Frédéric Bastiat

Fransız siyasetçi (1801-1850)
(Frederic Bastiat sayfasından yönlendirildi)
Frédéric Bastiat
Claude Frédéric Bastiat, Fransız klasik liberal yazar ve politik iktisatçı.
Doğum tarihi 30 Haziran 1801
Doğum yeri Bayonne, Aquitaine, Fransa
Ölüm tarihi 24 Aralık 1850
Ölüm yeri Roma, İtalya
Vikipedi maddesi
Vikiveri öğesi

Claude Frédéric Bastiat, (30 Haziran 1801 - 24 Aralık 1850), Fransız klasik liberal kuramcı, politik ekonomist ve Fransa Meclisi üyesidir. Tüccarlık, çiftçilik, hakimlik, parlementerlik yapmıştır.

Sözleri değiştir

Konuyla ilgili diğer Wikimedia sayfaları:

Vikipedi'de Frédéric Bastiat ile ilgili ansiklopedik bilgi bulunmaktadır.


  • Yıkmak, kazanç sağlamaz.  
  • Hukuk ve yardımseverlik aynı değil.  
  • Herkesin mahkemesi kendi vicdanıdır.  
  • Devlet tarafından uygulanan bir eşitliğe karşıyız.
  • Uzlaşılamayacak iki ilke var: özgürlük ve zorlama.
  • Mallar sınırlardan geçemezse askerler geçecektir.  
  • Genellikle kitleler yağmalanır ve bunu bilmiyorlar.   
  • Başka birinin pahasına iyi yapmak her zaman caziptir.  
  • Neden kendini reform etmiyorsun? Bu görev yeterli olacaktır.  
  • Oy verme zamanı geldiğinde, seçmenin zekasından şüphe edilmez.  
  • Yasalar, özgürlüğün vekili değil, politikanın bir aracı haline gelmiştir.  
  • Bir devlet kurumu açacaksanız onun faydalı olduğunu kanıtlamalısınız.  
  • Devlet, herkesin herkesin pahasına yaşamak istediği hayali bir varlıktır.
  • Ancak, genel olarak, yasa bir erkek veya bir erkek sınıf tarafından yapılır.     
  • Erkekler, yalnızca yasamanın başından çıkan bir fikir uğruna ölmeye zorlanıyor.
  • Herkes devletten geçinmek ister. Unuturlar ki devlet herkesten geçinmektedir.   
  • Onlar devlete inanıyor, insanlığa değil. Biz ise insanlığa inanıyoruz, devlete değil.  
  • Eğer orduyu büyütmek kârlı ise neden ülkenin bütün erkeklerini göreve çağırmıyoruz?  
  • Yasal soygun, kısmen, yapay da olsa bir acıma ve yardımseverlik duygusuna dayandırılır.  
  • Yasa, tamamen farklı iki nedenin etkisiyle saptı: aptal açgözlülük ve sahte hayırseverlik.   
  • Yasa artık mazlumların sığınağı değil , zalimin koludur. Kanun artık kalkan değil, Bir Kılıçtır.   
  • İnsanların yasalara saygı duymasını sağlamanın yegâne yolu , yasaları saygıdeğer kalmaktır.   
  • Hükümet herkesin başkalarının sırtından geçinmeye çabaladığı bir büyük yalanı temsil eder.  
  • Para yalnızca bu yararlı şeylerin birinden diğerine aktarılmasını kolaylaştırmaya hizmet ediyor.   
  • Köleliğin kişisel bağımsızlığını, eziyetle özgürlüğünü ve yağmalayarak mülklerini anlamak kolaydır.     
  • İyi bir davanın başına gelebilecek en kötü şey, ustaca saldırılması değil, beceriksizce savunulmasıdır.
  • Şansımız yaver gittiğinde hükümet bizden minnettarlık bekleyecek, ters gittiğinde ise o kınanacaktır.    
  • Politikacı kötülüğe onu en başta başlatmış olan şeyi; yani yasal yağmayı artırarak çare bulmaya çalışır.  
  • Ticaret engelleri izolasyonu oluşturur; tecrit, nefrete, savaşa duyulan nefret ve istilaya savaş veriyor.
  • Aslında, kendi varlığına sahip bir adalet değil, adaletsizliktir. Biri diğerinin yokluğundan kaynaklanıyor.   
  • İhtiyaçlar, zevkler, iş gücü ve nüfus dağılımının doğal sırasının bozulması ekonomiyi tehlikeye sokabilir.  
  • Özgür insanların tüketmemek uğruna ürettikleri; bu özgürlük, halk arasında baskı ve delilik anlamına gelir.    
  • Hiç kimse paranın kendisi için borç para almaz; para, yalnızca ürün bulundurmanın elde edileceği bir araçtır.   
