Jean Baudrillard: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmemiş revizyon][kontrol edilmemiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Değişiklik özeti yok
Değişiklik özeti yok
30. satır:
 
İşte ekran-total budur. Tehir ve çarpıtmaların yinelemeleri üzerine kurulu atrofik ve mutant arketiplerin yeniden hortlayarak zuhretmiş kokuşmuş mezarlığında devinimleri ve debelenmelerinin başdöndürücü hızlarda sahnelendiği ve kendi etini yediği bir smülasyon, contemporary(modern) çağın rem-düşleri hızındaki muazzam imgesel değiş-tokoş ve dönüşüm tempolarında insanın insansal yanlarının temporary(geçici) bir şekilde askıya alındığı, alı konulduğu ve belkide kronikleşerek geri dönüşsüz onulmaz yaralar ve hasarlar aldığı çok-kültürlü transparan(?!) Bir çağ, bir terminal-kader anı-tarihin sonu, bir termınatıon!... Zavallı bir elımınatıon-selectıon-eletıon ve serperatıon. Bir taraftan sınıfsal/oluşsal/düşsel ve istemsel ayrıksılıkları birbirine yakınsatan, yanaştıran yanaşma-ırgat değerler-değerlemeler, ımıtatıon-yapay ortak ikonlar ve bir taraftan da bireyi kendi kalbinin yalnızlığına sado-mazohistik duygulanımlar ve fetişistik semtomlarla bireyin eksik yanlarının bir diyeti ve arınması olarak transseksüel geçişimlerle hapseden bir bireyleşme. Aynılarşmalar-birleşmeler, farklılaşmalar ve ayrıksılaşmalar yabanileşmeler ehlileşmeler içiçe geçmiş pis kokular salımlayan kesif ve kaotik bir foseptik çukuru yaratıyor modern habitat-ekoniş ve söylemlerin dümen suyunda. Bu suyun pek de kanasıya içilesi bir yönü olmasa gerek. Antik yunan ve arkaik insan soyununun araya durduğu ve yaratmaya çalıştığı ab'ı hayat yaşam suyu ve hayat iksiri temin eden su; bu smulatif oluşların gerçekleştiği kullanılmış-pasif ve edilgen yanmış ekzoz ürünlerinin, nesnelerin, metaların ve simgelerin, ikonların içinde tepine durduğu ve kapitalistik hegemonyanın türettiği değerler ve normlar olan tepkime-etkileşme reaksiyonlarının gerçekleştiği sanal çöp konteynırının dibine sızan zehir-zemberek irinli su-ucubesi olmasa gerektir. Bir tarafta; masal-mitos ve anlatılarda insanın ütopik iyiler ve yarı-tanrısal yaşam formuna geçmeyi düşlediği ve dolayısıyla onu deneyimleyen ve içe alan birey-toplum ve uygarlığa onurlu-barışsever ve tanrısal bir ayağa kalma ve evren içerisinde şairane bir ereksiyon kalkış can-hayat ve enerji veren yaşam iksiri su... Diğer tarafta da bu suyun cadı kazanına girmiş hilkati gerisin geriye çevrilmiş yozlaşmış ve dejenere türevsel formasyonu ve onu yaratan formülasyonu veren kapitalist hegemonya ve smülatif yaşamsallıklar... Bu; postmodern çağın türettiği kaotik devingenliklerin zincirleme ve kontrol edilemez tepkimelerinden dışkılama-ekzoz yoluyla insanın temel değerlerinin kültür-uygarlık ve insan formunun çekirdeğinin gah fisyona(parçalanma-ayrıksılıklar) ve gah da füzyona (birleşme-aynılaşma-erime) uğrayarak bir atom bombası gibi patlatıldığı tabloyu ve bu smülatif dünyanın, kapitalist ideanın kurguladığı bu kokuşmuş laboratuarı ve kokuşmuş petri kabındaki dünyadaki radyasyona uğrayarak kirletilen mutantlara ucubelere ölgünleştirip yılgınlaştırılarak çevrilen havanın dağların ormanların toprağın su kaynaklarının kültürel manevi kaynakların çekirdeklerinin parçalandığı tahrip ve tahrif edildiği içiçe geçtiği ve birbiri içinde kaotik bir şekilde eridiği ara felaket tablolarını öne sürmektedir. Ratıng patlamaları ve değerlerin tüketimsel mecralarda üretim-tüketim bandları ve mecralarında konsonmasyona çıkarıldığı bu çağda cosmosun ucube bir takliti olarak sahnelenen homo-cosmoıc bıg-bang'de patlama neticesi açığa çıkan kaotik yoğunluk çeşitlilik ve devingenlikte belirlenimsiz etkileşmelerle ortaya çıkan teknoloji-değer ve iletişim elementleri tepkimelerinin pasif ürünleri olarak açığa çıkan su(su: burada su metaforu kapitalistik hegemonyanın dümen suyunu anıştırmaktadır. Öyle ki dümen suyu sistemin normları-düşleri-ülküleri-kuralları ve normlarını temsil etmektedir. Yaşamın üzerine kurulacağı yeni kurallar ve normlar digesinin oluşturduğu yeni kodon-dna'lar, kaideler); insan formunun onursal bir erektilliği ve doğanın öz çocuğu olarak gezegen üzerinde barışsever bir ayağa kalması -erkinliği- değil tam tersi tepe taklak devrilerek yerle bir olması ve dolayısıyla non-erektil bir duruma gelmesi ve ölümdür. Fırtına öncesi ya da sonrası sütliman olmuşluk yani kaotik devinimler, patlamalar sonucu kemale ererek değil bozunup dejenere olarak yok oluşun simgelendiği bir felaket ve ölümle gelen tabu la rassa alan...sütliman olmuşluk...
