kordon boyu<br>Hasan Tahsin’i vurdular.<br>Bolivya’da Guevara kanlar içinde<br>Pera da param parça.<br>Çho to Vietnam’da kıvranıyor.<br>Of bacım off<br>Bitsin artık bu kıyım.<br>Orfe güneşi çağırıyor ve THKC<br>1971 ilkbaharında eyleme geçiyor.<br>Burası Sao Paulo<br>Karanlığın, loşluğun, ezikliğin diyarı.<br>Orfe karanlıklar tepesine oturmuş,<br>Gitarı ile güneşi çağırıyor.<br>Güneş tutulmuş…<br>Her taraf simsiyah…<br>Orfe gitarı ile güneşi çağırıyor.<br>Yalnız Orfe, garip Orfe, yiğit Orfe.<br>Sao Paulo tepelerinde doğacak güneşi Orfe göremeyecek,<br>Biliyor bunu Orfe, yine de güneşi çağırıyor.<br>Karanlığın yedi başlı ejderi,<br>Orfe’yi parçalıyor.<br>Orfe artık güneşte…<br>Güneş tutulması sona eriyor.<br>Sao Paulo halkı samba yapıyor güneşin altında.<br>Orfe rahat, mutlu ve kıvançlı güneşten gitarı ile tempo tutuyor<br>Aydınlığı kutlayan Sau Paulo halkının sambasında.
*'''Bu Adam Kurşunların Değil Kahredici Okların Hedefi'''
'Vedat, Taylan, Battal, Mehmet, Necmi<br>Devrim için öldüler…'
 
*'''Hücrem ve Sivrisinekler'''<br><br>Tarihi Selimiye kışlasının bir odası ve kışlanın bir odası,<br>Derin bir rutubet kokusu yayılıyor etrafa.<br>Oda ama ne oda: Hücre hücre…<br>Kapısına kilit vurmuşlar.<br>Burası Türkiye, Mozambik, Angola, Endonezya, Brezilya.<br>Güneşi göremeyenler diyarı,<br>Tutsaklığın kapısının demir parmaklıkları önünde<br>Mehmed’i yükseltmişler bacım mehmedi.<br>Nöbet değişiyor, şimdi kapının önünde bir siyahi var.<br>Mozambikli galiba.<br>Yanında iki nöbetçi daha var.<br>Endonazyalı bir emekçi oğlu emekçi biri,<br>Öteki de Mozambikli yedi göbek köle çocuğu…<br>İşte hayatın diyalektiği.<br>Saat 23.00 hücremde sivri sinekler,<br>Oligarşinin türküsünü söylüyorlar hep bir ağızdan,<br>Ve bir adam avazı çıktığı kadar başlıyor bağırmaya.<br>Sesler yükseliyor.<br>Ve bir koro, hep bir ağızdan özgürlüğün marşını söylüyor.<br>Sineklerin vızıltısı duyulmuyor atık.<br>Genç adam hayretle etrafına bakıyor.<br>Yanında Hasan Tahsin, Hüseyin, Sinan, Alp ve daha niceleri…<br>Bu hücre kalabalık bacım, kalabalık.<br>Asya'nın, Afrika'nın, Amerika'nın devrimcileri,<br>Ve bütün mazlum uluslar bu hücrede.<br>Marş bitiyor, hava yine ağırlaşıyor.<br>Sinirler bozuk, herkes sıkıntılı.<br>Sivrisinekler oligarşinin türküsünü çığırmaya tekrar başlıyorlar.<br>Hüseyin, Sinan, Alp, Che, Pera’da ve Benerci'nin dudaklarında sıkıntılı ve acı bir tebessüm...<br>Emekçiler üzgün, kölelerin boynu bükük.<br>Sivrisinekler memnun ve neşeli…<br>Bekliyoruz, ne zaman kesilecek bu vızıltı?<br>Bekliyoruz, sıkıntılı, sinirli ve mutlu.<br>Bir bekleyiş bu…<br>Hepimiz biliyoruz ki repertuarları bitiyor sivrisineklerin.
