Kale (Fransızca özgün adıyla Citadelle), Fransız yazar Antoine de Saint-Exupéry'nin 1942 tarihli romanı.

Alıntılar değiştir

  • Bir aynada hiçbir şey yoktur, içini dolduran görüntülerin ne ağırlığı vardır, ne süresi. Öyle ya, bir ayna da, bazı bazı bir tuz gölü gibi, gözleri yakar.
  • Ölenler için yalnızlık diye bir şey yoktur.
  • Okuma yazma bilmeyen kişi, peygamberin kitabını tartmakla, harflerin biçimi ya da resimlerin yaldızı üzerine oyalanmakla, kitabın özünü sezemez, bu öz boş nesne değil, tanrısal bilgeliktir.
  • Mumum özü de izler bırakan balmumu değil, ışıktır.
  • Süreleri içinde sıralayıp farklarına böldün mü, ağaç konusunda da, insan konusunda da hiçbir şey öğrenemezsin. Ağaç hiç de önce tohum, sonra filiz, sonra yaş gövde, sonra kuru odun değildir. Tanımak istiyorsan, bölmemelisin.
  • Anısına saygı gösterildi mi, yitirilmiş insan yaşayan insandan daha çok aramızdadır, daha güçlüdür.
  • Aşk, aradığını bulmalı. Ben yalnız varolan ve doyurulabilen şeyi seveni kurtarırım.
  • İnsanın tıpkı kaleye benzediğini gördüm ben. Özgürlüğünü sağlamak için duvarları devirir, ama yıkılmış ve yıldızlara açık bir kaleden başka bir şey değildir artık. Hiç varolmamanın bunalımı başlar o zaman.
  • Kale, seni insanların yüreğinde kuracağım.
  • Yalnızca boşuna bir ışıkla yanıp tutuşanlar, şiir aşkıyla dolu olup da kendi şiirini yazamayan ozan, aşka tutkun olup da, seçmesini bilmediği için, oluşamayan kadın kaygılandırır beni.
  • Yürekçe oturgan kişileri sevmem. Hiçbir şey alıp veremeyenler hiçbir şey olamazlar. Ve yaşam hiç mi hiç olgunlaştırmaz bunları. Zaman bir kum gibi akıp gider onlar için, onları siler.
  • Kunduracı, seni böylesine sevinçli kılan nedir? Sorumun karşılığını beklemedim, biliyordum, aldanacaktı, ya kazanılan paradan, ya kendisini bekleyen sofradan, ya da dinlenişten sözedecekti bana. Mutluluğun sırmalı terliklere dönüşmek olduğunu nereden bilecekti?
  • Bir uygarlık insanlardan istenene dayanır, onlara sağlanana değil.
  • Başkalarının şiirlerini söyleyen, başkalarının buğdayını yiyen ya da kentlerini kurmak için parayla mimar getirten topluluklar küçümsenecek topluluklardır. Bunlara oturganlar derim ben. Bunların çevrelerinde, bir ayla gibi, dövülen buğdaydan yükselen altın rengi tozları göremezsin.
  • Büyük heykeltıraş kötü heykeltraşların toprağından doğar. Kötü heykeltraşlar ona basamaklık eder, onu yükseltir.
  • Her şeyin kusursuz olduğu bir imparatorluk yaratma. Çünkü beğeni müze bekçisinin erdemidir. Beğenisizliği horgörürsen, ne resmin, ne dansın, ne sarayın, ne de bahçelerin olur. Kusursuzluğunun boşluğu yüzünden yoksun kalırsın onlardan. Her şeyin yalnızca coşkulu olduğu bir imparatorluk yarat.
  • İnsanın büyük gizemlerinden biri, özü yitirirler de yitirdiklerini bilmezler.
  • Kimse istemedikten sonra, bir elmas ya da bir inci ne değer taşır ki! Birer yontulmuş camdırlar, o kadar.
  • Bir kadının güzelliği karşısında heyecanlanacak bir adam yoksa, nereye koyarsın bu güzelliği? Kendisini ele geçirmek isteyen çıkmayınca, elmasın değerini? Kendisine hizmet eden kalmayınca imparatorluğu?
  • Bozulmuş biri varsa, ötekileri de bozmasın diye kesmek gerekir elbette onu, içi geçmiş meyvayı kilerden, hasta hayvanı ahırdan atarcasına. Ama kileri ya da ahırı değiştirmek daha iyi olur, çünkü önce onlar sorumludur.
  • Barış geç büyün bir ağaçtır. Barışın birliğini kurmak için, bizim de, dağ servisi gibi, çok çakıllar emmemiz gerekir.
  • Ne kadar çok verirsen, o kadar çok büyürsün. Ama alacak biri bulunmalı. Yitirmek vermek değildir.
  • Mumun kalınlığı o kadar önem taşımaz benim için. Değerini yalnız aleviyle ölçerim.
Kale (roman) ile ilgili daha fazla bilgiye Vikipedi'den ulaşabilirsiniz.