 
* Aşağıdaki taslak-yazı jean baudrıllard'a tarafımdan 28 mayıs 2006 tarihinde gönderilmiş ve vefatına kadar yazışmalarımız sürmüştür. Ali Barış KAPLAN (alibariskaplan@mynet.com) İ.Ü. RADYO-TELEVİZYON SİNEMA doktora öğrencisi.
Jean baudrıllard'a göre; “aynı arzu ancak kendine benzer bir ötekinde kendisini yansıtabilir.” O halde evren bize benzer olmasaydı, kendimizi ona nasıl yansıtabilir. Ve kendimizi yine ondan nasıl okurduk? ( determinasyonumuz böylesi nasıl olurdu?)
O halde hepimiz aynıyız. Hepimiz evreniz, ensest minyatür evrenler. Evrenin organları.....
Tarih aynı yemeği bir daha yedirmeyebilir. Ama aynı yemeğin hayaletini türevsel formalarda defalarca yedirmekten de vazgeçmez. Bunlar da (defalarca yedirilecek olan türev öğünler) hormanlu olabilir ya da olmayabilir, mineralce zengin olabilir ya da fakirdir ve bu da sonuçta süreçler içerisinde insan formunun çeşitli biçimlerde varoluşunun ve belki de yok oluşun başlangıcını süreğen kılar. Yokoluşun başlangıcı olacak öğün de; hormanlıu, yapay ve mineralli, mutasyonal-mutant olanı olsa gerek...
Ego ülküleri, kolektif tüm üst uzlaşımsal ya da düşsel dilekler; eskilerde kendini symposiumlarda, agoralarda, tiyatrolarda, apollon ve sair tapınaklarda, dua-adak-şükür-yakarış-inisiasyon-katarsis mahallerinde, uzaklarda referans sisteminin dışlarında inziva oasislerinde hira'da, tur'da ve sair pek de tekin olmayan arkaik iletişim arkları ve erektil transmisyon mecraları olan doğal-höyüklerde-yükseltilerde; insansal-oyun ve avuntunun bu nesnel düzlemlerinde, ve insan formunun cosmos karşısında doğa içerisinde yine onun varoluş biçimlerinden modellenerek ve öykünerek nedensellendirilmiş bambaşka bir oluş olarak kendine özgü determinasyonlarında ereklenerek bir erk olarak kültürünün maddi yordamlarında belirmesiyle bunların türevsel iz düşümlerinin manevi kültürel öğeler üzerinde ambivalent ve aktarımsal karakterde yineleme-zorlanımı ve tekerrüre dayalı bir şekilde yankılanmasıyla transkuantal araç=simge(imge) ve dolayısıyla dil(kurt deliği) üzerinden destansı anlatılar, masallar, mitoslar, gelenek-görenek üzerinden tehir etme karmaşası üzerine öbeklenen bir insan formu ve uygarlık gelişmiştir. Oluşumuz, tehir(feragat: süperego ve kolektif tin aktarımı)-transformasyon+tekerrür ve dolayısyla farklı bir zamansal ve etkileşimsel sıralama bağıntısı -ya da en iyisi fonksiyonu diyelim- ile cosmotik süreçlerden ayrıksı olarak doğanın adeta aforoz edilmiş evlatları olarak doğadan bağımsız ancak kendi normlarına bağımlı ve bundan ötürüdür ki doğadan azad edilmiş bir