Oğuz Atay: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmemiş revizyon][kontrol edilmiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Aybo07 (mesaj | katkılar)
Değişiklik özeti yok
Aybo07 adlı kullanıcının son değişikliği reddedilerek II. Niveles sürümüne (146414) geri dönüldü
1. satır:
'''[[w:Oğuz Atay|Oğuz Atay]]''' (1934 - 13 Aralık 1977), Türk yazar.
== Kaynaksız==
 
*Beni ya şımartın ya da kapı dışarı edin !
Yarı içtenliğe dayanmam zor benim.
*Fakat sevebileceğim bir kadın, bol para, insan yakınlığı beni hiç bulmadı. Ben de üç yıl dört ay önce, acılaştım, huysuzlaştım, hiç bir şeyi beğenmez oldum; para kazanamayacağımı, insanları sevemeyeceğimi anlayınca, uzaklara gittim, kimse beni bulamasın diye. Onlar da beni ciddiye aldılar, gelmediler....
*Bir arada olmanın kaçınılmazlığından başka bir neden yok muydu bizi yaklaştıran?
*BILGE: Seni anlıyorum Hikmet, diyebilirdi. HİKMET: Seni seviyorum Bilge, diyebilseydi.
*Acaba iyi bir şey olacak mı? Hayır, dedim kendime. İyi şeyler birdenbire olur; bu kadar bekletmez insanı.
*İnsan yaptığı espriyi açıklamamalı diye kaç kere söyledim sana.
*Oyunlarla geçirilecek vakti yok insanların.
*Hayatta bir kere olsun aklını başına toplamalısın.
*Tiyatroda bile olmaz bu kadar rezalet
*Yalnız insan kendine acır.
*Coşkun:(Sabırsız bir heyecanla): Öyle değil,öyle değil. Biz büyük bir milletiz derken, aynı zamanda demek istiyorum ki, evet aynı zamanda biz çocuk kalmış bir milletiz Saffet! Çünkü her şeye çocuk gibi sevinir,çocuk gibi üzülürüz her şeye.
*İnsafsız insanlar! Hayat göz yaşına bakmıyor. Oysa insanların merhametine muhtacım ben.
*SAFFET: Senin gibi modası geçmiş goygoycuların hicvi vardı o eserde
*Emel(Alaycı): Artık hayatta yeteri kadar acı var,insanlar bunu görek için tiyatroya gitmezler artık.(Sesini yükseltir.) Hem artık romantik hisler ve acılar öldü, gerçek acılardan yana insanlar!
Servet(Heyecanla): Hayır! Romantikler ölmez,his ve acı ölmez! İnsanlar büyük acılara her zaman ilgi göstermişlerdir. Büyük insanlar ve büyük acılar ! İşte tiyatronun iki temel direği.
*Türkçe hocasına göre, çoğul konuşanlar alçak gönüllü olurmuş.
*İnsan yaptığı espriyi açıklamamalı diye kaç kere söyledim sana
*Hangisi daha güç ağlatmak mı, güldürmek mi?
*İnsan kardeşlerim! Hepinizi seviyorum. Dünyanın hiçbir yerinde artık böyle heyecanlara tesadüf edilemiyor.
*Seni seviyorum. Çünkü başka çarem yok.
*Hangisi daha güç ağlatmak mı, güldürmek mi?
Ne-var-ne-yok-iyilik-sağlık oynuyorum her gün.
*Bizim tarih kitabının telefon rehberinden ne farkı var sanki: İkisi de birtakım rakamlar ve isimlerle dolu
*Güneş daha doğmadan beni uyaran kimdir?
Devrim eğer durmadan koşuyorsa devrimdir.
*İnsan, kendisi gibi olanlara merhamet eder mi hiç? Dilenciler ya da soylu kişilerle doldurmalıyız sahneyi. Çünkü insan ya düşkünlere acır ya da yüce varlıkları kıskanır.
*Geçen gün bir genç adam yollamışlar bana. Oyun yazarıymış. Nerede oyununuz dedim. Yokmuş. Artık oyunlardan konuşma kaldırılmış, öyle söyledi.