Yürüyoruz başkentin sokaklarında,<br>Önde gidiyor devrim şehidi.<br>Hep beraber söylüyoruz bu marşı, tek bir adam söylemiyor.<br>O marşta yaşıyor, marşı söyleyenlerden birisi<br>Kendi sırasının yakın olduğunu bilen birisi<br>Marştaki şehitler listesine, şeref listesine<br>Kendi adını sokuyor, sessiz ve mahcupça.<br>Ve sırası geldi, sırasını bekleyen o neferin<br>Ama öyle mi gelecekti sırası?<br>Oysa neler kurmuştu neler…<br>Erkekçe vurulacaktı kalbinden<br>“Yaşasın THKP” olacaktı son sözü<br>Bu fırsat geçti eline<br>Ama kahpe kader o kadarını bile çok gördü.<br>Olmadı olmadı…<br>O diye yoldaşını delik deşik ettiler.<br>Kahpenin kurşunu<br>Ceketini, pantolonunu delik deşik etti<br>Ama kalbini delemedi.<br>Ve o kendisini vurdu.<br>Talih ne gezer bu adamda,<br>Tetiğini kaldırmayı unuttu, unutmaz olasıca.<br>Tabancası sarsıldı, kurşun hedefinin altına girdi.<br>O cezasını çekiyordu, ezeli derdi unutkanlığının ve solaklığının.
 
*'''Hücredeki Adalının Rüyası'''<ref>Feyizoğlu, Turhan, İki Adalı: Hüseyin Cevahir-Ulaş Bardakçı, Alfa Basım Yayım Dağıtım, 1. Baskı, Mart 2012, Sayfa 1</ref><br><br>Taş duvar, demir karyola ve yerde sayısız izmaritler<br>Helanın pis kokusu, rutubetli, sıkıntılı, nikotinli<br>İnsanı serseme çeviren kurşun gibi ağır bir hava<br>Duvarlar sanki soğuk dalgaları imal ediyor.<br>İstediğiniz kadar üzerinize kalın şeyler giyin<br>Oligarşinin hücresinde soğuğu yenmek imkânsız.<br>Ranzanın karşısında kafesli demir kapı, arkasında Mehmet.<br>Görevi dakikası dakikasına beni denetlemek<br>Mehmedim utanıyor, kahroluyor<br>“Askerlik ağam n’aparsın” diyor.<br>Aslında o da tutsak<br>Ben hücremde, o hücrenin önünde.<br>Günde beş kere büyük başlar bakıyor içeriye;<br>Yüzlerinde tecessüs.<br>“Çılgın adam, 3 - 5 kişi ile koskoca karanlıklar imparatorluğuna kafa tutan adalılar.”<br>Ama yine de “çılgın adamın” karşısında<br>Bir eziklik, burukluk duyuyorlar o başka.<br>Gündüz gece diye bir ayrım yoktur hücrede<br>Sadece koldaki saattir, geceyi gündüzü bildiren.<br>Işık yirmi dört saat yanar.<br>Bir nefes, bir duman yoldaşım<br>Cıgaramı her çekişimde duman olur<br>Uçar giderim, ta uzaklara.<br>Çoğu kere adama giderim,<br>Cıgaramın dumanı, beni memleketime; adama götürür.<br>Kahpe İstanbul’un kahpe bir bölgesinde<br>Bir evdeyim, yoldaşımla beraber.<br>Bu ev, yoldaşlık – dostluk – kardeşlik – mertlik - kıvanç ve sevgi evidir.<br>Bu evde, her şey o kadar güzel ve o kadar anlamlıdır ki…<br>***<br>Ev değil, ada, ada!<br>Satılmışlığın, kahpeliğin, riyakarlığın, âdiliğin ve her çeşit aşağılık ve her çeşit yabancılaşmanın karışımı olan,<br>Karanlık denizin ortasında,<br>Güneşi batmayan bir ada.<br>Ben ne şuralıyım ne buralı,<br>Adalıyım adalı,<br>Adam ormanlıktır. Dostluk yoldaşlık, mertlik ormanı, bütün adamı kaplar.<br>Erdemin güneşi yirmi dört saat aydınlatır adamı, biz ada sakinleri bilmeyiz karanlığı.<br>Ben adalıyım ey kahpe hücre adalı.<br>Doğru ya sen nereden bileceksin adamı asırlık, feodal - militarist hücre.<br>Ya, sen, öküze benzemek için kasılan, şişen haset kurbağa, hilkat garibesi?<br>“Dünya karanlıktır. Güneşi batmayan böylesi bir ada yeryüzünde yoktur.”<br>Değil mi karanlıklar cücesi, zavallı acuze?<br>Ya sen yarasalar şairi, pişkin Cacomcho?