Abdülkâdir Geylânî

Alim, mutasavvıf
(Kutb-i a'zam sayfasından yönlendirildi)
10 Mayıs 2022 tarihinde kontrol edilmiş kararlı sürüm gösterilmektedir. İnceleme bekleyen 1 değişiklik bulunmaktadır.
Abdülkâdir Geylânî
Doğum tarihi 1077
Doğum yeri İran, Büyük Selçuklu Devleti
Ölüm tarihi 1166
Ölüm yeri Bağdat, Büyük Selçuklu Devleti
Vikipedi maddesi
Vikiveri öğesi

Muhyiddin Ebû Muhammed Abdülkādir b. Ebî Sâlih Mûsâ Zengîdost el-Geylânî ya da daha bilinen adıyla Abdülkādir Geylânî, (1077 (H. 470) - 1166 (H. 561) Bağdat; Arapça: عبد القادر الجيلانى 'Abd el-Kadir Gīlānī, Farsça: عبد القادرگیلانی, Kürtçe: Evdilqadirê Geylanî), Büyük Selçuklu Devleti döneminde, günümüz İran'ının Hazar Denizi kıyısındaki Gilan Eyaleti'nde doğan âlim ve mutasavvıf olan Kadiriye tarikatının kurucusu ve İslam filozofu.

Sözleri

değiştir


  • Acele etme. Acele eden, ya hata yapar veya hatalı duruma yakın olur. Ağır ve temkinli hareket eden, o işte ya isabet kaydeder veya isabet etmeye yaklaşır. Acele şeytandandır. Ağır ve temkinli hareket etmek, Allahü teâlâdandır. Umumiyetle aceleye sebep, dünyalık toplama hırsıdır. Kanaat sahibi ol. Kanaat bitmeyen bir hazinedir.
  • Ahireti sermayen, dünyayı bu sermayenin kazancı yap. Zamanını, önce ahireti elde etmek için sarf et. Geri kalan vaktini, geçimini temin için harca. Sakın dünyanı sermaye, ahiretini onun kârı şeklinde yapma. Böyle yaparsan, dünyadan artan zamanını, ahiretin için sarf edersin. Bu zaman zarfında namazlarını kılmaya çalışırsın. Fakat çabucak kılayım diye, rükünlerine riayet etmezsin. Sonra dünya işlerinden dolayı yorulur ve bitkin düşersin. Geceleri kaza namazı kılmaya fırsat bulamazsın. Yorgunluktan ölü gibi yatar, gündüz de faydasız olursun. Nefsine, heva ve isteğine hatta şeytana tâbi olursun. Ahiretini dünyaya karşılık satarsın. Nefsinin kölesi ve onun bineği olursun. Halbuki sen, nefsine binmek, onu yalanlayıp tekzip etmek ve selamet yoluna sokmakla emrolunmuşsun. Bunlar ahiret yolu, Rabbine taat yoludur. Sen, nefsinden gelen istekleri kabul etmekle, kendine zulmettin. İpini onun eline verdin. İsteklerinde, lezzetlerinde, hevasında ona uydun. Sonunda dünya ve ahiretin hayırlısını kaçırdın. Dünya ve ahiretini zarara soktun. Böyle olursa, Kıyamet günü din ve dünya bakımından insanların en müflisi ve en zararlısı olursun. Nefsine uymakla, dünyadan fazla bir şeye ulaşamadın. Eğer nefsini ahiret yoluna çekseydin, ahiretini esas ve sermaye kabul etseydin, dünya ve ahiretini kazanırdın. Nefsin kötülüklerinden korunur, iyilerden olurdun. Eğer dünyaya rağbet etmeyerek, kötülüklerden uzak kalarak Allahü teâlâya itaat edersen, Allahü teâlânın has kullarından olursun.
