Arno Gruen
Alman psikolog ve psikanalist.
Doğum tarihi 26 Mayıs 1923
Doğum yeri Berlin
Ölüm tarihi 20 Ekim 2015
Ölüm yeri Zürih
Vikipedi maddesi
Vikiveri öğesi

Arno Gruen (d. 1923, Berlin), Alman psikolog ve psikanalist.

Sözleri

değiştir
  • Yankı bulmadan yaşanamaz.  
  • Güç incinmezlikten değil acıdan, ıstıraptan geçer.
  • Şiddeti görmezden gelmekle onu destekliyoruz.  
  • Orjinal olarak doğuyor ama kopya olarak ölüyoruz.    
  • Bilinçsizliği bilinçliliğe sadece sevgi dönüştürebilir.  
  • Önem verdiği tek şey kendisine boyun eğilmesiydi.   
  • Tümüyle çaresiz olan, hayatta bile olsa, artık 'yok'tur.  
  • Temelde hepimiz yetersiz sevgi yüzünden yara aldık.  
  • Sevdiğim birine yakın olma düşüncesi beni korkutuyor.  
  • Kurbanlar,  kendilerini yoldan çıkaranların safına geçerler.   
  • İnsanın kendisi olmaktan duyduğu korku yakınlık korkusudur.  
  • Sevgisiz büyüyen insan kendisini küçük ve önemsiz hisseder.   
  • İtaat Kültürü, Özerkliğin Yerini Alarak İnsanlığımızı Yok Ediyor.  
  • Bir insanın karakterini küçümseyebilirsin. Ama kendini asla...  
  • Bir insan, Ne kadar süreyle, Kendisini sevmemeyi başarabilir?
  • Anneye bağımlıyız  ve köleliğimizi gizlemek için isyan ediyoruz.  
  • İnsanın tamamen kendi ait bir dünyaya çekilmesi otizme benzer.  
  • Kendine ait bir kendiliği olmayan insan asla ölüme hazır olamaz.   
  • Gerçek sevgi korku verir, çünkü kendimizi buna layık hissetmeyiz.  
  • Bir kere kendine yalan söyleyen bir daha hiç kimseye güvenemez.  
  • Bir kendiliğe sahip olamadığımız için sahte tanrılara ihtiyaç duyarız.
  • Kişi gerçeklik olasılığı karşısında korku ve isteksizlik duyguları yaşar.  
  • Kendi içinde köklenememesi, yıkıcı ve kötücül davranışlara yol açar.  
  • Bunu kabul etmek istemiyoruz, ama şiddete yol açan şey sevgisizliktir.  
  • Sevgi yaşanmamışlık haline gelince her tür şiddetin kaynağını oluşturuyor.  
  • İnsanları birbirleriyle çatışmaya iten, farklılıkları değil, ortak yanları oluyor.  
  • İçsel değişimler ancak insanın kendi hikayesini anlamasıyla mümkün olabilir.  
  • İnsan doğumundan itibaren varoluşunu belirleyen bütün yetileri içinde taşır.   
  • Sevgiyi kendi uydurduğumuz bir şeye dönüştürerek hayatta kalmayı başarıyoruz.  
  • Acıya tahammül edilebildiği sürece-özellikle de- insan gerçeğe hâlâ açık demektir.  
  • Kendimiz olduğumuzu sanıyoruz. Ama aslında farkında olmasak da sadece itaatkârız.
  • Hiç bir iş fazla zor değildir, hiçbir yol fazla uzun ve hiçbir kendini veriş boşuna değildir.  
  • Çocuklarımızı sevdiğimizi söylüyoruz. Ama yarattığımız dünya çocuk düşmanı bir dünya.
  • Kendi geçmişinin bilincine varamayan insan, geçmişini sürekli tekrarlamak zorundadır.    
  • Kendilerine en fazla ihanet etmiş olan insanlar iktidar sahibi olma zorunluluğu duyarlar.   
  • Her insan kendi tanrısıdır...Kendi iradesiyle, onun yerine kendisinde bir merkez oluşturur...   
  • insanlar hoşlarına gitmeyen her şeyi anlamak yerine siliyorlarsa, varlıklarını sürdüremezler.    
  • İnsanlar kimliklerini otorite ile tanımlamaya dayandırırlarsa, özgürlük endişeye neden olur.   
  • Bir başkasında gördüğümüzü sandığımız düşmanı, ilk olarak kendi içimizde aramamız gerekir.   
  • Nefret ve şiddet her durumda insanın daha çocukluğunda yaşantılağını bir aşağılama ürünüdür.   
  • Pek çoğumuz kendi paranoyalarımızı gerçek sanıyor ve hakiki iletişimin bu olduğuna inanıyoruz.
  • Utanma yetisine sahip olan insanlar, büyüklük hırsı yüzünden ne doğayı, ne de yaşamı küçümserler.  
  • Kişi, başkalarına acı verdiği için sevilme beklentisinde ısrar eder; hatta çoğunlukla bunu bir iyilikmiş gibi gösterir.   
  • İnsan gruplaşmaları arasındaki ilişkiler ne kadar yakınsa, birbirlerine düşmanlık gösterme olasılıkları o kadar artıyor.  
  • Bizler ancak, acıyı sonunda kendi acımız olarak algılama hakkını ve yaşama yeterliliğini kazandığımızda iyileşebiliriz.   
  • Nefret, bir zamanlar boyun eğerek kendimizi kurban durumuna sokmuş olmaktan duyduğumuz utancın sonucudur.   
  • Kendi içimizdeki acıya set çekerken, gerçekten kurban durumunda olanlara karşı kendimizi kapatıp suçlu olana acırız.   
  • Dışa yönelimli insansa yarılmış bir bilince sahiptir ve bütün teknik ilerlemeye rağmen yaşam karşısında çıkmasa düşecektir.  
  • Kendilik nefreti, insanı, kendi var oluşunu korumak için diğerlerini değersizleştirmek suretiyle insanlıktan öç almaya götürür.   
  • Yetersiz sevginin verdiği acıya katlanmakta en çok zorlananlar, kendilerini incinmezliğe ve büyüklüğe en fazla adayanlar oluyor.  
  • Özgür olmak itaatsizliktir, itaatsiz olan hoşnutsuzluk yaratır ve güclülerin himayesini, dolayısıyla iktidarlarindan pay alma şansını riske atar.  
  • İnsanlığımız böylece varlığımızı tehdit eden ve her yerde, hem kendi içimizde, hem başkalarında, mücadele edilip yok edilmesi gereken bir düşman halini alıyor.  
  • Hangi ölçüde olursa olsun acıyı inkâr etme baskısı altında kaldığımızda kendi acımızı algılayamayacak duruma geliriz. Ve aynı nedenle bir başkasına verilen acıyı da algılamak istemeyiz.
  • Zaman kavramımızı makineler belirliyor. Ayarımızı makineler yapıyor, kendimizi onlara göre değerlendiriyoruz. Doğal ritmlerimizi yitiriyor ve böylece giderek kendimizden uzaklaşıyoruz.
  • Daha iyiyi arıyoruz ama hep bizi baskı altına alan, zor kullanan, baskı ve başkaldırının bireysel tarihini tekrarlayan liderleri seçiyoruz. Böylece acı çekme tarihimiz sürekli ileriye aktarılıyor.   
  • İnsanların gerçeği inkâr ettikleri ve korkularından kaçabilmek için kendilerini kahramanlık ve şiddetle onaylamaya çalıştıkları bir dünyada asıl delilik, bütün bunların normal kabul edilmesidir.