Doğu Perinçek: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmemiş revizyon][kontrol edilmemiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Değişiklik özeti yok
Değişiklik özeti yok
8. satır:
 
 
*Ergenekon savunmasından:
*Yağmacı Türk İşgalciler Kıbrıs’tan çekilmelidir”
 
DOĞU PERİNÇEK’İN ERGENEKON DAVASINDAKİ TARİHİ SORGU KONUŞMASI (TAM METİN)
*“Türkiye’nin işgale dayanarak herhangi bir çözümü Kıbrıs’a zorla kabul ettirmesine karşıyız.”
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı’na
 
Dosya No: 2008/209
*“Coğrafi federatif sistem adı altında Kıbrıs’ın fiilen taksim edilmesine Kıbrıs halklarının birbirinden tamamen koparılmasına karşıyız
 
Konu: Sorgu özeti
*Bugün Rum milliyeti Türk işgalcileri tarafından uygulanan milli baskılar altındadır. Kıbrıs’ta yağma ve talana son verilmelidir.
:[http://www.turklider.org/TR/EditModule.aspx?tabid=413&mid=2776&ItemID=816&ItemIndex=94 Aydınlık Yayınları - 1975 “Kıbrıs Meselesi” / Teori Dergisi -Kasım 1993 sayı 47 s.16-20]
 
I
*"Türkiye'nin Kıbrıs'ı işgalinden sonra halkların birbirine kırdırılması, görülmedik bir noktaya ulaşmıştır. Türk işgalinin devam etmesi Yunan askerlerinin adada kalmasına neden olmakta, yeni katliam ve cinayetler için gerekli ortam yaratılmaktadır. Katliamların esas sorumlusu, Kıbrıs'ta yangınlar çıkaran iki süper devletle birlikte adadaki yabancı askeri kuvvetlerdir."
GİRİŞ
KARANLIK BIRAKILAN TEK NOKTA KALMAYACAK!
Sayın Başkan, Sayın Yargıçlar,
 
İşçi Partisi Genel Başkanı ve yöneticileri hakkında karanlık kalan tek nokta bırakmayacağız.Suçlamalarla ilgili aydınlatılmayan, çürütülmeyen, eksik kalan, bulanık kalan tek bir nokta görürseniz, lütfen sorunuz.
:([http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/detaylar.do?load=detay&link=13874 Kıbrıs Meselesi, s. 32])
 
İddia kürsüsünde oturanlar da sorsunlar.
*"Bugün Kıbrıs'ta durum nedir? Yabancı ülkelerin askeri müdahale ve işgalleri sonucunda Kıbrıs'ın bağımsızlığı yok edilmiştir. Kıbrıs topraklarının neredeyse yarıya yakını Türkiye'nin işgali altındadır. Bu bölgelerde egemen olan Türkiye devletinin otoritesidir. Kıbrıs bugün Türkiye'nin altmış sekizinci vilayeti durumundadır. İki gün önce 'bağımsız Kıbrıs' sloganının şampiyonluğunu yapan Türkiye hükümeti Kıbrıs'ı işgal ettikten sonra ülkenin bağımsızlığa kavuşmasının önündeki esas engel haline gelmiştir."
 
Ceza Yargılaması Hukuku’na aykırı sorular da sorsunlar. Avukatlarıma rica ediyorum itiraz etmeyecekler. İddia sahipleri, yasadışı kanıtlarını da toplasın getirsinler. Gizli dinlemelerini, sinsi gözlemlerini, gelmiş geçmiş bütün raporlarını getirsinler. Hepsi, onların suçunu kanıtlayacaktır. Zaten tepeden tırnağa yasadışılığa ve suça batmış durumdalar.
:([http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/detaylar.do?load=detay&link=13874 Kıbrıs Meselesi, s. 33-34])
 
Halkın önünde her şeyi açıklamaya hazırız. Bu Ergenekon tertibini bütün boyutlarıyla, Türkiyemizi hedef alan bütün derinliğiyle kulağından tutup kamuoyunun önüne çıkaracağız. Tertibin suçlularını yargılayacağız burada!
*"Türkiye hakim sınıfları, Kıbrıs'taki Türk toplumu üzerindeki baskıları ileri sürerek müdahalede bulundu. Yarın sözgelişi Türkiye'deki Kürt milliyetinin ezildiği ileri sürülerek yabancı bir devlet Türkiye'ye silahlı müdahalede bulunsa, bu müdahale haklı mı olacaktır?"
 
Sorgumun sonunda soruları bekliyorum. Sorun ve bu işi burada bitireceğiz!
:([http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/detaylar.do?load=detay&link=13874 Kıbrıs Meselesi, s. 46])
 
Ertelenmesi, Türkiye’ye karşı suç olur.
*"Kıbrıs'ın işgalinden önce Türkiye ile diğer Üçüncü Dünya ülkeleri arasında gelişen dostluk ilişkileri ağır bir darbe yemiştir. Türkiye'nin ABD emperyalistlerinin işbirlikçisi olarak Ortadoğu'da ikinci bir İsrail rolü oynaması, bölge halklarıyla dostluğu baltalamıştır."
 
TUNCAY GÜNEY YOKSA ÖRGÜT DE YOK
:([http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/detaylar.do?load=detay&link=13874 Kıbrıs Meselesi, s. 51])
 
Bu davanın iskeletini, omurgasını, çekirdeğini Tuncay Güney kurmuştur.
*"Kıbrıs'taki faşist Denktaş yönetimi, bu talan ve yağmayı kendi tekeline almak için kanun çıkarmak gereğini dahi duymaktadır. Cumhuriyet gazetesinin yazdığına göre, Türk birliklerinin işgali altındaki bölgede (KKTC'yi kastediyor) bir 'Nereden buldun kanunu?' çıkartılacaktır. Bu kanun kişisel olarak yapılan yağmayı yasaklayarak, Rumların terk ettiği mallara, Faşist Denktaş yönetimi tarafından el konulmasını sağlayacaktır. Bütün bunlar Türk Ordusu'nun silahlı bekçiliği altında yapılmaktadır."
 
Bu davaya ille bir isim takılacaksa, “Tuncay Güney Davası” demek yerinde olurdu.
:([http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/detaylar.do?load=detay&link=13874 Kıbrıs Meselesi, s. 65])
 
İddianamenin omurgasını,
*"Bugün özellikle Türkiye, Kıbrıs toplumlarının birlikte yaşayamayacağını ispat etmek için düşmanlığı körüklemekte ve süper devletlerin aleti olmaktadır. Çünkü Türkiye'nin Kıbrıs'la ilgili tezleri ve çözüm teklifleri tamamen düşmanlığı devam ettirmek temeli üzerine kurulmuştur."
 
1. Tuncay Güney ile 2001 yılında yapılan Mülakat,
:([http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/detaylar.do?load=detay&link=13874 Kıbrıs Meselesi, s. 31])
 
2. Tuncay Güney’in Mülakatı’na dayanılarak yapılan şema,
*“Ankara hükümeti, Lozan’da, Türkiye halkının büyük fedakarlıklarla kazandığı zaferin semerelerini toplamadı. Bağımsızlığımızı kayıtsız şartsız destekleyen Sovyetlerin dostluğuna sırt çevirdi. Emperyalistlerle uzlaştı. Bu uzlaşma, burjuvazinin karakterinden ileri geliyordu. Çünkü milli burjuvazi hızla zenginleşmek ve büyümek istiyordu, sınıf menfaatlerini Batı emperyalistleriyle uzlaşmada görüyordu. Kemalist burjuvazi, daha 1921 yılının ilk aylarından itibaren emperyalistlerle uzlaşmaya başlamıştı. Lozan emperyalizme karşı mücadelesinde dönüm noktası oldu.
*Lozan’da verilen tavizler sebebiyle, emperyalistler adım adım Türkiye’ye yeniden nüfuz ettiler ve sonuç olarak Türkiye yarı-sömürge olmaktan kurtulamadı.”
 
3. Tuncay Güney’in polise verdiği belge çuvalı
:([http://www.turklider.org/TR/EditModule.aspx?tabid=413&mid=2776&ItemID=816&ItemIndex=94 Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi (TİİKP) Davası Savunması s. 189-191])
 
oluşturmaktadır.
*“İttihatçı komprodorlar, milli azınlıklar üzerinde de baskı ve katliam politikası uyguladı. Doğuda yüz binlerce Ermeni’yi katletti. Geri kalanlarını da yurtlarından sürdü. Arap ve Kürt milliyetçilerine çeşitli baskılar uyguladı.
:([http://www.turklider.org/TR/EditModule.aspx?tabid=413&mid=2776&ItemID=816&ItemIndex=94 TİİKP Savunma s.154] )
 
Çekin bu omurgayı, İddianame bir et yığını gibi yığılır kalır.
*“Abdülhamit satın aldığı Kürt beylerine kurduğu Hamidiye Alayları’nı Ermenilerin üzerlerine saldırtarak her iki milleti birbirine kırdırdı ve mücadelelerini yok etmeye çalıştı (...) Saltanatı Doğu Anadolu’da katledilen on binlerce emekçinin ve İstanbul sokaklarında öldürülen binlerce Ermeni’nin kanıyla boyandı.”
:([http://www.turklider.org/TR/EditModule.aspx?tabid=413&mid=2776&ItemID=816&ItemIndex=94 TİİKP Savunma , s.146])
 
Tuncay Güney’i çıkartınız bu dava dosyasından
*“Bütün bunlara rağmen Kemalist burjuvazi zaferden itibaren hızla zenginleşerek, emperyalistlerle uzlaşan Kemalist burjuvazi, devlet iktidarını kullanarak hızla büyüdü. İşçi ve köylüleri insafsızca sömürdü.”
 
— Örgüt kalmaz!
*“Oysa Kurtuluş Savaşı’nın burjuva önderliği, halk kitleleriyle birleşmedi; tam tersine toprak ağalarıyla ittifak yaparak halkı baskı altına alan bir diktatörlük kurdu. Sovyetler Birliği ve dünya halklarıyla dostluğunu sağlamlaştırmadı; tam tersine emperyalistlerle uzlaştı.”
 
Örgütü kuran, temeli atan, çekirdeğini tayin eden, yöneticilerini atayan, bağlantıları ören, olayları imal eden, özetle senaryoyu kurgulayan, televizyon ekranlarına baktığınız zaman, hep Tuncay Güney.
*“Kemalist iktidar, en tabii hakları için mücadele eden işçilere vahşice saldırdı. Ağır bir baskı rejimi kurdu. Yabancı patronları destekledi. Onların menfaatleri için işçileri katletti. İşçi sınıfının bütün hakları gasp edildi. Grev hakkı ve teşkilatlanması yasaklandı. İşçi sınıfımız boğaz tokluğuna çalıştırılarak, yerli ve yabancı patronların elinde köleliğe mahkum edilmek istendi. Burjuvazi, değişik milliyetlerden işçileri birbirlerine karşı kışkırtarak işçi sınıfını parçalamaya çalıştı. Irkçılığı körükledi. Yabancı kapitalistler de, azınlık işçileri çalıştırarak bu politikayı desteklediler. İşçi sınıfının her mücadelesi şiddetle bastırıldı. Senelerce zindan cezaları verildi. Polis, grev düzenleyebileceğinden şüphe ettiği kimseleri bile tutukladı, baskı altına aldı.”
 
