Ali H. Aslan: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmiş revizyon][kontrol edilmiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Yeni sayfa: <nowiki>'''Ali H. Aslan''', Türk gazeteci. Zaman Gazetesi'</nowiki>nin Washington eski temsilcisi. <nowiki>*</nowiki>Washington'un askerî darbeler konusunda özellikle Soğuk Sava...
 
Bu nowiki nereden çıktı, tövbe tövbe ya...
Etiket: 2017 kaynak düzenleyici
1. satır:
<nowiki>'''Ali H. Aslan''', Türk gazeteci. Zaman Gazetesi'</nowiki>nin Washington eski temsilcisi.
 
 
*Washington'un askerî darbeler konusunda özellikle Soğuk Savaş sürecindeki sicili pek temiz değildir. Ancak 'post-Soğuk Savaş' döneminde zuhur eden 'post-modern' 28 Şubat darbe sürecinde ABD'nin rolü bence teşvik ya da organizeden çok, sessiz onay oldu. Darbecilerin Washington'da güçlü bağlantılarının bulunması, Erbakan-Çiller koalisyonunun düşürülmesinde bilfiil Amerikan parmağı olduğunu ispata yetmez.<ref name=":0">"ABD'nin 28 Şubat tavrı bin yıl sürer mi?" başlıklı köşe yazısı, Zaman gazetesi, Ali H. Aslan</ref>
<nowiki>*</nowiki>Washington'un askerî darbeler konusunda özellikle Soğuk Savaş sürecindeki sicili pek temiz değildir. Ancak 'post-Soğuk Savaş' döneminde zuhur eden 'post-modern' 28 Şubat darbe sürecinde ABD'nin rolü bence teşvik ya da organizeden çok, sessiz onay oldu. Darbecilerin Washington'da güçlü bağlantılarının bulunması, Erbakan-Çiller koalisyonunun düşürülmesinde bilfiil Amerikan parmağı olduğunu ispata yetmez.<ref name=":0">"ABD'nin 28 Şubat tavrı bin yıl sürer mi?" başlıklı köşe yazısı, Zaman gazetesi, Ali H. Aslan</ref> <blockquote>(<nowiki>''</nowiki>Tarih: Nisan 2012<nowiki>''</nowiki>)</blockquote>*İsrail sağının ve Amerika'daki etkili destekçilerinin Milli Görüş çizgisini iktidardan indirmek istedikleri her hallerinden belliydi. Tıpkı Türkiye'deki laikçi Kemalistler gibi 'irtica'yı birinci tehdit görüyorlardı. Ama liberal çizgideki Demokrat Bill Clinton yönetimi, bu denli İslamofobik değildi. ABD demokrasisinin genlerini bozan 11 Eylül 2001 olayları ise henüz vuku bulmamıştı.<ref name=":0" /><blockquote>(<nowiki>''</nowiki>Tarih: Nisan 2012<nowiki>''</nowiki>)</blockquote>*Merhum Başbakan Necmettin Erbakan, Libya ziyareti ve İslam Birliği türü söylemleriyle Washington'da çoklarını rahatsız etmekle birlikte, Amerikan çıkarlarına kaydadeğer bir tehdit görülmüyordu. ABD'ye büyük bir çelme takmamıştı. Hatta Türkiye'deki Kemalist hakimiyetinden artık bıkan bazı liberal çevreler, geniş halk kitleleriyle ve dinî değerlerle daha barışık hükümetlere şans verilmesi gerektiğini dahi düşünüyordu. Bütün bu nedenlerle, ABD'nin hükümeti devirme gayreti içine girmiş olma ihtimali düşük.<ref name=":0" /> <blockquote>(<nowiki>''</nowiki>Tarih: Nisan 2012<nowiki>''</nowiki>)</blockquote>*Amerikan yönetimleri Türkiye'yle ilişkilerini genelde iktidarda her kim varsa onunla çalışma ve mümkün mertebe iyi geçinme esası üzerine bina etmişlerdir. O nedenle yakın geçmişe dek ülkede en büyük iktidar odağı olan Genelkurmay'a ve sivil toplumdaki destekçilerine fazla yüksek sesli eleştiriler getirmemişlerdir.<ref name=":0" /> <blockquote>(<nowiki>''</nowiki>Tarih: Nisan 2012<nowiki>''</nowiki>)</blockquote>*Türk Silahlı Kuvvetleri'nin baskın rolü, Washington'da Türkiye politikasının belirlenmesinde Pentagon'u diğer kurumların hep bir adım önüne çıkarmıştır. <ref name=":0" /><blockquote>(<nowiki>''</nowiki>Tarih: Nisan 2012<nowiki>''</nowiki>)</blockquote>*Sonuç olarak ABD dış politikasında maddî ve stratejik çıkarlar, demokratik değerlerin üstünde tutulur. Türkiye dahil yabancı ülkelerdeki insan hakları ve demokrasi ihlallerine genelde sadece timsah gözyaşları dökülür. Bu ihlaller müttefik devletlerce yapılıyorsa, üstünü örtme eğilimi yaygındır. ABD'nin 28 Şubat darbe sürecindeki tavrı da farksız değildir. Ve bu tavır bin yıl daha süreceğe benzemektedir...