Gönülçelen (roman)

1951 tarihli J. D. Salinger romanı
15 Ocak 2023 tarihinde kontrol edilmiş kararlı sürüm gösterilmektedir. İnceleme bekleyen 1 değişiklik bulunmaktadır.

Gönülçelen ya da Çavdar Tarlasında Çocuklar (Özgün adı: The Catcher in the Rye), J. D. Salinger'ın romanıdır. Birleşik Devletler'de ilk olarak 1945 ve 1946 yıllarında seri olarak yayımlandı. İngiltere ve ABD'de ise 1951'de kitap olarak basıldı.

Gönülçelen
Vikipedi maddesi
Vikiveri öğesi


Alıntılar

değiştir
 
Diyeceğim, değişik bir şey olurdu sizde; demek istediğim şeyi anlatamıyorum. Anlatabilsem de, anlatmayı isteyeceğimden pek emin değilim.

Bölüm 1

değiştir
  • Anlatacaklarımı gerçekten dinleyecekseniz, herhalde önce nerede doğduğumu, rezil çocukluğumun nasıl geçtiğini, ben doğmadan önce annemle babamın nasıl tanıştıklarını, tüm o David Copperfield zırvalıklarını filan da bilmek istersiniz, ama ben pek anlatmak istemiyorum.
  • Hayatta nefret ettiğim bir şey varsa, o da filmlerdir. Sakın bana filmlerden söz etmeyin.

Bölüm 8

değiştir
  • Bizim Bayan Morrow bir şey söylemedi, ama onu bir görmeliydiniz. Onu yerine mıhlamıştım. Bu anneler böyledir zaten; tüm duymak istedikleri, oğullarının ne bitirim bir herif olduğudur.

Bölüm 12

değiştir
  • "Ay, ne hoş," dedi bizim Lillian. Sonra beni o denizci herifle tanıştırdı. Adı Yarbay Blop gibi bir şeydi. Elinizi sıkarken kırk parmağınızı birden kırmazsa, yavşak olacağını sanan türden bir herifti.

Bölüm 14

değiştir
  • Ne istedim, ama canıma kıymak geçti aklımdan. Pencereden atlayıvereyim dedim. Yere indikten sonra hemen üstümü örteceklerinden emin olsaydım, atlardım da. Bir sürü meraklı turşucu salağın beni kanlar içinde seyretmelerini istemiyordum.

Bölüm 20

değiştir
  • Havanın güzel olduğu zamanlar annem babam Allie’nin mezarını ziyaret edip bir sürü çiçek filan bırakırlar. Bir iki kez ben de gittim onlarla, ama kestim sonra gitmeyi. Her şeyden önce, onu o çılgın mezarlıkta görmekten hiç hoşlanmıyorum. Ölmüş heriflerle, mezar taşlarıyla filan çevrili bir halde. Hava güneşliyse durum pek de kötü sayılmazdı, ama iki kez –tam iki kez– biz mezarlıktayken yağmur başladı. Korkunçtu. Yağmur yağıyordu çocuğun başındaki mezar taşına, karnının üstündeki çimlere. Her yer sırılsıklam olmuştu. Mezarlığı ziyarete gelen herkes deli gibi arabalarına koşmaya başladı. İşte bunu görünce deliriyordum neredeyse. Bütün ziyaretçiler arabalarına atlayıp, radyolarını açabilirler, yemeğe bir yerlere gidebilirlerdi; Allie dışındaki herkes. Buna dayanamamıştım.

Bölüm 22

değiştir
  • Her neyse, hep, büyük bir çavdar tarlasında oyun oynayan çocuklar getiriyorum gözümün önüne. Binlerce çocuk, başka kimse yok ortalıkta –yetişkin hiç kimse, yani– benden başka. Ve çılgın bir uçurumun kenarında durmuşum. Ne yapıyorum, uçuruma yaklaşan herkesi yakalıyorum; nereye gittiklerine hiç bakmadan koşarlarken, ben bir yerlerden çıkıyor, onları yakalıyorum. Bütün gün yalnızca bu işi yapıyorum. Ben, çavdar tarlasında çocukları yakalayan biri olmak isterdim. Çılgın bir şey bu, biliyorum, ama ben yalnızca böyle biri olmak isterdim. Biliyorum, bu çılgın bir şey.

Bölüm 23

değiştir
  • Ama o müzedeki en iyi şey, her şeyin yerli yerinde kalmasıydı. Hiç kimse kıpırdamazdı yerinden. Oraya yüz bin kez gidebilirdiniz, o Eskimo hâlâ daha yeni iki balık tutmuş olur, kuşlar hâlâ güneye uçar, geyikler o narin bacakları üstünde o pınardan su içer ve göğüsleri görünen o Kızılderili kadın battaniyesini dokurdu. Kimse değişmezdi. Değişen tek şey siz olurdunuz. Çok büyümüş olmanız filan değil demek istediğim. Tam olarak o değil yani. Yalnızca değişmiş olurdunuz. Bu kez sırtınızda bir palto olurdu. Ya da, son gelişinizde sıradaki eşiniz kızıl çıkarırdı ve yeni bir eşiniz olurdu. Veya, Bayan Aigletinger'ın yerine başka biri getirirdi sizi. Veya, o gün banyoda annenizle babanız felaket bir kavgaya tutuşmuş olurdu. Veya, üstünde gökkuşağı renkleri oluşan bir su birikintisi görmüş olurdunuz. Diyeceğim, değişik bîr şey olurdu sizde; demek istediğim şeyi anlatamıyorum. Anlatabilsem de, anlatmayı isteyeceğimden pek emin değilim.

Bölüm 26

değiştir
  • Bildiğim tek şey; size anlattığım herkesi biraz özlüyorum. Bizim Stradlater’ı ve Ackley’i bile, sözgelimi. Sanırım, o lanet Maurice’i bile özlüyorum. Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra.

Ayrıca bakınız

değiştir
Gönülçelen (roman) ile ilgili daha fazla bilgiye Vikipedi'den ulaşabilirsiniz.