Bu İddianame’de Tuncay Güney’in adı 487 kez geçiyor. Rakipsiz bir numara!
*“Fiyatların hızla yükselmesi, karaborsa ve vurgunculuğun alıp yürümesi: halkın ağır bir açlık ve sefalete düşmesine neden oldu. İşsizlik had safhaya vardı. Tarım ürünlerinin fiyatlarındaki düşüş, geniş köylü yığınlarının daha da yoksullaşmasına, topraklarını toprak ağalarına kaptırmalarına yol açtı.Buhranın yükünü emekçi halkın sırtına vurmak için vergiler arttırıldı. Yeni vergiler kondu. İşçi sınıfı ve bütün halk üzerindeki sömürü ve zulüm tahammül edilmez bir hal aldı. Halkın her türlü demokratik hakkı gasp edildi. Her türlü teşkilatlanma yasaklandı. Kürt halkı üzerindeki eritme politikası hızlandırıldı.”
 
Meczup yok! Oval ofis var!
*“Fakat biz aynı zamanda, Kemalist diktatörlüğün işçi ve köylüleri ezen burjuva karakterini açıkça ortaya koyar ve onunla mücadele ederiz. Biz, Kemalist diktatörlük tarafından demokrasi isteği ve teşkilatlanması zorbalıkla bastırılan işçi sınıfının ve bütün Türkiye halkının, kurşunlanan işçilerin, insafsızca sömürülen köylülerin, defalarca katledilen Kürt milliyetinden halkın temsilcileriyiz. Bütün bunları uygulayan burjuvazinin sınıf diktatörlüğünün başındaki Atatürk’e karşıyız. Çünkü biz tarihin en ilerici sınıfı olan ve kendisiyle birlikte bütün halkı kurtaracak olan işçi sınıfının ihtilalcileriyiz.”
:([http://www.turklider.org/TR/EditModule.aspx?tabid=413&mid=2776&ItemID=816&ItemIndex=94 TİİKP Savunma , s.193-211])
 
Tuncay Güney, görünüşte “Asrın Örgütü”nü kurmuş.
*“1938’de Atatürk’ün ölümüyle İş Bankası grubu en büyük koruyucusunu kaybetti. Büyük burjuvazinin "Milli Şef"i İsmet Paşa Cumhurbaşkanı oldu ve İş Bankası grubunun temsilcisi Celal Bayar iki ay sonra başbakanlıktan uzaklaştırıldı. 1930’lardan itibaren artan bir şekilde faşist tedbirler alan iktidar, savaşı bahane ederek halk üzerindeki baskı ve sömürüsünü yoğunlaştırdı. Savaş yıllarında İngiliz-Fransız emperyalistlerinden uzaklaşan ve Sovyet düşmanlığını temel alan CHP iktidarı faşist bir karakter kazandı. 1942’de kurulan Alman işbirlikçisi Saraçoğlu hükümeti, faşist terörü en yüksek noktaya ulaştırdı.”
 
Mülakatı’nı izleyen çok yüksek ve seçkin şahsiyetler, bu adam “meczup” diyor. Söyledikleri “deli saçması” , “kepazelik”, “rezillik”, “hokkabazlık” diye niteleniyor.
*“Milli Şef’in faşist diktatörlüğü bunlarla da yetinmedi. 1944 yılında Milli Korunma Kanunu’na eklenen maddelerle işçi ve köylüler üzerindeki sömürü ve zulüm arttırıldı. Buna göre, “iş mükellefiyetine tabi olan kimseleri işyerlerine sevk için zabıta kuvveti kullanılabilir.”
*“Milli Şef”in CHP’si savaş yıllarında jandarma dipçiği ve tahsildar zulmüyle faşist bir diktatörlük sürdürdü. İşte 12 Mart’tan sonraki faşist terör rejiminin uygulayıcıları olan Erim’ler, Melen’ler, Satır’lar, bu yıllarda yetiştiler.”
 
İşte en büyük yanılgı buradadır.
*“Açıkçası Türk yönetimi Antidemokratiktir ve Avrupa’dan gelen demokratik istemler karşısında zaman zaman görülen hırçınlık da aslında özgürlükleri kısıtlamada ısrardan kaynaklanıyor. Bu durumda Avrupa’nın itirazlarına bir yabancı düşmanlığı cereyanı yaratılarak karşı konulmak isteniyor.
*Avrupa insan hakları ve demokrasiyi savunan tutumuyla en azından 45 milyon “Türk”ün dostudur. Çıkarları özgürlüklere karşı olan küçük bir azınlık ise kendisini “Türk kavramıyla ne kadar özdeşleştirmeye çalışsa da Türklerin büyük çoğunluğunun karşısındadır. İktidar sahiplerinin Avrupa’dan gelen özgürlükçü telkinlere karşı “bağımsızlık” bayraklarını açmaları sanmıyoruz kimseyi aldatabilsin. Türkiye halkını baskı altına alan politikalar “bağımsızlık” adına savunulmaktadır.”
:[http://www.turklider.org/TR/EditModule.aspx?tabid=413&mid=2776&ItemID=816&ItemIndex=94 Osmanlı'dan Bugüne Toplum ve devlet s. 216]
 
Bir meczup, bir hokkabaz Türkiye’yi parmağında oynatabilir mi?
*“Kürt milletinin kendi kaderini tayin hakkı, hiçbir zaman bir federasyona katılma ya da bir özerklik derecesine indirilemez. Kürt halkı isterse elbette Türk halkıyla bir federasyon içinde birleşebilir. Fakat ayrılma hakkını tanımaksızın, Kürt milletinin kaderini tayin özgürlüğünü federasyonla sınırlamak bu özgürlüğü reddetmekle birdir.”
 
Bir millet, deli saçmalarıyla makaraya sarılabilir mi?
*“Kürt milletinin kendi kaderini ne yönde tayin edeceğini halkların mücadelesi belirleyecektir. Kürt milleti, kendi kaderini ayrılma şeklinde tayin edebileceği gibi, birleşme şeklinde de tayin edebilir. İsterse, Türk halkıyla bir federasyon içinde birleşebilir. Türk devrimcileri, Kürt milletinin ayrılma hakkını savunurken, Kürt devrimcileri iki halkın birliği için çalışmalıdır.”
 
Savcılıklar, tutuklama makamları, bir meczubun esiri haline düşer mi?
*“TİİKP, Türkiye’nin iki kardeş halkının Demokratik Halk Cumhuriyeti içinde, eşit haklara sahip olarak birleşmelerine yönelen bir siyaset izler.”
 
Bir meczubun şemasını MİT resmi belge haline getirip 2002 yılından itibaren devlet içindeki darbe ve tertiplerde kullanır mı?
*“Ancak birçok milliyetin tek bir devlet içinde birleşmeleri, ilk önce ayrılmalarını gerektirebilir. Birleşme, böyle bir yol izleyerek de gerçekleşebilir.”
 
İddianame, Tuncay Güney’in eseri!
*“Eğer Kürt ve Türk halkları, iradelerini devrimci bir birleşme yönünde kullanırsa, Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin yönetimine eşit haklarla katılacaklardır. Demokratik Halk Cumhuriyeti, milliyetler arasında, her alanda tam bir hak eşitliğini gerçekleştirecektir. Halk Cumhuriyeti içinde birleşmenin, hangi biçimde olacağını halkların hür iradesi tayin edecektir. Federasyon veya bölgesel özerklik biçimlerini seçmeye, halklar karar vereceklerdir. Kürt halkının temsilcileri, Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin yönetimine bütün kademelerde katılacaklardır. Kürtçe, Türkçe gibi resmi devlet dili olacaktır. Kürtlerin kültürleri üzerindeki her türlü baskı son bulacak, Kürt halkı, devrimci kültürünü, kendi milli özelliklerine uygun olarak serbestçe geliştirecektir.”
:[http://www.turklider.org/TR/EditModule.aspx?tabid=413&mid=2776&ItemID=816&ItemIndex=94 TİİKP Davası Savunma s. 428-431]
 
Tutuklanmalar, Tuncay Güney’in talimatı!
*“Ordu.... İşçilerin, köylülerin, Kürt halkının, yurtsever gençliğin ve aydınların mücadelesini bastırmak için kullanılmaktadır... Haklarını arayan işçiler karşısında her zaman patronların baskı ve şiddet aracı olan orduyu buldular. İşçilere sorulsun! Fabrikanın duvarlarını buldozerle yıkıp saldıran ordu birlikleri hangi sınıfın muhafızlığını yapmaktaydı? Kimin adımıdır Kozlu maden işçilerini kurşunlayıp öldürenler? Toprak ve Hürriyet için mücadele eden köylülere sorulsun. Hangi kuvvetin çizmeli kamçılı toprak ağalarına muhafızlık ettiğini onlar çok iyi biliyorlar. Ezilen Kürt halkına sorulsun! Ağrı’da, Dersim’de katledilen on binlerce Kürt köylüsünün çocukları ordunun gerçek niteliğini söyleyeceklerdir.”
 
MİT şeması, Tuncay Güney’in kurgusu!
*“Orduyu siyasal iktidarda pay sahibi haline getiren Milli Güvenlik Kurulu gibi kurumlar kaldırılmalıdır.”
 
Bu işler, bir meczubun işleri değil!
*“Düzen bütün kurumlarını, DGM’sini, Başsavcısı’nı, Genel Kurmay Başkanı’nı, Sosyalist Parti’ye karşı harekete geçirdi... Seçimde Genel Kurmay Başkanı da Sosyalist Parti’ye karşı ağırlığını koyuyor. Kanun sınırını tanımayarak gazetelerin yorumlarıyla Sosyalist Parti’ye karşı muhtıra gibi açıklamalar yapıyor... Bu konunun üzerine gideceğiz. Çünkü, militarizm demokrasinin ve bağımsızlığın yolunu kesmiştir.”
 
— Kasette izlenen “deli saçmaları”nı kim İddianame haline getirmiş?
*Açık konuşalım bugün Türkiye’yi parlamento ve hükümet yönetmiyor. Devletin temel kararlarını Milli Güvenlik Kurulu, Özel Harp Dairesi ve MİT üçlüsünün oluşturduğu çekirdek belirliyor. Kontrgerilla Avrupa ülkelerinde açığa çıkarıldı. Türkiye’de hala yer altı faaliyetlerinde. Birbiri ardı sıra gelen tertiplerde ve şiddet olaylarında parmağı var.”
 
— Savcı Zekeriya Öz ekibi!
*“Militarizmin ülkemiz siyasetindeki gizli ve açık rolüne son vermeden demokrasi ve özgürlük kazanamayız.”
 
O zaman kasette izlediğiniz Tuncay Güney, Zekeriya Öz olmuş.
:[http://www.turklider.org/TR/EditModule.aspx?tabid=413&mid=2776&ItemID=816&ItemIndex=94 2000'e Doğru dergisi]
 
Peki, 2006’da kim “Ulusalcı dalganın üzerine gidin” fetvasını vermiş?
*"Kahramanları intihar eden bir milletin yargısı, başka bir devletin infaz memurluğuna dönüşür."
 
[http://www.milliyet.com.tr/default.aspx?aType=HaberDetay&ArticleID=1050578 Milliyet.com.tr]
— Fethullah Hoca!
 
Bu durumda kasetteki Tuncay Güney, Fethullah Hoca’nın ta kendisi oluyor!
 
— Kim önüne konan Tuncay Güney Mülakatı’ndan üretilen görüntüleri izledikten sonra, delillendirin, savcıları bulun, onları tutuklayın talimatı vermiş?
 
— 2006 yılı Mayıs ayında Tuncay Güney Abdullah Gül olarak sahneye çıkıyor!
 
Bakınız Tuncay Güney, Abdullah Gül kimliğiyle karşımıza çıktı.
 
