Erol Anar

Türk yazar
(Erol anar sayfasından yönlendirildi)
27 Haziran 2024 tarihinde kontrol edilmiş kararlı sürüm gösterilmektedir. İnceleme bekleyen 4 değişiklik bulunmaktadır.
Erol Anar
Doğum tarihi 27 Mayıs 1965
Doğum yeri Havza
Vikipedi maddesi
Vikiveri öğesi

Erol Anar, Çerkes asıllı Türk yazar.

Sözleri

değiştir
  • Ama nasıl diye sormadığımız ve özgür düşüncemize kilit vurmadığımız zaman, devletsiz, otoritesiz bir hayat olabileceği düşüncesi gerçeğe dönüşmeye başlayacaktır. Bir düşünceyi gerçeğe dönüştürmek için, önce o düşüncenin olabilirliği kabul edilmelidir. Gerçeğe giden yoldaki ilk adım özgür ve limitsiz düşünebilmektir.
  • Anlam arayışı, yüreğe yapılan bir yolculuktur. Yaşam nedir? Bu soruyu sorduğun anda anlam arayışı serüvenin de başlamış demektir.
  • Aslında öğrenirken, daha temelde yanlışlık yapıyoruz. Bildiğimizi sandığımız çoğu temel ve basit bilgiyi bile, doğru olarak bilmediğimizi görebiliriz şöyle bir kendimizi yoklarsak. Bizim asıl trajedimiz her şeyi bildiğimizi düşünürken, aslında daha alfabelik çocuk olduğumuzu fark edemememizden kaynaklanmaktadır. Bildiğimizi düşündüğümüz temel bilgiler eğer doğru kurulmazsa, onun üzerine eklediğimiz bilgiler de sağlam temeller üzerine oturmayacak ve eklektik olarak kalacaktır. "Ben bunu biliyorum." diyerek o bilgiyi bildiğimizi farz ediyor ve bir daha ona geri dönmüyoruz. İşte ana yanılsamamız, çeşitli konular arasında diyalektik bir ilişki kuramayışımızdan geliyor. Bunun sonucu ise sorgulamaktan kaçmamız oluyor. Sorgulamaktan kaçtığımız gibi, sorgulayanları da engellemek istiyoruz. Çünkü aslında kendi bilgimize, ya da inancımıza, düşüncemize güvenimiz yok. Einstein'ın dediği gibi, "Evrendeki en büyük ziyan sorgulama yeteneğini yitirmiş bir beyindir." Hepsi çürük temeller üzerinde yükseliyor. Kendi inancını, ideolojisini, dünya görüşünü tam olarak ortaya koyabilecek kaç tane insan vardır? Şu bir gerçek ki, bu tür insanların sayısı çok azdır. Bu psikolojik deneylerle kanıtlanmıştır. Çünkü insanların çoğu bilmeden inanırlar. Ta ki bir gün bilgi evimiz kafamızın üzerine çökene dek böyle de gidecek.
  • Aşk bazen inkâr edilir, ama aşk inkârın inkârıdır.
  • Aşk, cennetin kapısında cehennemi dilenmektir.
  • Aşkın en iyi tarifi Binbir Gece Masalları'nda yapılmıştır ve aşk daha çok 'Doğulu' bir kavramdır.
  • Aynanın sırları döküldüğünde, o artık cam olmuştur. İnsanın tüm sırları döküldüğünde, kalmadığında ise, o artık kişisel özelliğini ve değerini kaybetmiştir.
  • Aynı anda var olan ve aynı anda yok olan bir şey varsa o da zamandır. Zaman, hem var hem yoktur; yokluğu anlamsızlaştırandır.
  • Başkalarıyla kendi gerçeğini paylaşan insanın duymak istediği tek şey, kendisine itiraf edemediği gerçekleri başkasının ağzından duyma istediğidir.
  • Beklemenin trajedisi, beklenilen şeyin gelmesidir.
  • Beklemeye değer tek şey ölümdür.