  • "Allah'a dua etmem, çünkü o şey benim kısmetimse istesem de istemesem de gelecektir. Şayet kısmetim değilse, zaten duayla bana verilmez" deme. Haram kılınmış ve ifsad edici bir şey olmadığı sürece, dünya ve ahiret hayırlarından muhtaç olduğun ve istediğin her ne var ise onu Celle ve A'lâ'dan iste. Çünkü Allah Teâlâ istemeyi emretmiş ve ona teşvik etmiştir. Teâlâ buyurdu: "Bana duâ edin, kabul edeyim" (Gâfir, 60), "Allah'tan lutfunuzu isteyin" (Nisa, 32), "Allah'ın sizi birbirinizden üstün kıldığı şeyleri hasretle arzu etmeyin" (Nisa, 32). Nebi aleyhissalâtu vesselâm da buyurdu ki "Kabul edileceğine inanarak Allah'tan isteyin", "Avuçlarınızın içiyle Allah'tan isteyin" Bununla ilgili başka rivayetler de vardır. "Ben istesem de istemesem de vermeyecektir" deme. Aksine, istemeye devam et. Şayet o senin kısmetinse, istedikten sonra sana verilecektir. Bu da îman, yakîn ve tevhidini artırır.[1]
  • Allahü teâlâdan dünya ve ahiretin hayırlarını iste. Sakın; "Ben istiyorum. Fakat Allahü teâlâ vermiyor, ben de bundan sonra istemeyeceğim." deme. Duaya devam et. Eğer istediğin şey ezelde senin için takdir edilmiş ise, Allahü teâlâdan istedikten sonra, Allahü teâlâ onu sana gönderir. Eğer istediğin o rızık ezelde senin için takdir edilmemiş ise, Allahü teâlâ seni o şeye muhtaç kılmaz ve kendinden gelenlere rıza gösterme nimetini ihsan eder. Eğer Allahü teâlâ senin için fakirlik ve hastalık dilemiş ise, sen de Allahü teâlâya fakirlikten ve hastalıktan kurtulman için yalvarırsın. O zaman Allahü teâlâ sana razı ve memnun olacağın bir hal verir. Eğer, ezelde borçlu olmak takdir edilmişse ve sen de borçtan kurtulmak için dua edersen, Allahü teâlâ alacaklıyı sana kötü muamele etme halinden vazgeçirir. Hatta borcundan azaltma veya hepsini bağışlama haline çevirir. Eğer dünyada borçlu halden kurtarmazsa buna karşılık sana bol sevap verir.
  • Allahü teâlâdan hakkıyla hayâ ediniz. Gaflette olmayınız. Zamanınız, zayi olup gidiyor. Halbuki siz, yiyemeyeceğiniz şeyleri toplamak, ulaşamayacağınız şeylerin peşinde koşmak, oturamayacağınız binaları kurmakla meşgul oluyorsunuz. Bütün bunlar size, Rabbinizin huzurunda hesap vermek için duracağınızı unutturuyor. Halbuki Allahü teâlâyı anmak, ariflerin kalblerinde yerleşir. Onların kalblerini kuşatır. Onlara, Allahü teâlâyı hatırlamaya mani olan her şeyi unutturur.
  • Allah’ın muhabbetinde samimi olan, ne ayıp işitir, ne de kulağına ayıp gider.
  • Allah’ı bilen kimsenin O’na karşı iradesi kalmaz.
  • Allah’tan başka her şey puttur.
  • Allah’a ancak, O’ndan başka her şeyi terkeden kimseler yaklaşabilir.
  • Allah Teâlâ rızıkların taksimini bitirmiştir. Rızıkta zerre miktarı artma ve eksilme olmayacaktır.
  • Allah’ı tanıyan O’nu sever. O’nu seven O’na uyar.
  • Allah’ın takdirini O’nun aleyhine delil yapmayın; çalışın, çabalayın.
  • Akıllı kişi, işlerin başlangıcına değil, sonucuna bakar.
