Oğuz Atay: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmiş revizyon][kontrol edilmemiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
k →‎Kaynaksız: İki defa yazılmış.
Oolonthegreat (mesaj | katkılar)
3. satır:
== Kaynaklı ==
=== ''[[w:Tutunamayanlar|Tutunamayanlar]]'' (1972) ===
 
*- Hayatım, ciddiye alınması istediğim bir oyundu.
*Bir silgi gibi tükendim ben. '''Başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım: mürekkeple yazmışlar oysa.''' Ben, kurşunkalem silgisiydim. Azaldığımla kaldım.
*- Beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen boşuna yorma derdi, boş yere mağaramdan çıkarma beni. Alışkanlıklarımı, özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna.
 
*- "Önce kelime vardı" diye başlıyor Yohanna'ya göre İncil. Kelimeden önce de Yalnızlık vardı. Ve Kelimeden sonra da var olmaya devam etti Yalnızlık... Kelimenin bittiği yerden başladı. Kelimeler, Yalnızlığı unutturdu ve Yalnızlık, kelimeyle birlikte yaşadı insanın içinde. Kelimeler, Yalnızlığı anlattı ve Yalnızlığın içinde eriyip kayboldu. Yalnız Kelimeler acıyı dindirdi ve Kelimeler insanın aklına geldikçe, Yalnızlık büyüdü, dayanılmaz oldu.
*Benim bütün işim oyundu, bunu biliyorsun Turgut. '''Hayatım, ciddiye alınmasını istediğim bir oyundu.''' Sen evlendin ve oyunu bozdun. Bütün hayatımca nasıl oynayabilirdim? Sen de dayanabildin mi? Sen de ürkütücü bir gerçekle bozdun bu oyunu. Herkesin belirli bir işle uğraştığı bu kocaman dünyada yalnız başına oradan oraya sürüklendin canım kardeşim benim.
*- Şu anda sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim, gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek: seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda.
 
*- Eller boşta kalıyor, tutunamıyorlar toprağa, anlatamıyorlar anlatılamayanı. Anlatmak gerek: Düşman sarmış her yanı. Oysa, mesela Selim Işık, anlatmadan anlaşılmaya âşık. Böyle adama (Darılma ama) yaklaşmaz hiçbir güzellik, doğduğu günden beri kalbinde bir delik, almak için bütün sızıları içine. Her zaman utanmıştır başkaları yerine.
*- Beni...beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen boşuna yorma derdi, boş yere mağaramdan çıkarma beni. Alışkanlıklarımı,alışkanlıklarımı özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna. tedirgin etme beni..."
*- Siz de benim gibi, günleri sevgiyle isteyerek değil de, takvimden yaprak koparır gibi gerçek bir sıkıntı ve nefretle yaşadıysanız, Ankara güneşi sizin de uyuşturmuşsa beyninizi, Ata'nın izinde gitmekten başka bir kavramı olmayan Cumhuriyet çocuğu olarak, yayan pis pis gezdiyseniz Hergele Meydanı'nda, bu sarı ve tozlu alan iğrendirmiyorsa sizi, bir taşra çocuğu sıfatıyla özlemeyi bilmiyorsanız denizi; kaybettiniz (benim gibi).
 
*- Beni ölünce onun yanaklarındaki gamzelere gömsünler Olric...- Siz öldükten sonra gülecekse, külleriniz okyanusa daha çok yakışır efendimiz...
*-“Önce "Önce kelimeKelime vardı",” diye başlıyor Yohanna'yaYohanna’ya göre İncil. '''Kelimeden önce de Yalnızlık vardı.''' Ve Kelimeden sonra da var olmaya devam etti Yalnızlık... Kelimenin bittiği yerdenyerde başladı; Kelime söylenemeden önce başladı. Kelimeler, Yalnızlığı unutturdu ve Yalnızlık, kelimeyleKelimeyle birlikte yaşadı insanın içinde. Kelimeler, Yalnızlığı anlattı ve Yalnızlığın içinde eriyip kayboldu. Yalnız Kelimeler acıyı dindirdi ve Kelimeler insanın aklına geldikçe, '''Yalnızlık büyüdü, dayanılmaz oldu. '''
*- Yağmur yağıyor Olric; ıslanıyor etraf. Ağlasak kimse anlamaz değil mi? Anlamaz efendimiz. Tut ki güneş açtı. Papatyalardan taç yapar mı saçlarımıza? Bilinmez efendimiz. Yıldız kaydığında diler mi bizimle olmayı? Sanmam efendimiz. Ben de sanmam. Gidelim Olric. Gidelim efendimiz.
 
*- Herkes geçer diyor, geçer mi Olric? Herkes ne bilir acımı. Herkes ne bilsin acımızı. Yaşar gibi yapmaktan, özlemez gibi yapmaktan, iyiymiş gibi yapmaktan, nefes alıp onu içimde tutmaktan, o nefeste boğulmaktan sıkıldım.
*- Şu anda sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim, gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek: '''seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda.'''
*- Bütün hayatımızı yersiz çekingenliklerle mi geçireceğiz Olric? Cesareti yalnız kafamızda mı yaşayacağız?
 