*Önceleri çok korkuyormuş oyun yazmaktan. Tanıdıklarını ele vermekten korkuyormuş. İlk yazdıklarını okumuştu bana; 'Asıl sen kendini ele vermekten korkuyorsun,' dedim ona. Çok telaşlandı. Sonra şiddetle karşı koydu bana. Onun için artık böyle bir mesele yokmuş, artık hayatını insanlarla paylaşmaya karar vermiş. Bir bakıma da yazdıklarında kendisini tanıyacaklar diye ölesiye korkuyordu.
*Biliyorsunuz üstat, bizde gerçeği bulanlar artık hiç konuşmazlar. Dur bakayım, nasıl diyordu Yunus? Neyse, muhakkak bir şey demiştir bu konuda. Neyse, bizde adettir işte: Gerçeği buldun mu susacaksın.
*Bu ülkede çalışan herkes sinirli.
* Büyük kalpler nedense çok zayıf oluyor.
*Ey zavallı milletim dinle! Şu anda, hepimiz burada seni kurtarmak için toplanmış bulunuyoruz. Çünkü ey milletim, senin hakkında, az gelişmiştir, geri kalmıştır gibi söylentiler dolaşıyor. Ey sevgili milletim! Neden böyle yapıyorsun? Neden az gelişiyorsun? Niçin bizden geri kalıyorsun? Bizler bu kadar çok gelişirken geri kaldığın için hiç utanmıyor musun? Hiç düşünmüyor musun ki, sen neden geri kalıyorsun diye durmadan düşünmek yüzünden, biz de istediğimiz kadar ilerleyemiyoruz. Bu milletin hali ne olacak diye hayatı kendimize zehir ediyoruz. Fakir fukaranın hayatını anlatan zengin yazarlarımıza gece kulüplerinde içtikleri viskileri zehir oluyor. Zengin takımının hayatını gözlerimizin önüne sermeye çalışan meteliksiz yazarlarımız da aslında şu fakir milleti düşündükleri için, küçük meyhanelerinde ağız tadıyla içemiyorlar. Ey şu fakir milletim! Aslında seni anlatmıyoruz. Sefil ruhlarımızın korkak karanlığını anlatıyoruz. İşte onun için sana yanaşamıyoruz. Senin yanında bir sığıntı gibi yaşıyoruz. Hiç utanmıyor muyuz? Hiç utanmıyoruz.
*İnsanların hayatı daha önce yazılmış oyunlarla geçiyor.
*Samimiyetine beynim buruş buruş da olsa ,sonuna kadar inandığım bir yazarın muhteşem bir kitabıdır .
herkes anlamaz derler inanmayın.
bu kitabı herkes okuyamaz..
içi ağırlaşır ilk önce insanın ,anlarsın evet fakat inanamazsın böyle bir boyutu olduğunun yazının.
bu kitap sonuna yaklaştıkça uzaması istenilen ,
bitince ise öpüp bir oh çekilen kitaptır.
Turgut karakteri ve selim karakteri pek benzemez Türk insanına.
ve bu kitapta yazıların dans ettiğini hissedersin ,
su gibi atığını hissedersin düşüncelerin.
dünyanın en yükseklere koyması gerekirken bu kitabı,
Türkiye de bile hak ettiği değeri pek aldığı söylenemez...
*İyi şeyler birdenbire olur; bu kadar bekletmez insanı. Sürünmecede kalan heyecanlardan ancak kötü şeyler çıkar. Ya da hiçbir şey çıkmaz.
*Küçücük göz bebeğimden hayatıma girdin de kocaman kalbimin neresine sığamadın da gittin
*Yalnızlığımın yalnız bana zararı dokundu.
*İnsanları genel anlamda sewiyorum ama kimseye tahammülüm yok.
*Kendi kusurlarını çözemeyen bir kişinin, kusurlarının acısını başkasına çektirmeye hakkı yoktur.
*Kitaptaki arkadaşlık ilişkisi çok derin, okuyunca hem güldüren hem de nasıl oluyorsa depresyona sürükleyen karamsar olduğu kadar bireysel ilişkileri sorgulatan mükemmel bir kitap. Özellikle kendi kendine konuşmaları sanki okuyana tavsiye verir gibiydi.