— Kim ben Ergenekon Davasının savcısıyım diye göğsünü gere gere son görevini açıklamış?
 
— BOP Eşbaşkanı Tayyip Erdoğan.
 
Meğerse BOP Eşbaşkanı, Tuncay Güney’den başkası değilmiş.
 
— Peki, kim BOP Eşbaşkanı’na bu onurlu görevi vermiş?
 
— ABD Başkanı Bush, 5 Kasım 2007 günü Beyaz Saray Oval Ofisi’nde.
 
İşte meczup dediğimiz, Tuncay Güney’in kökünü bulduk.
 
Tuncay Güney, “Ulusa Sesleniş” konuşmasını aslında Oval Ofis’ten yapıyor.
 
SAVCILARIN İTİBARLI, GÜVENİLİR, SAMİMİ DAYANAĞI TUNCAY GÜNEY
 
Kimileri Tuncay Güney’i abarttığımızı düşünebilir.
 
Gerçeğe bakalım!
 
Savcı Zekeriya Öz, Genelkurmay Başkanlığı’nın, Jandarma Genel Komutanlığı’nın yolladığı yazılara itibar etmiyor, onları samimi bulmuyor, hatta onları suçlu olarak görüyor. Ama Tuncay Güney’in her söylediğini başının üzerinde tutuyor. İddianame’nin en itibarlı, en güvenilir, en samimi şahsiyeti Tuncay Güney’dir.
 
Tuncay Güney, Savcı Zekeriya Öz’ün itibar kaynağıdır ve itibar şampiyonudur.
 
Yine Danıştay suikastını yapanlardan Osman Yıldırım’a da Savcı Zekeriya Öz sonuna kadar güvenmekte ve itibar etmektedir.
 
Bu davanın savcıları ile Tuncay Güney, birbirlerine çok yakışıyorlar. Çünkü itibar, güven ve samimiyet ölçüleri aynıdır.
 
Savcı Zekeriya Öz ile “Osmanım” diye aşırı muhabbet taşıdığı, Atatürk’e alçakça “İngiliz piçi” diyen Osman Yıldırım da birbirlerine çok yakışıyorlar.
 
BÜYÜK SUÇLAR VE SUÇLULAR
 
Demek ki Tuncay Güney meczup değilmiş.
 
Tuncay Güney’in meczup olmadığını aslında ona meczup diyenler de en sonunda anladılar.
 
Bir komutanımız hemen geçmişini gözden geçiriyor. 1995 Çelik Harekâtı’nı yapmış, Kardak Operasyonu’nun emrini vermiş.
 
Büyük suç!
 
Diğer komutanımız, ABD’nin Kuzey Irak seferine karşı dik duruşunu hatırlıyor.
 
Büyük suç!
 
Eski YÖK Başkanımız kendisini temize çıkarıyor! Ben sapına kadar Amerikancıyım diyor.
 
O, gerçekten suçsuz!
 
Çünkü suçluyu da suçsuzu da Amerika belirliyor; savcılar ve yargıçlar değil.
 
Tuncay Güney, Eski YÖK Başkanı’nın bu beyanatını Oval Ofis’ten mutlaka izlemiştir. Madalyasını yakında yollayacaktır.
 
İşçi Partisi Genel Başkanı olarak, İddianame’de bana yöneltilen suçlara bakıyorum. Özeti:
 
Kemalist Devrim’i tamamlama kararlılığı!
 
ABD emperyalizmine ve Haçlı İrticaya karşı vatanı savunmak, halkı savunmak!
 
HEDEFTE TEMİZLER VARKİRLİLER DEĞİL
 
Kamuoyunda dolaştırılan en şaşkın söylenti, bu davada sap ile samanın birbirine karıştırıldığı, temiz insanların kirli insanlarla aynı sepete konduğudur.
 
Temiz ne demek?
 
Temiz olmak,
 
- Çelik Harekâtı’nı yapmak,
 
- Kardak Harekâtı’nı yapmak,
 
- ABD’nin Irak’ı ve Türkiye’yi parçalamasına direnmek,
 
- NATO’dan çıkmak,
 
- Türkiye’nin bağımsız olarak Avrasya’daki yerini alması,
 
- Atatürk Devrimi hedefine bağlanmak
 
ise,
 
bu dava, tam hedefine yönelmiştir.
 
Oval Ofis’ten verilen talimat, doğru uygulanmaktadır.
 
Herkes örgüt şemalarına iyi baksın!
 
O şemalarda yöneticiler, Org. Kıvrıkoğlu, Org. Eşref Bitlis, İlhan Selçuk, Kemal Alemdaroğlu, Doğu Perinçek var!
 
Bu davada hedef, Oval Ofis’te tanımlanmış bir suçları bulunmayan 20 yaşlarındaki Vatan Bölükbaş’lar değildir.
 
Herkes uyanmalı ve büyük tertibi görmelidir.
 
Hiç kimse bu davada olmayan bombalarla, uydurma krokilerle suçlanmıyor.
 
Suç, Atatürk Devrimi’ni taammüden savunmak!
 
NATO’DAN ÇIKALIM GLADYO’NUN KÖKÜ KAZINIR
 
Tuncay Güney, Türkiye’nin patlayan çıbanıdır; Türkiye’nin irinidir.
 
Türkiye, son 60 yılda Kemalist Devrimi yıka yıka kendi eliyle imal ettiği bu zavallı çocuklarının üstünde tepinerek bu karanlık tertipten kurtulamayacaktır.
 
Artık herkes, Maşallah, Kontrgerilla düşmanı, Gladyo düşmanı, Susurluk düşmanı, çete düşmanı, mafya düşmanı oldu.
 
Türkiye fırsat yakalamış, öyle diyorlar.
 
Başımızda Obama, Fethullah Hoca, Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan elimizde F tipi polis kadroları, Gladyo’yu ve Susurluk’u temizliyoruz!
 
Türkiye, neyin fırsatını yakalamış?
 
Düşman, Kemalist Devrim’in son kalelerini de yıkacak! Ordu’nun direncini kıracak. İşçi Partisi’ni etkisiz hale getirecek. Vatansever güçleri sindirip bir Mafya-Tarikat-Gladyo rejimini kurmanın eşiğine gelmiş, son hamlesini yapıyor.
 
Şaşkınlarımız, saf yüreklilerimiz;
 
ABD’nin Sözleşmeli personelinden Mafya-Tarikat güçlerinden,
 
BOP Eşbaşkanlarından,
 
Deniz Feneri soyguncularından,
 
çocuklarına yüz metrelik gemicikler alıp, eşlerinin parmaklarına 40 milyarlık yüzük takanlardan,
 
Dolmabahçe Sarayı’nın eşyalarına bile göz koyanlardan
 
temiz toplum kurmalarını bekliyor.
 
Gafillerin ve hainlerin tertiplerine, psikolojik savaş yalanlarına kanmak için ne kadar arzulu insanımız var!
 
İkiyüzlülüğe izin veremeyiz!
 
Susurluk’un, Gladyo’nun kökünü kazımak mı istiyoruz, yapılacak tek iş vardır: NATO’dan çıkmak!
 
NATO’dan çıkalım, Uğur Mumcuları kimse vuramaz!
 
NATO’dan çıkalım, Eşref Bitlis’in uçağını kimse düşüremez.
 
NATO’dan çıkalım, 1 Mayıs katliamları son bulur.
 
NATO’dan çıkalım, Kahramanmaraş’ta canlarımızı artık kimse baltalarla öldüremez!
 
NATO’dan çıkalım, kimse Atatürk Kültür Merkezi’ni kundaklayamaz!
 
NATO’dan çıkalım, kimse Madımak Oteli’ndeki o güzel aydınlarımızı cayır cayır yakamaz!
 
NATO’dan çıkalım, benim canım yerdeşlerim Kemaliye Başbağlar köylülerini kimse kurşuna dizemez!
 
NATO’dan çıkalım, Hırant Dink’i kimse öldüremez.
 
NATO’dan çıkalım, PKK terörünü, Hizbullah maskeli terörü kimse besleyemez!
 
NATO’dan çıkalım, Gazze halkına en büyük yardım budur!
 
NATO’dan çıkalım, Irak halkına en candan selam budur.
 
NATO’dan çıkalım!
 
İkiyüzlülüğü bırakalım!
 
NATO’DAN ÇIKMAK “YURTTA BARIŞ, CİHANDA BARIŞ”IN BUGÜNKÜ GÖREVİDİR!
 
Gladyo’yu temizlemek istiyor muyuz, tek çare vardır:
 
Atatürk’ün demir süpürgesi!
 
Atatürk’ün döneminde bu terör belası var mıydı?
 
Hatta 1960’ları hatırlayınız, şu patlayan bombalar, havalara uçan kollar bacaklar var mıydı?
 
Şu koruma ordularına bakınız, Türkiye Atatürk Devrimi dönemlerinde böyle miydi?
 
Nerde o devrimin, o bağımsızlığın getirdiği barış ve huzur, o kardeşlik, o mahalle ilişkileri, o arkadaşlıklar ve sevdalar?
 
Bu kan revanın ortasında, Türkiye’nin ilerlediğini, kalkındığını hangi mezhep söyleyebilir?
 
Buradan İşçi Partisi Genel Başkanı olarak bütün milletime sesleniyorum:
 
NATO’dan çıkalım
 
Gladyo’nun kökünü kazıyalım!
 
Bütün partiler, örgütlere aynı çağrıyı yapıyorum:
 
NATO’dan çıkalım
 
Gladyo’nun kökünü kazıyalım!
 
Kim Susurlukçu kim değil, mihenk taşı, bu çağrıya verilen cevaptadır.
 
Kimse milleti aldatmasın!
 
İkiyüzlüler meydana çıksın!
 
Milletimiz kimseye aldanmasın!
 
“BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ” DİYE İDDİANAME YAZILMAZ!
 
Ceza yargılaması, fiillerle ilgilenir. Suç olduğu iddia edilen fiilleri tek tek ele alacağız.
 
Fiiller, zamanla belirlenir. Bir iddianamenin hukuki değerinin birinci ölçütü, fiiller, insan somutluğudur; gerçekliğidir; zamanın içindeki yeridir. O nedenle hukukçu, hemen ilk sayfada yazılan “Suç Tarihi”ne bakar. Biz de bakıyoruz. Tarih: 12 Haziran 2007. Yani Ümraniye’de bulunduğu söylenen bombaların, yine bulunduğu rivayet edilen tarihi.
 
Ancak İddianame’nin içini açıyoruz. Milattan önce binlerce yıl derinliğine kadar gidiyor. Suç olduğu iddia edilen somut fiiller bulunmadığı için, suç tarihi de saptanamıyor.
 
“Bir varmış bir yokmuş, deve tellal iken, pire berber iken, ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken” diye iddianame yazılmaz.
 
Bu İddianame’de bizleri suçlayan bütün olaylar, “deve tellal iken” gerçekleşmiştir.
 
İddianame’nin en büyük gerçeği budur.
 
Şimdi tek tek ispatlayacağız.
 
Tartışmasız olarak ispatlayacağız.
 
Kesinleşmiş mahkeme karalarıyla ve tartışmasız resmi belgelerle ispatlayacağız!
 
II
UYDURMA FİİLLER VE GERÇEKLER
BİRİNCİ UYDURMA: BİLECİK TOPLANTISI
 
 
“Ergenekon Yeniden Yapılanma” temel belgesini, Doğu Perinçek, Suphi Karaman, Hasan Yalçın, Deniz Bilge, Erol Bilbilik BİLECİK’te hazırladılar.”
 
