Anne Brontë
İngiliz şair ve yazar
Anne Brontë | |
---|---|
İngiliz şair ve roman. | |
Doğum tarihi | 17 Ocak 1820 |
Doğum yeri | Thornton, Yorkshire, İngiltere |
Ölüm tarihi | 28 Mayıs 1949 |
Ölüm yeri | Scarborough, Yorkshire, İngiltere |
Vikipedi maddesi Vikiveri öğesi |
Anne Brontë (d. 17 Ocak 1820 - ö. 28 Mayıs 1849), İngiliz şair ve yazar.
Kaynaklı
değiştir- Biz aksi huylu erkeklerin o mahlûklardan hoşlanmaması tabiî bir şey zira hanımlar onları o kadar sever, o kadar çok öpüp okşar ki.
- Oğlunuzun hayat yolunda şerefiyle ilerlemesini istiyorsanız, yolunun üzerindeki taşları temizlemeyin, onun yerine, kendisine bu taşların üzerinden atlamasını öğretin. Aynı şekilde, o yolda kendisini elinden çekerek de götürmeyin bırakın tek başına ilerlemesini öğrensin.
- Fakat en iyi çare onu tuzaklara karşı kuvvetlendirmektir, bunları yolundan kaldırmak değil.
- Her iki cinsiyetin de zayıf olduğuna, hemen hatâ yapabileceklerine kanisiniz. Fakat bir hata, bir günah gölgesi kadını mahvederken, erkeği kuvvetlendiriyor. Böyle tecrübeler, bayağı bir teşbih kullanalım, meşeyi sağlamlaştıran fırtına gibi bir şey. Belki yaprakların dökülmesine, ince dalların kırılmasına sebep oluyor ama, köklerin toprağa daha sıkıca sarılmasını, ağacın iyice gürbüzleşmesini sağlıyor. Oğullarımızın meziyetlerini tecrübelerle ispat etmesini istiyorsunuz. Buna karşılık kızlarımızın başkalarının tecrübelerinden dahi istifade etmelerine taraftar değilsiniz. Bence çocuklar hem başkalarının tecrübelerinden istifade etmelidir, hem de fenayı reddetmeyi, iyiyi seçmeyi önceden öğrenmelidirler. Zavallı bir kızı, elinde düşmanlarına karşı kullanabileceği silâhlar olmadan, yoluna ne gibi tuzaklar çıkacağım bilmede fırlatıp ortaya atamam. Aynı şekilde onu kendine karşı olan saygısını, güvenini sarsacak kadar da sıkı bir kontrol altına sokmam. Oğluma gelince... Mükemmel, meziyetli bir erkek olmayacaksa onun ölmesini tercih ederim!
- Bir anne oğlunun kendisini aşağı görmesini istiyorsa onu evden çıkarmasın, hayatını çocuğun kaprislerini, saçma - sapan arzularını yerine getirmekle geçirsin.
- Bazılarının içkiden katiyen vazgeçemediklerini duymuştum. Mutlak perhiz fenaysa, ki herkes bu fikirde değil, haddinden fazla içkiye düşkün olmak daha da berbat, daha da feci bir şey. Bazı anneler, babalar çocuklarına içki içmeyi yasak ederler. Fakat onların sözleri her zaman dinlenmez. Hele çocukların yasak olan şeylere karşı büyük bir merakları vardır. Çocuk başkalarının beğendiği, bayıldığı, fakat kendisine yasak edilen içkiyi içmek için kıvranır. Günün birinde içer de. Bu da tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Bu hususta fazla bilgi sahibi değilim, fakat, Bayan Markham, anlattığınıza göre Bayan Graham’ın plânı acayip olmakla beraber hiç de fena değil. Zira çocuk artık gizlice içki tatmak, içmek arzusunu duymayacak, çünkü o içki içmiş, hepsinden de tiksinmiş.
- Bir kadın özür diledikten sonra artık dargınlığa devamda mânâ yoktur elbet. İşte bu yüzden ilk defa Helen Graham’dan dostça ayrıldım, elini de bu defa öfkeyle değil, saygıyla sıktım.
- Beni memnun etmek istiyorsanız, annecik ğim, önce kendi rahatınızı düşünün.
- Sevdiklerimize bu kadar inanmak hoş bir şey. İnşallah hayal kırıklığına uğramazsınız.
- Bizden yüksek, saygıya lâyık insanlara iftira atmaktan başka bir şey bilmiyorsak hiç konuşmayalım daha iyi.