*Düşünceler insanın canını acıtmıyor; biraz sersemletiyor o kadar. Şiddet değil süreklilik insanı yıkıyor. r
*Ne ölmek nefessiz kalmaktır ne de yaşamak nefes almaktır..
Yaşamak; sevilmeyi hak eden birine yaşamını harcamaktır...
*İçimin seside olmasa, ölürüm yalnızlıktan...
*Ne ölmek nefessiz kalmaktır
Ne de yaşamak nefes almaktır...
Yaşamak;
Sevilmeyi hak eden birine
Yaşamını harcamaktır..
*Büyük bir yorgunluk duyuyorum: yılların yorgunluğu. Okuyamıyorum, düşünemiyorum...
*Neymiş efendim? Hiçbir işin sonunu getirmemişim. Siz başlamayı bile göze almadınız.
*Bizim dışımızda belge falan yok Olric. Bu belge biziz Olric. Ben, Turgut Özben, elle tutulur tek belgeyim ben. Yüzüme baktıkça okumalısınız beni. Aranızda durmadan dolaşacak elden ele gezecek canlı bir delil.
Kendimi çerçevelere sokup gazetelerde ilan edeceğim. Duvarlara yapıştıracağım Turgut Özben’i. Cumartesi günleri öğle tatilinden sonra bayrak direklerine çekeceğim. Zarflara
koyup mektup diye göndereceğim. Beni açmaya korkacaksınız.
*Ağzının güzel dudaklarının kenarında bir gülümseme yaratmak için, ne uzun yollardan geçiyorsun. Kendinden veriyorsun ve durmadan eksiliyorsun. Oysa bazı insanlar, oldukları gibi kalarak, elde eder istediklerini. Ben, kanımı damla damla süzerek veriyorum..
*Artık yaşamak istemiyorum Olric. Onların istediği gibi yaşamak istemiyorum.
*İnsanlarla arasında isteyerek bir uçurum yaratıyordu onları imkânsızlığa itiyordu milyonlarcası için doğru saydığı düşüncelerini duygularını birkaç kişinin bozmasını istemiyordu.
*Onu kabuğundan çıkmış bir kaplumbağa gibi yerdik oysa kabuğunun içinde yavaşça yok olmayı tercih etti daha fazla incinmemek için duygusuzluk ve alay kabuğunun içinde korunmaya çalıştı bütün ömrünce anlaşılmayı bekledi kendi gibi olmayanları idrak edemeden yaşadı hepimizin elini sıkmaya hazırdı.
*Oysa ben neler istiyorum neler istiyorsun canım insanların üstüne dünyanın bütün yıldırımlarını yağdırsam da sevilmek özlenmek istiyorum bütün gürültümün çocukça olduğunu aslında sevgiden ilgiden geldiğini anlamalarını öyle sanmalarını istiyorum.
*Herkesi ben ararım kimse beni aramaz bir yandan da iyidir bu tutum derdi bir insanı istemediğin zaman görmezsin bu huyuna alışırlar senin aramanı beklerler bir yandan da hazindir sen aramayınca kimsen yoktur yalnız başına yaşarsın yalnızlığını bir yandan da sitem ederler neden aramadın beni derler oysa onlar hiç aramazlar özel izinleri belgeleri mi var aramamak için bilemiyorum kusur kimde bende olduğunu söylüyorlar benim anlattığım gibi değil de çok daha ince ve mantıklı ve aynı zamanda psikolopatolojik açıdan açıklıyorlar hayır istemiyorum bu sözleri artık fakat ben bir kusur işledim aramadım diyelim onun ilgisi buna mı bağlıymış anladım evet evet tabii sen aramamı istemezsin diye düşündüm tabii ne incelik bu incelikler yüzünden ölüyorum zaten ayrıca haksızlık ediyorum adresimi de bilmez bazısı peki ben nereden biliyorum onlarınkini vermek istemem belki diye sormamışlardır demek benden yüzsüzü yok adresleri istiyorum kapı kapı dolaşıyorum peki anladık bir daha zor bulursunuz beni.
