Mîna Urgan

Türk İngiliz edebiyatı profesörü, yazar, filolog ve çevirmen
Mîna Urgan
Doğum tarihi 1 Mayıs 1915
Doğum yeri İstanbul
Ölüm tarihi 15 Haziran 2000
Ölüm yeri İstanbul
Vikipedi maddesi
Vikiveri öğesi

Mîna Urgan (1 Mayıs 1915, İstanbul - 15 Haziran 2000, İstanbul), Yazar, filolog ve çevirmen.

Sözleri

değiştir
  • Bir buluyor, bir yitiriyorduk birbirimizi.
  • "Öleyim bari" demekle ölmüyor insan.
  • Kadınım ben ve benim ülkem tüm dünya.
  • Çoğu insan sessiz bir umutsuzluğa yol açar.
  • Sokak kedilerini, yani halk tipi kedileri severim.     
  • Herkesin aşk acıları vardır; benim dostluk acılarım oldu.
  • Hayatımız çok renkliydi Mustafa Kemal'in yaşadığı günlerde.   
  • Kendine acıyanın, ne kendine hayrı dokunur, ne başkalarına.  
  • Kitap okuyamamak benim açımdan cezaların en büyüğüydü.
  • Zeka eksikliği çok yakışıklı bir erkeği dakikasında çirkinleştirir...  
  • Tek ölümsüzler sanatçılardır, şairlerdir, yazarlardır, düşünürlerdir.
  • Çağımıza uymak zorundayız palavrasına da hiç mi hiç inanmıyorum!   
  • İki büyük mutluluk kaynagım vardır. Biri kitap okumak, öteki de deniz.  
  • Yalnızlıkların en kötüsü, başkalarının arasında çekilen yalnızlıktır bence.  
  • Karpuzu kestin. Baktın ki kabak. Gene de zorla yiyecek misin o karpuzu?  
  • İnsanları, doğayı ve yaşamı sevmeyeceksen, yaşamanın ne anlamı var ki?
  • En yakın arkadaşların ölür, gencecik insanlar ölür, doğurduğun çocuk ölür.
  • Birinci Cumhuriyet günlerinde, yalnız annem değil, toplum da daha ilericiydi.
  • Küçük mutluluklar, ağır hastalıklarda tüm antibiyotiklerden daha etkileyici bir ilaçtır.
  • "Gizemli bir güç var", "güçlü bir varlık var sanki" gibi laflarla bu sorun geçiştirilemez.
  • Simone de Beauvoir, "insan kadın olarak dünyaya gelmez; zamanla kadın olur" der.  
  • Bunca felaket arasında, fazla rezil olmadan yaşamak gücünü bulmaktır asıl zor olan.
  • Uzun süren mutlu bir dostluk kurmak, uzun süren mutlu bir aşk kurmak kadar güçtür.
  • Yeterince okuyamayınca, afyondan yoksun kalmış bir esrarkeş kadar tedirgin olurum.
  • Dostlar, birbirlerine karşı çok özen göstermezlerse, aşk gibi, dostluk da kolayca yara alır.
  • Belleksiz bir toplum olmamızı önlemek için, herkesin anılarını yazmasını yararlı buluyorum.  
  • Bir felâketle beraber ömür boyu yaşamayı göze alabilmek için gerçekten yiğit olmak gerekir.
  • Annem, 1950'den sonra, İslamın bir oy toplama aracına dönüşmesine şiddetle karşı çıkmıştı.
  • Birçok namuslu profesörün yanı sıra, başta politikacılar olmak üzere yığınla da namussuzu var.  
  • Olur mu, böyle olur mu? Kardeş kardeşi vurur mu? Kahrolası diktatörler Bu dünya size kalır mı?  
  • Uzun yaşamanın bir felaketi sevdiklerinizin ölümünü görmekse, bir başka felaketi de yalnızlıktır.
  • Doğanın güzelliğine aval aval bakmak başka şeydir, bu güzelliği sahiden görebilmek başka şeydir.
  • Zaten insanlar gülümseyerek mutsuzluklarını hem gizlemesini, hem de biraz yenmesini öğrenirler.
  • Denize girmek beni bütün sıkıntılarımdan arındırır, dertlerimi alıp yok eder, hastalıklarımı iyileştirir.
  • Düşünün hele, insanların yarısı, öteki yarısından nefret ediyor. Irkçılığın bundan daha beteri olamaz.
  • Yobazlığa karşıyım, ırkçılığa karşıyım, gericiliğe karşıyım. İnsanların sömürülmesine ve savaşa karşıyım.
  • Şimdi sırası gelmişken, Kemalist, hem de sapına kadar Kemalist olduğumu açık seçik söylemek isterim.