*- Daha kaç kez ıskalayacağız hayatı Olric? - Oklarımız bitene kadar efendimiz.
*- '''Bütün hayatımızı yersiz çekingenliklerle mi geçireceğiz Olric? Cesareti yalnız kafamızda mı yaşayacağız?'''
*- Olric, insan nedir biliyor musun? Ağaçları kesip kağıt yapan, sonra o kağıda, ağaçları koruyun, yazandır
 
*- '''Kendi sorunlarını çözemeyen bir kişinin, kusurlarının acısını başkalarına çektirmeye hakkı yoktur…yoktur.
*- Düzeni çok iyi kurmuştunuz. Hep bizim adımıza, bize benzemeyen insanlar çıkarıyorduk aramızdan. Kimse bizim tanımımızı yapmıyordu ki biz kimiz bilelim. Gerçi bazı adamlar çıktı bizi anlamak üzere; ama bizi size anlattılar, bizi bize değil.
'''
*- Başıma gelecek olayları, yani yapmayı tasarladığım basit işleri göz önünde tutarak endişeleri, kuruntuları önümdeki olayın sonuna kadar erteliyorum. Bugünlerde umutsuzluk var, boyumdan büyük işlere giriştim galiba. Şimdi geri dönmesi de zor. Bu yüzden görünüşte bir şeyler olmak için çabalıyorum. Ne olursa olsun bana saygı göstermelerini istiyorum. Bana istisnasız herkes kızıyor; kafalarındaki ben’i bozduğum için. Ben onların hayallerinde tutarlıyım. Belki kendi hayalimde de tutarlıyım. Yaşarken bu iki tutarlığın da dışındayım. Her şeyle sırasıyla alay ettiğim halde kendimi gülünç durumlarda buluyorum. Bu durumlar geçtikten sonra kendimle de alay ediyorum. Yalnız artık hissediyorum ki, bunun sonu yok. Saatlerce hiçbir şey yapmadan evde oturuyorum; sonra tam çıkarken, evde kalsaydım bir şeyler yapabilirim gibi hissediyorum. Galiba hep acele ettim.
*- Düzeni çok iyi kurmuştunuz. Hep bizim adımıza, bize benzemeyen insanlar çıkarıyorduk aramızdan. Kimse bizim tanımımızı yapmıyordu ki biz kimiz bilelim. Gerçi bazı adamlar çıktı bizi anlamak üzere; ama bizi size anlattılar, bizi bize değil.
*- Nasıl yaşadım on yıl bu evde? Bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? Ben ne yaptım, kimse de uyarmadı beni. İşte sonunda anlamsız biri oldum… İşte sonum geldi… Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım.
 
*- Normal bir insan olmaya zorladılar, bana boş yere vakit kaybettirdiler. Olmayınca da, anormal dediler. Ben de kendimi anlamadım: Bütün hayatım boyunca normal bir adam olmaya çalıştım.
*- Nasıl yaşadım on yıl bu evde? Bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? Ben ne yaptım, kimse de uyarmadı beni. İşte sonunda anlamsız biri oldum… '''İşte sonum geldi… Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım.''' Bana acımayın. Ben kötüyüm; sizlere karşı kötü duygular besledim içimden. Beceriksizliğimden uygulayamadım kötü düşüncelerimi.
*- Bana yaşamayı öğretmediler. Daha doğrusu, bana her şeyin öğrenilerek yaşanacağını öğrettiler. Yaşanırken öğrenileceğini öğretmediler. Ben de kolayca razı oldum bana öğretilen bu yanlışlara. İnsan, kendi bulurmuş doğru yolu. Ben bulamazdım. Bana, başkalarına gösterdikleri basmakalıp yolları öğrettiler. Başka türlü bir itinayla tutmalıydılar beni. Daha fazla değil, farklı.
 
*- '''Bana yaşamayı öğretmediler.''' Daha doğrusu, bana her şeyin öğrenilerek yaşanacağını öğrettiler. Yaşanırken öğrenileceğini öğretmediler. Ben de kolayca razı oldum bana öğretilen bu yanlışlara. İnsan, kendi bulurmuş doğru yolu. Ben bulamazdım. Bana, başkalarına gösterdikleri basmakalıp yolları öğrettiler. Başka türlü bir itinayla tutmalıydılar beni. '''Daha fazla değil, farklı.'''
 
*- '''Normal bir insan olmaya zorladılar, bana boş yere vakit kaybettirdiler.''' Olmayınca da, anormal dediler. Ben de kendimi anlamadım: Bütün hayatım boyunca normal bir adam olmaya çalıştım.
 
*'''Selim Işık yalnızlığa dayanamazdı.''' İlk bakışta, yalnızlığın ve çevreyle uyuşmazlığın, yaşantısında önemli bir yer tuttuğu kolayca ileri sürülebilirdi. Selim, bu yargıya da dayanamazdı. Bütün dünya, ona dargın olabilirdi; fakat bu, aceleyle varılmış bir sonuçtu. Kimse onun kadar çevresine yakınlık duyamazdı.
 