*Beni yanlış hayallerle avuttunuz sonra da benden canınız sıkılınca yeter artık bu karanlık diyerek savunmasız zavallılığımı düşünmeden beni hayatın ortasına attınız.
*Neden babam bizi bu karanlığa boğdu neden bu evden bir türlü çıkamadım neden yamalı çoraplarımı ilk giydiğim gün sokağa atmadım neden bütün isyanlarımı kafamda yaşadım hiçbir gerçek yaşantım olmasaydı daha kolay geçirebilirdim zamanı yaşamak diye bir gerçek olduğunu bilmezdim oysa sen bana ilk gerçek yaşantıyı tanıtmakla yaşamadığım bütün hayallerimin gerçekleşebileceği saplantısına kapılmama sebep oldun demek onları da yaşayabilirmişim.
*Yaşamak artık beni yoruyor önemli bir olay yaşamadan sadece yaşamak bile yordu beni insanlarla birlikte olmak onların sözlerine cevap vermek nasılsınız demek içeri girerken merhaba ayrılırken hoşçakalın gene görüşürüz demek konuşmaları izlemek ne demek istedi acaba söylediğimi anladı mı ne demek istedi acaba yanlış bir şey mi yaptım acaba söylediğini anladım mı o kadar çok insan var ki o kadar çok olay birden oluyor ki birini izlemek isterken başkasını kaçırıyorum birini duyarken ötekini görmüyorum yetişemiyorum kan ter içinde kaldım.
*O güne kadar hiç ölü görmemiştim ölü görmeyi ondan bir parçanın ölümün bana bulaşması gibi bir uğursuzluk sayardım hiç görmezsem sanki hiç ölmeyecektim.
*Ülkemizde tarım ürünleri yetişir. Kuru üzüm incir yetişir. Önce ıslak yemişler yetişir. Onları güneş olan yerlerde kurutarak kuru yemiş yetiştiririz. İngiltere'ye göndeririz, onlar da bize gerçek gönderirler. Biz o gerçeklerden, kendimize göre gerçekler yetiştirmeye çalışırız.Son yıllarda kuru üzüm ve incirin yanında köylü de göndermeye başlamışızdır. Bu köylüleri önce biraz şehirlerde yetiştiririz; tam olgunlaşmadan (yolda bozulmasın diye) başka ülkelere göndeririz. Onlar da bize döviz gönderirler.Halk müziği göndeririz, şöför plağı gönderirler, arajman gönderirler. Az gelişmiş ülke göndeririz, yardım gönderirler. Zelzele toprak kayması sel felaketi haberleri göndeririz; çadır ve heyet gönderirler. Asker göndeririz, teşekkür gönderirler. Bin zorlukla yetiştirdiğimiz değerler göndeririz, dış ülkelerde çalışan yabancı istatistiği gönderirler. Gerçek insanlarımızı göndeririz, bize ordan mektup gönderirler..
*Uzun bir mevsim yaşıyorum; ılık bir yaz ya da sıcak bir sonbahar, onun gibi bir şey...
*Zaten bu alemde kendimizi ayrı ayrı düşünecek olsak mutlak değerimiz sanki nedir...
Eğer birbirimizin bir kıymeti varsa, o da diğerinin ona verdiği değerdir... Aşk muhakkak derin bir dostlukla başlar.
*Şu anda,sana güzel bir söz söyleyebilmek için onbin kitap okumuş olmayı isterdim, dedi:Gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda.
*Oysa bir bilseniz ben düşüncemde dünyayı nasıl idare ediyorum aslında sizin dünyanız da fakir geliyor bana ancak bugünkü düzende birtakım imtiyazlar sağlayabilirsiniz bana ya geçmiş yüzyıllar onları nasıl yaşayacağım hayır bütün istediklerimi yaşamaya hayatım ve sizin imkânlarınız yetmez oysa ne kadar iyi olacaktı tabii siz anlamadıktan sonra değeri yok benim gibi olmalı herkes o zaman da bana haklı muamele edilmez elbette çok şey
beklediğimi biliyorum her zaman da bekledim her yeni tanıştığım insandan tanışır tanışmaz neler bekledim o daha adımı öğrenmeden ben onunla ilgili hayaller kurdum ümit etmeye başladım hemen ve o insan yanımdan bir dakika bile ayrılınca ben öyle yerlere varmıştım ki hayalimde bu ayrılmayı bir ihanet saydım gücendim.
