Mai ve Siyah
Alıntı
değiştir- Onlar ayrıldıkları vakit geniş bir nefes aldı, sanki büyük bir zahmetten kurtulmuş gibi kendisini yalnız, ötede beride yemek yiyen birkaç kişiden, ara sıra görünen iki üç sakit hizmetkârdan başka halktan; biraz ötede uyanmaya, harekete başlayan kalabalıktan uzak, düşünceleriyle yalnız kalmakta azim bir vicdan istirahati duydu. Zaten mutadı olan perhizkârlığa rağmen bu gece şu ziyafet şerefine, biraz da arkadaşlarının ısrarına karşı -o da âdeti hilafına olarak- biraz mikyası geçmiş, biraz tahammülünden ziyade içmişti. Şimdi yavaş yavaş beyninden süzülen bir şey; damarlarının içinden, kemiklerinin arasından hafif hafif râşeciklerle akarak; sanki bütün cismaniyetini, iradesini çekerek ayaklarından doğru çekiliyor, gidiyor, vücudunu mukavemet mümkün olmayan bir kuvvetle erite erite dağıtıyor gibiydi (Uşaklıgil,1938,s.21).
- Raci’nin dudaklarında sanki istihfaf tebessümü donmuş, orada yapışmış gibi ne dağılıp ne açılıyordu. Ahmet Cemil’in yanaklarına hafif bir renk çıkıyor, dudaklarına bir ihtizaz geliyordu. Fakat sedası, saf bir ahenk kadar kulakları okşayan, ruha sıcaklık veren sedası -uçtukça pervaz kabiliyeti artan kırlangıçlar gibi- söyledikçe kuvvet buluyordu (Uşaklıgil,1938,s.17).
Kaynakça
değiştirUşaklıgil, H. Z. (1938). Mai Ve Siyah. İstanbul: Ötüken Yayınevi.