Nihal Atsız

Türk Filozof
Nihal Atsız
Doğum tarihi 12 Ocak 1905
Doğum yeri İstanbul
Ölüm tarihi 11 Aralık 1975
Ölüm yeri Kadıköy
Vikipedi maddesi
Vikiveri öğesi

Hüseyin Nihâl Atsız, Türk yazar, romancı, şair, düşünür ve öğretmen.

Kendi Yazılarından Alıntılar ve Özdeyişleri

değiştir
  • Tanrı Türk’ü korusun! (Bu söz, Atsız tarafından her mektubunun sonunda kullanılmıştır.)
  • Bana insanlardan mı bahsediyorsun? İnsanlar mazide ve tarihin yaprakları arasında kaldılar. Bu gördüklerin birer karikatürden başka bir şey değildir...
  • Ahlakın meydana gelmesinde en önemli sebep soydur. Bir toplumun ahlakı, soyunun karışması ile değişebilir.
  • Ahlak, millet yapısının temelidir. O olmadan hiçbir şey olmaz.
  • Arab'ı, Acem'i, Hind'i, Çin'i yenilirken, tek başına Avrupa'ya dalan ve yüzyıllarca tek başına bütün Avrupa milletlerine karşı Allah'ın adını savunan Asya arslanları, zaman zaman gaflet uykusuna dalmışlar fakat sonra sıçrayıp şahlanmışlardır.
  • Aslında beynelmilelci olan sosyalizmin, Türkiye’deki mümessilleri de milliyetçi olduklarını söylerler. Hatta Orta Asya’daki atalarımızla ilgimizi inkar edip bu topraklar üzerinde Hititler’den başlayarak üst üste yığılmış olan etnik döküntülerin karması olduğumuzu ileri sürenler de milliyetçilik davasındadır.
  • Atatürk çağının Milli Eğitim Bakanlarından Vasıf Çınar ile İstiklal Mahkemeleri Başkanı Ali Saip Ursavaş, Kürt'tü. Fakat bunların aklına Türklükten ayrı Kürtlük diye bir şey gelmiyordu ve Atatürk çağında böyle bir şey akla gelemezdi de. Atatürk ortalığa bir “Türklük Dehşeti” saçmıştı. Bu sayededir ki Kürt olan Ali Saip, İstiklal Mahkemelerinde birçok asi Kürd'ün idamında büyük rol oynamıştır.[1]
  • Atatürkçülük genç kuşakları heyecanlandıracak bir ülkü müdür? Atatürkçülük denen nesne bir ilaç, bir panzehirdir. Hastalanmış veya zehirlenmiş bir ülkü değildir. Ülkü bir milleti iliklerine kadar heyecanla sarsan düşünce demektir. Uğrunda kanların ve canların harcandığı bir inançtır.[2]
  • Atatürkçülükten başka hiçbir prensip tanımadıklarını söyleyenler, Atatürk’ün adını unutturmak için elinden geleni yapan, para ve pullardan, resmî dairelerden resimlerini kaldırtan, mezarını yaptırtmayan İnönü’yü millî kahraman ilân ederek Anıtkabir’e gömdürdü.[3]
  • ...Atatürk medrese ve tekkeleri kapattığı zaman bir yüksek İslam enstitüsü açsaydı, şimdiye kadar yetişmiş olacak olan birkaç bin aydın din adamı Diyanet İşlerinin başında ve sıra görevlerinde bulunur, “radyonun içinde melekler vardır, konuşan onlardır” diyen Kürt Said gibi karacahil yobazların ardından binlerce gafil Türk gitmezdi.