*İtiraf ediyorum ben başka türlü olmak istiyordum size çok ilginç geldiğim bu durumumu değiştirmek bambaşka insan olmak istiyordum fakat kendimi başka türlü yapmak elimden *gelmedi beceremedim anlıyor musun sizler gibi olmak istiyordum en aşağılık en bayağı görüneniniz kadar olmak istiyordum onu bile beceremedim.
*Onlar gülüp söyleşirlerken benim akıllarının köşesinden bile geçmeyen ıstıraplarla kıvrandığımı sezmemişlerdir.
*Daha erken. Fakat yoruldum albayım. Artık hiçbir şey yapmak istemiyorum. Gerçekten hiçbir şey yapmak istemiyorum. Hiçbir şey yapmak istemiyorum.
*Ben vedaları sevmem albayım. Hiç gitmesin insanlar. Hele gelmemek üzere giderlerse, çok üzülürüm albayım, dayanamam…
*Başkalarını yargılama, derdim.Sen de aynı ölçülerle yargılanacaksın
*Kötü bir sözü herkesin söylemesi, o söze gerçeklik kazandırmaz
*Senin neler yaşadığını bilemem ama yaşayacaklarına ortak olabilirim...
*Acaba iyi bir şey olacak mı? Hayır, dedim kendime. İyi şeyler birdenbire olur; bu kadar bekletmez insanı.
*Beklenen geç geliyor; geldiği zaman da insan başka yerlerde oluyor
*-Suçlusun da ondan
-Onlar daha suçlu.
-Bu senin suçunu azaltmaz
*Çok yükseğe çıkamam; bende yükseklik korkusu var. Kimseyi yarı yolda bırakamam; bende ‘alçaklık’ korkusu var. Hayatta silgim hep kalemimden önce bitti. Çünkü kendi doğrularımı yazacağım yere, tuttum başkalarının yanlışlarını sildim. Beklenen hep geç geliyor; geldiği zaman da insan başka yerlerde oluyor. Kimseye göstermem üzüntümü. Gündüz gülerim, geceleri yalnız ağlarım.
*Mümkün olduğunca objektif bir gözle değerlendirmeye çalışacağım:Kitaba başlamayı uzun zamandır istiyordum.Başladıktan sonra ilk zamanlar bilmediğim kelimeler yüzünden okumakta meşakkat çektim.Ama bu sadece ilk başlar için geçerliydi.Okumaya devam ederken zaman zaman yazarın farklı tarz anlatımlarıyla,ı farklı kılan da bu bence,karşılaştım.Ve oldukça sürükleyici bir anlatımı vardı.Ama maalesef kitabı okurken bazı müstehcen olayların da geçmesi ve sonlara doğru hiç beklemediğim önemli ve asla yapılmaması gereken hataların yapılması bu kitaba vereceğim puanı ve verdiğim değeri düşürdü.Ancak kitabı okuduğuma pişman değilim.Okudukça ufkumun geliştiğini ve bilgi dağarcığımın genişlediğini hissettim.Olaylara farklı açılardan bakabilmeyi ve ın ruh hallerini anlamış oldum.
*Beni bir gün unutacaksan bir gün bırakıp gideceksen boşuna yorma derdi boş yere mağaramdan çıkarma beni alışkanlıklarımı özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna tedirgin etme beni bu sefer geride bir şey bırakmadım tasımı tarağımı topladım geldim neyim var neyim yoksa ortaya döktüm beni bırakırsan sudan çıkmış balığa dönerim.
*Geçmiş aslında geçmezmiş efendim...Hep bir köşede yerinden çıkmak için geceyi beklermiş.