- Katiyen kırılmam. Çünkü ben sev... Arkadaşlarımın yanında sessiz-sedasız oturmaktan da hoşlanırım.
- — «Keşke ressam olmasaydım!» dedi.
- — «Neden? İnsan sizin böyle anlarda tabiatın parlak, zevkli renklerini, şekillerini kâğıda geçirebildiğinizden dolayı memnun, hattâ mesut olacağınızı sanır.»
- — «Hayır... Çünkü onlara bakıp, zevk duyacağım yerde, bütün bunları kâğıda nasıl geçirebileceğimi düşünüyorum. Halbuki bu da katiyen kabil değil; o zaman da, sinirleniyorum.»
- Aşk meselelerinde neşeli, masum bir çocuk kadar iyi ara bulucu yoktur. O, ayrılmış kalpleri birleştirir, soğukluğu eritir, âdet ve örf uçurumunun üzerine köprü kurar, korku, çekingenlik, gurur duvarlarım bir darbeyle yıkar.
- İnsan karşısındakinin gözlerine bakar, onun kalbinin derinliklerini bile görebilir. Karşındaki isterse, bir iki dakika içinde sana ruhunun yıllarca keşfedemeyeceğin derinliklerini gösterir.
- — «Etrafımdakilerin fikirlerine aldırmaz, onlara kıymet vermeyebilirsiniz. Fakat onların sizi yalancı, ikiyüzlü bir kadın saymaları, iğrendiğiniz şeyleri yaptığınıza inanmaları, iyi niyetlerinizi şüpheyle karşılamaları şerefinizi lekeleyecek feci bir şey...»
- — «Hakkın var, Helen. Düşüncesizliğim, bencilce davranışlarım yüzünden başına bu felâketin gelmesine yardım ettiysem, beni affet. Affet, hatamı düzeltmeme de yardım et. Adını her iftiradan temizleme hakkını, şerefini kendi şerefim sayma fırsatım, hayatımdan daha kıymetli saydığım haysiyetini savunma imkânını ver bana.»
- — «Çevrenizdekilerin hakir gördüğünü, şüphe ettiğini bildiğiniz birisiyle hayatınızı nasıl birleştirecek, onun lekeli adım, şerefini kendi adınız, şerefiniz nasıl sayacaksınız? Düşünün! Önemli bir şey bu!»
- Senin arkadaşlığını başka kadınların aşkına tercih ederim.
- Fena haber çabuk yayılır.
- Ümitlendiğim için gülüyordum. Fakat gözyaşıyla gülümsemenin bence farkı yok artık. Bunlar benim belirli hislerimi de ifade edemiyor. Ben bazen mesut olduğum zaman ağlar, üzüldüğüm zaman da gülerim.
- Çünkü dünyada evlenebileceğim ancak birkaç erkek var. Bunlarla da tanışabileceğim! pek sanmıyorum. Tanıştığımı farz edelim, o zaman ya evli olacak, ya beni beğenmeyecek.
- Paradan sonra güzellik ahlâksız erkekleri çok çeken bir şeydir. Bu yüzden de zengin, ya da güzel bir kızın başı dertten kurtulmaz.
- Övünme, Helen. Fakat dikkatli ol. Kalbinin pencereleri olan gözlerini, kulaklarını, seni bir zayıflık ânında ele vermemesi için kalbinin kapısı işini gören ağzını sıkı kontrol altında bulundur. Etrafındakileri dikkatle incele, sonra beğen. Ancak bunlardan sonra âşık ol. Çünkü evlilik son derece ciddi bir şey.
- Bir âşık gözüyle gördüğün, bayıldığın şeyler ileride bir koca olarak seni bedbaht edebilir.
- Günahlarından nefret etsem bile, o günahkârı seviyorum. Şüpheleriniz doğruysa, o zaman onu kurtarmak en büyük ödevim olacaktır.
- Genç hanımların resimlerinin arkası da mektuplarının altındaki hamişler gibi son derece ilgi verici oluyor.
- Beni hakir görüyor. Çünkü kendisini sevdiğimi biliyor.
- Gururum da bana yardım etmiyor. Beni bu hale soktu, şimdi de bu ıstıraptan kurtarmıyor.
- Senin çağında her şeye aşk hâkimdir, benim yaşımda ise altın.