<br>“Değil şiirlerde, masallarda bile böylesi bir ada yoktur. Böylesi bir ada eşyanın tabiatına aykırıdır.”<br>Senin için değil mi karanlıkların kapkara şairi?<br>Senin dediğin eşyanın değil, karanlığın tabiatına aykırı.<br>Karanlık cüceleri, acuzeler, dürzüler…<br>Yarının Türkiye'sinin hayvanat bahçesinde teşhir edilecekler…<br>Adam kalabalıktır hain hücre:<br>Elde mitralyözüyle,<br>Sierra Maestra’da, Falcon'da, Vietnam'da, Mozambik'te, Angola'da, Sina çöllerinde…<br>Özgürlüğün türküsünü söyleyenler<br>Zülme, kahpeliğe, sömürüye karşı<br>Dişiyle, tırnağıyla üç kıtada karşı koyanlar benim evlatlarımdır kahpe hücre.<br>Benim adamın ormanlarından aldıkları fideleri, birer birer dikiyor, kahpeler koalisyonunun dünyasına.<br>Kel dünya, adamın ağaçlarıyla ayıbını örtüyor, güzelleşiyor.<br>İyi bak bana feodal duvar, iyi tanı beni<br>Seni yerle bir edecek adalıları iyi tanı.<br>Adam ve hemşerilerinin çocukları ne halde diye dudak bükme, orospunun dölü utanç duvarı.<br>Evet, adamı karanlığın suları bastı<br>Evet, benim gibi pek çok adalı bu çirkin suların altında,<br>Ama boşuna sevinme, adam batmaz, yok olmaz<br>Adam, sadece karanlık denizinde yerini değiştirdi, hepsi o kadar.<br>-II-<br>Cigaram elimi yakıyor. <br>Maltepe’de etrafı karanlığın cüceleriyle çevrilmiş marş söyleyen iki adalı.<br>İki adalının marş söyleyişinde silâhlar susar.<br>Maltepe’nin göbeğini derin bir sessizlik kaplar.<br>Dalga, dalga yayılır, ada’lıların erkek sesi, etrafa.<br>O anda iki adalının gözünde her şey silinir.<br>Karanlığın militanları küçülür…<br>Sanki biraz önce atılanlar tomson kurşunu değil, parmak cücelerinin minik okları.<br>O an ne binlerce güvenlik kuvveti, ne polis, ne zırhlı tugay, ne tomson, ne mitralyöz.<br>Her şey önemsiz, küçük ve etkisizdir. İki adalı için.<br>Adalıların korosu karanlık cücelerinde bir panik yaratır.<br>Yüzlerinde, ezikliğin, şaşkınlığın biraz da utancı izleri okunur.<br>Sanki ilahi bir kuvvet onların ellerini, kollarını bağlamıştır. Ta ki iki adalının marşı bitene kadar.<br>Adalılar sol yumrukları havada, pencerenin önünde boy hedefi oldukları halde ateş edemezler.<br>Garip bir andır bu an.<br>Bu an karanlık cücelerinin, insanlığa dönüş anıdır.<br>Cüceler konuşmazlar bile bu anı.<br>Büyülenmişlerdir iki adalının havaya kalkan sol yumrukları ile.<br>Ve kaybolup gitmişlerdir iki kişilik koronun nameleri arasında.<br>Koro susar, büyü bozulur, görevlerini hatırlar cüceler..<br>Eller tetiklere tarrrr………<br>Ve Cevahir'imi kalbime gömüp dönerim hain hücreme.<br>
Oligarşinin hastahanesi, mapushanesi…<br>Karanın siyahın her tonu…<br>Paspal kurbağa Ganzales<br>Ve ünlü kement atıcı şefkat Kakomço.<br>Oportünizm atmıştı oklarını yakalanmadan önce,<br>“Bölücü, kariyerist, pasifist” diye.<br>Oligarşinin gazeteleri atmıştı oklarını yakalanmadan önce,<br>“Teslim oldu” diye.<br>Vuruştu, yine teslim oldu denildi, konuşmadı.<br>İşkence altındaki arkadaşının bölük pörçük ifadelerini topladılar, tek bir ifade yaptılar.<br>Ve konuştu diye ilan etti paspal kurbağa Gonzales.<br>Bu adamın kaderi bu.<br>Bu adam kurşunların değil kahredici okların hedefi.<br>Açık vermişti bir kere<br>Neden korktuğunu hissettirmişti düşmana.<br>Anlamıştı düşman,<br>'Bu adam işkenceden, kurşundan değil,<br>Zehirli oktan korkar.'