  • Akıllı kimse ölümü düşünen ve kaderin getirdiğine razı olandır.
  • Ademoğlunun başına gelen her türlü belâ, Rabbinden şikayet etmesi yüzündendir.
  • Amelinin karşılığında ödüllendirilmeyi bekleyen, muhlis değildir.
  • Ahireti isteyene dünyada zühd gerekir; Allah’ı isteyene ise ahirette zühd gerekir.
  • Ârif, Allah’a her an bir öncekine göre daha yakındır.
  • Ârif hem dünyada, hem de ahirette yabancıdır.
  • Büyük âlimlere tâbi olunuz; bidat yoluna, dinde olmayıp, sonradan çıkarılan şeylere sapmayınız. İtaat ediniz, muhalefet etmeyiniz. Sabrediniz, sızlanmayınız. Sabit kalınız, ayrılıp dağılmayınız. Bekleyiniz, ümit kesmeyiniz. Özünüzü günahtan temizleyiniz, kirletmeyiniz. Hele Rabbinizin kapısından hiç ayrılmayınız.
  • Bilgi hayat, bilgisizlik ölümdür.
  • Bu ilim [tasavvuf ilmi], kitap sayfalarından değil, Allah erlerinin ağzından alınır.
  • Bu işin başı Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet etmek, son noktası ise bütün nesneler ve davranışların birbirinin aynı olmasıdır.
  • Belâlar kula Cenab-ı Hakk’ın kapısını çalmayı öğretir.
  • Bir şeyi hatırlamak Allah’ı unutturuyorsa, o şey o kişi için uğursuzdur.
  • Bütün insanlar seni kendi menfaati için ister, Allah ise seni senin menfaatin için ister.
  • Bidâyetin zorluklarına sabrederseniz nihayetin rahatı size ulaşır.
  • Bidâyet sıkıntıdır, nihâyet ise sükûn.
  • Bâtın bilgisi, seninle Rabbin arasındaki ışıktır.
  • Dünya bir topluluğa, ahiret bir topluluğa sahip, Hak (c.c.) da bütün toplulukların sahibidir..
  • Dünya herkesi boğacak kadar engin bir denizdir.
  • Derdi de yaratan O’dur, devayı da. O kendisini öğretmek için belâya mübtela kılar. Böylece hem belâ verebileceğini, hem de bunu kaldırabileceğini gösterir.
  • Dünya hikmettir, ahiret ise kudret. Hikmet alet ve sebeplere ihtiyaç duyar, kudret ise duymaz.
  • Dünya nefslerin, ahiret kalplerin, Allah ise sırların sevgilisidir.
  • Ey oğul, bir eline dünyayı, öbür eline ahireti al. İkisini yan yana getir. Bir yere yerleştir. Aralarından çık, Mevla’na yönel!
  • Ey oğul! Senin düşüncen, yiyecek, içecek, giyecek ve dünya lezzetleri olmasın. Bütün bunlar, nefsin ve insan tabiatının istediği şeylerdir. Kalbin düşüncesi nerede, nefsin ve tabiatın istekleri nerede? Kalbin düşüncesi Allahü teâlâdır. Senin düşüncen, Rabbin ve Onun katında bulunan nimetler olmalıdır. Dünyadan (haram ve şüphelilerden) ne terk edersen, mutlaka bunun karşılığında ahirette ondan daha hayırlısı vardır. Ömründe sadece şu içerisinde bulunduğun günün kaldığını farz et de ahiret için hazırlık yap.