(İddianame, s. 56, 887, 1408, 1522, 1552 ve diğer yerlerde)
 
Kanıt: Tuncay Güney ile Mülakat.
 
Açıyoruz Tuncay Güney ile Mülakat’ın ilgili bölümlerine (s.26, s. 81–84) bakıyoruz. Bilecik’te hazırladılar diye bir suçlama yok. Soldan sağa okuyoruz, Yok! Sağdan sola yazabilirler diye bir de öyle okuyoruz yine Yok!
 
İddianame’yi yazanlara Tuncay Güney’in kurgulanmış Mülakat’ı dahi yetmemiş. Bir kuruluş eylemi gerekli… Yok! O zaman uydurmuşlar. Uydurma eylemi, Mülakat Özeti’nde başlıyor. F tipi polisler, Mülakat’ı özetlerken uydurmuşlar.
 
Ancak ben, Emniyet sorgusunda uyardım, “Bilecik toplantısı”, “Bilecik’te hazırlama diye bir şey yok” diye anlattım.
 
Savcılar, bu beyanlarım karşısında uydurmadan vazgeçebilirlerdi. Vazgeçmiyorlar. Uydurmada ısrar ediyorlar. Yalanı bile bile iddianameye de yazıyorlar. Kasıt unsuru tamam!
 
İddianameyi imzalayanların birinci suçudur bu!
 
Fiil uydurmak!
 
Suç uydurmak!
 
Mahkemeyi yanıltma girişimi!
 
Kamuoyunu kandırmak!
 
İftira fabrikasyonu!
 
Bunların hepsi suçtur!
 
İKİNCİ UYDURMA:GEN. VELİ KÜÇÜK’ÜN TALİMATI
 
“Doğu Perinçek ve arkadaşları Ergenekon Yeniden Yapılanma belgesini Veli Küçük’ün talimatıyla yazdılar.”
 
(İddianame, s. 56, 887. 1408, 1522, 1552 ve diğer yerlerde)
 
Kanıt: Tuncay Güney ile Mülakat.
 
İddianame’yi yazanların bu iddiası da uydurma.
 
Mülakat’ta böyle bir yalan yok!
 
İddianame yazarları, Tuncay Güney’in bile söylemediği yalanı uydurmuşlar!
 
Dahası Tuncay Güney, tam tersini söylüyor:
 
“SORGUCU: İşaret eden kim?
 
TUNCAY GÜNEY: Neyi işaret eden?
 
SORGUCU: Siz gidip bu adamlardan faydalandınız. Ergenekon’un Yeniden Yapılanması’nda faydalanın diyen kim?
 
TUNCAY GÜNEY: Veli paşa faydalanın demedi. (…) Kendi söylemedi. Doğu Perinçek, bunlarla [Perinçek’in Genel Başkan Yardımcıları] çalışıyor.
 
SORGUCU: Siz Doğu Perinçek’e gittiniz. Doğu Perinçek, bunlarla kendisi hazırladı.
 
TUNCAY GÜNEY: Evet (…)
 
SORGUCU: Niye buna ihtiyaç duydu? Örgüt, Ergenekon pasif durumda mıydı?
 
TUNCAY GÜNEY: Hayır partilerde bir Anayasa Taslağı vardır.”
 
İddianameyi yazanlar, bir kez daha uydurmuşlardır.
 
İkinci suçları budur!
 
ÜÇÜNCÜ UYDURMA:
 
 
PERİNÇEK VE ARKADAŞLARI HAZIRLADI
 
“Bilecik toplantısı” Mülakat’ta yok. Yalan! Savcılar uydurmuş!
 
“Veli Küçük’ün talimatı” da Mülakat’ta yok. Hatta tam tersi söyleniyor. Bu yalanı da savcılar uydurmuş.
 
Peki, İP Genel Başkanı Doğu Perinçek ve üç Genel Başkan Yardımcısı, Ergenekon temel belgesini hazırlamışlar mı?
 
Bu iddia da uydurma!
 
Mülakatı baştan sona okuyunuz, tekrar tekrar okuyunuz! Tuncay Güney böyle bir yalanı söylemiyor.
 
Bu yalanı da, Tuncay Güney’in Mülakatı’nda olmadığı halde, İddianame’yi yazanlar uyduruyorlar! Uydurmaya mecburlar! Çünkü kendilerine örgüt imal etme görevi verilmiş!
 
Tuncay Güney’in söylediği şu: Doğu Perinçek ve Suphi Karaman, Hasan Yalçın, Erol Bilbilik, Deniz Bilge, partileri için “bir Anayasa Taslağı” hazırladılar.
 
Bu metnin adı:
 
“Devletin Yeniden Yapılanması”.
 
Bu metin, İşçi Partisi başkanlık kurulu kararı!
 
Dava dosyasındaki belgelerde, üzerinde “İP Başkanlık Kurulu Kararı–25 Kasım 1999” diye açıkça yazıyor!
 
İP Başkanlık Kurulu Kararı olan “Devletin Yeniden Yapılanması” bir bakıma bir anayasa önerisi taslağı!
 
İP Başkanlık Kurulu Kararı ile “Ergenekon Yeniden Yapılanma” arasında en küçük benzerlik bile yok! Her iki metin arasında ortak bir cümle dahi yok!
 
İddianame’yi yazanlar, yine “hünerlerini” gösteriyorlar. Tuncay Güney’in Mülakatı’nda iki ayrı metin olarak geçen “İP Başkanlık Kurulu Kararı” ile “Ergenekon Yeniden Yapılanma” belgesini sürekli olarak birbirine karıştırıyorlar. Kasıtlı yapıyorlar bunu. Çünkü Tuncay Güney’in Mülakatı’nda böyle bir karışıklık yok. İki metin birbirinden ayrı:
 
“Doğu Perinçek’in Yeniden Yapılanma teorisi var. [İP Başkanlık Kurulu Kararı] Veli Paşa genişleterek tasarı yaptı.” (s.26) “Doğu Perinçek bize bir tez hazırladı. (…) Partilerde bir Anayasa Taslağı vardır.” (s.82–83)
 
Tuncay Güney’in yalanı, İddianame’yi yazanların uydurması yanında küçük kalıyor. Tuncay Güney, özetle şunu söylüyor:
 
İşçi Partisi’nin hazırladığı taslak, Veli Paşa tarafından genişletilerek “Ergenekon Yeniden Yapılanması” tasarısı haline getirildi.
 
Gerçekler, bu yalanı da çürütüyor:
 
“Ergenekon Yeniden Yapılanma” belgesinin tarihi: 29 Ekim 1999.
 
İşçi Partisi’nin “Devletin Yeniden Yapılanması” başlıklı Başkanlık Kurulu Kararı’nın tasarı olarak yayınlandığı tarih: 25 Kasım 1999.
 
Önce Ergenekon belgesi yazılmış.
 
Dolayısıyla o belgenin İşçi Partisi belgesinden yararlanarak yazılması mümkün değil.
 
İçerik de bunu doğruluyor. İleride inceleyeceğiz, iki belgenin konuları ayrı, felsefeleri zıt, aralarında tek bir cümle benzerlik yok!
 
İddianame’yi yazanların üçüncü suçu da budur.
 
DÖRDÜNCÜ UYDURMA:
 
 
“ARZ EDERİM” SAHTECİLİĞİ
 
İddianame’yi yazanlar, Doğu Perinçek’in Veli Küçük’e “Arz ederim” diye biten bir mektup yolladığını iddia ediyorlar. (İddianame, s. 1415 ve diğer yerlerde).
 
İşte mektup burada! [Perinçek, adli görevli aracılığıyla mektubun örneğini Mahkeme Başkanı’na sunuyor]
 
Bu mektup, Dava Dosyasında var.
 
Savcılar, mektubu görmüşler.
 
Ama bakıyoruz, “Arz ederim” sözcüğü yok!
 
[Doğu Perinçek, adli memur aracılığıyla Mahkeme Başkanı’na verdiği mektubun bir örneğinin de İddia Makamı’nda oturanlara verilmesini talep ediyor.]
 
Hani nerede, “Arz ederim” sözcükleri nerede?
 
İddia Makamı’nda oturanlar İddianamelerine yazdıkları o iki sözcüğü Mahkeme’ye göstersinler!
 
Gösteremiyorlar!
 
Yine uydurmuşlar!
 
Yüzleri kızarmıyor mu, utanmıyorlar mı?
 
Bu kez sahtecilik suçu işlenmiş.
 
Doğu Perinçek’in Sayın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e yolladığı mektubun sonundaki “Arz ederim” sözcüğü oradan kesme-biçme yöntemiyle alınmış, Sayın General Veli Küçük’e yollanan mektubun sonuna yapıştırılmış!
 
Buna ne demeli?
 
Dört kâğıtçılık yöntemi mi demeli, beş kâğıtçılık yöntemi mi?
 
Savcılara, tertibi hazırlayanlar, resmi evrakta sahtecilik yapma yetkisi mi vermişler?
 
Savcı sıfatını taşıyanlar, resmi bir evrak olan İddianame’ye, ellerindeki belgeleri bile bile, kasıtlı olarak değiştirerek, yeni sözcükler ekleyerek koyabilirler mi?
 
Bunu yapanlara C. Savcısı denebilir mi?
 
Herkes dese, babası Yargıtay C. Başsavcı Yardımcılığı yapmış olan Doğu Perinçek demez!
 
Denebilir ki, yanlışlıkla yazmışlardır; Cumhurbaşkanı’na yazılan mektup ile General Veli Küçük’e yollanan mektubu karıştırmışlardır!
 
Hayır, altını çiziyorum, bile bile, kasıtlı!
 
Çünkü ben Emniyet ifadesinde, “Arz ederim” sözcüğünün o mektupta olmadığını açıkça söyledim; uyardım onları.
 
Hata olsaydı, düzeltirlerdi.
 
Demek ki, mahcup olmaktan korkmuyorlar. Yüzlerinin kızarması, onlar için bir utanç değildir.
 
Psikolojik savaş görevi uğruna, onurlarını feda edebiliyorlar.
 
Evet, bu davada İddianame’yi yazanların amacı, Mahkeme’yi ikna değildir; kamuoyunu psikolojik savaşla aldatmaktır!
 
İşte uydurmalarla yürütülen psikolojik savaşın ispatı!
 
28 Mart 2008 tarihli Sabah gazetesinin birinci sayfa manşeti! Nal gibi harflerle!
 
“Tuhaf Diyalog Perinçek’ten Küçük’e: Arz ederim”
 
[Perinçek, Sabah gazetesini gösteriyor]
 
Savcıların uydurması, daha İddianame yazılmadan Sabah Gazetesi’ne birinci sayfa manşeti oluyor.
 
F. Savcılığı ile Amerikancı liboş ve tarikatçı basın arasındaki yalanlarla, fabrikasyonlarla, uydurmalarla yürütülen işbirliğinin yüzlerce örneğinden yalnızca biridir bu “Arz ederim” imalatı!
 
Yazmadığım, tek bir sözcükle Sabah gazetesine manşet oluyorum!
 
Bana verilen öneme bakınız!
 
Ama biz İşçi Partisi olarak, Diyarbakır’da binlerce Kürt kökenli yurttaşımızla ve binlerce Türkiye Bayrağıyla miting yaptığımız zaman, Sabah gazetesinde tek satırla yer alamıyoruz. Çünkü o Türk Bayrakları, binlerce Kürdün elinde, ABD’nin Diyarbakır’ı Kukla Devlete merkez yapma planını bozuyor!
 
Bu iddianame, baştan aşağıya, İddianame’yi yazanların uydurmalarını ve suçlarını ve ABD güdümündeki tertibin zoraki yalanlarını belgelemektedir. İddia sahiplerinin dördüncü suçlarının özeti budur.
 