  • ...Atatürk olsaydı o türlü idarecilerin külünü savururdu. Fakat yıllardır memlekette zorla estirilen ırkçılık düşmanlığı, kafalara o türlü işlemiştir ki Türk’le Türk olmayan arasında bir anlaşmazlık çıktı mı, en doğru çözüm yolu Türk olmayanı tutmakla bulunuyor.[4]
  • Atatürk’ten sonra Türkiye’de huzur diye bir şey kalmadı. Atatürk diktatördü diyeceksiniz. Öyleydi. Ama İsmet İnönü de diktatördü. Fakat çözülmeler onun zamanında başladı.[5]
  • Atatürk’ün büyük kumandan olduğundan kimsenin şüphesi yoktur. Ama Birinci Cihan Savaşı’nın sonunda Suriye’de yenildi. Gazi Osman Paşa da büyük kumandandır. O da yenildi. Hem de tutsak düştü. Bunlarla Atatürk’ün ve Gazi Osman Paşa’nın büyük kumandan olmak vasfı gider mi? Gitmediğine en büyük senet, Moskof Çarı’nın Gazi Osman Paşa’ya kılıçla gezmek müsaadesini vermesi, İngilizlerin de Çanakkale Savaşı hakkındaki resmî tarihlerinin başında Atatürk’e yaptıkları ithaftır.[6]
  • Atatürk’ün “Türk milleti başına geçireceği insanların kanındaki cevher-i asliye dikkat etmelidir” sözü, açık anlamı ile Türk ırkından olmayanları başına geçirme demektir. Bu söz mücerret bir övünme veya şatafat değil, acı denemelerden doğmuş bir gerçek, yabancı soyluların getirdiği felaketlerden alınmış bir derstir. Bunu, Atatürkçü geçinip de Türkçülük düşmanlığı yapanları uyarmak için hatırlatıyorum!
  • ...Azınlıklar o ülkede, ancak, asıl sahiplerin milli haklarına saygı göstermek şartıyla adalet içinde yaşamak hakkına maliktirler ve hiçbir suretle, kendi özel ve milli şartlarını, çıkarlarını ileri süremezler. Hele memleketin asıl sahiplerinin hak ve çıkarları aleyhinde hiçbir dilekte bulunamazlar. Bu takdirde vatana ihanet etmiş olurlar.
  • Bana göre Ticanilik, Nurculuk, yobazlık, komünizm ve partizanlık gibi hastalıkların sebepleri, milli ülküden yoksunluktur.[7]
  • Barış, savaşın başka metotlarla devamı ve silahlı savaşa hazırlığın ayrı bir şeklidir.
  • Bazı mutaassıp ümmetçiler Türkçülüğe tahammül edemiyorlar. Bütün Müslümanları birleştirip tek devlet haline getirmek hülyası ardındalar. Daha Arapların kendi aralarında bile birleşemediği gözlerine çarpmıyor da ayrı tarihi oluşmaların sonucu olan, soy ve kültür bakımından birbirine hiç benzemeyen koca koca milletleri birleştirmeye çabalıyorlar! Tıpkı komünistlerin dünyayı tek devlet haline getirme hayalleri gibi. Bu bakımdan bunlara Yeşil Komünistler diyen mebusa yerden göğe kadar hak veriyoruz.
  • Ben ne kimliksiz bir insan, ne de bir et yığınıyım. Ben ne çetin yoldan kaçan bir yufka yürekli, ne de doğayı yenmeye çalışan bir budalayım. Ben ne Tanrı'yı görmeyen bir kör, ne de sonunda huri kızlarını bekleyen bir dindarım. Ben baştan aşağı Hüseyin Nihal Atsız'ım.
  • Ben sigara içmem, dumanından tiksinirim. Vapurda, dolmuşta beni en çok rahatsız eden nesne ağzı emzikli vatandaşlardır. Eskiden, yürürken bile ağzında sigara taşıyan yalnız Köprülü Fuat'tı. Şimdi hamalından cici bayanına kadar herkes Köprülüzade oldu. Herif, sırtındaki 150 kiloluk yükün altında canı burnunda yürürken bile ağzından sigarasını eksik etmiyor.
  • Beyinsiz ve haysiyetsiz olanlara gerçeği öğretmek için boşuna vakit harcama. Onlarsa belâlarını bulacaktır. Sen vakit kaybetmeden bir baltaya sap olmaya çalış. Bir baltaya sap olmak demek, millete hizmet edecek bir yer, bir su başına geçmek demektir. Makamlar, mevkiler ancak Türk milletine yararlı olabilmek içindir.
