Arnold Ehret
Dosya:Arnold Ehret Sözleri (1866-1922).jpg
Alman natüropat ve alternatif sağlık eğitimcisiydi.
Doğum tarihi 29 Temmuz 1866
Doğum yeri Freiburg , Baden Büyük Dükalığı
Ölüm tarihi 10 Ekim 1922
Ölüm yeri Los Angeles , Kaliforniya, ABD
Vikipedi maddesi

Arnold Ehret (29 Temmuz 1866 - 10 Ekim 1922) en çok Mukussuz Diyet İyileştirme Sistemini geliştirmesiyle tanınan bir Alman natüropat ve alternatif sağlık eğitimcisiydi.

Sözleri

değiştir
  • Yaşam bir beslenme trajedisidir.
  • Doğal beslenen hayvanlar hasta olmuyor.
  • Hiçbir hayvan insanlar gibi yanlış yememektedir.
  • Kimseyle ilgili bir sorun varsa, önce mideye bakın.
  • Günümüzde mukussuz bir insana rastlayamazsınız!
  • Bütün hayvanlar, hastalandıklarında yemeyi reddeder.
  • İnsanlar doğru yaşasaydı hastalık diye bir şey hiç oluşmazdı.
  • Günde üç kez dolu dolu besin tüketmek medeniyetin göstergesi midir?
  • Hayat boyu vücudunuza yaptığınız haksızlığın adilce dengelenmesi gerekir.
  • Hastalık, vücudun artık, mukus ve zehirleri boşaltmak için başlattığı bir girişimdir.
  • Dünyanın en büyük kaşif ve mucitleri neden hep en yoksul koşullardan gelmektedir?
  • Yaşamak için hava, besinden daha önemlidir. O nedenle, doğru nefes alıp vermek esastır.
  • Yanlış beslenmenin tüm hastalıkların kaynağı olduğunun kesin olarak bilinmesi çok önemlidir.
  • Türümüzün doğal yiyeceği meyve ve yeşilliklerdir. Bunun dışında yediğimiz her şey bizi hasta ediyor.
  • Hiç şimdiye kadar doğada özgürce yaşayan bir hayvanın öksürdüğü veya sümkürdüğü görülmüş müdür?
  • Sağlığa ilaç şişeleriyle kavuşamayız! Vücudunuzu birkaç günlük arınmayla yeniden sağlıklı hale getiremezsiniz.
  • Doğa, organizma için yaşamsal önem taşıyan organları, artıklardan kurtarmak için “hararetle” çaba sarf etmektedir.
  • Hayvanların ve insanların sağlığı %99,99 oranında besinlere bağlıdır. Doğa bunu bizlere çok basit bir şekilde yansıtıyor.
  • Hastalığın oluşmasında doğanın ne niyeti ne de planıydı, fakat hastalıklar Doğanın kanunlarını ihlali sonucu oluşmuştur.
  • Tüm hastalıkların kaynağı, hatta tüm hastalıklı düşüncelerin ve duyguların kaynağı, yanlış ve doğal olmayan beslenmedir.
  • Bütün insanlar hastalıklardan dolayı acı çekmektedir, doğanın kanunlarına dönmedikleri sürece de acı çekmeye devam edeceklerdir.
  • Genel bir kuraldır sanki, ama neden en yaşlılar neden hep en yoksullar olur? Acaba az yemeye zorunlu olarak alışkın olduklarından mı?
  • Doğa'nın emri yerine getirildiği sürece, yani iştah kesildiği an beslenmeye ara verilirse, hiçbir ateşli, akut hastalığın sonu ölümle sonuçlanmaz.
  • Yaşamlarını doğada sürdüren tüm hayvanların, hastalanmaları sırasında kendilerini yiyecekten mahrum ederek iyileştirdikleri, bilinen bir gerçektir.