*Geçmişimi pek iyi bilemiyordum, bu insanları belli belirsiz hayal edebiliyordum; fakat, bir noktayı çok iyi biliyordum: Onlar bu olayı da değerlendirmesini bilmişler, gerçekten korkmuş gerçekten acı çekmişlerdi; gerçekten çaresiz ve yalnız kalmışlardı. Ben ucuz bir romandım. Hayır, kötü edebiyatın bile bir gerçekliği vardı: Can sıkıcı taklitçilikleri bile benden gerçekti. Ben yoktum; hatta ben yokum, olmadım diyemeyecek bir yerdeydi; kelimeler bile yan yana gelerek beni tanımlamak istemezlerdi. Ne olurdu benim de kelimelerim olsaydı; bana ait bir cümle, bir düşünce olsaydı. Binlerce yıldır söylenen milyonlarca sözden hiç olmazsa biri, beni içine alsaydı! Çok insan için söylendi ama, sana da uygulanabilir denilseydi.(Bu sözleri başkalarıyla paylaşmaya razıydım. Başka çarem yoktu.) Kendime gerçekten acıyabilseydim, gerçekten ümitsiz olsaydım.
*Belki de ölürdüm. Belki de ölmemek için, hiçbir işin sonuna kadar gitmiyordum. Böyle küçük çalışmaların üst üste eklenmesiyle doluyordu zaman. Ben de kelimeleri birbirine yapıştırarak yaratıyordum zamanı.
*Korkuyla beklemek,korkuyu beklemek gereksizdi; çünkü dünyanın yarıçapını ve İstanbul'un fethini biliyordum.
*Beklenen geç geliyor, geldiği zaman da insan başka yerlerde oluyor.
Önce biraz zor gelecek ama alışacaksın.
*Bütün hayatımı kelimeler uğruna harcadım, içi boş kelimeler uğruna. Kelimelerin gerçek anlamlarını bilmeden,onlarla oynadım. Oyunları da kelimelerin içinde tutukladım.
*Ve beklenenler, neden hep vazgeçildikten sonra gelir?
*Geçmiş aslında geçmezmiş efendim.Hep bir köşede yerinden çıkmak için geceyi beklermiş..
*Her işe çok iyi başlarız da, İngiliz gibi bitiremeyiz ....Ümitsizliğe kapılmayalım dedi, bizde bazen günlük çıkarlarımızı unuturuz, gerekli işlerin peşinden koşacak yerde sonu belirsiz bir uğraşa kapılır gideriz. Allah sonumuzu hayırlı etsin ....
*Her şeyi duyuyoruz hiçbir şeyi bilemiyoruz
*Bazılarımız şiirlere tutunuyor,
Bazılarımız şarkılara…
Bazılarımız filmlere tutunuyor,
Bazılarımız kitaplara…
Sanırım artık insan, tutunamıyor insana.
*Kitabın ilk bölümlerinde ki bilenmeyen bir çok kelime olmasına rağmen ortalara doğru bu anlaşılamamazlık düzeldi ve akıcı bir hal almaya başladı, beyin yakan, mükemmel bir mizahı olan, eleştirme yönünden bir çok güzel noktaya vurgu yapan güzel bir kitaptı. Kitabın yer yer bölümlerinde kendimden de birşeyler bulduğum empati yaptığım ve sorguladığım üzerine düşündüğüm yerlerde mevcuttu ki bence bir çok belki herkes kendinden birşeyler bulabileceği bir roman.
*Kitabı yarıda bırakanlar için, biraz daha sabredip okuyarak kolaylaştığını görebilirsiniz. Çok ağır bir dili var olduğunu kabul etmekle birlikte, devam etmenizi şiddetle öneririm. Selim olsa hepinizden nefret ederdi :)
*Bazılarımız şiirlere tutunuyor, bazılarımız şarkılara.. Bazılarımız filmlere tutunuyor, bazılarımız kitaplara.. Sanırım artık insan, tutunamıyor insana.
 
== Kaynaklı ==
"https://tr.wikiquote.org/wiki/Oğuz_Atay" sayfasından alınmıştır