Peki, General Veli Küçük’e o yedi satırlık mektup neyin nesidir?
 
Bu mektup, Cumhurbaşkanı’na, bütün devlet ve hükümet yöneticilerine, TSK Komutanlarına, siyasal partilere, kitle örgütlerine ve basına yollanan dosyanın sunuş mektubudur.
 
Dosyanın konusu, 4 Haziran 2003 günü TBMM’de onaylanan İkiz İhanet Sözleşmeleri’ne ilişkin görüşlerimizdir.
 
Bu görüşleri, Çankaya’da beni kabul eden Sayın Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer’e sundum ve sözlü olarak açıkladım. Sayın Cumhurbaşkanı’ndan bu İhanet Sözleşmeleri’ni veto etmesini talep ettim. Ayrıca basın toplantıları yaparak kamuoyuna açıkladım.
 
E. General Veli Küçük, gazetelerden okumuş. 2003 Haziran ayının ilk yarısıydı, telefonla aradı. O sırada İstanbul İl Yönetim Kurulumuz ile toplantı halindeydim. 20’nin üzerinde Kurul üyesinin önünde konuştuk.
 
E. Gen. Veli Küçük, bir grup general arkadaşıyla bu İkiz Sözleşmeler konusunu görüştüklerini belirtip, sözleşmelerin içeriğiyle ilgili somut sorular sordu. Zaman zaman birlikte görüştükleri general arkadaşlarının da sesleri geliyordu; “Şu konuyu da sorun” diye.
 
Bir saat içinde dört kez telefon ettiler. Ben, bu kadar ilgilenmelerinden sevinç duydum. Cumhurbaşkanı’na, devlet yöneticilerine ve gazetelere verdiğim dosyanın bir örneğini de kendilerine yollayacağımı, ilgilendikleri bütün konuların bu dosyada ele alındığını belirttim ve dosyayı kendilerine yolladım. Nitekim Gen. Veli Küçük’ten ön yazı ve ekindeki Cumhurbaşkanı’na yollanan dosya içeriği aramada bulunmuş.
 
Aynı dosya, Cumhurbaşkanlığı Makamına baskın yapılıp arama yapıldığı zaman orada da bulunacaktır.
 
İşçi Partisi’nde yapılan aramada, çeşitli devlet kurumlarına ve basına gönderilen örnekleri bulunmuş ve dava dosyasına konmuştur. Örneğin Cumhurbaşkanı’na, Milli Güvenlik Kurulu üyelerine ve gazetelere…
 
Bu İkiz Sözleşmeler, Türkiye Cumhuriyeti tarafından 40 yıl imzalanmamış, en sonunda ABD ve AB’nin baskısıyla hükümet tarafından imzalanmış, AKP iktidarı tarafından TBMM’den geçirilmiştir.
 
Bu İkiz Sözleşmeler’de etnik gruplara ayrı devlet kurma hakkı tanınmakta, bölgelere kendi ekonomik kaynaklarına sahip çıkma yetkisi verilmekte ve etnik, mezhepsel, dinsel cemaatlere kendi eğitimlerini düzenleme hakkı tanınmaktadır!
 
Bu İkiz İhanet Sözleşmeleri, PKK tüzük ve programını bile aşan bölücü hükümler taşımaktadır.
 
Etnik bölücülük ve dinsel cemaatler böylece Türk Kanunlarına dayanma olanağını elde etmişlerdir ve taleplerini bu hükümlere dayanarak ileri sürmeye başlamışlardır.
 
BEŞİNCİ UYDURMA:“TÜRK SUBAYLARI DOĞU PERİNÇEK’İN ORGANİZESİYLE PKK’YA 6 BİN SİLAH VERDİ” HAİNLİĞİ
 
Savcılar, İddianamelerine TSK subaylarının, Doğu Perinçek’in “organizesi ve referansıyla” Barzani ve Talabani’ye 24 bin silah verdiklerini, bu silahların 6 bininin yine Türk Subayları tarafından PKK’ya teslim edildiğini yazabilmişlerdir (İddianame, s. 277, 278 vd, 1525 ve diğer yerler).
 
Tek kanıtları, Tuncay Güney’in söyledikleridir (Mülakat, s. 39 vd, 111 vd).
 
Savcılara göre, Mehmetçiği vuran silahları ve kurşunları PKK’ya, Türk Ordusu vermektedir. 24 bin silahın bireysel veya grupsal bir girişimle Barzani, Talabani ve PKK’ya verilemeyeceği açıktır.
 
Tuncay Güney, 24 bin adet silahı iki araba, iki “konteynıra” sığdırabilmiştir.
 
Peki, Savcılar hangi vicdana, hangi mantığa sığdırabilmişlerdir?
 
Bu konularda uzman olan, İP Genel Başkan Yardımcısı E. General Servet Cömert ile yaptığımız hesaba göre, 24 bin silah, 120 ton ağırlığındadır ve silahların arasındaki hava boşlukları da hesap edildiğinde, bu kadar silah, en az 12 tırla götürülebilmektedir. Tırların büyüklüğüne göre bu konvoy 20 tıra kadar çıkmaktadır. Tırların boyu 13 metre 60 cm’dir. [Tırlarla ilgili bilgiyi Mahkemenize tek sayfa halinde şemalarla sunuyorum]
 
Trafik kurallarına göre tırlar arasında bırakılması gereken mesafe de dikkate alınırsa, bu konvoyun boyu 1,5–2 km’dir.
 
Aşağıdaki tabloda en çok kullanılan bazı tırların ölçülerini metre cinsinden bulabilirsiniz:
 
L = Uzunluk
 
W = Genişlik,
 
H = Yükseklik,
 
m3 = Toplam hacmi (metreküp)
 
TIR TİPİ L W H m3 RESİM
 
Tenteli TIR 13.60 2.42 2.40 79
 
13.60 2.42 2.60 86
 
Jumbo TIR 3.10 2.42 2.55 79
 
9.10 2.42 2.75
 
3.50 2.42 2.45 83
 
8.70 2.42 2.95
 
Treylerli normal TIR
 
(Optima) 6.20 2.42 2.50 87
 
8.30 2.42 2.50
 
Treylerli Jumbo TIR 7.80 2.44 2.85 110
 
8.10 2.44 2.85
 
Normal Açık TIR upto 18 2.44 – -
 
Damperlı TIR – - – upto 25
 
Jumbo Açık TIR upto 18 2.44 – -
 
Lowbed TIR – - – -
 
Sayın Mahkeme,
 
Düşünebiliyor musunuz Tuncay Güney, Türk subaylarının marifetiyle, yanında gazeteci Ayşe Önal ve Bengüç Özerdem olmak üzere arkasında 2 km boyunda 20 tırlık bir konvoyla Irak’ın kuzeyine silah götürüyor!!!
 
Bu haince olduğu kadar, mantıksız ve uydurma suçlamayı, hangi C. Savcısı iddianamesine yazar?
 
Bunu yazabilecek dördüncü bir savcı bulunabilir mi?
 
Genelkurmay Başkanlığı, Avukatımız Hüseyin Gökçearslan’ın başvurusu üzerine, 20 Mayıs 2008 günlü yazısıyla bu haince suçlamanın “tamamen asılsız ve mesnetsiz” olduğunu bildirmiştir. “Genelkurmay Başkanı Namına” imzalanan bu yazı “Ad. Müş. 3050-37-08. O.Ö. 90017316” sayısını taşımaktadır.
 
Bu Genelkurmay Başkanlığı yazısını Mahkemenize bir kez daha sunuyorum.
 
Evet, bir kez daha!
 
Çünkü İddianame yazılmadan önce bu resmi yazı Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’e verilmişti. Dahası Tuncay Güney, Kuzey Irak’a silah konusunda yalan söylediğini televizyonlardan defalarca bangır bangır söyledi. (Saygı Öztürk, Belgelerle Ergenekon, s. 60 vd).
 
Ancak Zekeriya Öz, “Genelkurmay Başkanı namına” yazılan yazıya iltifat etmemiş, Tuncay Güney’in “yalan söyledim” beyanını da samimi bulmamış, 2001 yılındaki alçakça ve haince yalanını İddianamesine inatla ve ısrarla, döne döne yazmıştır.
 
Türk Ordusu’na ve Türk subaylarına karşı, Türkiye tarihinde bu kadar haince bir psikolojik savaş yürütülmemiştir.
 
Türk Ordusu’na güveni yerle bir etmeyi amaçlayan bu iftiranın ardında savcı sıfatı taşıyanların imzalarının bulunması, Türk Yargısı için yüz karasıdır; silinemeyecek bir lekedir.
 
Peki, Savcılık bu cüreti nereden almaktadır?
 
Bu çılgınca psikolojik savaş ihanetine, Genelkurmay’ın açıklamasını ve her türlü mantık kuralını hiçe sayarak, en küçük bir araştırma yapmadan, hangi cüretle kalkışabilmektedir?
 
İhanet kavramının içini dolduracak bilgi de ispatlıdır.
 
16 Şubat 2001 günü ABD’nin ünlü New York Times gazetesinde ve 23 Şubat 2001 günü Washington Post gazetesinde, CIA bağlantılı ünlü gazeteci Jim Hoagland imzasıyla bir haber yayımlanıyor. CIA bağlantılı Hoagland, Türk Ordusu’nun komutanlarının “Kuzey Irak sınırında kaçakçılık yaptıklarını” yazıyor. Aydınlık dergisi bu haberi görüyor ve hemen kamuoyuna duyuruyor. (Aydınlık, 1 Nisan 2001, s.4–5, sunuyoruz)
 
Amerikan gazetesinde 23 Şubat 2001 günü çıkan Türk Ordusu’na yönelik bu suçlama, 7 gün sonra İstanbul’daki Fethullahçı istihbarat polisleri tarafından Tuncay Güney’in ifadesine yazdırılıyor.
 
CIA’daki hıza bakınız!
 
Bir hafta içinde elleri kolları İstanbul Emniyeti İstihbarat Şubesine kadar uzanıyor ve Tuncay Güney’in ifadesiyle kayda geçiriliyor.
 
Genelkurmay Başkanlığı o CIA haberlerini hemen yalanlamış, ne önemi var. CIA’nın Türk Ordusu’na karşı psikolojik savaş malları, yedi yıl sonra bu kez de F. Savcıları tarafından Ergenekon İddianamesi’ne yazılıyor!
 
Hem de Genelkurmay’ın iki ayrı yalanlamasına ve resmi yazısına rağmen!
 
“İhanet” kavramı üzerinde ısrar ediyorum.
 
Çünkü ihanet ispatlı…
 
Bir ispat da, Tuncay Güney’in Mülakatı’nda!
 
Tuncay Güney şöyle diyor:
 
“Tabii biz silahları veriyoruz, CIA veriyor oldu.” (Mülakat, s. 118).
 
Türk Ordusu veriyor PKK’ya silahları ve suçu da CIA’nın üzerine atıyor!
 
Hıyanete bakın siz!
 
Bir koyundan iki post çıkarmaya kalkıyor hainler.
 
Türk Ordusu, PKK’ya silah vermekle suçlanıyor.
 
Dünyanın gözü önünde silahları veren CIA aklanıyor.
 
Bu alçakça anlatım, Tuncay Güney’e açıkça dayatılmış.
 
Bu da ispatlı:
 
“Sorgucu: normalde bu silahları CIA göndermedi. Siz gönderdiniz.
 
Tuncay Güney:Tabii canım” (Mülakat, s. 118).
 