  • Zaten belirli bir yaşa kadar siz çocuklarınızı azarlarsınız, ondan sonra çocuklarınız sizi azarlamaya başlar.   
  • Bir insanın ancak düşgücünden yararlanarak hayal kurabildiği sürece gerçek bir insan olduğuna inanıyorum.
  • Kendi kafasını göstererek, "Kızım" dedi, "bir kadının namusu belinden aşağısında değil, burada, kafasındadır.  
  • En kusursuz, en güzel insanlara belirli bir açıdan kötü niyetle bakarsanız, dakikasında rezil edebilirsiniz onları.
  • Başkalarını sokan yılanın günün birinde onları da sokabileceğini hiç düşünmezler bu gerizekalı "bana ne" ciler.
  • Eğer yaşadığım çağa bayağılık ve çirkinlik egemense, ben böyle bir çağa neden ayak uydurmak zorunda kalayım?
  • Hoşgörü elbette ki, güzel bir şey. Ama neye hoşgörü gösterileceği, neye gösterilemeyeceği, kesinlikle saptanmalı.
  • Akıllıca kullanılan ölçülü bir hoşgörü, çocukları da, yetişkinleri de eğitmek, doğru yola getirmek açısından çok yararlıdır.
  • Okuyamadıklarım arasında öyle önemli kitaplar var ki, gözüm arkada kalacak o hiç inanmadığım öteki dünyaya gidince.
  • Ben sahip olduklarımın tadını çıkarmayı öğrendim. Sahip olamadıklarımın acısına ayıracak zamanım yok, hayat çok kısa.  
  • İlk sevgilim çikolata kokardı, son sevgilim ölüm. (aradakilerin kokusu yoktu) ben ölüm kokan son sevgilimi sevdim en çok.   
  • Evlilik kör topal yürür. Ama maç devam ederse, bitkin düşen çiftin ringden çıkmaktan yani boşanmaktan başka çaresi kalmaz.
  • Yaşayabilmek için bir amaç edinmek, o amaç uğruna çalışmak şarttır. Çalışmak değil, stres altında çalışmaktır insanı mahveden.
  • Hele çocukların, adını bile bilmediğim çocukların ölümünü duyunca, perişan olurum. Yüzümü duvara çevirip ölmek gelir içimden.
  • Kadınlara özgü bilinen niteliklerle erkeklere özgü bilinen nitelikleri kendi benliklerinde uyumlu kaynaştıranlar gerçek insanlardır.  
  • Zaten bana kalırsa, annelerin çocuklarını her zaman sevmelerinin başlıca nedeni, onların küçükkenki halini hiç unutamamalarıdır.
  • Yaşamda bunca gerçek felâket, bunca sefalet varken, ıvır zıvır kişisel sorunlarım yüzünden surat asmayı, ahlaksal açıdan ayıp saydım.    
  • İyi ihtiyarlamak için yiğit olmak gerekir. Yaşamınızın son döneminde her zaman olduğunuzdan daha yiğit, çok ama çok yiğit olmanız gerekir.
  • Türk erkeğiyle bir Türk kadınının mutlu bir evlilik yaşamaları ne denli zorsa, bir Türkle bir yabancının mutlu bir evlilik yaşamaları da o denli zor.   
  • Ama ne yazık ki ben ruhun ölümsüzlüğüne inanmıyorum. Arkalarında bıraktıkları büyük eserler sayesinde ancak büyük adamlar ölümsüzdür.
  • Bizi derinden yaralayan olayları hiç anmamak, tümüyle unutmak, daha doğrusu unutmuş gibi davranmak zorundayız yaşamaya devam edebilmek için.
  • Televizyona karşı olduğumu sanmayın. Hiçbir makinaya, hiçbir elektronik cihaza karşı değilim. Yeter ki, onlar insanları değil, insanlar onları kullanabilsin.
  • Güçlü bir umut içimize öyle derin kökler salmıştı ki, şimdi yaşadığımız toplumsal felaketler, hortlayan gericilik bile, benim gibi bir dinozorları hâlâ yıldıramadı.
  • Yaşamım boyunca bir çok yanılgıya düştüm. Bana çok acı çektiren yanlış işler yaptım. Hiçbirinden pişman değilim; çünkü yapılması gereken yanlışlardı bunlar.   
  • Okumak bir çeşit organik gereksinimdir bende. Günde hiç olmazsa iki üç saat okumayınca, afyondan kesilmiş bir bağımlıya döner, bir ”yoksunluk nöbeti" geçiririm.