*'''Ne gördün bütün kapıların birer birer kapandığı bu dünyada?''' Hangi kusurunu düzeltmene fırsat verdiler? Son durağa gelmeden yolculuğun bitmek üzere olduğunu haber verdiler mi sana? Birdenbire: “Buraya kadar!” dediler. Oysa, bilseydin nasıl dikkatle bakardın istasyonlara; pencereden görünen hiçbir ağacı, hiçbir gökyüzü parçasını kaçırmazdın. Bütün sularda gölgeni seyrederdin. Üstelik, daha önce haber vermiştik, derler onlar. Her şeyin bir sonu olduğunu genel olarak belirtmiştik. Yaşarken eskidiğini ve eskittiğini söylemiştik. Sevginin ölümünü her pazar çanlar çalarak ilan etmiştik. İşte onların kanunları böyle. Bizimkilere benzeyebilir mi hiç? Şehrin duvarlarına sırayla üç kere ilan asıyorlar: sevginize dikkat! Dördüncüde ilan ve sevgiyi kaldırıveriyorlar. Onlarla başa çıkılmaz Turgut. Ben çıkabildim mi?
 
*'''Hiçbir şeyi unutmadı ve her olaydan, hayatının sonuna kadar rahatsız oldu.''' Mümkün olsaydı biletçinin kızıyla ve yolda gözünün ucuyla gördüğü her kızla evlenirdi. Biletçiyle ve herkesle dost olurdu. Sözün gelişi değil, gerçekten yapardı bunu. Bunu yapamayacağını anlayınca, Selim olarak yaşamanın imkânsızlığını görünce, hayatın hızlı akışı içinde, küçük anları sonuna kadar yaşayamayacağını sezince, önce büyük bir ümitsizlik ve korkuya kapıldı; bütün gücüyle varlığını korumaya çalıştı. Sonra da...
 
*<p>Ne yazık onlara ki çıkarlarına dokunulmadıkça doğru yola gitmezler ve Allah’ın kendilerine sunacağı nimetleri bilmezler.<p><p>Ne yazık onlara ki kalpleri temiz olmadığı için herkesi kötü sanırlar ve günahsıza ve günahkâra bir fark gözetmeden kötülük ederler.<p><p>Ne yazık onlara ki duygulu çekingenliği korkaklık, samimiyeti yaltaklanma ve yardımı bir baskı sayarlar. Ne yazık onlara ki kendilerine açılan saf bir kalbi zaaflarından istifade edilecek, istismar edilecek bir akılsız sayarlar.<p><p>Onların, geleceği yaratan insanlar arasında yeri yoktur.<p><p>Unutulacaklardır.<p>
 
 
*- Siz de benim gibi,<br>Günleri<br>''275'' günleri sevgiyleSevgiyle isteyerek değil<br>Değil de, takvimden yaprak koparır gibi gerçek bir<br>Bir sıkıntı ve nefretle yaşadıysanızyaşadınızsa, Ankara güneşi sizin de uyuşturmuşsa<br>Uyuşturmuşsa beyninizi, Ata'nınAta’nın izinde gitmekten<br>Gitmekten başka bir kavramı olmayan<br>''280'' Cumhuriyet çocuğu olarak, yayan,<br>Pis pis pisgezdinizse gezdiyseniz(o Hergelesıralarda adı Opera Meydanı'nda olan) <br>Hergele Meydanı’nda, bu sarı ve tozlu alan iğrendirmiyorsa<br>İğrendirmediyse sizi, bir<br>Bir taşra çocuğu sıfatıyla özlemeyi bilmiyorsanız denizi;, kaybettiniz<br>''285'' '''Kaybettiniz (benim gibi)'''.<br>''(ÜÇÜNCÜ ŞARKI)''
 
*-'''Tutunamayanların destanıdır bu şarkı''',<br>Dostum Süleyman Kargı.<br>''530'' Eller boşta kalıyor, tutunamıyorlar toprağa, anlatamıyorlar<br>Anlatamıyorlar anlatılamayanı. <br>Anlatmak gerek: Düşman sarmış her yanı. <br>Oysa, mesela Selim Işık, anlatmadan<br>Anlatmadan anlaşılmaya âşık.<br>''535'' Böyle adama <br>(Darılma ama) yaklaşmaz<br>Yaklaşmaz hiçbir güzellik, doğduğu<br>Doğduğu günden beri kalbinde bir delik, almak<br>Almak için bütün sızıları içine.<br>''540'' Her zaman utanmıştır başkaları yerine.<br>'''Elim varmıyor yazmaya, inmeyelim derine.'''<br>''(BEŞİNCİ ŞARKI)''
 
*Dostlar dedi: bu can bizden değildir<br>Düşman kırdı, oysa buzdan değildir<br>Gene de herhalde bizden değildir<br>595 Çare yok dünyadan gideyim gayrı<br>''(BEŞİNCİ ŞARKI)''
'''
*'''Çare.......... bulunacaktır.
 
=== ''[[w:Tehlikeli Oyunlar (roman)|Tehlikeli Oyunlar]]'' (1973) ===
"https://tr.wikiquote.org/wiki/Oğuz_Atay" sayfasından alınmıştır