  • Ey mümin! Ne oluyor ki, seni, komşunu; yemede, içmede, giymede ve başka şeylerde kıskanır görüyorum. Bu nasıl iş? Bilmiyor musun ki, bu senin imanını zayıflatır. Mevlânın yanında kıymetin kalmaz. Seni, Allahü teâlânın gazabına uğratır. Hz. Muhammed; "Allahü teâlâ, hasetçi kimse nimetimin düşmanıdır, buyurdu" diye bildirmiştir. Resul-i ekrem bir hadis-i şerifte; "Ateş odunu yiyip bitirdiği gibi, haset de iyilikleri yer" buyurdu. Sen, haset ettiğin kimseyi, hangi ve ne hususta haset ediyorsun. Onun kısmeti için mi, yoksa kendi kısmetin hususunda mı haset ediyorsun? Eğer onu, Allahü teâlânın ona kısmet olarak verdiği şeyde haset ediyorsan, ona haksızlık etmiş olursun. Haset ettiğin kimse, Allahü teâlânın kendisi için takdir ve taksim ettiği nimetin içerisinde bulunmaktadır. Sen onu, Allahü teâlânın bu ihsanından dolayı haset etmekle, ne kadar haksızlık ve cimrilik yaptığını, ne kadar akılsızlık ettiğini biliyor musun? Eğer onu, sana takdir edilenin onun eline geçeceğinden endişe ederek kıskanıyorsan, bu senin çok cahil olduğunu gösterir. Çünkü senin kısmetini başkası yiyemez. Muhakkak ki Allahü teâlâ sana zulmetmez. Allahü teâlâ senin için takdir ettiğini, sana nasip olarak verdiğini, senden alıp başkasına vermez.
  • Ey zavallı! Sana fayda vermeyen şeyler hakkında konuşmayı bırak. Dünya ve ahirette sana fayda verecek işlerle uğraş. Boş işlerle uğraşmayı bırak. Kalbinden dünya düşüncelerini çıkar. Çünkü yakında dünyadan alınacak, ahirete götürüleceksin. Dünyada rahat ve hoş bir hayat arama. Resul-i ekrem; "Hayat, ahiret hayatıdır.
  • Eğer O’nu bilseydiniz başkasını inkar eder, sonra da O’nun gayrısını O’nun vasıtasıyla bilirdiniz.
  • Günahların kötü bir kokusu vardır. Allah’ın nuru ile bakanlar bunu anlar, fakat halktan gizler, onları rezil etmezler.
  • Geçim yollarının yaratıcısını unutup geçim yollarına takılıp kalan, bakiyi unutup fani ile sevinen kimse ne kadar da cahildir!
  • Halinizden şikâyette bulunmayın. Sabredin, feryat etmeyin. Doğruluk üzere devam edin. İsteyin, istemekte bıkkınlık göstermeyin. İçinde bulunduğunuz istenmeyen hallerden dolayı ümitsizliğe düşmeyin. Daima ümitli olun. Birbirinize düşman değil, kardeş olun. Birbirinize buğz etmeyin. Allahü teâlâya, rızası için yapılan sabırlar ve tahammüller, asla karşılıksız kalmaz. Onun için bir an olsun sabrediniz, mutlaka, senelerce bu sabrın mükâfatını görürsünüz. Ömrü boyunca kahraman lakabıyla meşhur olan, bu lakabı, bir anlık cesareti neticesinde kazanmıştır. Allahü teâlâ Kur'an-ı kerimde mealen; "Şüphesiz ki, Allah sabredenlerle beraberdir" buyuruyor (Bakara suresi: 153)
  • Hayatta olduğunuz müddetçe, ömrü fırsat biliniz. Bir müddet sonra hayat kapısı kapanacak, bu dünyadan ayrılacaksınız. Gücünüz yettiği müddetçe hayırlı işler yapmayı ganimet biliniz. Tevbe kapısı açıkken ve elinizde bu imkân varken bunu fırsat biliniz. Tevbe ediniz. Dua etmeye imkanınız varken, dua ediniz. Salih kimselerle beraber olmayı fırsat biliniz.
  • Her şeyde O’nun isimlerinden bir isim mevcuttur, her şeyin ismi O’nun ismindendir.