şekilde özgür ancak kendi faraziyeleri, yormaları, kuralları, kaideleri ve toplum-uygarlık yasalarına zorunlu olarak uyumlu, bağımlı ve işte bu nedenledir ki (toplumsal ve) kendi kendinin kölesi olarak çok katmanlı yapay bir uzay-örüntüsü olarak belirmekte ve arketipolojik zorunluluksal varoluşsal formülasyonlardan-şema ve imgelerden asla sıyrılamayarak cosmosun, kendisinin ve eskilerin hayaletleri, gölgeleri ve bunların yeniden üretilmiş hortlamaları üzerinden katma-değerli bu nedenle de sembolik olan çok yörüngeli-boyutlu yapay bir uzay kurmakta ve bu boyutlar kıvrılarak kendi üzerine çökmektedir(tekerrür). İnsanın ve uygarlığının,insan ne yaparsa yapsın, en uzak analojiler bile kosmotik aklın yinelemelerini ve varoluşsal formlarını gösterimleyeceğini anıştırmaktadır. Atom ve yörüngelerine-orbitallerine, çekirdeğe, iyonlaşma enerjisine, yıldız oluşumlarına, nötrinolara, beyaz cücelere, kara deliklere, atarcalara baktığımızda gerek mikro kosmosda ve gerekse makro kozmosda olanların ve temel devinimsel şemaların insansal düzlemde yakın ya da uzak yansıları ve yankılarını hayranlıkla hep beraber müşahade etmekteyiz. Varoluşumuzun sonuçlarının düşünceleri(ideleri-gölgeleri-imajinasyonları yani sembolleri-katma değerleri ve dolayısıyla soyutlamaları) deneyimleniyor. Yeniden bir metazfik bir algının eşiğine getirdi, bizi yine tüm edimlerimizle faraziyelerimiz.
Doğanın bir parçası ve vekili olan bizler en azından onun (doğanın) maddesel niteliklerinin türevlenimini bedenlerimizde taşıdığımızdan mental ve piskolojik dünyamız da bu nesnel yapımız ve kollektif tin üzerinden kurulduğundan ötürü; bu durum bizi bunun hakikat olduğu sonucuna götürüyor.
gerçeklik ve nesnel varoluş aslında olduğu gibi yerinde duruyor... Ah şu anlam yüklemelerimiz katma-değer yaratımımız ve tehirsel varoluş, aktarımlarımız ve kabullere, faraziyelere, yanlış inanlara dayalı anlayışlarımız ve yanılsamalarımız olmasa... Ama o zaman da bir başka yaratıktan söz etmemiz gerekirdi, insanın insansal yanları kendini ötekilerden ayıran ve ıraksatan bir baş belası olmak yanında aynı zamanda horoik bir trajedi içinde kendi kendisinin ütopik ve jeneratif kurtarıcısı olma kodonları-kodları-ülkü ve ütopyalarını da ambivalent ve düal bir kuruluşta içinde-içselliğinde-inner cosmosunda taşımaktadır -barışsever-birleştirici ereksellikler barındıran bir kolektif tin katmanı ve insan formunun ulaşmayı ahirete bıraktığı bir en üst yörünge yaşamı ve iyiler dünyası olarak- denilebilir, her ne kadar bu kodonun sorunsuz işletilmesi olanaksız imiş gibi görünse de...