<ref name=":0" /> <blockquote>(<nowiki>''</nowiki>Tarih: Nisan 2012<nowiki>''</nowiki>)</blockquote>*Obama, İsrail'de hiç popüler değil. Başbakan Benjamin Netanyahu'yla ne insani ne ideolojik kimyaları uyuşuyor. (...) Obama'nın İsrail'in güvenini kazanması artık çok zor. Adı çıkmış dokuza, inmez sekize. En büyük günahı ise, İsrail'e yerleşimleri durdurması ve iki devletli çözüm adına daha fazla taviz vermesi yönünde baskı yapmış olması. Obama sadece İsrail'e değil, Filistinlilere de kendini beğendiremedi.<ref name=":1">"İsrail'in elini okumak" başlıklı köşe yazısı, Ali H. Aslan, Zaman gazetesi, 23 Temmuz 2012</ref><blockquote>(<nowiki>''</nowiki>Tarih: Temmuz 2012<nowiki>''</nowiki>)</blockquote>*Arap dünyasındaki kaotik halk devrimleri, tam da İsrail'in istediği gibi, sorunu uluslararası toplumun gündeminden iyice düşürdü. Ve İsrail'e asıl gündemde tutmak istediği konuyu, yani İran'ı ön plana sürme fırsatı tanıdı. Nitekim Clinton'un İsrail ziyaretinde barış süreci bahsi çok geri planda kaldı. Mevzuların şahı İran'dı. Bana öyle geliyor ki, ABD, İsrail faktörü olmasa İran'ı bu kadar da kafaya takmaz ve bir şekilde masaya oturur. Belki İsrailliler de bunun farkında olduğundan baskıyı hep canlı tutuyor.<ref name=":1" /><blockquote>(<nowiki>''</nowiki>Tarih: Temmuz 2012<nowiki>''</nowiki>)</blockquote>*Hükümetin bazı heyecanlı sempatizanlarını dinlerseniz, Türkiye'nin tek başına bölgesine nizamat vermeye başladığını sanırsınız. Azılı muhaliflerine kulak verirseniz, ABD'nin taşeronluğundan başka bir şey yapılmadığına inanırsınız. Gerçek ise ikisinin arasında bir yerlerde. Türkiye bölgesinde eskiye nazaran çok daha yüksek etki kabiliyetine sahip, ancak başta ABD olmak üzere büyük dış güçlerden tam bağımsız şekilde hareket etmiyor. Bana göre, zaten buna imkân da gerek de yok.<ref name=":2">"Türkiye, ABD'nin taşeronu mu?" başlıklı köşe yazısı, Ali H. Aslan, Zaman gazetesi, 14 Kasım 2011</ref> <blockquote>(<nowiki>''</nowiki>Tarih: Kasım 2011<nowiki>''</nowiki>)</blockquote>*Artık günümüz dünyasında büyük güçler bile tek başına siyaset belirleyemiyor. Şekil 1a: Amerika. Globalleşmeyle artan karşılıklı ekonomik bağımlılıklar, müttefikler şöyle dursun rakipler arası ilişkilerin dahi çok dengeli götürülmesini mecbur kılıyor. Mesela ABD ile Çin, birbirini kollarken angajmana da çalışıyor. Böylesi bir dünyada, Türkiye nasıl tam manasıyla bağımsız hareket edebilir?<ref name=":2" /> <blockquote>(<nowiki>''</nowiki>Tarih: Kasım 2011<nowiki>''</nowiki>)</blockquote>*Sözü Ortadoğu'ya getirelim. İçte ve dışta birileri Türkiye'yi 'aslansın, bu coğrafyayı olsa olsa sen adam edersin' diye gaza getiriyor. Bir başka grup ise, 'Türkiye'den adam olmaz, hiçbir şey beceremez' deyip ümitsizlik zerk ediyor. Doğru olan, bu iki uç çizginin ortasında bir yol tutturmak. Yani ne bölgenin kurtarıcısı gibi abartılı bir role soyunmak ne de kendimizi tecrit etmek. Yeri geldiğine tek başına inisiyatif alarak, yeri geldiğinde sorumlulukları, riskleri ve nimetleri müttefiklerle paylaşarak, makul bir strateji izlemek.<ref name=":2" /><blockquote>(<nowiki>''</nowiki>Tarih: Kasım 2011<nowiki>''</nowiki>)</blockquote>*Türk aydınlarının büyük kesimi ABD'ye hâlâ Soğuk Savaş'taki emr-i vakici 'büyük abi' kalıplarıyla bakıyor. Oysa dünyadaki şu hızlı değişim sürecinde Türkiye-ABD ilişkileri de dönüşümden geçiyor. Ne Türkiye eskiden olduğu gibi bir Amerikan uydusu ne de Amerika artık dediği dedik bir süpergüç. ABD'ye taşeronluk paranoyasını artık geride bırakmalı, Türkiye'nin çıkarları Washington'la yakın çalışmayı gerektirdiği durumlarda bundan gocunmamalıyız.<ref name=":2" /> <blockquote>(<nowiki>''</nowiki>Tarih: Kasım 2011<nowiki>''</nowiki>)</blockquote>
 