  • İlk önce yapılması lazım olan şeyler hususunda "Müminin, en önce farzları yapması lazımdır. Farzları bitirdikten sonra, vacip ve sünnetleri yapar. Ondan sonra, nafilelerle meşgul olur. Farz borcu varken sünnet ile meşgul olmak, ahmaklıktır. Farz borcu olanın, sünnetleri kabul olmaz. Hz. Ali'nin rivayet ettiği hadis-i şerifte, Hz. Muhammed diyor ki: "Üzerinde farz borcu olan kimse, kazasını kılmadan nafile kılarsa, boş yere zahmet çekmiş olur. Bu kimse, kazasını ödemedikçe, Allahü teâlâ, onun nafile namazlarını kabul etmez." Mümin, bir tüccara benzer. Farzlar onun sermayesi, nafileler de kazancıdır. Sermaye kurtarılmadıkça, kazancı olamaz" demiştir.
  • İnsanlara gösteriş için amel yapıp, sonra da bunu Allahü teâlânın kabul etmesini istemek yakışır mı? Hırsı, şımarıklığı, azgınlığı ve dünyaya düşkünlüğü bırak. Sevincini ve neşeni biraz azalt. Biraz hüzünlü ol. Peygamber efendimiz başkasının kalbini ferahlandırmak için tebessüm buyururlardı.
  • İnsanlara rehberlik eden kimsede şu hasletler bulunmazsa, o rehberlik yapamaz. Kusurları örtücü ve bağışlayıcı olması, şefkatli ve yumuşak olması, doğru sözlü ve iyilik yapıcı olması, iyiliği emredip, kötülüklerden men edici olması, misafirperver ve geceleri insanlar uyurken ibadet edici olması, âlim ve cesur olması.
  • İnsan Allah’a kalıbıyla değil, kalbiyle ibadet eder.
  • Kalb dünya arzularından birine bağlı kaldığı ve geçici lezzetlerden birinin peşine takılıp gittiği müddetçe, imkânı yok, ahireti sevmiş olamaz.
  • Kabirleri ziyaret ediniz. Salih kimseleri de ziyaret ediniz. Hayırlı işler yapınız. Böyle yaparsanız, her şeyiniz düzelir.
  • Kardeşinin sana yaptığı nasihati kabul et. Ona muhalefet etme. Çünkü o, senin kendinde göremediğin şeyleri görür. Bunun için Resul-i ekrem; "Mümin, müminin aynasıdır" buyurmuştur. Mümin, din kardeşine yapmış olduğu nasihatlerde samimidir. Onun göremediği şeyleri bildirir. Ona, iyilikler ve kötülükler arasındaki farkı gösterir. Ona, lehinde veya aleyhinde olan şeyleri anlatır.
  • Kötü arkadaşları terk et. Onlara sevgi duyma, salihleri sev. Yakının bile olsa, kötü arkadaştan uzak dur. Uzak bile olsa, iyi arkadaşlarla beraber ol. Kimi seversen, seninle onun arasında bir yakınlık hâsıl olur. Bu bakımdan, sevgi beslediğin kimsenin kim olduğuna iyi bak.
  • Kulun Allahü teâlâyı sevmesinde samimi olup olmadığı, başına bela ve musibet geldiği zaman ortaya çıkar. Bela ve musibet geldiğinde sabır ve sükun halini muhafaza edebiliyorsa, o gerçekten Allahü teâlâyı seviyor demektir. Musibet ve fakirlik zamanında sebat gösterebilmek bu sevgiye delil ve alamet yapıldı. Birisi Hz. Muhammed'e; "Ben seni seviyorum" deyince; "Fakirlik için bir elbise hazırla" buyurdu. Bir başkası gelip Hz. Muhammed'e; "Ben Allahü teâlâyı seviyorum" deyince; "Bela için elbise hazırla" buyurdu.
  • Kazayı engelleyen dua, yine kazayı önlemesi mukadder olan duadır.