  • Beyninde köle olan, ruhunda özgür olamaz. (https://erolanar.org/2020/01/27/koleligin-icsellestirilmesi/)
  • Bilgi artık insanların cebine kadar girdi. Herkesin elindeki akıllı cep telefonunda, insanlığın bugüne kadar sahip olduğu bilginin, internete aktarılmış büyük bölümü var. Yani bu çağın özelliği, herkesin bilgiyi cebinde, elinde taşıması. Ona ulaşıyor mu, o ayrı bir konu. Ama istediği an ulaşabilir. Daha önce yazmıştım, ama paradoksal olarak, bilgiye ulaşım kolaylaştıkça cehalet de artıyor. Çünkü insanlar ellerindeki akıllı telefonu genellikle sosyal medyaya girmek için kullanıyorlar. Ya da oyun oynamak için. Bilgi için kullanan çok az. En fazla gazete okuyorlar. Üstelik çağın sorunu, bilgiye ulaşmak değildir. Bilgi insanların ceplerine girmiştir. Esas olan o bilgiyi, analiz edip yorumlayabilmektir. İşte gerçek değişim ve dönüşüm, güç budur günümüzde. Olayları yorumlamak kolaydır. Ya da en azından çok zor değildir. Olguları yorumlamak daha zordur. Kavramları yorumlamak ise bundan da zordur. En zor olanı ise, olaylar, olgular ve kavramlar arasında bir korelasyon, diyalektik ilişki kurarak yorum yapabilmektir. İşte en zor olan ve günümüzde eksikliği çekilen budur.
  • Bu coğrafyada, ne kadar güzel şey varsa, yasaklanmış. Devletin yasaklamadıklarını da, toplum görünmez yasalarla yasaklamış. "Bana masal anlatma!", "Karı gibi gülme!", "Caz yapma", "Bana felsefe yapma!" vs... gibi ne kadar güzel şey varsa hepsi yasaklanmış. Durum böyle olunca, masalları, müziği, felsefeyi, hatta müziği bile yasaklayan, hor gören bir toplumun bu hale gelmesine şaşırmamak gerekir.
  • 'Ben' olmadan, 'biz' olmaz. Ben yoksa bir toplulukta, artık oradaki toplam ötekileştirilmiş, kendi benliğine yabancılaştırılmıştır. Artık bu kalabalık 'onlar' olarak nitelenebilir. 'Biz' diyebilmek için, 'biz'i oluşturan tek tek ben'lerin kendi özgünlüklerini korumaları ve birbirine benzetilmemeleri gerekir. Yoksa oradaki kitle, toplum ötekileştirilmiş onlar'ın toplamıdır. Bu noktada Foucault'nun dediği gibi "Bir yerde herkes birbirine benziyorsa orada kimse yok demektir." gerçeğine yaklaşırız. Bir toplulukta 'ben yoksa, o topluluğun bir ruhu ve özgünlüğü yoktur, o topluluk kuru kalabalıktan ibarettir. İradesi ve özgünlüğü elinden alınmıştır. İşte bu noktada oradaki insanların yerine ödün koysanız hiçbir fark olmayacaktır. Foucault, bence "orada kimse yoktur," derken tam da bunu kast ediyordu. Özgür bireyin olmadığı ve bireylerin gönüllü olarak bulunmadığı hiçbir topluluk, "biz' değildir ve ötekileştirilmiş yok edilmiş ben'lerin mezarlığından başka bir şey değildir.
  • Bir idolüm yok benim. Bir önderim, bir liderim yok. Elbette insanlığın özgürlüğü için mücadele edenlere saygım var. Ama saygıdan öte hiçbir borcum, minnetim yok. Herkese ve her şeye eleştirel yaklaşıyorum. İnsanların kendi düşünce, ideoloji ve inançlarını başkalarına dayatmalarına karşıyım. İsteyen, istediğine özgürce inanabilmeli, ama bunu başkalarına dayatmamalı. Kendi inançlarını, ideolojisini, standartlarını kendi dünyasında yaşamalı. Bir kutsalım yok benim, tek bir isteğim amacım var. Sonsuz ve nihai özgürlük. Yalnızca kendim için değil, tüm insanlık için. Bir gün bu ütopyanın gerçekleşeceğine yönelik inancım tam. Özgürlükten daha değerli hiçbir şey yoktur bu dünyada ve de olamaz. Çünkü diğer tüm şeyler talidir özgürlük idealinin yanında. Birbirini sınırlayan değil, tam anlamıyla birbirini çoğaltan ve sonsuzluğa kadar giderek genişleyen bir özgürlük. Tek bir liderim var, tek bir önderim: o da kendim. Kendi ayağımın üstünde, hiçbir değere, kuruma ve inanca yaslanmadan duruyorum ve de sonuna kadar kendi ayaklarımın üzerinde duracağım hiçbir şeye, hiç kimseye ve hiçbir kuruma asla boyun eğmeden.
  • Bir ilişkinin içi boşalmışsa, o ilişki hiçbir boşluğu doldurmaz. İlişkiler hayatımızda kapladıkları alan kadar değerlidir.
  • Bir kentin ölümü, bir insanın ölümünden çok daha trajiktir. Ve kentler öldüğünde geride yaşayan bir şey kalmaz.
  • Birçok eski inanışa göre insanın bu dünyada sahip olduğu tek şey kendi bedenidir. Ama çağımız insanına bakıldığında, bugün insanların sahip olamadığı tek şeyin kendi bedenleri olduğu görülür. Kendi bedenleri dışındaki her şeye sahip olsalar da bu insanlar, hiçbir zaman kendi gerçeklerini göremeyeceklerdir.