Sorgucu, Tuncay Güney, Ergenekon Savcıları, bu ihanette buluşmuşlardır.
 
Milliyet, Radikal, Yeni Şafak, Star ve Sabah gazeteleri de bu uydurma psikolojik savaş mallarını, bırakalım vicdanı, mantığın denektaşına bile vurmadan çılgınca yayımlamışlardır.
 
Çünkü görev Türk Silahlı Kuvvetleri’ne vurmaktır! Doğu Perinçek’e ve İşçi Partisi’ne vurmaktır!
 
Buradan Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu’na sesleniyorum!
 
Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu’na sesleniyorum!
 
İstanbul C. Başsavcılığı’na sesleniyorum:
 
Ergenekon İddianamesi’ni yazanlar, Türk Ordusu’na karşı hiçbir vicdan ve mantığa sığmayan bir psikolojik savaşı yürütmüşlerdir.
 
Buna izin veren kurumlar da, kuşkusuz sorumludur.
 
Bu ihanete soruşturma açmayan, bu ihaneti cezalandırmayan bütün yetkili kurumlar, ağır sorumluluk içindedir ve suç işlemektedir.
 
ALTINCI UYDURMA:“ORG. ÇEVİK BİR, KIRIKKALE MKE’DEKİ SABOTAJI YAPTIRDI” HAİNLİĞİ
 
(İddianame, s. 1413 vd, s. 1525, Tuncay Güney Mülakat, s. 120 vd)
 
Evet, suçlamalar arasında bu da var!
 
Ordu komutanlığı yapmış bir Orgeneral, Kırıkkale Mühimmat Fabrikası’nı havaya uçurtuyor!!!
 
Dahası bu alçakça psikolojik savaş, Tuncay Güney marifetiyle Aydınlık gazetesinin üzerine atılıyor.
 
İşte Aydınlık’ın haberi!
 
Ne yazıyor başlıkta:
 
“Kırıkkale’deki patlama ABD’nin Genelkurmay’a cevabı” (Aydınlık, 6 Temmuz 1997, Ekli sunuyorum).
 
Hani nerede “Org. Çevik Bir Sabotajı yaptırdı” yalanı?
 
Savcılar, Türk Ordusu’na güveni sarsmayı hedefleyen bu Tuncay Güney uydurmalarını nasıl dava dosyasına koyarlar?
 
Bu sorunun tek bir cevabı vardır:
 
İsterse kuyruklu uydurma olsun, yeter ki Türk Ordusu’na vursun!
 
YEDİNCİ UYDURMA:GENELKURMAY BAŞKANLIĞI DOĞU PERİNÇEK ARACILIĞIYLA PKK İLE GÖRÜŞMELER YAPTI
 
(İddianame, 276 vd, 281, 1526 ve başka yerlerde)
 
Oysa o tarihlerde Doğu Perinçek Haymana Cezaevi’nde idi.
 
İddianameye göre, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Şubat 1999’da şu faaliyette bulunmuş:
 
- İstanbul’da Abdullah Öcalan’ın “teslim olmak istiyorum” mesajını General Veli Küçük’e iletmiş!
 
- İstanbul’da Veli Küçük ile görüşmüş!
 
- İstanbul’da Tuncay Güney, Apo’nun Avukatı Doğan Erbaş ve Adnan Akfırat ile Apo’nun teslim şartları konusunda üç ayrı görüşme yapmış!
 
- İstanbul’da sık sık Tuncay Güney’i aramış!
 
- İstanbul’da Tuncay Güney’i “Apo’nun avukatları ile görüşün” diye sıkıştırmış!
 
Bütün bu faaliyetler İddianame’ye göre hangi sırada yürütülüyor?
 
- “Apo, Suriye’yi terk ettikten sonra”
 
- “Apo, İtalya’da iken”
 
- “Apo, dünyanın üzerinde turlarken”
 
- “Apo Kenya’da iken”
 
Yani, Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkarıldığı 10 Ekim 1998’den, Kenya’dan Türkiye’ye getirildiği 15 Şubat 1999 arasındaki dönemdir söz konusu olan.
 
Oysa Doğu Perinçek, 24 Eylül 1998 günü Ankara’da gözaltına alındı. Bir hafta Ankara Emniyeti’nde gözaltında tutulduktan sonra 30 Eylül 1998 günü Haymana Cezaevi’ne kondu ve 8 Ağustos 1999’a kadar Haymana Cezaevi’ndeydi.
 
Apo’nun Suriye’yi terk etmesinden Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye teslim edilmesine kadar geçen olaylar Ekim 1998-Şubat 1999 arasında.
 
Öcalan’ın Türkiye’ye getirildiği tarihte Doğu Perinçek beş aydır Haymana Cezaevi’nde.
 
Ve o tarihten sonra beş ay daha Haymana Cezaevi’nde kaldı.
 
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Haymana Cezaevi’nde bulunduğu Şubat 1999 tarihinde, yapıldığı uydurulan “Türk Silahlı Kuvvetleri ile Apo arasında görüşmeler örgütlüyor, toplantılar yapıyor!
 
Bütün bu uydurmaları, İddianame’yi yazanlar, Tuncay Güney’in “samimi beyanlarına” dayandırıyor.
 
Savcılar, o sırada Doğu Perinçek’in nerede bulunduğunu ve ne yaptığını araştırmadan İddianame’nin içine doldurmuşlardır. Yeni Şafak, Radikal, Sabah gazeteleri 28 Temmuz 2008 günlü yayınlarında bu uydurmalara büyük başlıklar atarak yer verdiler.
 
Tuncay Güney’in ipiyle kuyuya inmeye kalkanlar, iftira ve yalan kuyularına gömülüp kalmaya mahkûmdurlar.
 
SEKİZİNCİ UYDURMA:DOĞU PERİNÇEK PKK KURUCUSUVE PKK’NIN İKİNCİ LİDERİ
 
İddianame’yi hazırlayanlar, bu iftirayı yazabilecek kadar gerçek düşmanıdırlar ve hukuk düşmanıdırlar (İddianame, s. 280). İddianame’ye yazdıkları bu iftiranın hesabını yargı önünde vereceklerdir.
 
Ellerinde bu iddianın, bir iftira, bir yalan olduğunu hükme bağlamış Mahkeme kararı ve Milli Savunma Bakanlığı yazısı ile Milli Eğitim Bakanlığı yazısı olduğunu bile bile, kendilerini tutamayarak bu suçu işlemişlerdir.
 
Hem de JİTEM ile ortak ruh hali içinde olduklarını da göstermişlerdir.
 
Bu iftira, 1995 öncesinde bir JİTEM ders notunda yer alıyor. Amaç, Doğu Perinçek’e karşı psikolojik savaş.
 
Bunu saptıyor ve belgeleriyle Milli Savunma Bakanlığı’na başvuruyoruz.
 
Milli Savunma Bakanı Mehmet Gölhan, 07.04.1995 tarihinde bir yazı yazarak İşçi Partisi’ne karşı hatalı olduklarını kabul etmiştir (Örneğini sunuyorum).
 
Bununla yetinmiyoruz.
 
Bu ders notunu derhal toplatacaksınız diye başvuruyoruz.
 
Bu kez Milli Eğitim Bakanı Nevzat Ayaz, 18.08.1995 günü İşçi Partisi’ne yazı yazarak, Ders Notu’nun toplatıldığını bildirmiştir (Belge ekli olarak sunulmuştur).
 
Bu yazılar, Dava Dosyası’ndaki Fabrikatör başlıklı metinde bulunmaktadır. Savcılarca görülmüştür.
 
Ama daha önemlisi, bu iftira, Ankara 1 Nolu DGM’de hükme bağlanmıştır (E 1999/124, K 1999/202, 20.12.1999)
 
İftiracılar da, 1 yıl 8 ay hapse mahkûm olmuştur. İftiracılara teşdit hükmü uygulanmıştır (Ankara 9. As. Ceza Mahkemesi, E 2000/271, K 2000/1136, 7.12.2000)
 
Peki, iftira suçunda ısrar eden savcılara ne uygulanacaktır?
 
Savcı Zekeriya Öz’ü ne resmi belgeler, ne mahkeme kararları durdurabiliyor.
 
Savcı Zekeriya Öz’ün Tuncay Güney’e yolladığı 22. soru aynen şöyledir:
 
“PKK’nın kuruluşuna, Doğu Perinçek’in katkısı nedir?”
 
Mahkeme kararlarını da bir kenara atıyorum. PKK kurulduğu zaman, Tuncay Güney 3 yaşındaydı.
 
Psikolojik savaş görevleri, ancak bu kadar bilgisizlikle ve bu kadar hukuk tanımazlıkla ve bu kadar ölçüsüz uydurmalarla ve vicdan yoksunluğuyla yürütülebilir.
 
1975–1980 sonrasında Tuncay Güney 3–8 yaşlarındaydı ama o dönemle ilgili gerçekler yaşandı ve biliniyor.
 
PKK, bu kuruluş döneminde, Doğu bölgemizde birinci hedef olarak Doğu Perinçek’in Genel Başkanı olduğu Türkiye İşçi Köylü Partisi’ne karşı terör yürüttü. Bölgedeki il başkanlarımız ve yöneticilerimizi katletti. Aydınlık dergisini taşıyan GAMEDA kamyonlarını yaktı.
 
Bu PKK cinayetleri ve terörü, sıkıyönetim mahkemelerinde yargılandı. PKK’nın tetikçileri, mahkeme tutanaklarına geçen şu ifadeleri verdiler:
 
“Ben yasadışı PKK örgütünün sempatizanı ve üyesiyim. Bu örgütün amacı sömürücü kitlelere karşı bağımsız bir Kürdistan devleti kurmaktır. Ve bu yönde engel teşkil eden TİKP cereyanına karşı eyleme geçmemiz gerekiyordu. İnan Özdemir ise bu TİKP’nin ileri gelen bir üyesiydi bunu öldürmeye örgüt mensupları olarak karar verdik.” [İfade tutanağını ekte sunuyorum]
 
DOKUZUNCU UYDURMA:PERİNÇEK’E PKK MEKTUPLARI VE DESTEĞİ
 
Ergenekon Davası Savcıları, Ankara DGM kararıyla mahkûm edilmiş bir iftirayı on yıl sonra yeniden yargı önüne getirmişlerdir (İddianame, s. 280, 1469).
 
1998 yılında Tuncay Güney ve Sami Demirkıran, Gladyo’nun emriyle, sahte mühür yaparak İP Genel Başkanı Doğu Perinçek’e karşı bir tertip düzenliyorlar. İki adet sahte mektup hazırlanıyor. Bu mektuplardan biri, PKK Garzan Eyaleti adına, diğeri PKK’nın yan örgütü ERNK adına yazılmış, imzalanmış ve mühürlenmiş.
 
Tıpkı Ergenekon davasında olduğu gibi, yine Tuncay Güney kullanılarak Doğu Perinçek 24 Eylül 1998 günü gözaltına alınıyor ve tutuklanıyor.
 
Yapılan yargılama sonunda, Ankara 1 Nolu DGM, Adli Ekspertiz ve Bilirkişi raporları yanında diğer kanıtlara da dayanarak PKK mektuplarının sahte olduğunu saptıyor ve Doğu Perinçek’in aklanmasına karar veriyor (E 1999/124, K 1999/202, 20.12.1999).
 
Bunun üzerine sahte mektupları Savcılığa getiren PKK itirafçısı Sami Demirkıran hakkında şikâyette bulunuyoruz. Ankara 9. Asliye Ceza Mahkemesi Sami Demirkıran’ı iftira suçundan teşdiden 1 yıl 8 ay hapse mahkûm ediyor ve hüküm kesinleşiyor.
 
