Jerzy Kosinski
Jerzy Kosinski | |
---|---|
Musevi ve Polonya asıllı, Amerikalı yazar. | |
Doğum tarihi | 14 Haziran 1933 |
Doğum yeri | Lodz, Polonya |
Ölüm tarihi | 3 Mayıs 1991 |
Ölüm yeri | Manhattan, ABD |
Vikipedi maddesi |
Jerzy Kosiński (14 Haziran 1933 – 3 Mayıs 1991) Musevi ve Polonya asıllı, Amerikalı yazar.
Sözleri
değiştir- Başarı, bir kısır döngüsüydü.
- Kitaplar müthiş etkiliyordu beni.
- Ağlayabilirdim, ama neye yarardı?
- Haksızlığa karşı çıkmak gerekliydi.
- Artık kafesini kendi içinde taşıyordu.
- Dünyada öyle çok haksızlık vardı ki!
- Kimsenin bana aldırdığı yoktu zaten.
- Dehşet içindeydim. İçimde bir şey kırıldı.
- İnsan kendinden başkasını suçlamamalıydı.
- Zirveye giden yol büyük engellerle doluydu.
- Kökleri topraktan dışarı çıkan bir ağaç gibiyim.
- Her an mezarlarımıza biraz daha yaklaşıyoruz.
- İnsanın yapayanlız kalması ürkütücü bir şeydi.
- Önde koşmak, arkada kalmak kadar tehlikeliydi.
- İnsan yaşamak ister çünkü dünya yaşamaktadır.
- Her yanımı bir çeşit aldırmazlık duygusu sarmıştı.
- Bildiklerini sergilemiyor. Bilgisini kendine saklıyor!
- Canlı bir varlık olmaktan başka şeyin önemi yoktu.
- Dağlarda yalnızlığımı kimseyle paylaşmak istemem.
- Her an bir mucize olabileceğine inandırmıştım kendimi.
- Karanlığı yudumladım, yutkundum ve içinde boğuldum.
- Ne kadar ünlü olursa olsun, kendi kendine yaşardi insan.
- Tanrı'nın bana böyle bir ceza vermesinin nedeni olamazdı.
- Kendimi tanıdıkça daha çok bölündüğümü hissediyorum.
- İnsanlar anlaşamadıklarına göre, dilsizliğin de önemi yoktu.
- Kaygılar içindeydim. Büyüdüğümde başıma neler gelecekti?
- Başkalarını suçlamaktan vazgeçtim o an, bütün suç bendeydi.
- Milyonlarca kişi için, sanırım savaş sadece bir televizyon yayını.
- Annemle babamın ardından gidersem; düşlerimin sonu gelecekti.
- Kör olunca hayat boyu gördüklerini de unutur muydu acaba insan?
- Ölüm , hep birinin üstüne çökmeye hazır , çevrede dolaşıp duruyor.
- Adalet, bir demircinin elindeki güçlü çekiç gibi asılıydı dünyamızın üstünde.
- Birilerinin benimle ilgilenmesi, kanatlarının altına alması hoşuma gidiyordu.
- En tepeye çıkmak için aynı anda pek çok basamağı çıkmak zorundaydı insan.
- Ürküntü ve umut arasında gidip gelmiyorsunuz; gerçekten sakin bir adamsınız!
- Dünya, bir sisin içine gömülmüştü. Direnmekten vazgeçtim; kuş oldum ben de.
- İnsanlar gündüz barış içinde yaşıyor, gece olunca savaş kuralları geçerli oluyordu.
- Gündüz hep aynı işleri yapıp birbirine benzeyen insanlar gece olunca tanınmazlar.
- Kitap dünyası, günlük hayatın sunduğundan çok daha zengin ve leziz tatlar sunar.
- Ateş, doğası gereği insanın dostu değildir, bu yüzden onun huyuna gitmek gerekir.
- Neden değişik bir saç rengi, bir göz rengi bazı insanlara büyük üstünlük sağlıyordu?
- Önde koşmak, arkada kalmak kadar tehlikeliydi. Her yanlış adım hareketi yavaşlatır.
- Çocukları tehlikeye düştüğünde yardımına koşmazlarsa neye yarardı anneler, babalar!
- İnsanın acımasız, saldırgan, kötü yanlarını serinkanlılıkla gözledi ve şiddetin şiirini yazdı.
- Gerçek: karşısında insanların birbirleriyle farklı düşüncelere sahip olamayacağı tek şeydir.
- Bütün insanların bir gün öleceğini, hiçlikten gelip hiçliğe döneceklerini söylememiş miydi?