  • Bu dünyada herkes varlığıyla bir boşluk doldurur, ancak yokluğuyla bir boşluk yaratacak hiç kimse yoktur ve olmamıştır da. Belki bazı kişiler için boşluk oluştursa da, hayatın kendisinde bir boşluk yaratmaz. Hayat geride bıraktığımız boşluğu hemen kapatır, doldurur. Hiç kimse vazgeçilmez değildir bu anlamda
  • Bu dünyada hiçbir şey yoktur ki, biz denemeden çok önce birileri tarafından denenmemiş olsun.
  • Bulma çabasından arınmış bir arama, kişiyi kendisine yaklaştırır.
  • Cennet, kendi cehennemini de içinde taşır. Cennetteki cehennem, gerçek cehennemden gerçek cehennemden çok daha kötü ve tercih edilmezdir.
  • Cennetteki bir insanın dileği, bir an evvel bu cehennemden kurtulmaktır.
  • Cennetteki bir insanın en büyük dileği, bir an önce bu cehennemden kurtulmaktır.
  • Çoğu insan özgürlüğünü karnını doyurmak için satar. Oysa özgürlük, bazı insanlar için ekmekten daha değerlidir. Örneğin Brezilya'da sokakta yaşayan insanların uyuyabilecekleri ve ücretsiz karınlarını doyurabilecekleri enstitüler vardır. Ama sokakta yaşayanların çoğu zorunlu olmadıkça oraya gitmekten kaçınır. Çünkü sokaklarda özgürdürler ve özgürlüklerini ekmekle değiştirmek istemezler. Özgürlük, onu bilmeyenler için çoğu zaman bir şey ifade etmez, ama özgürlüğü bir kez tadanlar ondan asla vazgeçmek istemezler.
  • Çoğu zaman başkalarının senin bilgilerine ihtiyacı yoktur. Unutma bilgiye ihtiyacı olan sensin, yalnızca sen.
  • Çoğu zaman insanları gözümüzde olduklarından daha fazla büyütür ve onlara dürbünün büyük gösteren tarafından bakarız. Sonra ise şu ya da bu nedenle, aynı insanlara, dürbünün ters, yani uzak gösteren tarafından bakarız. Sonuçta o insanlara ya onları gözümüzde büyüterek ya da küçülterek bakmış oluruz. Bu da bizim ikili ilişkilerimizdeki, yanılsama ve paradoksumuzdur.
  • Disiplin kuruluna sahip olan her parti, dernek, kurum, grup, çevre, topluluk faşisstir özünde. Adı ve ideolojisi ne olursa olsun. (Kaynak: https://erolanar.org/2020/08/02/bireyleri-ayni-seyleri-dusunmeye-zorlamak-onlari-kolelestirmektir/ )
  • Doğru, yanlış kişinin ağzında bile doğruluğundan bir şey yitirmez.
  • Dünya tarihsel olarak, her gün yeniden inançlarla kurulup, inançlarla yıkılıyor.
  • Dünyanın en sıcak şeyi insan sıcağıdır; dünyanın en soğuk şeyi insan soğuğudur.
  • Dünyanın en sıkıcı duygusu istediği bir şeyin insanın peşinden koşmasıdır.
  • Eğer bir ülkede hapishane varsa, yönetimi ne olursa olsun o ülke özgür değildir.
  • Eğer tek bir insanın önünde eğiliyorsan, geri kalan bütün dünyaya hükmetsen boştur, değmez. Ne kimsenin önünde diz çökün, ne de kimsenin sizin önünüzde diz çökmesine izin verin. (Kaynak: https://erolanar.org/2018/06/05/kralin-soytarilari-uzerine/)
  • En devrimci olan en umutsuz olandır.
  • En totaliter kişi kendimizden başkası değildir. (Kaynak: https://erolanar.org/2021/07/22/en-totaliter-kisi-kendimizden-baskasi-degildir/)
  • Esas aktörün yanında, iktidarın nimetlerinden, kemiklerinden yararlanan, ikinci, üçüncü sınıf insanlar vardır. Bunlar yüksek düzeyde yöneticilerdir. Bunların Kral'ın soytarısından farklı bir işlevleri yoktur, onun ağzına bakar, dediklerini eksiksiz yerine getirirler. Bunlar, Kralları için yaşarlar. Onunla bütünleşmişlerdir. Çünkü kendilerine özgü işlevsel bir yanları yoktur. Biri gider, öteki gelir. Fark yoktur aralarında. Francis Bacon diyor ki, bu tür insanlar için, "Kişiliklerinde özgür değillerdir." Ben de Nietzche'nin deyişiyle yanıt vereceğim: "Bir de kişilik yoksa..." Kişilik yoktur bu tip insanlarda, eğilip bükülürler sürekli. Ve hep harcanırlar, sonları kaçınılmaz olarak çöplüktür. Onları çöpe atan da, her şeyini adadıkları Krallarıdır.