Tuncay Güney’in sahte belgeleri düzenleyen tertibin içinde olduğunu saptıyoruz, fakat o zaman ispatlayamıyoruz. Ama Tuncay Güney’in evinde yapılan aramada bulunan ıstampa ve mürekkep gibi malzemeler, yalnız sahte pasaport ve kimlik düzenlemek için değil, Doğu Perinçek’e sahte PKK mektuplarının hazırlanmasında da kullanıldı. Nitekim Tuncay Güney, kendi düzenlediği o mektupların birer örneğini saklamış.
 
Bu davanın ne kadar dayanaksız olduğunu gösteren çarpıcı bir kanıt da, Doğu Perinçek’i 1998 yılında iftirayla hapse attıran, Perinçek’e iftiradan mahkûm olmuş PKK itirafçısı Sami Demirkıran, Tuncay Güney ve İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in aynı terör örgütünde birleştirilmeleridir.
 
Elinizde bulunan henüz açmadığınız şemaya bakınız, orada itirafçılar bölümünde Tuncay Güney’e bağlı olarak Sami Demirkıran’ın adı da var. Doğu Perinçek ile Sami Demirkıran ve Tuncay Güney’i aynı örgütte birleştirebilmek için, iftiracı olmak gerekir.
 
Sami Demirkıran’ın iftira suçu, 10 yıl sonra bu davanın Savcıları tarafından yeniden işlenmiştir; hem de İddianame okunarak Mahkeme huzurunda.
 
Bu sahte PKK mektupları, Ergenekon soruşturmasında, Emniyet sorgusunda bana yeniden soruldu. DGM kararıyla aklandığımı ve iftiracının cezalandırıldığını belirttim (DP Emniyet ifadesi, s. 11–12, ekte sunuyorum). Yani Savcılar DGM’nin kararını ve iftira suçundan mahkûmiyet kararını öğrendiler.
 
Ceza mahkûmiyeti kararını bile bile, aynı iftirayı yeniden yazan savcılar, PKK itirafçısı Sami Demirkıran’ın suçunu on yıl sonra yeniden işlemişlerdir. Bu suçun tartışılacak yanı yoktur. Üstelik azami teşdit nedeni vardır ve suç mahkeme huzurunda işlenmiştir. Tek celsede sonuçlandırılacak bir suç vardır.
 
Kanıt, iddianamedir. Kasıt unsuru tartışmasız vardır.
 
Bu durumda huzurda iftira suçu nedeniyle savcılar Zekeriya Öz, M. Ali Pekgüzel ve Nihat taşkın hakkında suç duyurusunda bulunmak, mahkemeniz için bir hukuki zorunluluktur.
 
Sanıklar hakkında çok tartışmalı açıklamalar nedeniyle çok kolay suç duyurularında bulundunuz.
 
Savcıların suç işleme ayrıcalığı yoktur.
 
Suç duyurusunda bulunmanızı talep ediyorum.
 
Mahkemeniz, vereceği kararla hukuka bağlı olup olmadığını gösterecektir.
 
ONUNCU UYDURMA:MERSİN MİTİNGİ’NDE PKK İLE İŞBİRLİĞİ
 
İşçi Partisi’nin 6 Nisan 1992 günü gerçekleştirilen Mersin Mitingi’nde PKK ile işbirliği yaptığı, Perinçek’in mitingden iki gün önce PKK militanlarıyla Mersin’de buluştuğu ve mitingde polise saldırı örgütlediği suçlaması yapılıyor.
 
Oysa bu miting Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılama konusu oldu (E 1992/131). Suçlamaların hepsinin gerçek dışı olduğu Mahkeme kararıyla saptandı ve iftiracı Sami Demirkıran, Ankara Asliye Ceza Mahkemesi kararıyla Perinçek’e iftira suçundan 1 yıl 8 ay hapse mahkûm oldu.
 
Mersin Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki dosyadan Emniyet Müdür Vekili Ertuğrul Verdi’nin Savcılık soruşturmasındaki tanık ifadesini okuyorum:
 
“Olay günü Emniyet Müdürlüğü’ne vekâlet ediyordum… Ben de olay yerinde bulunuyordum. Konuşmacı Doğu Perinçek, ‘Biji PKK, biji Apo, Kürdistan faşizme mezar olacak, kahrolsun Türkiye, vur gerilla vur Kürdistan’ı kur, kahrolsun faşizm’ ibareli sloganları atmaları üzerine, ikazda bulundu, ‘bu sloganları atmayın, mitingi gayesinden çıkarmayın’ diye söyleyince, orada bulunan topluluk, Doğu Perinçek’e ‘Kürtçe konuş’ diye söylediler. Doğu Perinçek de, ‘Ben Kürtçe bilmiyorum. Birkaç kelime konuşsam, o da sizi kandırmak olur. Beni dinlemek isteyenler elini kaldırsın, dinlemek istemeyenler belli olsun’ diye bir referanduma girdi. Bundan sonra 150–200 kişilik bir grup toplantı alanından koparak Vali Evi’ne doğru yürümeye başladılar.” (Savcılık soruşturmasındaki tanık ifadeleri, s.7)
 
Mersin Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdürü Orhan Savaş ise olayı şöyle anlatıyor:
 
“Olay yerinde bulunuyordum. Konuşmacı Doğu Perinçek konuşmasını yaparken slogan atılmaya başlandı. Doğu Perinçek, sloganın gayesine aykırı olduğunu, atılmamasını söylemesi üzerine mitinge gelen kalabalık grup kendisinden Kürtçe konuşmasını istedi. O da ‘Ben Kürtçe bilmiyorum. Bildiğim Kürtçeyi de konuşsam, sizi aldatmış olurum.’ diyerek, beni dinleyenler ve dinlemeyenler diye referanduma geçti. Ve bu arada 200 kişilik bir grup Vali Evi’ne doğru yürümeye başladılar.” (Savcılık soruşturmasındaki tanık ifadeleri, s.8)
 
Mersin Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şubesi Başkomiseri Haydar Pakkan ile tanık olarak dinlenen diğer 24 polis memurunun ifadeleri de, Emniyet Müdür Vekili ve Güvenlik Şube Müdürü ile aynıdır. Bunlardan bir örnek vereceğiz, diğerleri dosyada bulunmaktadır.
 
Çevik Kuvvetlerde görevli Yunus Kurt:
 
“Miting sırasında Vilayet önünde görevli idim. Mitingin sonuna doğru Doğu Perinçek konuşuyordu. Bir grup ondan Kürtçe konuşmasını istedi. Doğu Perinçek de Kürtçe bilmediğini, sadece birkaç kelime bildiğini söyleyerek konuşmadı. Bu sırada 100–150 kişilik grup mitingi kamera ile tespit eden görevli polise karşı saldırdılar. Doğu Perinçek, bunlar bizdendir diyerek saldırıyı önledi. Mitingin bitmesine rağmen bu grup, 100–150 kişilik grup dağılmayıp toplu olarak şehir merkezine doğru yürümeye başladılar.” (Savcılık soruşturması, tanık ifadesi)
 
Görüldüğü gibi, bu davada, kimi tertipçilerin bir takım iftiracılar örgütleyerek kurguladığı suç senaryolarından ilkiyle karşılaşmış değilim. İlginç olanı, kurgulanan tetikçilerin 1992’den bu yana 16 yıl geçmiş olmasına rağmen aynı ekip olmasıdır:
 
Tuncay Güney-Sami Demirkıran ekibi!
 
ON BİRİNCİ UYDURMA:DOĞU PERİNÇEK’İN ÜÇ KEZ AKLANMIŞABDULLAH ÖCALAN RÖPORTAJLARI
 
İddianame, Doğu Perinçek’in Apo görüşmelerini yayımlayarak PKK propagandası yaptığı suçlamasında bulunuyor (İddianame, s. 285 vd, 1522).
 
Bir savcı, PKK propagandası olmadığı üç ayrı yargı kararıyla saptanmış bir fiile, kendilerine belirtildiği halde, bile bile, aynı suçlamada bulunur mu?
 
Savcıysa bulunmaz.
 
Ama iftiracıysa bulunur!
 
Aklama ve takipsizlik kararlarının yeniden getirtilerek dava dosyasına konmasını talep ediyorum:
 
1. İstanbul 2. DGM, 27.06.1990, E 1989/277, K 1990/148.
 
2. İstanbul 2. DGM, 04.12.1991, E 1991/216, K 1991/454.
 
3. İstanbul C. Başsavcılığı, Hz 1997/1777, K 1997/237 (Takipsizlik Kararı).
 
ON İKİNCİ UYDURMA:İP BAŞKANLIK KURULU DEVLETİN YENİDEN YAPILANMASI BELGESİNDE “İHANET EDENLERİN ÖLDÜRÜLECEĞİ”
 
Hem Ergenekon dokümanı hem de Devletin Yeniden Yapılanması dokümanında, ‘ayrılan ve ihanet eden örgüt üyelerinin öldürüleceği’ hususu bulunmaktadır (İddianame, s. 63).
 
İşte Devletin Yeniden Yapılanması!
 
Hani nerede?
 
Utanmıyorlar mı, yüzleri kızarmıyor mu bu yalanları İddianame’ye yazmaya?
 
Yazdıkları bir iddianame değil, iftiranamedir!
 
Bu maddi hata da sorgumun sonunda huzurda düzeltilmeli ve tutanağa geçirilmelidir.
 
ON ÜÇÜNCÜ UYDURMA:DOĞU PERİNÇEK, VELİ KÜÇÜK, SEVGİ ERENEROL,KEMAL KERİNÇSİZ VE SEDAT PEKER
 
YURTDIŞINDA BİRARAYA GELEREK
 
TOPLANTI VE SEMİNERLER YAPTILAR
 
Bu iddia, diğer suçlamalar gibi yine desteksiz, yine kanıtsızdır.
 
Hayatımın hiçbir döneminde, hiçbir zaman Veli Küçük, Sevgi Erenerol, Kemal Kerinçsiz ve Sedat Peker ile
 
- Ne yurtdışında, ne yurtiçinde,
 
- Ne tek tek, ne de hep birlikte,
 
buluşmadım.
 
Toplantı yapmadım.
 
Ve görüşmüş de değilim.
 
Yurtdışı çıkışları ve tarihleri çıkış kapılarında saptanmaktadır; tarihler bellidir. Bir C. Savcısı böyle bir iddiada bulunabilmek için, adı geçen kimselerin çıkış tarihlerini Emniyet’ten ister ve karşılaştırır. Bunu yapmamış, görüşme ve buluşma uydurmuştur.
 
İşte Ergenekon Soruşturmasının gerçekliği ve hukukiliği konusunda bir örnek… Bütün suçlamalar böyle.
 
Türkiye’de polis koruması altındayım. Bütün gezilerim ve buluşmalarım saptanmaktadır.
 
Yurtiçinde de adı geçen kimselerle bir buluşmam ve görüşmem yoktur.
 
Benim belirttiğim gerçekler ispatlıdır. Giriş çıkış kayıtları ve polis izleme raporlarıyla resmi kayda geçmiştir.
 
Savcılığın iddiası ise tertip ürünüdür; gerçek dışıdır. Savcılık, Emniyet kayıtlarını bile araştırmaya gerek duymadan suçlamada bulunmaktadır.
 
Buna iddianame denmez, iftiraname denir.
 