 
Üzülme aslanım, hatırla bak, ne diyor usta:<br>“Düşman bize ne kadar çok ok atarsa, biz o kadar doğru yoldayız.”<br>Varsın bütün oklar üstüne yağsın.<br>Devrimcilerin gözleri kör kulağı sağır değil.<br>Biliyorum seni bu oklar yaralıyor.<br>Bak ne diyor usta:<br>“Unutma ki devrim şehidi sadece kurşunla olmaz,<br>Şefkat Kakamço’nun kementleri de şehit eder adamı.”
 
- 2 -
 
Hindistan’ın Kalküta şehrinde<br>Benerci kendini vurdu.<br>Türkiye’nin İstanbul’unda,<br>Hüseyin’i vurdular.<br>Perde değişiyor.<br>İzmir kordon boyu<br>Hasan Tahsin’i vurdular.<br>Bolivya’da Guevara kanlar içinde<br>Pera da param parça.<br>Çho to Vietnam’da kıvranıyor.<br>Of bacım off<br>Bitsin artık bu kıyım.<br>Orfe güneşi çağırıyor ve THKC<br>1971 ilkbaharında eyleme geçiyor.
 
Burası Sao Paulo<br>Karanlığın, loşluğun, ezikliğin diyarı.<br>Orfe karanlıklar tepesine oturmuş,<br>Gitarı ile güneşi çağırıyor.<br>Güneş tutulmuş…<br>Her taraf simsiyah…<br>Orfe gitarı ile güneşi çağırıyor.<br>Yalnız Orfe, garip Orfe, yiğit Orfe.<br>Sao Paulo tepelerinde doğacak güneşi Orfe göremeyecek,<br>Biliyor bunu Orfe, yine de güneşi çağırıyor.<br>Karanlığın yedi başlı ejderi,<br>Orfe’yi parçalıyor.<br>Orfe artık güneşte…<br>Güneş tutulması sona eriyor.<br>Sao Paulo halkı samba yapıyor güneşin altında.<br>Orfe rahat, mutlu ve kıvançlı güneşten gitarı ile tempo tutuyor<br>Aydınlığı kutlayan Sau Paulo halkının sambasında.