  • Evrensel insan olmak demek, kendi öz kimlik ve değerlerini yadsımak değil, tam tersine bu değerlerden yola çıkarak bütünsel evrensel bir boyuta ulaşmak anlamına gelir. Evrensel insan, çok yönlü insandır; psikolojiden felsefeye, sanata edebiyata, birçok alanda öğrenir. Kafası açıktır, dogmatik değildir ve araştırmacıdır. O öğrendikçe bildiğini değil, daha çok bilmediğini düşünür ve bilginin sınırsız olduğunun farkındadır.
  • "Fedakârlıktan en çok söz edenlere bakınız, onlar genellikle bir fedakârlıkta bulunmazlar. Bir takım değerler için ölmekten söz edenlere bakınız, onlar ve yakınları genellikle hiç bunun için ölmezler. Bu kavramdan söz edenler, genellikle kendileri için değil, başkaları için bundan söz etmişlerdir. Onların dudaklarının ucunda başkalarının hayatları gizlidir." (Kaynak: https://erolanar.org/2021/10/25/aforizmalar-2/)
  • Gerçeğe ulaştığını sanan, gerçeğe ulaşmış değildir. Gerçeğe ulaştığını sanan, yalnızca gerçekten uzaklaşmıştır.
  • Gölgenin hükmü, gölgede geçmez.
  • Hayat bir zar oyununa benzer. Yaşarken kaç kez düşeş (altı altı) atarsak atalım, son atacağımız zar daima hepyek (bir bir) olacaktır. Şunu da unutma, ölüm asla hepyek atmaz. (Kaynak: https://erolanar.org/2021/10/21/aforizmalar-1/)
  • Hayat farkına varmadığın sürece bir rüyadan başka bir şey değildir.
  • Hemen şimdi ve burada olmayan özgürlük, gelecekte de olmayacaktır.
  • Henüz var olmayan hiç var olmayacak anlamına gelmez. Öyleyse yok olan vardır. Var olan ise yok olmaya mahkûmsa, var olan yoktur.
  • Hepimiz büyük bir hapishanedeyiz. Kendimizi özgür sanan tutsaklarız. Duvarlar beyaz bulutlarla kaplı, boyamışlar maviye kendimizi özgür sanalım diye bir parça. Suyun üzerindeyiz ve önümüzde sonsuz bir ufuk var sanıyoruz. Oysa hareket alanımız 15-20 metrekareden ibaret sistem içerisinde. Hiçbirimiz özgür değiliz, özgürlüğümüzü kısıtlayanlar da dahil. Onlar da, iktidar sahipleri de iktidar makinesinin bir vidası, bir dişlisi olmaktan başka bir şey ifade etmiyorlar. Özgürlüklerini en önce kaybedenler, onu satanlar iktidar makinesinin işte bu dişlileridir. Çünkü özgürlükleri kısıtlayanlar iki kez tutsak olmuşlardır: Birincisi başkalarının özgürlüklerini kısıtladıkları için, ikincisi ise kendi özgürlüklerini iktidar makinesinin dişlileri arasında parçaladıkları için.
Foucault'nun dediği gibi hepimiz büyük bir kapatılma içindeyiz. Çünkü ”Modern iktidar büyük gözaltıdır.”

Gerçek ise duvarların ötesinde kalmış. Yaşadığımız yalnızca bir yanılsamadan ibaret. Özgür olduğumuz yanılsaması. Bizi bu boyalı duvarların arkasına hapseden de, o "büyük bir zindan" olan itaatimiz. Dönüp duruyoruz yıllarca bu kısır döngüde, o bir metrelik küçük kayığımızla yirmi metrekare içinde sanki sonsuza dek. Ta ki bir gün duvarları yıkıp, gerçek özgürlüğe ve sonsuzluğa ulaşana kadar. Sanallıktan kurtulup, küçük kayığımızı duvarların ardındaki gerçeğin sonsuzluğunda yüzdürmeyi başardığımızda, işte o zaman gerçek özgürlüğün tadını almış olacağız. İşte o gün özgür bir insan olacağız."

  • Her şey hiçbir şeydir, hiçbir şeyse her şey değildir.
  • Her şey içimizdeki devleti ve iktidar tutkusunu yenmekle başlıyor.
  • Her şey ile hiçbir şey arasındaki kapıyı aralayan gerçeğe giden yolu görür.