  • Zaten bence, iştahla yenilen hiçbir yemek, ne denli ağır olursa olsun, insana dokunmaz. Ancak stresler ve korkular içinde, çekine çekine yenilen yemekler insana dokunur.  
  • Kendini öldürmek kolaydır. Anlık bir cesaret meselesidir sadece. Asıl zor olan yaşamaktır. Bunca felaket arasında, fazla rezil olmadan yaşamak gücünü bulmaktır asıl zor olan.
  • Bir insan ne denli üstün zekalı ve bilgili olursa olsun, eğer duyarlılıktan yoksunsa; kafa açısından görkemli bir dev, duygu açısından zavallı bir cüceyse, ben neyleyim böyle bir adamın dostluğunu?  
  • Mutsuz olmak bir marifet degildir. Çektiğin acıları gözler önüne sermemek, büyük kişisel mutlulukların peşinden koşmak ayıbından vazgeçip, küçük mutluluklara sığınmak, onlarla yetinmektir asıl marifet.
  • Bu toplumsal ve ekonomik haksızlıklar arasında, bir öğretmen olarak beni en çok perişan eden, eğitimde fırsat eşitsizlikleridir. Bir çocuğun eğitimi, annesinin babasının ekonomik durumuna bağlı olmamalıdır.
  • Bir insanın, başkalarına zarar vermeden kendi bronşlarını ve kalp damarlarını harap etmeye ya da kansere çağrılar yapmaya hakkı yok mu? Bunu engellemek İnsan Hakları Beyannamesinin bir ihlâli değil mi?
  • Annelerle babalarının büyüyen çocuklarıyla ilişkisi genellikle mutlu değildir. Kaç anne kaç baba tamamiyle memnundur çocuğundan? Ama sizi aynı derecede mutsuz eden çocuğunuzdan kopmanızın yolu yoktur.
  • Ben tarafsız değilim. Açık seçik taraf tutuyorum. Yobazlığa karşıyım, ırkçılığa karşıyım, gericiliğe karşıyım. İnsanların sömürülmesine ve savaşa karşıyım. Sosyalizmden, sevgiden, kardeşlikten, aydınlıktan yanayım.
  • Yaşamım boyunca birçok yanılgıya düştüm. bana çok acı çektiren yanlış işler yaptım. hiçbirinden pişman değilim; çünkü yapılması gereken yanlışlardı bunlar. O yanlışları ancak yaptıktan sonra onlardan kurtulabilirdim.
  • Bir çocuğu küçükken evlat alırsanız onu ha doğurmuş, ha doğurmamışsınız hiç farketmez bence.  Çünkü çocuğu benim etimdir, benim kanımdır diye değil, ona emek verdiğiniz için, onun kahrını çektiğiniz için seversiniz aslında.
  • Eğer yaşadığım çağın en yüce ideali köşeyi dönmekse: eğer yaşadığım çağ toplumsal adaletsizlik üstüne kuruluysa, ben böyle bir çağa neden ayak uydurmak zorunda kalayım? Tam tersine baş kaldırırım, direnirim böyle bir çağa karşı.
  • Sürekli olarak kişisel mutluluk peşinden koşmak, bir kepazelikten başka bir şey değildir. Böyle bir dünyada, bunca felaket, bunca yoksulluk, bunca haksızlık ortasında, -yani gerçekten insan sayılamayacak yaratıklar- kişisel açıdan mutlu olabilirler.
  • Her koyun kendi bacağından asılır"," gemisini kurtaran kaptan"," köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı de"," bükemediğin eli öp"," bana dokunmayan yılan bin yaşasın" gibi iğrenç bulduğum bazı deyişleri, kendilerine hayat felsefesi yapmıştır bunlar.  
  • Eğer Tanrı varsa, iyi bir Tanrı olması gerekir. Oysa bunca felâket var, savaşlar var, depremler var, trafik kazaları var. Hiçbir günah işlememiş insanlar, masum küçük çocuklar ölüyor. Böyle haksızlıklara izin veren, kötülüğe göz yuman bir Tanrıya ben neden inanayım?
  • Doga herkese, özellikle acı çekenlere mutluluk sunmaya hazırdır her zaman. Yeter ki, benligimizin kafesinden, her bir yanı kapalı o daracık, o kapkaranlık kafesten çıkabilelim. Derin bir nefes alıp çevremize söyle bir bakabilelim. Kör olmayalım, sagır olmayalım dogaya.