  • Bilimdeki türlü ilerlemeler geliştikçe kâinatın din kitaplarında yazıldığı gibi altı günde yaratılmadığı, bu oluşumun milyarlarca yüzyılda meydana geldiği, hele insanların 6000 yıl önce yaratılan muhayyel bir Âdem’le hayali bir Havva'dan türemedikleri ispat olunmakta ve ilim artık, kısa ömürlü de olsa canlı hücre yaratacak seviyeye ulaşmış bulunmaktadır.[8]
  • Bir çiçekle bahar gelmediği gibi bir başarısızlıkla bir düşüncenin yanlışlığına hükmetmek de sağlam bir mantığın eseri sayılamaz.
  • Bir gün ülkede milliyetçi geçinen politikacılar, yöneticiler, sanatçılar, aydınlar hiçbir çıkar kaygısına düşmeden, yiğitçe, korkusuzca Türkçü söylemlerde, Türkçü tavırlarla milletin karşısına çıkarlarsa o gün Türkçülük büyük bir utkuya yaklaşır.
  • Bir millet bağımsızlığını, hürriyetini ve sınırlarını kaybedebilir, hatta yıllar boyunca başka bir milletin esareti altında yaşamak zorunda kalabilir ama bütün bu unsurlar o milletin yok olmasına etken olamaz. Ancak kendi dilini kaybetmiş bir millet yok olmaya mahkumdur.
  • Bir millet baraj ve fabrika ile değil, daha önce milli ruh ve ülkü ile kalkınır. Mânen çökmüş bir millete endüstri tesisleri yapmak, ölüye balo elbisesi giydirmeye benzer!
  • Bir millet, büyümek ve iş yapabilmek için kendisinin büyük bir millet olduğu inancını duymalıdır.
  • Bir millet için, büyümekten korkmak kadar ölümcül düşünce olamaz.
  • Bir millet için en büyük tehlikelerden biri, barış ve dostluk afyonu yutarak uyumaktır. Büyümek istemeyen millet küçülmeye mahkumdur. Saldırmayan millete saldırırlar.
  • Bir milletin yürütücü kuvvetine “ülkü” denir.
  • Bir topluluktan ortak ülküyü kaldırın, insanların hayvanlaştığını görürsünüz.
  • Biz bin yıl sonrasına hitap ediyoruz.
  • Biz Türküz. Tarihimize ve en yakın mazimize dayanarak Türküz der ve bundan haklı bir iftihar duyarız.
  • Bize bir gençlik lazımdır. Temelinde cehalet, duvarlarında riya, tavanlarında dalkavukluk bulunmasın.
  • Bize düşman olana düşman olduğumuz için kimse bizi ayıplayamaz.
  • Bize lazım olan gençlik bir fırka veya zümre gençliği değildir. Biz fırka ve şahsiyetlerin ebediliğine kani değiliz. Her şeyden üstün, her şeyden önce bir Türkiye vardır. Biz Türk Gençliği istiyoruz!
  • Bize Turkuaz salonlarında hocalarına kasidekâr nutuklar söyleyen genç lazım değildir. Köye inen, fışkı ve toprak kokularına alışkın nasırlı köylü eli sıkacak, onu bıkmadan dinleyecek genç lâzımdır.
  • Bize yalnız dans etmesini, iyi giyinmesini, kur yapmasını ve aşık olmasını bilen gencin lüzumu yoktur. Bize bugün mesleğinde usanmadan çalışacak, yarın hudutta göz kırpmadan ölebilecek genç lazımdır.
  • Bollaşanın değersizleşeceği unutulmamalıdır.
  • Bozkurttan çakallar, köpekler ve tilkiler korkar. Kendi mefâhirine düşman olanın bu âdi hayvanlardan ne farkı olabilir ki?