  • Yasa koyucular neredeyse her zaman aileleri ortak bir çıkarla birleştiren toplum nesnesini görmezden geldiler.   
  • Yasallaştırılmış yağmanın eninde sonunda yağmacıların da aleyhine döneceğini bilmek bir bilinçlenme sorunudur.  
  • Kölelik, koruma ve tekel, savunucuları yalnızca kendileri için kâr edenlerde değil, kendileri için acı çekenlerde bulur.  
  • Hayırseverlik gönüllü değilse, özgürlük ve adaleti yok eder. Kanun, ilk önce sahibinden alınmamış hiçbir şey veremez.  
  • Zamanla insanlar birbirleriyle çatışmaya başlayan menfaatlerini, soygunu genelleştirerek dengelemeye çalışmışlardır.   
  • Hukuk, kendi asli amacının tam aksi bir istikamete yöneltilerek her türlü hırs ve açgözlülüğün silahı haline dönüşmüştür.
  • Bütün insanlık başından beri düşünerek ve keşfederek, varlığının her dakikasında Doğa'yla iş birliği yapmaya çabalamıştır.
  • Hukukun soygun aracı haline dönüştürülmesi insanlık tarihinin şahit olduğu en menfur (iğrenç, nefret edilesi) yozlaşmadır.
  • Yasal yağmalamanın iki kökü vardır: Biri, az önce gördüğümüz gibi, insan bencilliğindedir; diğeri ise sahte hayırseverlik içinde.   
  • Sevgili halkım, sizler devlet tarafından soyuluyorsunuz. Bu şekilde ifade etmek kaba olabilir, fakat en azından yeterince açıktır.   
  • Aynı dönemde yaşamalarına rağmen geleceğe dair tahminleri Karl Marx'tan daha çok tutmuştur. Ama yazarın bilinirliği çok azdır.  
  • Sosyalistlerin amacı, insanları gerçek özgürlükte bir araya getirmeye zorlamak ve buna engel olan örgütlenmeleride bastırmaktır.    
  • Fakat insanlar arasında yaygın olan başka bir eğilim var. Yapabilecekleri zaman başkalarının pahasına yaşamak ve gelişmek istiyorlar.  
  • En acil ihtiyaç, Devletin öğretmesi değil, eğitime izin vermesidir. Tüm tekeller tespit edilebilir, ancak hepsinden kötüsü eğitim tekeli.   
  • Yanlış bir yolda tutarsızlık kaçınılmazdır; öyle olmasaydı insanlık feda edilirdi. Sahte bir prensip asla gerçekleşmedi ve asla olmayacak.    
  • Yağma bir yaşam tarzı olduğunda, erkekler kendileri için onu yetkilendiren yasal bir sistem ve onu yücelten ahlaki bir kod oluştururlar.   
  • Yağmalamanın, ahlaksızlaştığı anda ahlaksızlığını yitirdiğini düşünen insanlar var. Şahsen daha endişe verici bir durum düşünemiyorum.
  • Tarihten beri barbarlığın gölgesi medeniyet çağını karartmıştır ve medeniyet, cehalet ve barbarlığın varlığını koruduğu zamanda serpilmiştir.   
  • Acaba, yağmacılık nasıl durdurulabilir? Bunun yanıtı açıktır: O, ancak, çalışmaktan daha ıstırap verici ve tehlikeli kılındığı zaman durdurulabilir.  
  • Sonunda, suçu denetim altına alarak azaltılması beklenen hukukun kendisi, cezalandırılması gereken kötülüklerin kaynağı haline getirilmiştir.  
  • Yasaya saygı bir dereceye kadar hakim değilse, hiçbir toplum var olamaz; ancak yasalara saygı göstermenin en kesin yolu onları saygın kılmaktır.  
  • Ey kendini bu kadar büyük insanlığı bu kadar küçük sayan, her şeyi düzeltmek isteyen sefiller; Siz önce kendinizi düzeltin, bu size yeter de artar.    
  • Bazı insanlar yağmanın yasal olunca tüm ahlaksızlığından arınacağını düşünüyorlar. Şahsen bundan daha endişe verici bir durum düşünemiyorum.   
  • Bireysellik, özgürlük ve mülkiyet, insanlar yasa yaptığı için var değildir. Bilakis, halihazırda bulunan bu üç unsur insanı yasa yapmaya sevk etmiştir.  