  • Her şey ile hiçbir şeyin ortasında aşılmaz bir uçurum vardır.
  • Her şey insanların kim tarafından olursa olsun yönetilmeyi reddettikleri ve inisiyatif aldığı zaman farklı olacak.
  • Her zaman doğru olmayan yine de doğrudur. Paradoks ise doğrunun en açık görünüşüdür.
  • Herkes kendisini akıllı sanır. Kendisinin diğerlerinden daha akıllı olmadığını düşünmeye başlayan birisi akıllanmaya da başlamış demektir. Ancak kendisinin diğerlerinden daha akıllı olmadığını fark ettiği için akıllı olduğunu iddia eden birisi tam anlamıyla bir budaladır.
  • Herkesin denizi kendisine okyanustur.
  • Hiçbir şey bulamayacağını bildiği halde arayan birisi, yaşamın sırrını çözme yolunda ilerlemektedir.
  • Hiç, var olanın içindedir.
  • İçinde yaşadığımız çağ, her ne kadar 'bilgi ve enformasyon çağı' olarak nitelense de özünde anti-entelektüel bir çağdır. Bu ilk bakışta bir paradoks olarak görünse de, yadsınamaz bir gerçektir.
  • İktidar tatlıdır, baş döndürür; ama kadehteki kırmızı şarap değil, insan kanıdır.
  • İktidar kavramını iyi anlayabilmek, çözümleyebilmek ve yakın geleceğe ilişkin öngörüde bulunabilmek için yapılması gereken ilk şey, tekrar ve tekrar tarih okumaktır. Tarih yalnızca dünün değil, bugünün ve yarının öyküsünü de içinde barındırır görebilene. Bundan sonra neler olacağını kişilere değil, tarihe sorunuz, bütün yanıtlar orada zamanın tozlarının altında gizlidir.
  • İkili ilişkilerimizde, -eğer ilişki karşılıklı çıkar üzerine kurulmamışsa-, sen bir adım atarsan, karşıdaki insan sana on adım gelir. İlişkileri zehirleyen en olumsuz nokta, onu bir iktidar, hükümranlık, kendini kanıtlama savaşı olarak ele alıp, güç yarışına girmemizdir.
Tartışmalarda sürekli haklı çıkma istemimiz de, içimizdeki iktidar duygusundan kaynaklanır. Bu yüzden bırakınız, ilişkinin diğer öznesi de haklı çıksın bazen; hatta çoğu zaman haklı olsun. Empati yapalım. Çünkü ikili ilişkiler, haklı olup olmama ya da bir yarış alanı değildir. Tarafların haklı çıkmaya çalışmaktan, çok birbirinden özür dilediği, hataları affettiği, açık aramayan, aksine açık kapatan olduğu ilişki sevgi temelli ve gelişkin bir ilişkidir ve fırtınalara dayanır güçlü bir ağaç gibi, kolay kolay yıkılmaz.

İçimizdeki bir vahşi köpek gibi sürekli karşımızdakileri ısıran iktidar tutkusunu kontrol edebilirsek, ikili ilişkilerimizi de daha sağlıklı bir noktaya taşıyabiliriz.

  • İktidar, hükmetme duygusu ölümcül derecede yabancılaştırıcıdır. İktidar hırsı, görüldüğü yerde yok edilmesi gerekecek kadar tehlikelidir. İktidar duygusu ve hırsını yenebilen bir kişiye artık hiç kimse hükmedemez. Ve artık bu kişi başkalarının değil, kendi üzerinde gerçek iktidara sahiptir; o hükmetmek ve hükmedilmek duygularından arınmıştır.
  • İnsan bazı durumlarda hani ellerini nereye koyacağını bilemez ya, duyguların taşıyıcısı yürek de böyledir zaman zaman. İnsan bazen duygu yoğunluğu yaşar ve böylesi durumlarda yüreğini nereye koyacağını bilemez.
  • İnsan sık sık arkasını kontrol etmeli; gölgesi ardından geliyor mu diye. Yoksa yaşama henüz bir gölge bile düşüremiyor mu? Bazı insanların gölgesi yoktur. Bazılarının ise kendisi gölge, gölgesi ise kendisidir.
  • İnsanlar duvarları sever pencereleri değil; çünkü duvar sana bir şey göstermez. İstediğin şekilde boyar, ona inanırsın. Ama pencereden istemesen de gerçeği görmek zorunda kalırsın.” (Kaynak: https://erolanar.org/2020/09/26/icerideki-pencere/)
  • Denildiği gibi, insanın en büyük hazinesi özgürlüğüdür. Ama çoğu insan özgürlüğünü, toprağın derinliklerine gömer ve orada unutur gider.
