Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?

2005 yapımı Türk filmi

Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü, senaryosunu Levent Kazak'ın yazdığı, yönetmenliğini Ezel Akay'ın yaptığı ve başrolleri Haluk Bilginer ve Beyazıt Öztürk'ün oynadığı 2005 yapımı film.

Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü? ile ilgili daha fazla bilgiye Vikipedi'den ulaşabilirsiniz.

Konusu değiştir

Hacivat ve Karagöz birlikte Orhan Gazi'nin kendi adına yaptırdığı camide taş ustası olarak çalışmaya başlarlar. Ne var ki karşılıklı atışmaları çalışanları o kadar güldürür ki işler aksamaya başlar. Hem inşaatı yavaşlattıkları hem de herkese laf dokundurdukları için ikili ölüm fermanlarıyla karşılaşırlar.

Replikler değiştir

  • Ruh ışığı artlarından aydınlattıkça, cisimler ve vücutlar bu dünyada görünür olurlar... Işık sönünce vücut kaybolur gider, geriye bomboş bir dünya kalır!

Diyaloglar değiştir

— Hacı Cavcav di bana, her yetiştirdiği, büyüttüğü evladını gözünün yaşına bakmadan katleden kimdir? — Kimdir? — Zamandur. Başı serap sonu topraktan olmadır, akar gider yetişemirem.

— Mizah, bir yumruktur. Kime vuracağı belli olmaz. Kime vuracağını bileceksin.

— Duydum ki Müslüman olmuşsun. — Elhamdülilli — Elhamdülillah, Alevi mi, Sünni mi? — Onu ulemaya bıraktım, karar beklerim.

— Avrat bacı dediğin evde tereyağlı dolma yapar... — Bacılar Şeyh Edebali'nin mirasıdır, ağza alanın ağzı temiz ola.

— Arap ülkelerinde teze bir fikir vardır. Adı rüşvettür. Her kim ki işi devlete düşer ise vereceği işini yaptırmak içün paradur. İş ne kadar zor ise rüşvet o kadar büyür. Rüşvet ünen hallolmaz iş kalmaz. İcabında cenk ederken kılıcın açamaduğu kapuyu rüşvet açar.

— Beni bilirsün gadu cenk itme sevüş, men muna inanurum..

— Sizinkisi aluşverüş de bizimkisi niye hep verüş?

— Kafinur? — Birliğimizin gücü! — Yook, güç dedüğün garın doyurur, öyle olsaydı Selçuklu çok yaşarıdı... Meni bülürsün kadu, cenk itme sevüş, men muna inanurun.

— Bursa'da çok kilise var dirler? — Ee? — E madem vakit eksük, cami de istersüüz, çaksanıza minareyi kilisenin çatusuna! — O kilisenin gideni vardur. — Kilise var ise, gideni de var ise, gazamız ne güne durur? — Çünkü gadu efendü, şehrün zaptı er geç olur, çelik kılıç demir kapıları açar, amma gönülde aynı zapt olmaz. Gönül kapısın heç bir kılıç açmaz!

— Ben hem yörürün hem de verürün. — Ne verürsün? — Vergi deyi Tatar'a buzağıları virdük, beygirleri virdük, kazları virdük, gardaşları virdük; Torpak Ana'ya bubayı virdük, halayı virdük, teyzeyi virdük; eşkıyaya malumuzu virdük, aşımızı virdük ama anacuğumla ben hep yürüdük. Yürüdük ama hepsünü de virdük. — Ama Karagöz kardeş, şimdi burdaki esnaf efendiler daha iyi bilürler, alışsuz verüş olmaz. — He biz de öyle dedik. Çoğalak dedük, şeherli olak dedük... (...) Sorarım size, nedir bu yörüklerin halü? Niden hep bizden alınur? Sizinki aluşverüş de bizimki niye hep verüş? Bizde neden alış eksüktür?