  • Kader üzerinde durup onu delil göstermemiz uygun değildir. Bilakis biz çalışır, çabalar ve ne itiraz, ne de tembellik etmeyiz.
  • Kur’an’ın iki yönü vardır: O’nun elinde olan yönü, bizim elimizde olan yönü.
  • Kulun kalbi Rabbine erince Rabbi onu kimseye muhtaç etmez.
  • Kalp sırra, sır da Hakk’a itimat ederek sükûn bulur.
  • Kaderin gelmesinden rahatsız olma, onu kimse döndüremez ve kimse engel olamaz. Takdir olunan şey mutlaka gerçekleşir.
  • Kalp sâlih olunca dâimî zikir elde edilir ve kalbin her tarafına Hakk’ın zikri yazılır. Böyle bir kalbin sahibinin gözleri uyuyabilir ama kalbi Rabbini zikreder.
  • Kur’an’dan, hakkında tartışarak değil, içindekilerle amel ederek faydalanın.
  • Kalp Kitab ve Sünnete göre amel ederse kurbiyet (yakınlık) kazanır. Bunu kazanınca da neyin kendi lehine ve aleyhine, neyin Allah için veya başkası için, neyin de hak ve batıl olduğunu bilir ve görür.
  • Kendine bir ağırlık veren kimsenin hiçbir ağırlığı yoktur.
  • Mümin, insanlara karşı yüzünden sevinçli olduğunu gösterir. Fakat kendi mahzundur. Peygamber efendimiz; "Müminin sevinci yüzündedir. Hâlbuki kalbi mahzundur" buyurmaktadır. Müminin tefekkürü, düşünmesi, ağlaması çok, gülmesi azdır. Tebessümü ile kalbindeki hüznü gizler. Dışarıda geçimini temin etmekle uğraşıyor görünür, kalbi Rabbini anmakla meşguldür. Çoluk çocuğu ile uğraşıyor görünür, kalbi Rabbi iledir.
  • Mümin kimse küçük günahları da büyük görür. Peygamber efendimiz; "Mümin kimse, günahını dağ gibi görüp, kendi üzerine düşeceğinden korkar. Münafık ise, günahını burnu üzerine konan ve hemen uçan sinek gibi görür" buyurdu.
  • Müslümanlar hakkında iyi zan sahibi ol. Onlar hakkında niyetini düzelt. Her türlü hayır işi yapmaya koş. Bilmediğin hususlarda ahireti düşünen âlimlere sor.
  • Müminin adeti önce düşünüp sonra konuşmaktır. Münafık ise önce konuşur, sonra düşünür.
  • Mürid tevbesinin gölgesinde, murâd ise Rabbinin inayetinin gölgesinde kâimdir.
  • Marifet ve ilim, öz ile kabuğu birbirinden ayırır.
  • Mümin dünyada, zâhid ahirette gariptir. Ârif ise Allah’ın dışındaki her yerde gariptir.
  • Nasibin olanı kaybetmezsin, onu senden başkası yiyemez. O başkasının nasibi olmaz. Nasibini ona hırs göstermekle elde edemezsin.
  • O’nu tanısaydınız, O’nun önünde dilleriniz lâl kesilirdi; kalpleriniz ve diğer uzuvlarınız her halinde edepli olurdu.
  • Ölmeden önce öl. Hem kendinden geç, hem de Allah’ın gayrı şeylerden. İşte o zaman dirilir, hakiki hayata kavuşursun.
  • Resulullah hariç her mahluk perdedir; Resulullah ise kapıdır.
  • Rabbinizin kereminden dileyin, icabet etse de etmese de O’ndan isteyin. Çünkü O’ndan istemek ibadettir.
