Ahmet Hamdi Tanpınar: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmiş revizyon][kontrol edilmemiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Martineden8 (mesaj | katkılar)
düzeltme
Mereyü (mesaj | katkılar)
Biraz söz ekledim. Daha da ekleyeceğim.
16. satır:
* Gördüğüm şehirler içinde [[Bursa]] kadar muayyen bir devrin malı olan bir başkasını hatırlamıyorum. Fetihten 1453 senesine kadar geçen 130 sene, sade baştan başa ve iliklerine kadar bir Türk şehri olmasına yetmemiş, aynı zamanda onun manevi çehresini gelecek zaman için hiç değişmeyecek şekilde tespit etmiştir. Bursa, Türk ruhunun en halis ölçülerine kendiliğinden sahiptir, denebilir.<ref name="ReferenceA"/>
* [[I. Süleyman|Kanunî’nin]] tahta çıktığı senelerde [[İstanbul]], camiî, han, hamam, medrese, büyük saray, evliya türbeleri ve çeşmeleriyle tam bir Türk şehri idi. Yalnız bize ait olan bu manzaranın şimdi deha ile tamamlanması, bu gelişmeyi bir infilâk hâline getirmesi lâzımdı. İşte Sinan bunu yapar.<ref name="ReferenceA"/>
* Çalışan insan, kendi varlığında hüküm süren bir âhengi bütün kainata nakleder.
* [[İstanbul]], ya hiç sevilmez; yahut çok sevilmiş bir kadın gibi sevilir; yani her haline, her hususiyetine ayrı bir dikkatle, çıldırarak.
* Mazi daima mevcuttur. Kendimiz olarak yaşayabilmek için, onunla her an hesaplaşmaya ve anlaşmaya mecburuz.
* Tiyatroda nasıl boş sahnede dekorun oyaladığı seyirci, söz başlar başlamaz bütün o teferruatı görmez olursa, ben de öylece insan ıstırabı karşısında tabiat güzelliğine kayıtsızdım, yabancıydım.
* Ankara Kalesi bu akşam saatinde bana bir milletin, tarihinin ne kadar uzun olursa olsun, birkaç vak'anın etrafında dönüp dolaştığı, birkaç büyük ve mübarek rüyaya, yaratıcı hamlenin ta kendisi olan bir imanın devamına bağlı olduğunu bir kere daha öğretti.
 
=== ''Huzur'' (1949) ===
Satır 23 ⟶ 28:
* Kendimizi sevmiyoruz. Kafamız bir yığın mukayeselerle dolu; Dede’yi, [[Wagner]] olmadığı için, [[Yunus Emre|Yunus]]’u, Verlaine, [[Bâki]]’yi, [[Goethe]] ve Gide yapamadığımız için beğenmiyoruz. Uçsuz bucaksız Asya’nın o kadar zenginliği içinde, dünyanın en iyi giyinmiş milleti olduğumuz halde çırçıplak yaşıyoruz. Coğrafya, kültür, her şey bizden bir yeni terkip bekliyor; biz misyonlarımızın farkında değiliz. Başka milletlerin tecrübesini yaşamağa çalışıyoruz <ref>TANPINAR, Ahmet Hamdi, Huzur, Dergah Yayınları, s.251-252</ref>.
* Memleketimizde zihnî bir [[tembellik]] var. Bir safsata gibi görünecek ama ıstırabsız ve meselesiz yaşıyoruz. Eğer kitap bu tembelliği silmeye yardım ederse mesûd olurum (Huzur üzerine yapılan bir söyleşide kitabın yazılış amacını açıklar).<ref>TANPINAR, Ahmet, Hamdi, Mücevherlerin Sırrı (Derlenmiş Yazılar, Anket ve Röportajlar) Yapı Kredi Yay. İstanbul, 2002, s. 206</ref>
* Vücutlarımız, birbirimize en kolay vereceğimiz şeydir. Asıl mesele, birbirimize hayatlarımızı verebilmektir. Baştan aşağıya, sadece bir aşkın olabilmek, bir aynanın içine iki kişi girip oradan tek bir ruh olarak çıkabilmektir.
* Düşünce, sanat, yaşama aşkı, hepsi sende toplandı. Hepsi, senin hüvviyetinde birleşti. Senin dışında düşünememek hastalığına müptelâyım.
* Her düşüşün altında bir başkası vardır. Ve herkes kendinin mezarıdır.
* Kim bilir? Belki de bazı kapıların bize kapalı görünmesi, önünde değil, arkasında bulunduğumuz içindir.
* Kendi kendime biz gurbetin insanlarıyız diyorum. Mesafelerin terbiye ettiği insanlar...
* Vatan ve millet, vatan ve millet oldukları için sevilir. Bir din, din olarak münakaşa edilir, ret veya kabul edilir.Yoksa, hayatımıza getireceği kolaylıklar için değil.
* Haksızlığı her kabul ediş, daha büyüğünü doğuruyor.
 
=== ''Saatleri Ayarlama Enstitüsü'' (1962) ===
Satır 35 ⟶ 47:
*Sabır, insanoğlunun tek kalesidir.<ref name="ReferenceB"/>
*İş insanı temizliyor, güzelleştiriyor, kendisi yapıyor, etrafıyla arasında bir yığın münasebet kuruyordu. Fakat iş aynı zamanda insanı zaptediyordu. Ne kadar abes ve mânâsız olursa olsun bir işin mesuliyetini alan ve benimseyen adam, ister istemez onun dairesinden çıkmıyor, onun mahpusu oluyordu. İnsan kaderinin ve tarihin büyük sırrı burada idi.
* Şu hakikatı kendi hayatım bana öğretti: İnsanoğlu, insanoğlunun cehennemidir.
* Bu daima böyledir. Hadiseler kendiliğinden unutulmaz. Onları unutturan, tesirlerini hafifleten, varsa kabahatlilerini affettiren daima öbür hadiselerdir.
* En iyisi düşünmemekti. Kaçmaktı. Kendi içime kaçmak. Fakat bir içim var mıydı? Hatta ben var mıydım? Ben dediğim şey; bir yığın ihtiyaç, azap ve korku idi.
 
=== ''Yaşadığım Gibi'' (1970) ===