- Dünyada yapayalnız olduğunu, artık kimseden yardım beklememesi gerektiğini bilmiyordu.
- Etrafın hala devam etmekte olan hareketliliği karşısında yalnızca ölüler sakin ve huzurluydu.
- Kendimi tıpkı gövdesini zorlukla taşıyan uzun ama kırılgan bir ayçiçeği sapı gibi hissediyordum.
- Zihnimiz köreliyor, düşünceler bile numaralandırılmış: Bu yeni lisanı kavramının mümkünü yok.
- Sırtımdan vuracak olmalıydı beni. Çoğu zaman, insanları gözlerine bakmadan öldürmek isterler.
- Birinin dilsiz olmasının bir önemi yoktu, neticede kimse birbirinin söylediklerini anlamıyordu ki!
- İnsanlar beni bildiklerini ifade ettiler mi, artık serbest hareket edemem ben. Bunun farkındayım.
- Böylesine sefil ve zalim bir dünya onun hakimi olmak için gösterilen bunca çabaya değer miydi?
- Artık kafesini kendi içinde taşıyordu. Beynini zincire vurmuş ve kaslarını kendi iradesiyle felç etmişti.
- Zevk için okunurdu şiir. Tatlı, kaygan sözcükler, iyi yağlanmış değirmen taşları gibi birbirini sürüklerdi.
- Dünya her yerde birdi nasılsa. Hayvanlar ve bitkiler gibi insanlar da birbirlerinden ayrılıyordu şüphesiz.
- Sağanaklarda delice dans eden, boyuna uçuşmaktan sarhoş olan sığırcık kuşları gibi özgür, yapayalnızdım.
- Hayatlarımızın bir kaos olduğunu biliyoruz, ama her şeyin düzenli olmasında, mantığa uymasına direniyoruz.
- İyilik ve güzelliklere, dualara, mihrapların, papazların ve nihayet Tanrı'nın gücüne inanmıştım da ne olmuştu?
- Zaten bütün insanların bir gün yok olup gideceği söylenmiyor muydu, küller küllere, toprak toprağa denilerek.
- Yaşamın acılığı, yaşamda oynamayı kabul ettiği role karşı duyduğu küçümseme nöbeti, tüm ağırlığıyla üzerine çöktü.
- Tanrı diye bir şey yoktu batıl ve boş inançlı aptalları kandırmak için cin fikirli din adamlarının uydurduğu bir şeydi Tanrı.
- İçimde bir şeyler patlıyordu sanki. Kafamdaki düşünceler bir cam sürahinin parçaları gibi kırılıp dört yana savrulmuştu.
- Bitkiler de insanlar gibiydi ; yaşamak için , hastalıklarını yenmek için ve huzur içinde ölmek için bakıma ihtiyaçları vardı.
- Beynimin içinde üreyerek düşüncelerimi yiyip bitirecekler ve beni içi kazınmış bir balkabağına döndürüp bırakacaklardı.
- Kitap dünyasının bir şekilde günlük hayatın sunduğundan çok daha zengin ve leziz tatlar sunduğunu bile söyleyebilirim.
- Beni şaşırtıyordu şu Almanlar. Amma ziyankârdılar ha! Böylesine acımasız, sefil bir dünyanın hâkimi olmak neye yarardı?
- Tam zirveye ulaştım, dediği anda insan aniden tökezleyip düşebilir ve başladığı noktadan yeniden tırmanmaya koyulabilirdi.
- Fazla mesai yapmaktan ne kadar yorgun olursa olsun Tanrı kullarını böyle bir tehlikeye maruz bırakacak bir gaflete düşemezdi.
- Herkesin bilinçaltında ona hükmeden, yaşamayı her ne pahasına olursa olsun diğer bütün isteklerden üstün kılan bir güç vardır.
- Biraz daha bekleyip yeni bir deneme yaptım. Boşunaydı. Ormanın sessizliğinde sineklerin vızıltısından başka ses duyulmuyordu.
- Herkesin çabası, yeryüzünde daha büyük bir alan, gökyüzünde de güneşten daha çok yararlanmayı sağlayacak bir yer edinmek içindi.
- Çok seviyordum kitapları. Çevremizdeki dünya kadar gerçek; neredeyse ondan daha zengin bir evren fışkırıyordu sayfaların arasından.
- Tanrı'ya inanmak, ölenleri rahatlatmıştı hep. Avundukları tek şey, arkada bıraktıkları çocuklarının üzerinde Tanrı'nın gözü bulunduğuydu.
- Beni asıl şaşırtan, onun gibi, hayat boyu sayısız dua okuyup pek çok günü bağışlanan bir adamın, önemsiz bir günahkar gibi hastalık çekmesiydi.