 
*'''Hücrem ve Sivrisinekler'''
Tarihi Selimiye kışlasının bir odası ve kışlanın bir odası,<br>Derin bir rutubet kokusu yayılıyor etrafa.<br>Oda ama ne oda: Hücre hücre…<br>Kapısına kilit vurmuşlar.<br>Burası Türkiye, Mozambik, Angola, Endonezya, Brezilya.<br>Güneşi göremeyenler diyarı,<br>Tutsaklığın kapısının demir parmaklıkları önünde<br>Mehmed’i yükseltmişler bacım mehmedi.<br>Nöbet değişiyor, şimdi kapının önünde bir siyahi var.<br>Mozambikli galiba.<br>Yanında iki nöbetçi daha var.<br>Endonazyalı bir emekçi oğlu emekçi biri,<br>Öteki de Mozambikli yedi göbek köle çocuğu…<br>İşte hayatın diyalektiği.<br>Saat 23.00 hücremde sivri sinekler,<br>Oligarşinin türküsünü söylüyorlar hep bir ağızdan,<br>Ve bir adam avazı çıktığı kadar başlıyor bağırmaya.<br>Sesler yükseliyor.<br>Ve bir koro, hep bir ağızdan özgürlüğün marşını söylüyor.<br>Sineklerin vızıltısı duyulmuyor atık.<br>Genç adam hayretle etrafına bakıyor.<br>Yanında Hasan Tahsin, Hüseyin, Sinan, Alp ve daha niceleri…<br>Bu hücre kalabalık bacım, kalabalık.<br>Asya'nın, Afrika'nın, Amerika'nın devrimcileri,<br>Ve bütün mazlum uluslar bu hücrede.<br>Marş bitiyor, hava yine ağırlaşıyor.<br>Sinirler bozuk, herkes sıkıntılı.<br>Sivrisinekler oligarşinin türküsünü çığırmaya tekrar başlıyorlar.<br>Hüseyin, Sinan, Alp, Che, Pera’da ve Benerci'nin dudaklarında sıkıntılı ve acı bir tebessüm...<br>Emekçiler üzgün, kölelerin boynu bükük.<br>Sivrisinekler memnun ve neşeli…<br>Bekliyoruz, ne zaman kesilecek bu vızıltı?<br>Bekliyoruz, sıkıntılı, sinirli ve mutlu.<br>Bir bekleyiş bu…<br>Hepimiz biliyoruz ki repertuarları bitiyor sivrisineklerin.
 
*'''Hücredeki Adalının Rüyası'''
Taş duvar, demir karyola ve yerde sayısız izmaritler<br>Halının pis kokusu, rutubetli, sıkıntılı, nikotinli<br>İnsanı serseme çeviren kurşun gibi ağır bir hava<br>Duvarlar sanki soğuk dalgaları imal ediyor.<br>İstediğiniz kadar üzerinize kalın şeyler giyin<br>Oligarşinin hücresinde soğuğu yenmek imkânsız.<br>Ranzanın karşısında kafesli demir kapı, arkasında Mehmet.<br>Görevi dakikası dakikasına beni denetlemek<br>Mehmedim utanıyor, kahroluyor<br>“Askerlik ağam n’aparsın” diyor.<br>Aslında o da tutsak<br>Ben hücremde, o hücrenin önünde.<br>Günde beş kere büyük başlar bakıyor içeriye;<br>Yüzlerinde tecessüs.<br>“Çılgın adam, 3 - 5 kişi ile koskoca karanlıklar imparatorluğuna kafa tutan adalılar.”<br>Ama yine de “çılgın adamın” karşısında<br>Bir eziklik, burukluk duyuyorlar o başka.<br>Gündüz gece diye bir ayrım yoktur hücrede<br>Sadece koldaki saattir, geceyi gündüzü bildiren.<br>Işık yirmi dört saat yanar.<br>Bir nefes, bir duman yoldaşım<br>Cıgaramı her çekişimde duman olur<br>Uçar giderim, ta uzaklara.<br>Çoğu kere adama giderim,<br>Cıgaramın dumanı, beni memleketime; adama götürür.<br>Kahpe İstanbul’un kahpe bir bölgesinde<br>Bir evdeyim, yoldaşımla beraber.<br>Bu ev, yoldaşlık – dostluk – kardeşlik – mertlik - kıvanç ve sevgi evidir.<br>Bu evde, her şey o kadar güzel ve o kadar anlamlıdır ki…<br>***<br>Ev değil, ada, ada!<br>Satılmışlığın, kahpeliğin, riyakarlığın, âdiliğin ve her çeşit aşağılık ve her çeşit yabancılaşmanın karışımı olan,<br>Karanlık denizin ortasında,<br>Güneşi batmayan bir ada.<br>Ben ne şuralıyım ne buralı,<br>Adalıyım adalı,<br>Adam ormanlıktır. Dostluk yoldaşlık, mertlik ormanı, bütün adamı kaplar.<br>Erdemin güneşi yirmi dört saat aydınlatır adamı, biz ada sakinleri bilmeyiz karanlığı.<br>Ben adalıyım ey kahpe hücre adalı.<br>Doğru ya sen nereden bileceksin adamı asırlık, feodal - militarist hücre.<br>Ya, sen, öküze benzemek için kasılan, şişen haset kurbağa, hilkat garibesi?