  • ...Bu gidişle korkarım, Türkiye'de Atatürk'ü savunan bir ben kalacağım. Çok aşırı ve haksız bir Atatürk düşmanlığı propagandası yapılıyor.[9]
  • Bugünün din bilginleri artık dini başka türlü açıklıyor ve Tanrı'nın bazı kimselerin yani peygamberlerin gönlüne vahiy yoluyla ilhamlarda bulunduğunu kabul ediyorlar. Din kitaplarındaki tarihi ve ilmi yanlışları da ilhamı alanın insan olmasıyla tevil ediyorlar. Zaten böyle olmasaydı din kitapları insanlığın sonuna kadar değişmeyecek hakikatlerle dolu olur, insanlığın geleceğini ve geleceğindeki tehlikeleri açıklar ve mesela zararı nispeten az olan alkol haram edilirken ondan on kat tehlikeli olan tütün ve hele eroin hakkında sükût edilmezdi. Tanrı günün birinde insanların tütünü ve eroini bulup kullanacaklarını, bunun büyük bir felaket olduğunu bilmiyor muydu? Milyarlarca yıl sonraki kıyamet haber verildi de neden birkaç yüzyıl sonraki zehirlerden söz edilmedi? Çünkü din, ilahi ilhamla olsa bile sosyal bir müessesedir ve her peygamber de nihayet kendi bilgisi ve görgüsü kadar düzen ve yasak koymuştur. Kumar, içki ve her türlü fuhşiyatla yozlaşmış, karılarını değiştiren ve kız çocuklarını gömecek kadar vahşet gösteren bir toplumda Muhammed'in başka türlü davranmasına imkân yoktu. Onlara korkunç cehennem azapları gösterecek ve dünyada doğrulukla yaşayanlara da öte âlemde köşkler, Kevserler yiyecekler, güzel huri kızları vaad edecekti.[8]
  • Bugünün kaba maddeciliği arasında Türk ülküsü sararmış, küllenmiş görünüyor. Maddecilik hastalığı geçtiği zaman, o yine parlayacaktır. Onun için Türk ülküsüne sarılmaya mecburuz.
  • Bu memleket geri zekâlılarla, delilerle, ruh hastalarıyla doludur.
  • Bu memlekette Türkçülük fikri bir gün mutlaka muzaffer olacaktır. Irkımızın yaşaması için de birinci şart budur. Beni hayata bağlayan en büyük bağ bu inançtır.
  • Bu yurt baştan başa şehitler ve gaziler diyarıdır. Bu vatan bir boydan bir boya tunç heykeller otağıdır. Ne hain komünistin propagandası, ne kahpe Yahudi’nin casusluğu, ne sinsi melez vatan hainlerinin çirkefliği bu tunç heykelliği, bu sarp yalçınlığı deviremez!
  • Bu topluma yıllardır iyi, insanca, erdemli ve Türkçü olarak ne verildi? Hiç!… Ama rezalet, rezilet, kepazelik adına ne varsa, ne kadar yalan akla gelirse bilim, sanat, ilerilik diye hepsi sunuldu. Kıyıcılığa hak denildi. Milletin çoğunluğuna “kuyruk” adı takılarak aşağılandı. Bir zümrenin ahlâksızca ihbarıyla dört yüz bin kişinin tutuklandığı zamanlar oldu. “Türkiye halkları” diye bağırıp soygunculuk yapan gerizekâlı bir anarşiste “ikinci Atatürk” diyen haysiyetsiz insanlar görüldü. Atatürkçülükten başka hiçbir prensip tanımadıklarını söyleyenler, Atatürk’ün adını unutturmak için elinden geleni yapan, para ve pullardan, resmî dairelerden resimlerini kaldırtan, mezarını yaptırtmayan İnönü’yü millî kahraman ilân ederek Anıtkabir’e gömdürdü. Millî düşmana kardeş diyen alçaklar çıktı.[10]
  • Büyük adam hususi hayatında da yüksek ve temiz olan adamdır. Birtakım meziyetleri bulunan bir rezil hiçbir zaman büyük değildir.
  • Bütün dünyada yurt düşmanlarına müsamaha gösteren, hatta onlara mevki ve salahiyet veren tek ülke Türkiye’dir!
  • Büyümek istemeyen bir millet küçülmeye mahkumdur.
  • Çocuklar, sosyalist ve hümanist safsatalarla, bütün insanların kardeş olduğu masalıyla yetiştirilirse bugün örneklerini tümen tümen gördüğümüz bir ahmaklar yığını peydahlanır ve on Türk büyüğünün adını saymaktan aciz olan güruh, tanınmış artistlerle profesyonel futbolcuların adını bülbül gibi saymakta eşsiz bir kabiliyet gösterir.