  • Senin dilin güzel ve tatlı; yüzün ise kötülüklerden kurtulmuş gibi gülüyor, ya kalbinin hali nasıl? Cemaat içinde iyi görünüyorsun, ya yalnız iken, yanında kimse yok iken nasılsın? Göründüğün gibi değilsin. Sen namaz kıldığın, oruç tuttuğun, hayır işleri yaptığın zaman, eğer bunları sırf Allahü teâlânın rızasını gözeterek yapmazsan, nifak üzere ve Allahü teâlâdan uzak olacağını bilmiyor musun? Şimdi Allah için yapmadığın bütün işlerin, bütün sözlerin, adi ve bayağı niyetlerin için tevbe et.
  • Sahte rabler boyundan çıkarılıp atılmadıkça, sebeplerle ilişik kesilmedikçe, fayda ve zararı insanlardan bilmeyi terketmedikçe kurtuluş mümkün değildir.
  • Sûfî bâtınını ve zâhirini Allah’ın Kitabına ve Resulünün sünnetine uyarak arıtandır. O, sâfiyeti arttıkça vücud denizinden çıkar; iradesini, dilek ve ihtiyarını terkeder.
  • Sabır, hayrın temelidir.
  • Sağlam bir kalp tevhid, tevekkül, yakîn, tevfik, ilim, iman ve kurbiyet ile dolar.
  • Sâlihlerin kalpleri faydayı da zararı da Rablerinden bilir.
  • Sıddîk gözünün, güneş ve ayın değil, Allah’ın nuruyla bakar.
  • Sûfîlerden biri demiş ki: “Fâsığın yüzüne ancak ârif kullar güler.”
  • Sûfîlerin geceleri gece, gündüzleri de gündüz değildir.
  • Sûfîler ‘niçin’i, ‘nasıl’ı, ‘yap’-‘yapma’yı unutarak, kendilerini Rablerinin önüne atmışlardır.
  • Sûfîler ahirete göre akıllı, dünyaya göre delidirler.
  • Sûfîlerden biri demiş ki: “İnsanlar hakkında Allah’a uy, Allah hakkında insanlara uyma!”
  • Sâlihlerden birisine “Neyi arzu ediyorsun?” diye sorulduğunda, “Arzu etmemeyi arzu ediyorum.” diye cevap verdi.
  • Sûfîlerin yolculukları Hakk’a kurbiyet ülkesinde son bulur.
  • Sûfîler Allah Teâlâ’nın Kendisinden başka bir şey istemezler. Onlar nimeti değil, nimet bahşedeni, halkı değil Hâlık’ı isterler.
  • Sevenle sevmeyen rıza halinde değil, hoşnutsuzluk halinde belli olur.
  • Şükrün esası, nimetin sahibini bilmek, bunu kalb ile itiraf etmek ve dille söylemektir.
  • Şöyle denilmiştir: “Şeriatın şahitlik etmediği her hakikat zındıklıktır.”
  • Tasavvuf yolu zâhirî ve bâtınî hükümlere riayet etmeyi ve her şeyden fânî olmayı gerektirir.
  • Tasavvuf yolu sâlihleri görüp onların sohbetlerini ezberlemekle katedilmez.
  • Teslim ol, rahat bul.
  • Tövbe, yönetim değişikliğidir.
  • Veliliğin şartı gizlenmek, nebiliğin şartı açıklamaktır.
  • Yolculuk, kalbin yolculuğudur. Vuslat, sırların vuslatıdır.
  • Yakında perdeler kalkınca bindiğin at mı katır mı anlarsın.
  • Zâhir fıkhını öğren, sonra bâtın fıkhına yönel.
  • Zâhir ilimleri görünen kısmın ışığıdır. Bâtın ilimleri ise görünmeyen kısmın.
Abdülkâdir Geylânî ile ilgili daha fazla bilgiye Vikipedi'den ulaşabilirsiniz.

Kaynakça

değiştir
  1. Abdülkadir Geylani; Fütuhu'l Gayb; terc. İlyas Aslan, Derya Çakır; s.149-150; Gelenek Yayıncılık; Sekizinci Basım, İstanbul:2012; ISBN 978-975-8719-38-9