:(Tarih: Nisan 2012
 
*İsrail sağının ve Amerika'daki etkili destekçilerinin Milli Görüş çizgisini iktidardan indirmek istedikleri her hallerinden belliydi. Tıpkı Türkiye'deki laikçi Kemalistler gibi 'irtica'yı birinci tehdit görüyorlardı. Ama liberal çizgideki Demokrat Bill Clinton yönetimi, bu denli İslamofobik değildi. ABD demokrasisinin genlerini bozan 11 Eylül 2001 olayları ise henüz vuku bulmamıştı.<ref name=":0" />
 
:(''Tarih: Nisan 2012'')
 
*Merhum Başbakan Necmettin Erbakan, Libya ziyareti ve İslam Birliği türü söylemleriyle Washington'da çoklarını rahatsız etmekle birlikte, Amerikan çıkarlarına kaydadeğer bir tehdit görülmüyordu. ABD'ye büyük bir çelme takmamıştı. Hatta Türkiye'deki Kemalist hakimiyetinden artık bıkan bazı liberal çevreler, geniş halk kitleleriyle ve dinî değerlerle daha barışık hükümetlere şans verilmesi gerektiğini dahi düşünüyordu. Bütün bu nedenlerle, ABD'nin hükümeti devirme gayreti içine girmiş olma ihtimali düşük.<ref name=":0" />
:(''Tarih: Nisan 2012'')
 
*Amerikan yönetimleri Türkiye'yle ilişkilerini genelde iktidarda her kim varsa onunla çalışma ve mümkün mertebe iyi geçinme esası üzerine bina etmişlerdir. O nedenle yakın geçmişe dek ülkede en büyük iktidar odağı olan Genelkurmay'a ve sivil toplumdaki destekçilerine fazla yüksek sesli eleştiriler getirmemişlerdir.<ref name=":0" />
:(''Tarih: Nisan 2012'')
 
*Türk Silahlı Kuvvetleri'nin baskın rolü, Washington'da Türkiye politikasının belirlenmesinde Pentagon'u diğer kurumların hep bir adım önüne çıkarmıştır. <ref name=":0" />
(''Tarih: Nisan 2012'')
 
*Sonuç olarak ABD dış politikasında maddî ve stratejik çıkarlar, demokratik değerlerin üstünde tutulur. Türkiye dahil yabancı ülkelerdeki insan hakları ve demokrasi ihlallerine genelde sadece timsah gözyaşları dökülür. Bu ihlaller müttefik devletlerce yapılıyorsa, üstünü örtme eğilimi yaygındır. ABD'nin 28 Şubat darbe sürecindeki tavrı da farksız değildir. Ve bu tavır bin yıl daha süreceğe benzemektedir...<ref name=":0" /> (''Tarih: Nisan 2012'')
 
*Obama, İsrail'de hiç popüler değil. Başbakan Benjamin Netanyahu'yla ne insani ne ideolojik kimyaları uyuşuyor. (...) Obama'nın İsrail'in güvenini kazanması artık çok zor. Adı çıkmış dokuza, inmez sekize. En büyük günahı ise, İsrail'e yerleşimleri durdurması ve iki devletli çözüm adına daha fazla taviz vermesi yönünde baskı yapmış olması. Obama sadece İsrail'e değil, Filistinlilere de kendini beğendiremedi.<ref name=":1">"İsrail'in elini okumak" başlıklı köşe yazısı, Ali H. Aslan, Zaman gazetesi, 23 Temmuz 2012</ref>(''Tarih: Temmuz 2012'')
 