  • ...Çünkü biz artık insaniyet ve barış değil, milliyetçilik ve savaş istiyoruz. İnsaniyetperverlik köpekliktir. İnsaniyet milliyetçilikle asla uyuşamaz. İnsaniyetperverlik yüksek gurur ve haysiyet duygularına zıddır. İnsaniyetperverlik domuz katolik papazının ve sinsi protestan misyonerinin kendi alçakça maksatlarına âlet edindikleri bir tuzaktır. Hayır! Biz barışta da değiliz. Biz savaşçıyız...[11]
  • Davanın adamı olmak gerekir.
  • Demokrat Parti'nin iktidara geçince Türkçe ezanı yine Arapçalaştırması samimî kanaatinden değil, oy toplamak kaygısındandır. Aşırı Kemalist olan ve dinle ilgisi bulunmayan Celal Bayar'ın bunu isteyerek yaptığı veya yaptırdığı söylenemez. Bununla ileriki seçimleri teminata almak istemiş ve almıştır.
  • Demokratik rejimde kalmaya kararlı oluşumuz, demokratik olmayan eski tarihimizi ve bize övünç veren kahramanlarımızı saygı ile anmamıza engel olamaz.
  • Dış Türklerle ilgilenmek emperyalizm değildir. Kendi eliyle imparatorluğunu tasfiye eden Fransa, Kanada’daki 7 milyon Fransız’la birleşmek istediği açığa vurmakta çekinmedi ve zamanımızın büyük ve ileri görüşlü devlet adamı olan Başkan De Gaulle, Kanadalı Fransızlar hakkındaki emellerini bizzat, Kanada’da söyledi.
  • Dil, bir milletin en değerli malıdır.
  • Dil; bir milletin sembolüdür. O milleti bir arada tutan ve yok olmasını engelleyen biricik faktördür.
  • Dün sultanlara taptığı zannolunan bu millet, milli mevcudiyetini tehlikede görünce bir kumandanın emri altına girmiş, hayatını ortaya atarak istiklalini ve istikbalini kazanmıştır.
  • Dün tembelliğinden bahsolunan bu millet, kendine göre en ağır vergileri ödeyen millettir.
  • Dünya binbir türlü süt emmiş insanlarla doludur. Ayrıca her insan az veya çok inek sütü de içmiştir. Demek ki her insanın bir anası, bir de inek süt anası var. Tabiî her ineğin bir öküz kardeşi olur. Şu halde her insanın da bir öküz dayısı var demektir. İnsanların niçin zeka ve insanlık dışında hareket ettikleri anlaşılıyor değil mi? Her insan bir öküzün yeğenidir. Oğlan dayıya, kız halaya çeker derler. Herhalde bazı insanlar, süt dayılarına fazla çekiyorlar. Bundan da cihanın huzursuzluğu doğuyor.
  • Dünyadaki bütün milletler, yabancı devlet hakimiyetinde kalan soydaşlarını kendileriyle birleştirmek için silahlı ve silahsız savaşlar yaparlar. Bunun adı emperyalizm değildir, irredantelizmdir ki makbul bir davranıştır.
  • Dünyanın hiçbir yerinde, yüzde on gücenecek diye yüzde doksanın kendi düşüncelerini ve çıkarlarını açıkça ileri sürmekten alıkonmak istenmesi görülmüş değildir.
  • Dünyaya yayılmaya çalışmak, dünyadan silinmek korkusunun tepkisidir.
  • Emperyalizm bir milletin başka milletleri hükmü altına alması demektir.
  • En büyük kahramanlığı yapsanız bile en küçük karşılığını beklemeyiniz.
  • En büyük Türklerden birisi olan Yıldırım Bayezid’in anası Türk değildir. Hangi Türkçü onu Türklük kadrosundan çıkarmıştır veya çıkarabilir? İstiklâl Marşı şairi Mehmet Akif’in babası Arnavut, ülküsü de Türkçülüğe aykırı olan ümmetçilik olduğu halde hangi Türkçü Mehmet Akif için Türk değildir demiştir? mesele Yıldırım Bayezid veya Mehmet Akif kadar Türk olabilmektir.