  • İnsanın karanlık yanı, dünyanın en derin kanalizasyonudur.
  • İnsanları kolayca harcayanlar, harcadıkları kişinin aslında kendileri olduklarının farkında değillerdir.
  • İnsanların çoğu usta birer boş yergi avcısıdır. İnsanların birisini yermek için en küçük fırsatı, nasıl olağanüstü bir çabayla yakaladıklarını görmek şaşırtıcıdır. Çoğu insan, kendi değerini başkalarını yermekle yükselttiğini düşünür. Oysa başkasını boş yere yerdiğinde bir şeyler kazandığını düşünen insan, kendi değerini düşürmekten başka bir şey yapmadığını anladığında, o insan için artık çok geç olacaktır.
  • İnsanlar çoğunlukla yanlış yapmaktan değil, tam tersine doğru yapmaktan korkarlar. 
  • Kaybetmekten en çok korkanlar, zaten kaybetmiş olanlardır. (Kaynak: Erol Anar, Hayata Dair Notlar", Hera Yayınları, 2000, Ankara, https://erolanar.org/2018/06/29/hayata-dair-notlar/)
  • Kendi içine saklananı kimse bulamaz.
  • Kafesteki bir kuş bile özgür olduğuna inandırabilir. Bu bir yanılsamadır. Ancak yanılsama, bazen gerçeğin yerine geçer.
  • Kâğıt kayıklarda tükettiğimiz kâğıttan hayatlara benziyor ömürlerimiz.
  • Kapitalizm insanın tüm zamanını çalmakta ve böylece onu köleleştirmektedir. İnsanların artık daha fazla para kazanmaktan başka bir amacı yoktur, bu daha fazla para daha az entelektüel faaliyet, daha az insani yaşamdır.
  • Kapitalizm, paranın sevgi üzerindeki iktidarıdır.
  • Karanlık dehlizlerde dolaşmayı göze alamayan birisi, gerçeğin ışıltısına hiçbir zaman ulaşamaz. Gerçek karanlıkta gizlidir ve karanlık aydınlatılmadan ortaya çıkmaz.
  • Karanlık ve derin bir mahzende yüzyıllardır bekleyen kaliteli ve değerli bir şarap sanıyoruz kendimizi. Ama ne yazık ki, şişenin içinde bir damla bile şarap yok. Ama biz hâlâ çok değerli bir şarap olduğumuzu düşünüyoruz. Oysa yalnızca boş bir şişeden ibaretiz. Dışarıdan bakınca dolu görünen, ambalajı güzel, ama boş bir şişe. Bir gün şişe açıldığında ise, ne yazık ki yaşam serüvenimiz de sona ermiş oluyor.
  • Kazanacağına inanmayan birisinin kazandığı zafer, buruktur.
  • Kendi ayağına takılan pranganın zincirlerinin kısaltılmasına, özgürlüklerinin kısıtlanmasına sevinen, bunu kutlayan bir toplumun ruhu köleleştirilmiştir. Öyle bir topluma özgürlüğünü verseniz de, o gönüllü köle kalmayı tercih eder, çünkü köleliğini içselleştirmiş, ayaklarında zincirler olmadan, birileri kendisini çekip götürmeden yürümeyi bilmemektedir. Gönüllü köle, iki kere köledir. En kötüsü ayağındaki, beynindeki ve boynundaki hegemonik zincirlerinin şakırtısından mutlu olup, üstelik bununla gurur duyanların çoğunlukta olduğu bir dünyada yaşamaktır.
  • Kendi ölümüne doğru hareket etmeyen tek şey zamanın kendisidir.
  • Kendisini göremeyen ve kendi gerçeğini başkalarından işiten kişi ne kadar da zavallı ve acınasıdır.
  • Kim olursanız olun ve ne düşünürseniz düşünün. Ben sizin duymayı arzu ettiklerinizi duyacağınız kişi değilim. Bu kendim için de geçerli. (Kaynak: https://erolanar.org/2023/07/05/sesli-dusunceler-ii/)
  • Kimin gerçek anlamda muhalif, kimin ise sistem içi, onun bir parçası olarak muhalif görünümünde olduğunu algılamak da giderek zorlaşıyor. Şuna benziyor; bir kapıyı açıp başka bir odaya giriyorsun ve evden çıktığını sanıyorsun, ama yine aynı evdesin, yalnızca oda değiştiriyorsun. Çünkü o evden çıkmak kolay değil. İşte o evin kapısında 'sistem' yazıyor.
  • Küçüldükçe büyüten ve büyüdükçe küçülten şey kibirdir.
  • Modern toplum, bir yalnızlıklar toplamıdır; bazı yalnızlıklar ise çoğulluklar toplamı...