  • Vücudunuzu birkaç günlük arınmayla yeniden sağlıklı hale getiremezsiniz. Hayat boyu vücudunuza yaptığınız haksızlığın adilce dengelenmesi gerekir.
  • Şayet mukus atımı için zorlanan organ böbrek ise, ve fonksiyonlarında değişiklikler söz konusuysa, bu durumda rahatsızlığın adı böbrek iltihabı olacaktır.
  • Yeryüzünde en hasta varlık insandır. Başka hiçbir hayvan beslenme kanunlarını bu derece ihlâl etmemektedir. Hiçbir hayvan insanlar gibi yanlış yememektedir.
  • Sadece mukus içermeyen bir diyet uygulayarak ömür boyu süren yanlış beslenme sırasında vücut dokularında biriken atık ve tıkanıklıkları ortadan kaldırabiliriz.
  • Sağlıklı görülen “normal” insanın vücudunda yoğun miktarlarda ilaç ve besin zehirlerinden oluşan ve adeta kronik bir depo haline gelen kütleler bulunmaktadır.
  • Bir bitkinin yüksek kalitede meyve vermesi, iklimden çok toprağının türüne bağlıdır. Köylüler, her şeyin hayvanlarına verdikleri yeme bağlı olduğunu çok iyi bilirler.
  • Bütün meyveler, salatalar, sebzeler ve kabuklu yemişler mukussuzdur. Medeniyetin diğer tüm besin maddeleri, istisnasız olarak mukus ve asit oluşturucu özelliktedir, dolayısıyla zararlıdır.
  • İyileşmesi gereken hastalık değil, vücuttur. Vücudun, çocukluktan bugüne kadar birikmiş olan artıklardan, mukustan, zehirlerden ve tüm yabancı maddelerden arınması, kurtulması gerekiyor.
  • Hayvanların doktora, eczaneye, sanatoryuma veya tedavi edici aletlere neden ihtiyaç duymadığını hiç düşündünüz mü? İşte bu bariz örnekle doğa, sadece bir hastalığın varolduğunu bize kanıtlamıyor mu?
  • Yetişkin bir insanın, geleneksel fizyolojinin dayattığı protein miktarına neden gerek duymadığını gösteren asıl kanıt zaten Anne sütüdür. Anne sütü %2.5-3 oranında protein ihtiva eder, ki doğa sadece bu kadarla yeni bir insan vücudu için gereken temeli yaratır.
  • İnek; eti, dokuyu, kemiği, kılı, sütü, enerjiyi ve ısıyı sadece ot yiyerek üretiyor. Süt üretimini arttırmak için inekleri süt ile beslediğinizi düşünün! Herhalde aptallığın da ötesinde bir şeyle itham edilirdiniz. Oysa insanlar bu prensibin aynını kendileri üzerinde uyguluyorlar!
  • İnsanlar için en ideal ve aynı zamanda en doğal olan besin, mevsime ait bir çeşit taze meyvedir. Geçiş diyetinden sonra değişik çeşitlerin karışımıyla hazırlanmış öğünler yerine, tek çeşit meyveyle beslendiğinizde, kendinizi daha iyi hissedeceğinizi zamanla siz de göreceksiniz.
  • Günümüzün bilginleri öylesine ileri gidiyorlar ki, insanların biyolojik olarak etoburlar sınıfına ait olduğunu kanıtlamaya çalışıyorlar. Oysa evrim teorisine göre insan, maymunlar sınıfına girmektedir, ki bu da onların sadece meyve ve bitki yediğini, yani otobur olduğunu gösterir.
  • Beslenme fizyolojisi insan proteininin ancak hayvan proteininden sağlanabileceği yanılgısından hâlâ kurtulamadı. Hâlâ kimyasal ve fiziksel olarak bilimsellikten uzak, neredeyse saflık derecesine varan bir düşünce ile her maddenin yine aynı maddeden oluştuğuna inanabiliyorlar.