  • Ermeniler, hâlâ Amerika, Fransa ve Lübnan'da Türkiye aleyhinde yoğun bir propaganda faaliyetinde bulunur ve büyük Ermenistan hülyası ardında koşarken, bizim de milletçe uyanık bulunmamız, Ermeni'nin, artık ebedî düşman olduğunu kabul ve teslim etmemiz gerekir. "Maziyi unutalım, kardeş olalım!" demekle hiçbir mesele çözülmez; hiçbir düşmanlık giderilmez. Düşmanı dost sanmak kadar tehlikeli yanlış yoktur.
  • Evet... Kürt kalmakta direnir, dört beş bin kelimelik o iptidaî dilleriyle konuşmak, yayın yapmak, devlet kurmak istiyorlarsa gidebilirler. Biz bu toprakları oluk gibi kan dökerek; Gürcülerin, Ermenilerin, Rumların kökünü kazıyarak aldık, yine oluk gibi kan dökerek Haçlıların savaşçı şövalyelerine karşı savunduk. Kürtler 1839 yılına kadar askerlik bile yapmadılar. Viyana’dan Yemen’e kadar her yerde Türk ırkının kanı sebil gibi akarken onlar yaşadıkları dağlarda ve köylerde keçilerini güttüler ve fırsat buldukça hırsızlık ve yağmacılık ederek yaşadılar. İran’la yaptığımız savaşlara yardımcı diye geldikleri zaman da daima fırsat kolladılar ve Türk ordusunun yenildiği çarpışmalarda bu sefer İran’la birleşip onu vurmaktan geri kalmadılar. Birinci Cihan Savaşı’nda bize topyekûn ihanet eden Ermeniler, yerleşik Türk halkını vahşi bir kırgınla bitirmeseydi ve dağlarda, sarp köylerde yaşayan Kürtler bu kırgından kurtulmuş olmasaydı bugün çoğunlukta oldukları illerde de azınlık olarak kalmakta devam edeceklerdi. Fakat yüzde yüz çoğunlukta olsalar bile Türkiye’nin herhangi bir bölgesinde devlet kurmak hayalleri, hayal olarak kalacaktır. Yunanların Bizans, Ermenilerin Büyük Ermenistan kurmak hayalleri gibi… Onun için Türk milletinin başını belaya sokmadan, kendileri de yok olmadan çekip gitsinler. Nereye mi? gözleri nereyi görür, gönülleri nereyi çekerse oraya gitsinler. İran’a, Pakistan’a, Hindistan’a, Barzani’ye gitsinler. Birleşmiş Milletlere başvurup Afrika’da yurtluk istesinler. Türk ırkının aşırı sabırlı olduğunu, fakat ayranı kabardığı zaman Kağan Arslan gibi önüne durulmadığını, ırkdaşları Ermenilere sorarak öğrensinler de akılları başlarına gelsin.
  • Eski topraklarımızı kurtarmak isteğimiz emperyalizm ise emperyalistiz. Türkistan’ı, İdil-Ural’ı, Azerbaycan’ı, Kafkasya’yı, Kırım’ı ve Türklerin yaşadığı başka yerleri istemek emperyalizm ise kutlu bir düşüncedir.
  • Ey ahmaklar! Ey kafası işlemeyenler! Ey hainler! Fikir özgürlüğü anayasa, şeref, vatan, ahlâk ve millî çıkarlar düzeni içinde olacaktır. Türk devletini başka bir devlete bağlamak isteyen fikir, Türkiye'yi bölmek isteyen fikir, aileyi kaldırmak isteyen fikir, insanların güneşe tapmalarını isteyen fikir, fikir değildir. Kabul olunamaz, savunulamaz. Hürriyet kötüye kullanılıyor. Fikirlerde ve davranışlarda gittikçe artan hafiflik ve hatta cıvıklık göze çarpıyor. Mutlakiyet, meşrutiyet ve cumhuriyetten umduğumuzu bulamadık. Bir de "ciddiyet" ilân olunsa da onu denesek, nasıl olur?[1]
  • Fahişeler vardır, namustan bahseder. Kanaatini ve kalemini satmışlar vardır, vicdandan dem vuru. Vurguncular vardır, ağızlarından fazilet sözü düşmez. Çifte pasaportlular vardır, vatan diye haykırır. Palikaryalar vardır, kahramanlık iddia eder. Bazı iyi niyet sahipleri de bunların hepsine inanır. Gel de bu insanların arasında huzur içinde yaşa.