  • Hınzır katolikler, insan psikolojisini çok iyi bilirler. Günah çıkarma olayı bile bunu kanıtlamaya yeter bir düşünün hele aklın alamayacağı ahlaksızlıklar yapacaksınız,sonra bir papaza içinizi döküp hem rahatlayacaksınız,hem de pişman olduğunuzu söyler söylemez, dakikasında bağışlanacaksınız.
  • Biliyorum, şimdi moda "agnostic" olmak. Herkes "agnostic" "Tanrı var mı, yok mu, bilemem" pozunda. İflâh olmaz bir dinozor sıfatıyla, bu bilemem'cilere fena halde içerliyorum. Çünkü bu kadar önemli bir konuda, insanın kesin bir karara varması, ya Tanrıya inanması ya da inanmaması gerekir.  
  • Dinazorlukla suçlanmam da vız gelir bana. Çünkü ben dinazoru tarih öncesi çağların nesli tükenmiş bir hayvanı olarak değil, geçmişin doğruluğu kanıtlanmış ve yadsınamaz değerlerini yeni sentezler yaparak geleceğe taşımayı amaçlayan bir yaratık olarak tanımlıyor, dinozorluğumla övünüyorum.  
  • Köktendinci bir yobazsa; kadınlara toplumda yer vermeye yanaşmıyorsa; 1400 yıl önceki yaşam biçimini özlüyorsa; kendi dininden ve soyundan olmayanları kıtır kıtır kesmeye hazırsa; asıl amacı  demokrasiden işine geldiği kadarı yararlanıp, sonra demokrasiyi ortadan kaldırmaksa; bizler demokrasi adına böyle bir adama neden hoşgörü gösterelim?  
  • Çünkü bizlerin başlıca iki kusurundan biri yaşama sevincinden yoksun olmamızsa, ikincisi de doğa sevgisinden yoksun olmamızdır bence. Çoğumuz, küçük mutluluklara sıkı sıkı kapatırız benliğimizin kapılarını. Neşeli insanları sulu sayarız. Dertlenecek bir neden bulamayınca bile dertliyizdir genellikle. Doğanın güzelliğini görmeye de pek meraklı değilizdir.
  • Çağımıza uymak zorundayız palavrasına hiç mi hiç inanmıyorum. Eğer yaşadığım çağın en yüce ideali köşeyi dönmekse, eğer yaşadığım çağ toplumsal adaletsizlik üstüne kuruluysa ;  eğer yaşadığım çağ inandığım her şeyi yadsıyorsa; bayalık ve çirkinlik egemense , ben böyle bir çağa neden ayak uydurmak zorunda kalayım? Tam tersine baş kaldırırım, direnirim böyle bir çağa karşı.
  • Kendi kafasını göstererek, kızım dedi, bir kadının namusu belinden aşağısında değil, burada, kafasındadır. Farzedelim ki, parası olduğu için, bir adamla evlendin. Sen namussuz bir kadınsın bunu yaptığın için. O adama bağlı kalsan da, onu hiç aldatmasan da, gene namussuzsun. Çünkü parası yüzünden oturuyorsun o adamla. Asıl orospuluk budur. Para uğruna cinsel ilişki kurmaktır asıl orospuluk. Hiç menfaat gütmeden ve başkalarına kötülük etmeden sevgili değiştiren bir kadına, ben orospu demem, çapkın kadın derim ancak. Senin çapkın bir kadın olmanı istemem. Ama çıkarını kollayan nikahlı bir kadın olacağına, çapkın bir kadın ol daha iyi.
  • Yalnızlıkların en kötüsü, başkalarının arasında çekilen yalnızlıktır bence.[1]

Hakkında söylenenler

değiştir
  • Redaksiyon sadece Türkçe’den yapıldı! Mina Urgan benim eski kelimelerim karşısında dehşete düşerek hepsini değiştirdi, ben kıyameti kopardım, yayınevi çaresiz kalıp ne istiyorsan yap deyince ben de birkaç değişiklik dışında eski haline getirdim. Mina Urgan bir de zehir zemberek redaksiyon raporu yazmıştı, onu keşke atmasaydım, ÇEVBİR sitesinde yayımlardık![2]Roza Hakmen (Don Quijote çevirisinin redaksiyon süreci hakkında)

Kaynakça

değiştir
Mîna Urgan ile ilgili daha fazla bilgiye Vikipedi'den ulaşabilirsiniz.