- Adalet, saf ve masum birinin kafasına inmeden önce durmasını da bilen güçlü bir elin tuttuğu koca bir balyoz gibi asılı dururdu dünyanın üstünde.
- Öte yandan da aslında din adamlarının kendilerinin de Tanrı'ya inanmayıp, onu diğer insanları kandırmak için kullandıklarına inanmakta güçlük çekiyordum.
- İnsan olmak ne kadar onurlu bir şeydir. İnsan kendi savaşını taşır hep içinde. Kendi adaletini kendisi yerine getirirken de kazanan ya da kaybeden yine kendisidir.
- Savaştan sonra dünya üstünde yalnızca sarı saçlı, mavi gözlü insanlar kalacaktı herhalde. Peki ama sarışın insanlardan doğabilecek esmer çocuklara ne olacaktı?
- Ne yağmurun, ne rüzgârın, ne de ateşin işlenen suçların izlerini silemeyeceğine inanılırdı. Adalet, bir demircinin elindeki güçlü çekiç gibi asılıydı dünyamızın üzerinde.
- İnsanlar barınaklarını buzağılar, tavşanlar, domuzlar, kazlar ve köpeklerle paylaşıyor, insanlarla hayvanlar birbirlerine sokulup ısınıyorlardı. Bana yer yoktu aralarında.
- Tamam, bugüne kadar dualarımın karşılığını bu dünyada görmüş değildim ama bunlar muhakkak ki cennette yani adaletin kanun olduğu yerde gözden kaçmayacaktı.
- Beni bir at arabasının altına doğru sürükleyip atın kuyruğuna bağladılar. Ben kendimi kurtarmaya çalışana kadar kişneyip şaha kalkan atın birkaç çiftesini yemiştim bile.
- İnsan olmak büyük bir başarı, önemli bir aşamadır. Herkes, kavgasını içinde taşır. Bunu benimsemek kendi yasalarına göre tek başına kazanmak ya da kaybetmek zorundadır.
- Kendi gücüne inancı olmadığı için Tanrı kavramına sığınıp ona inanmayı seçen, dünyanın doğal işleyişini kavramaktan yoksun cahil insanları kandırmak için uydurulmuş masallardı.
- Tanrı kullarının dualarına kulak verip, işledikleri sevapların çetelesini tutamayacak kadar meşgul olsa bile, onlar Tanrı'yı bir an bile akıllarından çıkarmadan sürdürürlerdi yaşamlarını.
- Almanların bu savaşı kazanmasının anlamı neydi o zaman.? Tanrı'nın gözünden bakıldığında madem iki tarafta cinayet işliyordu, o zaman ikisinin de savaşı kaybetmesi daha anlamlıydı.
- Adalet, bir demircinin elindeki güçlü çekiç gibi asılıydı dünyamızın üstünde. Bir süre demircinin havada kalan kolu, beklenmedik bir anda, hem de büyük bir güçle örsün üzerine iniverirdi.
- İyi de neler olacağına madem Tanrı kendisi karar veriyordu, o zaman neden bu köylüler kaderleri konusunda bu kadar endişeliydiler, kiliselere din adamlarına bu kadar bel bağlıyorlardı.?
- Başkalarının yapabileceklerine inanmadığımız zaman, kendi yapabileceklerimize de inanmaz hale gelebiliriz. Bizler, hayal kurmaktaki başarısızlığımız dolayısıyla işte böyle cezalandırılıyoruz.
- Din, bu ilkel insanları katolik ve ortodoks diye ikiye ayırmış, birbirine düşürmüştü. Boş inançlar ve salgın hastalıklardan başka da kazançları yoktu bu işten. Kara cahil ve vahşi olmaları kaçınılmaz şeydi.
- Sovyet komiserleri söylendiği gibi kiliseleri yerle bir edip din adamlarını öldürüp inananları ipe göndereceklerse zaten Kızıl Ordu'nun bu savaşı kazanmak konusunda küçücük bir şansı bile yok demekti.
- Yaşananlar birdenbire netleşmişti, artık her şeyi açıkça görebiliyordum. Hayatta başarılı olmuş insanları tarif ederken sıkça söylenen bir deyişi hatırlayıp anlamını o an kavradım, "Şeytanla işbirliği yapar o,".
- Dünya düzeninin Tanrı ile hiçbir ilgisi olmadığını ve Tanrı'nın dünyayla hiçbir ilgisi olmadığını öğrendim. Bunun nedeni oldukça basitti. Tanrı yoktu. Kurnaz din adamları O'nu aptal, batıl inançlı insanları kandırabilmek için icat etmişlerdi.