- Evlenmeden önce bir hayli düşünürdüm. Bir genç kız evlenirken çok dikkatli davranmalıdır.
- Fakat... Şu mükemmel olmayan dünyada daima bir «fakat» oluyor.
- Hareketlerin gerçekten kusursuz. Fakat düşüncelerinin de değişmesini isterdim. Senin iyiye kötü, kötüye iyi gözüyle bakmana üzülüyorum. Daha derin düşünmeni, daha yüksek emeller peşinde koşmanı arzuluyordum.
- O sana kalbini veriyorsa bunu minnet, şükranla atmalısın... Kalbini elinden geri alamaz diye kendisiyle alay etmemelisin... Kalbini kırmamalısın.
- Kadınlar yaradılıştan sadıktırlar. Bir kadın bir tek erkeği, sadece onu, körce, delice onu sever.
- Kocamın kusurları ne olursa olsun, bunları yabancıların ağzından duymaktan hoşlanmayacağımı bilmelisiniz.
- Gerçek dostluktan önce yakın ahbaplık gelir.
- Sevgin bu kadar çabuk bitiyorsa, demek ki işin başında da öyle derin, kuvvetli değildi.
- Bana göre romantik fikirlerle gerçek, sanıldığının tersine, birbirine çok bağlıdır. Evet, gençlikteki cömertçe düşünceler hayatta karşılaşılan çirkin olaylar dolayısıyla değişir, kararır ama, bu onların yanlış olduğunu ispat etmez ki.
- Göre insanın ümitleri tam olarak ölümle birlikte kesiliyor...
- Bayılmak sevmek demek değildir ki.
- Haddinden fazla iyisin, bu da bazen beni kızdırıyor, canımı sıkıyor. Bütün gün şeker yiyen bir çocuk, değişiklik olsun diye ekşi bir portakal aramaya başlar. Milly, sen hiç sahildeki kumlara dikkat etmedin mi? Ne kadar hoş, düzgün bir halleri vardır, ayakların altında da ne kadar yumuşaktırlar! Fakat yarım saat kadar kumda yürüdükten sonra bu yumuşaklıktan sıkılır, sert kayalara tırmanmaya başlarsın.
- Cömert ruhlu bir erkek kendisinden zayıf olanı ezmekten çok, korumaktan zevk duyar.
- Unutmak istemekle elde edilmez. Her isteyene de güvenemem. Karşımdaki güvene lâyık olmasını bilmelidir.
- Öyleyse siz pek kötü bir insansınız, çünkü benim gibi alelâde bir kadını bu kadar yüksek bulduktan sonra... Aramızda hiçbir müşterek nokta olmadığına göre, ikimizin de kendi ahlâkımıza uygun başka dostlar bulmamız daha doğru olur.
- Hayır! Ondan nefret etmeme, ölümünü istememe rağmen kendisini Tanrı’ya bırakıyorum. Kendimden de tiksiniyor, yaşamak istemiyorum. Fakat bu da Tanrı'nın elinde.
- İstemediğin bir erkekle evleneceğine, kendini köle diye sattır daha iyi.
- O gençlerle evlenseydin, belki pişman olurdun. Sana sevmediğin adamla evlenmemeni söylediğim zaman sadece aşk için evlen de demedim, çünkü evlenirken göz önünde tutulması lâzım gelen bir sürü şey var. Kalbini sıkı tut, onu ancak lâyık olan birine ver.
- — «Ömrünüzün yarısı burada yapayalnız geçiyor, Bay Huntingdon ise canı istediği gibi gezip eğleniyor. Kocamın da eğlenmesini isterim ama, benimle birlikte...»
- — «Evlilikten böyle şeyler bekliyorsan, Esther, gerçekten çok dikkatli davranmalısın. Hattâ hiç evlenmemen daha doğru olur.»
- İnsan her zaman düzelebilir. Yalnız, bunu istemeniz, kararlarınızı yerine getirecek kuvvetiniz, azminiz olması gerek.
- Dostlarımızı bırak şimdi. Madem vücutlarımızı ayırıyorlar, ruhlarımıza da karışmasınlar artık. Yalvarırım, ruhlarımızı da birbirinden uzaklaştırmasınlar!
- İnsan çalıştıkça derdini de unutur.
- Sen beni, benim seni sevdiğim kadar sevseydin, deminki gibi davranmazdın. Beni az kalsın ebediyen kaybedecektin, Gilbert. Gururunu işe karıştırmamalıydın.