ON DÖRDÜNCÜ UYDURMA:DOĞU PERİNÇEK TANITMA FONUNDANERMENİ MESELESİ İÇİN 300–400 MİLYAR ALDI
 
(İddianame, s. 1602, 1701)
 
Kanıt: Tuncay Güney ile Mülakat, s. 127
 
Yine gerçekliği araştırılmadan, İddianame’ye konan bir Tuncay Güney yalanı!
 
Tuncay Güney’e güvenenlere ancak Tuncay Güney kadar güvenilebilir.
 
Savcılık, Devlet Tanıtma Fonu’na bir yazı yazıp gerçeği araştırmamıştır. Mahkemeden talep ediyorum.
 
ON BEŞİNCİ UYDURMA:DOĞU PERİNÇEK, SADDAM HÜSEYİN’EERGENEKON ÖRGÜTÜNÜN MESAJINI GÖTÜRDÜ
 
(İddianame, s. 85–86)
 
Yine dayanaksız suçlamalar! 1996 yılında bir parti heyeti halinde Bağdat’ı ziyaret ettiğimizde, yanımızda bir işadamı heyeti ve başlarında Hürriyet Gazetesi yazarı Yalçın Doğan’ın da bulunduğu 6 kişilik bir basın heyeti de vardı. İşadamları ve gazeteciler, bütün toplantılara, bu arada partiler arasındaki resmi görüşmelere bile katıldılar.
 
ON ALTINCI UYDURMA:ULUSAL KANAL’I ERGENEKON ÖRGÜTÜ KURDU
 
(İddianame, s. 1651)
 
Savcılık, araştırma yapmadan Tuncay Güney’e sonsuz güvenle her suçlamaya yer veriyor.
 
Zahmet edip Ticaret Sicili’ne baksalar veya RTÜK’e sorsalardı, Ulusal Kanal’ın kuruluş tarihinin 15 Aralık 1994 olduğunu göreceklerdi.
 
İddianame, Ergenekon’un kuruluş tarihinin 29 Ekim 1999 olduğunu ileri sürüyor.
 
Beş yıl fark var!
 
Kaldı ki, yine İddianame’ye göre, Ergenekon örgütü, 2000 yılında Ulusal Kanal’ı ele geçirmek için operasyon yapıyor.
 
İddianame de Tuncay Güney gibi tutarsız, mantıksız, ciddiyetsiz.
 
ON YEDİNCİ UYDURMA:“DOĞU PERİNÇEK ULUSAL TV’YE AVRUPA’DAN 500 MİLYAR GETİRDİ”
 
(İddianame, s. 55, 161, 1651)
 
İddianameyi yazanların Tuncay Güney’in iftiralarından başka malzemeleri yoktur.
 
Malzemesi Tuncay Güney olanlar, Tuncay Güney kadar güvenilirliğe sahiptirler.
 
Ulusal Kanal’ın adını bile bilmeyenler, her şeyi bilme iddiasındalar.
 
Ulusal Kanal’ın bütün hesapları bellidir. Ulusal Kanal, Fethullahçıların şikâyetleri üzerine SPK ve MASAK tarafından denetlenmiştir ve böyle bir iddiayı doğrulayacak tek emareye rastlanmamıştır.
 
Çünkü bu suçlama da yalandır.
 
ON SEKİZİNCİ UYDURMA:CUMHURİYET’İN ELE GEÇİRİLMESİ
 
İddianame’de şöyle yazıyor:
 
“Tuncay Güney, Doğu Perinçek’e giderek, Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun emri olduğunu, gazetenin alınması için Kemal Özden’den 3 milyon Dolar alınmasını görüştüklerini”
 
(İddianame, s.157 Tuncay Güney ile Mülakat, s. 55)
 
Org Hüseyin Kıvrıkoğlu, çok değerli bir komutandır; Genelkurmay Başkanı’dır. Kesinlikle böyle kanunsuz işler yapmaz.
 
Ben İşçi Partisi Genel Başkanıyım. Bana Cumhurbaşkanı dâhil kimse emir veremez ve vermemiştir. Herkes bunu bilir.
 
Rahmetli Kemal Özden’in servetinin hepsini de toplasanız, 3 milyon Doları bulmayacağı hemen saptanır.
 
Cumhuriyet gazetesinin bedeli ise yüz milyonlarla ölçülür.
 
Kaldı ki, Ergenekon belgeleri denen yazılarda, Cumhuriyet ve Ulusal Kanal’a karşı operasyonlar düzenlemekten söz edilmekte ve düşmanca ifadeler kullanılmaktadır.
 
Bu konu Belgeler bölümünde geniş olarak ele alınacaktır.
 
ON DOKUZUNCU UYDURMA:DOĞU PERİNÇEK AYDIN DOĞAN’DANVELİ KÜÇÜK ALEYHİNE YAYIN YAPMAMASINI İSTEDİ
 
(İddianame, s. 160–161)
 
Savcıların mabudu olan Tuncay Güney’in ayetlerinden biri de budur.
 
Uyarıyorum!
 
Tuncay Güney, Abdullah Gül-Tayyip Erdoğan yönetimi tarafından Türkiye’nin Başsavcısı haline getirilmiştir.
 
Tuncay Güney, hiçbir yasayla, vicdanla, ahlakla bağlı olmayan bir Başsavcı olarak, insanları sürekli suçlamaktadır.
 
Kanıt, muhakeme hiçbir şey gerekli değil. Tuncay Güney’in ayetleri tartışılmaz hüküm haline getirilmiştir.
 
Mevcut ABD güdümlü Mafya-Tarikat rejimi, bir iftira merkezi kurmuş, başına kendilerine çok yakışan Tuncay Güney’i oturtmuştur ve onun aracılığıyla sürekli olarak insanlara suçlamalar yöneltmektedir.
 
Ve bu iftira üretiminin hiçbir yaptırımı yoktur.
 
Savcılık, Mahkeme salonunu, psikolojik savaşta kullandıkları bir atış poligonuna, insan onurunun boğazlandığı bir mezbahaya çevirmektedirler.
 
YİRMİNCİ UYDURMA: PERİNÇEK, ALEMDAROĞLU, İLSEVER GÖZALTINA ALINMASALARDI KAÇACAKLARDI
 
 
Hannover şehrinde, Almanya’daki Türk toplumu örgütleri ile Talat Paşa Komitesi önderliğinde Ermeni Soykırımı yalanına karşı bir toplantı yapılacağı aylar öncesinden ilan edilmişti. Çalışmalar yürütülmüştü. Bu toplantıda Denktaş, Perinçek ve Alemdaroğlu’na cesaret ödülü verileceği de yine kamuoyuna duyurulmuştu. Bu konuda program ve bilgileri içeren 16 Mart 2008 tarihli Aydınlık’ta çıkan haberi sunuyorum.
 
YİRMİ BİRİNCİ UYDURMA:DOĞU PERİNÇEK GEÇMİŞTE YAZDIĞI KİTAPLARDA“ERMENİ SOYKIRIMI”NI SAVUNUYORDU
 
(İddianame, s. 1546)
 
Savcılar, yalanın altına imza atmışlardır.
 
Bu gerçek, onların imzalarının güvenilirlik derecesini ve değerini gösterir.
 
Bu iddiayı ortaya atanlar, yazdığım kitaplardan kanıt göstermek zorundadırlar.
 
FİİLLERİN TOPLU DEĞERLENDİRMESİ
 
1. BİLECİK TOPLANTISI: UYDURMA2. VELİ KÜÇÜK TALİMATI: UYDURMA3. PERİNÇEK VE ARKADAŞLARI HAZIRLADI: UYDURMA
 
4. “ARZ EDERİM” İFADESİ: SAHTECİLİK
 
5. KUZEY IRAK’A SİLAH: HAİNCE UYDURMA
 
6. KIRIKKALE SABOTAJI: HAİNCE UYDURMA
 
7. PERİNÇEK PKK KURUCUSU: İFTİRA SUÇU
 
8. GENELKURMAY-PKK GÖRÜŞMELERİ: HAİNCE UYDURMA
 
9. PERİNÇEK’E PKK MEKTUPLARI: İFTİRA SUÇU
 
10. MERSİN MİTİNGİ’NDE PKK İLE İŞBİRLİĞİ: İFTİRA SUÇU
 
11. PERİNÇEK’İN ÖCALAN İLE RÖPORTAJI: İFTİRA SUÇU
 
12. DEVLETİN YENİDEN YAPILANMASI
 
BELGESİNDE “HAİNİ ÖLDÜR” EMRİ: UYDURMA
 
13. YURTDIŞINDA TOPLANTI: YALAN
 
14. PERİNÇEK DEVLET TANITMA FONUNDAN
 
300–400 MİLYAR ALDI: YALAN
 
15. PERİNÇEK SADDAM’A MESAJ GÖTÜRDÜ: YALAN
 
16. ULUSAL KANAL’I ERGENEKON KURDU: YALAN
 
17. PERİNÇEK ULUSAL KANAL’A
 
AVRUPA’DAN 500 MİLYAR GETİRDİ: YALAN
 
18. PERİNÇEK’İN ORG. KIVRIKOĞLU’NUN
 
TALİMATIYLA CUMHURİYET GAZETESİNİ
 
ELE GEÇİRME GİRİŞİMİ: YALAN
 
19. PERİNÇEK AYDIN DOĞAN’DAN
 
VELİ KÜÇÜK ALEYHİNE
 
YAYIN YAPILMAMASINI İSTEDİ: YALAN
 
20. PERİNÇEK, ALEMDAROĞLU VE İLSEVER
 
YURTDIŞINA KAÇACAKLARDI: YALAN
 
21. PERİNÇEK GEÇMİŞTE KİTAPLARINDA
 
“ERMENİ SOYKIRIMI”NI SAVUNUYORDU: YALAN
 
İşte Tuncay Güney’in “Samimi beyanları” bunlar!
 
Tuncay Güney’i “samimi” bulanlar, Ergenekon Savcıları!
 
Tuncay Güney’in samimiyet anlayışı ile Savcı Zekeriya Öz’ün samimiyet kavramları birbirine uyuyor.
 
Tuncay Güney’in “Samimi beyanları”,
 
İddianame’de
 
Samimi uydurmalara,
 
Samimi iftiralara,
 
Samimi yalanlara
 
dönüşüyor.
 
Samimiyet bir kültürdür.
 
Ortaçağ’ın derebeylik ve şeyhlik kültüründe samimiyet olmaz, ikiyüzlülük, entrika, iftira ve yalan vardır.
 
Son örnek: ABD güdümlü Haçlı İrtica’nın Nâzım Hikmet’in “itibarını iade” riyakârlığıdır.
 
ABD’nin Sözleşmeli Personeli, Fethullahçı takımı, Nâzım Hikmet’in ölüsünü çok seviyor! Ama dirisini hapislere atıyor!
 
Tuncay Güney’in samimiyeti ile onu samimi bulan savcıların samimiyetleri birbirine çok benziyor ve birbirine çok yakışıyor.
 
Tuncay Güney ve İddianameyi yazanlar, aynı tertibin içinde bütün samimiyetleriyle buluşmuşlardır. Daha doğrusu o tertibin içine itilmişlerdir.
 
{{Vikipedi}}
== Kaynakça ==
*[http://www.turklider.org/TR/EditModule.aspx?tabid=413&mid=2776&ItemID=816&ItemIndex=94 Bedri Baykam'dan, Dogu Perincek'e acik mektup ve tekzip]
*[http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/detaylar.do?load=detay&link=13874 Perinçek'e göre Kıbrıs Barış Harekatı işgal]
 
[[Kategori:Siyasetçiler]]
"https://tr.wikiquote.org/wiki/Doğu_Perinçek" sayfasından alınmıştır