  • Hukuk ve ahlak birbiriyle çelişiyorsa, vatandaş ahlaki anlamını kaybetme veya hukuka olan saygısını  kaybetme konusunda acımasız bir alternatiftir.  
  • Ödedigimiz vergilerin büyük bir kısmı imtiyaz yasaları ve sübvansiyonlarla [devlet tarafından para yardımı (destekleme)] zengin kesime geçiriliyor.     
  • Yasa koyucular ve atanmışları da insan ırkına ait değil mi? Yoksa kendilerinin insanlığın geri kalanından daha ince bir kilden yapıldığına mı inanıyorlar?
  • Madem insanlar kendi kendilerine karar almakta bu kadar yetersizdirler, öyleyse demokratik seçme hakkı konusundaki bunca ısrar ve gevezelik neden?    
  • Şimdiye kadar yasa yapma hakkı hep küçük bir kesimin elinde olduğu için , yasal gasp küçük bir azınlığın çoğunluğa uyguladığı zulüm olarak karşımıza çıkmıştır.   
  • Modern dünyada , sosyal adalet ya da keyfi olarak belirlenmiş bir gelir seviyesi yasa koyucuların hedefi olmuştur. Bu sadece verimsiz değildi; ahlaksızcaydı da.   
  • Bireyselliğine saygı gösterildiği, emeğini özgürce kullanabildiği ve emeğinin karşılığı da kuruma altında olduğu sürece hiç kimse yönetime karşı gelmeyecektir.  
  • Kanunun bir yağma aracına dönüştürülmesi. Böyle bir sapkınlığın sonuçları nelerdir? ilk olarak, adalet ve adaletsizlik arasındaki ayrımı herkesin vicdanından siler.  
  • Bunun adı kardeşlik: ‘Sen ürettin, ben üretmedim; biz dostuz; haydi paylaşalım’, ‘sen bir şeye sahipsin; ben bir şeye sahip değilim; biz kardeşiz; haydi paylaşalım.     
  • Yasanın niteliği adaleti sağlamaktır. Öyle ki, insanların kafasında hukuk ve adalet aynı ve aynı şeydir. Hepimizin içinde yasal olan her şeyin meşru olduğuna inanmak için güçlü bir önerme var.    
  • Çalışmanın zahmetli bir süreç olması ve insanın acıdan kaçınma eğilimi sebeblerinden ötürü insanın yönelenebileceği en kolay yöntem gasptır. Tarih boyunca ne din ne de genel ahlak bu eğilime engel olamamıştır.   
  • Özgürlük nedir? Özgürlüklerin toplamıdır. Özgür olmak, kendi sorumluluğunda olmak, düşünmek ve hareket etmek, konuşmak ve yazmak, çalışmak ve ticaret yapmak, öğretmek ve öğrenmek, yalnız olmak özgür olmaktır.   
  • Bir ulusun yozlaşan bütün toplumsal güçleriyle beraber kirlenern hukuk da -dengeleyici rolünden ziyade- kendi asli amacının tersine hareket eden doymak bilmez bir unsura dönüşür. Suçu denetim altına almasını beklediğimiz hukukun bizzat kendisi, cezalandırılması gereken bir zorba haline gelir.    
  • Yanlış yönlendirilmiş kamuoyu, aldatıcı olanı onurlandırır ve onurlu olanı umutsuzlaştırır, erdemi cezalandırır ve yardımseverliği ödüllendirir, zararlı olanı teşvik eder ve yararlı olanı cesaretlendirir, aldatmacayı alkışlar ve ilgisizlik veya hakaret altında gerçeği boğar sadece korkunç felaket dersleri ile restore edildi.  
  • Devlet kaprisleri, merkezileşmeleri, tarifeleri, üniversiteleri, devlet dinleri, enflasyonist ya da tekelleştiren bankaları, kısıtlamaları, kısıtlamaları, ahlaki durumları ve vergilendirmeyle eşitlemeleri! Ve şimdi, pek çok sisteme boşuna toplumsal bedene zarar verdikten sonra, onların, tüm sistemleri reddetmeleri gerektiği yerde bitmelerine izin verin.
  • Yağma bir grup insan için yaşam tarzı haline gelmeye başladığı vakit, zamanın akışı içinde bu insanlar kendilerine, buna izin veren bir hukuk sistemi ve bunu meşru kılan bir ahlak sistemi oluştururlar.[1]

Kaynakça değiştir

  1. Economic sophisms, 2. Baskı, (1848), 1. bölüm Yağmanın Psikolojisi ("Sophismes économiques", 2ème série (1848), chap. 1 "Physiologie de la spoliation").