 
*Arap dünyasındaki kaotik halk devrimleri, tam da İsrail'in istediği gibi, sorunu uluslararası toplumun gündeminden iyice düşürdü. Ve İsrail'e asıl gündemde tutmak istediği konuyu, yani İran'ı ön plana sürme fırsatı tanıdı. Nitekim Clinton'un İsrail ziyaretinde barış süreci bahsi çok geri planda kaldı. Mevzuların şahı İran'dı. Bana öyle geliyor ki, ABD, İsrail faktörü olmasa İran'ı bu kadar da kafaya takmaz ve bir şekilde masaya oturur. Belki İsrailliler de bunun farkında olduğundan baskıyı hep canlı tutuyor.<ref name=":1" />
(''Tarih: Temmuz 2012'')
 
 
*Hükümetin bazı heyecanlı sempatizanlarını dinlerseniz, Türkiye'nin tek başına bölgesine nizamat vermeye başladığını sanırsınız. Azılı muhaliflerine kulak verirseniz, ABD'nin taşeronluğundan başka bir şey yapılmadığına inanırsınız. Gerçek ise ikisinin arasında bir yerlerde. Türkiye bölgesinde eskiye nazaran çok daha yüksek etki kabiliyetine sahip, ancak başta ABD olmak üzere büyük dış güçlerden tam bağımsız şekilde hareket etmiyor. Bana göre, zaten buna imkân da gerek de yok.<ref name=":2">"Türkiye, ABD'nin taşeronu mu?" başlıklı köşe yazısı, Ali H. Aslan, Zaman gazetesi, 14 Kasım 2011</ref>
(''Tarih: Kasım 2011'')
 
*Artık günümüz dünyasında büyük güçler bile tek başına siyaset belirleyemiyor. Şekil 1a: Amerika. Globalleşmeyle artan karşılıklı ekonomik bağımlılıklar, müttefikler şöyle dursun rakipler arası ilişkilerin dahi çok dengeli götürülmesini mecbur kılıyor. Mesela ABD ile Çin, birbirini kollarken angajmana da çalışıyor. Böylesi bir dünyada, Türkiye nasıl tam manasıyla bağımsız hareket edebilir?<ref name=":2" />
(''Tarih: Kasım 2011'')
 
*Sözü Ortadoğu'ya getirelim. İçte ve dışta birileri Türkiye'yi 'aslansın, bu coğrafyayı olsa olsa sen adam edersin' diye gaza getiriyor. Bir başka grup ise, 'Türkiye'den adam olmaz, hiçbir şey beceremez' deyip ümitsizlik zerk ediyor. Doğru olan, bu iki uç çizginin ortasında bir yol tutturmak. Yani ne bölgenin kurtarıcısı gibi abartılı bir role soyunmak ne de kendimizi tecrit etmek. Yeri geldiğine tek başına inisiyatif alarak, yeri geldiğinde sorumlulukları, riskleri ve nimetleri müttefiklerle paylaşarak, makul bir strateji izlemek.<ref name=":2" />
(''Tarih: Kasım 2011'')
 
*Türk aydınlarının büyük kesimi ABD'ye hâlâ Soğuk Savaş'taki emr-i vakici 'büyük abi' kalıplarıyla bakıyor. Oysa dünyadaki şu hızlı değişim sürecinde Türkiye-ABD ilişkileri de dönüşümden geçiyor. Ne Türkiye eskiden olduğu gibi bir Amerikan uydusu ne de Amerika artık dediği dedik bir süpergüç. ABD'ye taşeronluk paranoyasını artık geride bırakmalı, Türkiye'nin çıkarları Washington'la yakın çalışmayı gerektirdiği durumlarda bundan gocunmamalıyız.<ref name=":2" />
(''Tarih: Kasım 2011'')
 
== Kaynakça ==
{{Kaynakça}}
 
[[Kategori:Kişiler-A]]
 
<nowiki>[[Kategori:Kişiler-ATürk gazeteciler]]</nowiki>
 
<nowiki>[[Kategori:Türk gazeteciler]]</nowiki>
"https://tr.wikiquote.org/wiki/Ali_H._Aslan" sayfasından alınmıştır