 
İşte ekran-total budur. Tehir ve çarpıtmaların yinelemeleri üzerine kurulu atrofik ve mutant arketiplerin yeniden hortlayarak zuhretmiş kokuşmuş mezarlığında devinimleri ve debelenmelerinin başdöndürücü hızlarda sahnelendiği ve kendi etini yediği bir smülasyon, contemporary(modern) çağın rem-düşleri hızındaki muazzam imgesel değiş-tokoş ve dönüşüm tempolarında insanın insansal yanlarının temporary(geçici) bir şekilde askıya alındığı, alı konulduğu ve belkide kronikleşerek geri dönüşsüz onulmaz yaralar ve hasarlar aldığı çok-kültürlü transparan(?!) Bir çağ, bir terminal-kader anı-tarihin sonu, bir termınatıon!... Zavallı bir elımınatıon-selectıon-eletıon ve serperatıon. Bir taraftan sınıfsal/oluşsal/düşsel ve istemsel ayrıksılıkları birbirine yakınsatan, yanaştıran yanaşma-ırgat değerler-değerlemeler, ımıtatıon-yapay ortak ikonlar ve bir taraftan da bireyi kendi kalbinin yalnızlığına sado-mazohistik duygulanımlar ve fetişistik semtomlarla bireyin eksik yanlarının bir diyeti ve arınması olarak transseksüel geçişimlerle hapseden bir bireyleşme. Aynılarşmalar-birleşmeler, farklılaşmalar ve ayrıksılaşmalar yabanileşmeler ehlileşmeler içiçe geçmiş pis kokular salımlayan kesif ve kaotik bir foseptik çukuru yaratıyor modern habitat-ekoniş ve söylemlerin dümen suyunda. Bu suyun pek de kanasıya içilesi bir yönü olmasa gerek. Antik yunan ve arkaik insan soyununun araya durduğu ve yaratmaya çalıştığı ab'ı hayat yaşam suyu ve hayat iksiri temin eden su; bu smulatif oluşların gerçekleştiği kullanılmış-pasif ve edilgen yanmış ekzoz ürünlerinin, nesnelerin, metaların ve simgelerin, ikonların içinde tepine durduğu ve kapitalistik hegemonyanın türettiği değerler ve normlar olan tepkime-etkileşme reaksiyonlarının gerçekleştiği sanal çöp konteynırının dibine sızan zehir-zemberek irinli su-ucubesi olmasa gerektir. Bir tarafta; masal-mitos ve anlatılarda insanın ütopik iyiler ve yarı-tanrısal yaşam formuna geçmeyi düşlediği ve dolayısıyla onu deneyimleyen ve içe alan birey-toplum ve uygarlığa onurlu-barışsever ve tanrısal bir ayağa kalma ve evren içerisinde şairane bir ereksiyon kalkış can-hayat ve enerji veren yaşam iksiri su... Diğer tarafta da bu suyun cadı kazanına girmiş hilkati gerisin geriye çevrilmiş yozlaşmış ve dejenere türevsel formasyonu ve onu yaratan formülasyonu veren kapitalist hegemonya ve smülatif yaşamsallıklar... Bu; postmodern çağın türettiği kaotik devingenliklerin zincirleme ve kontrol edilemez tepkimelerinden dışkılama-ekzoz yoluyla insanın temel değerlerinin kültür-uygarlık ve insan formunun çekirdeğinin gah fisyona(parçalanma-ayrıksılıklar) ve gah da füzyona (birleşme-aynılaşma-erime) uğrayarak bir atom bombası gibi patlatıldığı tabloyu ve bu smülatif dünyanın, kapitalist ideanın kurguladığı bu kokuşmuş laboratuarı ve kokuşmuş petri kabındaki dünyadaki radyasyona uğrayarak kirletilen mutantlara ucubelere ölgünleştirip yılgınlaştırılarak çevrilen havanın dağların ormanların toprağın su kaynaklarının kültürel manevi kaynakların çekirdeklerinin parçalandığı tahrip ve tahrif edildiği içiçe geçtiği ve birbiri içinde kaotik bir şekilde eridiği ara felaket tablolarını öne sürmektedir. Ratıng patlamaları ve değerlerin tüketimsel mecralarda üretim-tüketim bandları ve mecralarında konsonmasyona çıkarıldığı bu çağda cosmosun ucube bir takliti olarak sahnelenen homo-cosmoıc bıg-bang'de patlama neticesi açığa çıkan kaotik yoğunluk çeşitlilik ve devingenlikte belirlenimsiz etkileşmelerle ortaya çıkan teknoloji-değer ve iletişim elementleri tepkimelerinin pasif ürünleri olarak açığa çıkan su(su: burada su metaforu kapitalistik hegemonyanın dümen suyunu anıştırmaktadır. Öyle ki dümen suyu sistemin normları-düşleri-ülküleri-kuralları ve normlarını temsil etmektedir. Yaşamın üzerine kurulacağı yeni kurallar ve normlar digesinin oluşturduğu yeni kodon-dna'lar, kaideler); insan formunun onursal bir erektilliği ve doğanın öz çocuğu olarak gezegen üzerinde barışsever bir ayağa kalması -erkinliği- değil tam tersi tepe taklak devrilerek yerle bir olması ve dolayısıyla non-erektil bir duruma gelmesi ve ölümdür. Fırtına öncesi ya da sonrası sütliman olmuşluk yani kaotik devinimler, patlamalar sonucu kemale ererek değil bozunup dejenere olarak yok oluşun simgelendiği bir felaket ve ölümle gelen tabu la rassa alan...sütliman olmuşluk...
 
 
FRAGMAN I-EPISODE I