  • Ne kadar yükseğe çıkarsan, diğer insanlar senin görüş alanında o kadar küçülürler. Fakat sen de diğer insanların görüş alanında o derece küçülürsün.
  • Ne olduğunu değil, ne olmadığını, ne olacağını değil, ne olmayacağını bilen insan doğru yoldadır.
  • Normal olarak nitelenen her şey kendi orijinalliğini yitirmiş ve kontrol altına alınmış, itaat etmiştir. 'Normal insan, normal düşünce, normal davranış biçimi vs...' Normal olan artık kendisi olmayandır. Çünkü o budanmış, kırpılmış, Procrustes'in Yatağı'na uydurulmuştur. Michel Foucault, normal insanın kurgu olduğunu söylemişti. Normal olan, kendisi olmayandır.
  • Ölüme teslim olacağım, ama hayata asla.
  • Ölümün, yaşamın ve zamanın üzerinde olan tek bir şey varsa, o da henüz doğmamış olandır.
  • Önemli olan on sayfa yazıp bir cümle söylemek değil, bir cümle yazıp on sayfa söylemektir.
  • Özellikle ideolojimize, inancımıza yönelik eleştirilerde, her zaman karşı savunma taktiği uygular ve "Eve ama, şu doğrular da var, bunlar da yapıldı." deriz. Ama unuttuğumuz bir şey vardır, denildiği gibi: üç doğru bir yanlışı götürmez. Ne kadar doğru yapılırsa yapılsın, yanlışlarla yüzleşmedikçe, o yanlışların üstü örtülemeyecektir doğrularla.
  • Özgürlük, iktidarı ele alıncaya kadar kullanılan ve ondan sonra katlanıp çekmeceye konulan bir bayrak olmuştur. (Kaynak:https://erolanar.org/2020/02/15/devrim-ve-ozgurluk-1/)
  • Özgürlük aynı olanaklara sahip insanların farklı tercihleri sonucu ortaya çıkar. (https://erolanar.org/2020/01/27/koleligin-icsellestirilmesi/)
  • Özgürlüğü elde edemezsiniz. Özgürlük olabilirsiniz ancak. Özgürlük olmak demek, özgürlüğe olan inanca sahip olmak demektir.
  • Özgürlük bence, bu sonsuz yolculukta bir sonuç değil, bir başlangıç noktasıdır: Daha mutlu ve daha yaratıcı olmanın olanaklarını çoğaltan bir başlangıç.
  • Özgürlük de mutluluk gibi avuca alındığında sessizce ölür. Sadece özgürlük düşüncesinin peşinden koşmak bile insanı özgürleştirir.
  • Özgürlük ile mutluluk arasında bir bağ vardır. Fakat kendisini mutlu hisseden insan, her zaman özgür hissetmeyebilir. Ya da kendisini özgür hisseden insan, her zaman mutlu hissetmeyebilir.
  • Özgürlük, yarının değil, bugünün şimdiki ânın sorunudur. Dönüşüm ve değişim de şimdiden, burada başlamalıdır. Bu da iktidarı ele geçirerek ve başka bir baskı mekanizması kurarak değil, hiyerarşiden mümkün olduğunca arınarak, kendi içinde bir gerçek dönüşümden, doğrudan demokrasiden geçer.
  • Platon, 'felsefenin kaynağı şaşırmadır.' der. Günümüzde içinde yaşadığımız 'postmodern çağ'da, artık hiçbir söz, davranış ve herhangi başka bir şey insanları şaşırtmıyor. Şaşırma duygusunu yitiren insan, kolay kolay tepki de vermez. Öyleyse dünya insanlığı, şaşırma duygusu ile birlikte felsefesini yitirmiş demektir. Felsefesini yitirmiş bir toplum, yolunu ve hayatın anlamını da yitirmiş anlamına gelir.
  • Sistemden binbir zorlukla kurtardığımız, kalan bir avuç bireysel özgürlüğümüzü de, özgürlüğü aramak ve onun uğruna mücadele etmek için gönüllü olarak gittiğimiz grup, topluluk, kurum, sendika, partiler vs… elimizden alıyor. Böyle kurumların yaptığı ilk iş kendilerine gönüllü olarak gelen bireylerin içindeki özgürlük duygusunu ve ben’i öldürmek oluyor.  Ne yazık ki, geriye ne bireysel ne de topluluk olarak özgürlük kalıyor. Çünkü “ben”in olmadığı yerde, “biz” de olmaz. Birey, özgürlük ararken, hiyerarşik zincirin bir parçası, makinenin bir vidası olmaktan kurtulamıyor. Bu kurumlar, sanki bir at’mış gibi bireyi tımar ediyor, onun davranışlarını yeniden düzenliyor, onu kısıtlıyor. Geriye ise ne ben, ne de biz kalıyor ne yazık ki. (Kaynak: https://erolanar.org/2018/05/15/benlik-kavrami-birey-ve-toplum-uzerine/)15 Mayıs 2018.