  • Yabani ortamda yaşayan koyunlar, yaşamları boyunca çimenden başka hiçbir şey yemezler. Hiçbir hayvan aynı anda değişik besinler yemez veya yemekler arasında bir şeyler içmez. Ancak evcil hayvanlar birer istisnadır, ki onları da karma besine alıştıranlar medenileşmiş insanlardır.
  • Bir inek tüm yaşamı boyunca sadece otla besleniyor, günde 10 litre süt veriyor, sabanı çekiyor ve en sonunda etinden faydalanılıyor! Sadece çimenden ve samandan sürekli olarak, yağ, protein (süt), kas, güç ve ısı ortaya çıkıyor. En gelişmiş hayvan olan insan, o kadar yetersiz mi ki zengin güneş mutfağının organik yaşamından mahrum bırakılmış olsun?
  • Artık bozulma sürecine girmiş ölü bir sığır etinin kadavra zehirleri üreten protein molekülü, tavaya alınıp üstüne üstlük ısıya tabii tutuluyor, yani tamamen "öldürülüyor", midede ayrışıyor ve ondan sonra da yeni bir bileşimle insan vücudunda bir kas molekülü olarak dirilişini yeniden kutluyor! Ne kadar gülünç! Bunun adına da "gelişmek, kilo almak" deniyor!
  • İnsanlar çoğunlukla meyveyi, içerdiği asitten dolayı hazmedemediklerini söylerler. Oysa meyveyi hazmedemeyen kişinin sindirim sistemi zaten hasta demektir. En asitli meyve dahi vücutta asit oluşturmaz. Aksine vucuttaki yanma sırasında baz oluşturucu bir özelliğe sahiptir. Tıpkı çiğ sebze gibi. Diğer tüm besinler asit oluşturur. "Asit ağırlıklı beslenme" zaten tüm hastalıkların kaynağıdır.
  • Hayvansal besinler sağlıklı bir kan oluşturmazlar. Çünkü zaten meydana gelen kan insan kanı değildir. Asıl gerçek şudur; insanoğlu doğası gereği meyve yiyici bir canlıdır. Olgunlaşmış bir böğürtlenin, vişnenin veya kara üzümün suyuna bir bakın, kanınıza benzemiyor mu? Et denilen yarı kokuşmuş kas dokusunun daha iyi bir kan oluşturabileceğini kanıtlayabilecek akıl sahibi bir tek kişi var mıdır acaba?
  • Et yedikten sonra hissettiğimiz yalancı "yaşam enerjisi", uyarıcı bir etkiden başka bir şey değildir, çünkü etin insana verebileceği hiçbir besin değeri yoktur. Atardamarlar zamanla sertleşir, çünkü duvarlarında kolesterol içeren atıklar oluşmuştur. Atıklar gittikçe çoğalır ve günün birinde damarlar kireçlenmiş ve sertleşmiş olur. Bunun sonucu olarak sıkça ortaya konan durum, yüksek tansiyondur. Damar sertliği, başlıca ölüm sebepleri arasında yer almaktadır. Kalp krizi, eklem iltihabı ve yaşlılık hastalıkları denilen hastalıklar hep bu atık birikiminden ileri gelmektedir.
  • Bütün hastalıkların "yabancı madde" denilen ifrazat veya metabolizma atıklarının vücutta oluşturduğu birikimden ileri geldiğine inanıyorum. Doğa sürekli bu hastalık yapıcı atık maddeleri vücuttan dışarı atmaya çalışıyor. Benim insan vücudundaki rejenerasyon yöntemim, hayvanlar dünyasındaki içgüdüsel tedavi yöntemiyle tamamen aynı. Bugün en yaygın şekliyle geçerliliğini sürdüren, şeker ve tahıl ürünleri gibi karbonhidratlar ve hayvansal gıdalardan (et, balık, süt, yumurta) oluşan karma besin tüketimi, insan denilen kanal sistemini mukusla tıkamaya devam ediyor ve hastalıklar kaçınılmaz oluyor.