<br>“Dünya karanlıktır. Güneşi batmayan böylesi bir ada yeryüzünde yoktur.”<br>Değil mi karanlıklar cücesi, zavallı acuze?<br>Ya sen yarasalar şairi, pişkin Cacomcho?<br>“Değil şiirlerde, masallarda bile böylesi bir ada yoktur. Böylesi bir ada eşyanın tabiatına aykırıdır.”<br>Senin için değil mi karanlıkların kapkara şairi?<br>Senin dediğin eşyanın değil, karanlığın tabiatına aykırı.<br>Karanlık cüceleri, acuzeler, dürzüler…<br>Yarının Türkiye'sinin hayvanat bahçesinde teşhir edilecekler…<br>Adam kalabalıktır hain hücre:<br>Elde mitralyözüyle,<br>Sierra Maestra’da, Falcon'da, Vietnam'da, Mozambik'te, Angola'da, Sina çöllerinde…<br>Özgürlüğün türküsünü söyleyenler<br>Zülme, kahpeliğe, sömürüye karşı<br>Dişiyle, tırnağıyla üç kıtada karşı koyanlar benim evlatlarımdır kahpe hücre.<br>Benim adamın ormanlarından aldıkları fideleri, birer birer dikiyor, kahpeler koalisyonunun dünyasına.<br>Kel dünya, adamın ağaçlarıyla ayıbını örtüyor, güzelleşiyor.<br>İyi bak bana feodal duvar, iyi tanı beni<br>Seni yerle bir edecek adalıları iyi tanı.<br>Adam ve hemşerilerinin çocukları ne halde diye dudak bükme, orospunun dölü utanç duvarı.<br>Evet, adamı karanlığın suları bastı<br>Evet, benim gibi pek çok adalı bu çirkin suların altında,<br>Ama boşuna sevinme, adam batmaz, yok olmaz<br>Adam, sadece karanlık denizinde yerini değiştirdi, hepsi o kadar.<br>-II-<br>Cigaram elimi yakıyor. <br>Maltepe’de etrafı karanlığın cüceleriyle çevrilmiş marş söyleyen iki adalı.<br>İki adalının marş söyleyişinde silâhlar susar.<br>Maltepe’nin göbeğini derin bir sessizlik kaplar.<br>Dalga, dalga yayılır, ada’lıların erkek sesi, etrafa.<br>O anda iki adalının gözünde her şey silinir.<br>Karanlığın militanları küçülür…<br>Sanki biraz önce atılanlar tomson kurşunu değil, parmak cücelerinin minik okları.<br>O an ne binlerce güvenlik kuvveti, ne polis, ne zırhlı tugay, ne tomson, ne mitralyöz.<br>Her şey önemsiz, küçük ve etkisizdir. İki adalı için.<br>Adalıların korosu karanlık cücelerinde bir panik yaratır.<br>Yüzlerinde, ezikliğin, şaşkınlığın biraz da utancı izleri okunur.<br>Sanki ilahi bir kuvvet onların ellerini, kollarını bağlamıştır. Ta ki iki adalının marşı bitene kadar.<br>Adalılar sol yumrukları havada, pencerenin önünde boy hedefi oldukları halde ateş edemezler.<br>Garip bir andır bu an.<br>Bu an karanlık cücelerinin, insanlığa dönüş anıdır.<br>Cüceler konuşmazlar bile bu anı.<br>Büyülenmişlerdir iki adalının havaya kalkan sol yumrukları ile.<br>Ve kaybolup gitmişlerdir iki kişilik koronun nameleri arasında.<br>Koro susar, büyü bozulur, görevlerini hatırlar cüceler..<br>Eller tetiklere tarrrr………<br>Ve Cevahir'imi kalbime gömüp dönerim hain hücreme.<br>
 
==Kaynakça==
"https://tr.wikiquote.org/wiki/Mahir_Çayan" sayfasından alınmıştır