  • Siz sadece kendiniz ihtiyaç duyduğunuzda özgürlük diyorsunuz, ben ise her zaman ve her koşulda. Ben özgürlüğü hemen, şimdi, burada istiyorum. Siz ise onu belirsiz bir geleceğe erteliyorsunuz. Ben bugünü, şimdiyi istiyorum, siz bana belirsiz bir yarını vadediyorsunuz. Siz iktidarda olmadığınız için iktidara karşısınız, iktidarı ele aldığınız an halka karşı olacaksınız. Ben ise her durumda her türlü iktidara karşıyım. Siz iktidara değil, o iktidarın başkalarının elinde olmasına karşısınız. Kendiniz iktidarı aldığınızda, yıkmak istediğiniz sistemin bütün kurumlarını -hapishaneleri, bakanlıkları, valilikleri vs...- aynen devam ettireceksiniz. Siz iktidarı istiyorsunuz, bense özgürlüğü. Siz iktidar ve devlet olmadan özgürlük olmaz diyorsunuz, ben ise iktidar ve devlet varken özgürlük olmaz diyenlerdenim. Ben ise bütün bu kurumlarına karşıyım. Siz amalarla konuşuyorsunuz, benim sözlüğümde ise amalara yer yok. İnsana ve onun yaratıcılığına inanıyorum. Siz hep "biz" diye konuşuyorsunuz, ama arkanızdaki "biz"i sorgulamıyorsunuz. Ben ise, başkasının adına konuşma yetkisini kendimde görmüyorum. Aramızdaki fark bu.
  • Sanal gerçeğe dönüşünce, sanal olmuyor artık; gerçek sanal oluyor.
  • Sokağa çıkıp yürümeye başladıǧımızda, her bir metrede bir görünmeyen duvara çarparız. Toplumun, devletin ve sistemin görünmez duvarlarıdır çarptığımız. Kafamızı çarptıǧımız her duvar bir metrede bir bize itaati, uysallığı, disiplini, korkuyu ve boyun eğmeyi hatırlatır. Fiziki olarak hapishanede olmasak bile, duvarları görünmez bir hapishanenin içindeyiz hepimiz. Yasaların, tabuların ve kuralların görünmez duvarlarının büyük hapishanesinde...
  • Sosyal medya, fiziksel ve içsel yalnızlıkların, sanal kalabalıklarla çarpıştığı yerdir. Sanal kalabalıklar, yalnızlık duygusunu geçirmez tam tersine derinleştirir. Sanal kalabalıklar, çoğalmış yalnızlıklardır. Bu da çağımız insanına fiziksel yalnızlığın yanı sıra sanal yalnızlık duygusunu da yaşatır.
  • Umut, her zaman, en kötü koşullarda bile vardır. Ama onu sırtlayıp taşıyabilmek gerekir. Bazen umudu sırtımızda taşımaktan yorulur ve teslim oluruz hayata: "Umut kalmadı deriz." Oysa umut yanımızda, onu bıraktığımız yerdedir. Yorulan umut değil, bizizdir. Umudunu yere bırakan ve onu artık taşıyamayan kişi, hayatının anlamını da yitirmiş demektir.
  • Var olduğunda yok, yok olduğunda var olan şey aşktır.
  • Yabancılaşma, çağdaş insanın en büyük acısıdır. Asıl trajik olan ise insanların yalnızca birbirlerinden ayrıyken değil, birlikte iken bile birbirlerine yabancılaşmalarıdır.
  • Yalnızlık nevrotiktir. Nevrotik olmak yaratıcı olmayı tetikleyebilir. Yaratıcı olmak ölümü kısıtlamaktır, onu kendi topraklarına çekilmeye zorlama girişimidir.
  • Yani özgürlüğün birinci sıraya konulmadığı ve vazgeçilmez olarak görülmediği her devrim, kölelikle sonuçlanacaktır tarihte olduğu gibi. Kaynak: (Kaynak:https://erolanar.org/2020/02/15/devrim-ve-ozgurluk-1/)
  • Yanına yaklaşıldıkça büyüyen birisi değil, yanından uzaklaşıldıkça büyüyen bir insan olmalısın.
  • Yürekte ve beyinde yankısını bulabilen ve hayata anlam yükleyen her şey güzeldir.
  • Zaman kavramı kadar insanları şaşırtan ve onlara sonsuzluktaki kahredici çaresizliklerini derinden duyumsatan bir başka kavram daha yoktur.

Kaynakça

değiştir