  • Fakat ey Türk Gençliği, sana soruyorum: Sen Arap Muhammed’in mezarını artık bıraktıktan sonra senin Kâbe’n Çanakkale, Sakarya ve Dumlupınar değil midir?[12]
  • Fazilet temelleri üzerine kurulan devletimizin birkaç kara gün geçirmesi onu asla sarsıp deviremez. En güzel şiirlerdeki birkaç vezin veya kafiye aksaması nasıl o şiirin güzelliğine engel değilse, bir iki çelme de bu devleti mazideki ve ilerdeki ululuğundan alıkoyamaz. Bu devlet ve vatan büyüyecektir. Çünkü uğrunda ölmeye hazır olanlar var.
  • Fedakarlık insanları da, milletleri de asilleştirir, kahramanlaştırır.
  • Geçmişi anmak insanlara mahsus bir iştir. Hayvanlar geçmişi düşünmez. Onlar yalnız içinde bulundukları ânın kaygısındadır. “Geçmiş” ne kadar kusurlu olursa olsun bugün ve yarın için vereceği derslerle, göstereceği ibretlerle ihmaline imkân olmayan bir kitap, insanlara milletlerin güç kaynaklarından biridir. Bundan dolayıdır ki bir millete geçmişini unutturmak onu yok etmenin ilk şartıdır.
  • Geçmişini hor gören bir millet, ancak şerefsiz insanlardan kurulu bir topluluk olabilir.
  • Gerçekten Türkçü olmak kolay değildir. Her önüne gelen Türkçü olamayacağı gibi, her Türkçüyüm diyen de Türkçü olamaz.
  • Gittikçe uyanan milli şuur karşısında gafiller ve hainler, Türk milletini daha çok aldatamayacaklardır. Kızılelmanın yolunu kapatamayacaklardır.
  • Günümüzde milleti bahtiyar edecek bir siyaset tutumundan çok, tehlikelerden kaçınıp yalnız içinde bulunulan günü düşünmek prensibi alıp yürümüştür. Atatürk’ün çok hesaplı ve gerektiğinde çok atılgan siyasetine karşılık İsmet İnönü sadece hesaplı, hesabında da kendisini yanlışlara götürecek kadar ihtiyatlı siyaseti ile devleti yürütmeye çalışmıştır.
  • Hakkımda türlü türlü sözler söyleyen insanlara ve hakiki fikrimi soranlara şunu söylemek isterim ki ben ne faşistim, ne demokratım. Ben, yabancı kaynaklı hiçbir fikri benimsemeye tenezzül etmeyecek kadar millî şuur ve gurura malik bir Türk’üm. Siyasi, içtimai mezhebim Türkçülüktür.
  • Hakkımızı, atalar mirasını istiyoruz. Alacağız da…
  • ...Hamit Şevket bunları biliyor mu? Bilmiyorsa benim Hitlerizme tabi bir adam olduğuma nereden hükmeder? Saçlarım benzermiş... Bu ahmakça iddia yıllardan beri birçok budalalar tarafından aleyhimde delil gibi kullanıldı. Hatta evimde Hitler'in resminin asılı olduğu bile söylendi. Ben, dışardan gelmiş hiçbir fikri kabul etmeğe tenezzül etmiyecek kadar milli gurur ve şuura sahip olduğumu, içtimai mezhebimin Türkçülük olduğunu vaktiyle yazarak ilan ettim. Daha ne yapabilirim? Saçım Hitlerinkine benziyormuş diye beni Hitlerci sanacak kadar budalalık gösteren binlerce, belki onbinlerce zavallıya ayrı ayrı mektup yazamam ya... Hamit Şevket asla unutmasın ki bu vatana bağlılıkta kendisini benimle bir tutamaz. Çünkü ondan fazla olarak ben bu toprağa ecdadımın kanı ve hatırasıyla bağlıyım.
  • Haritalarda ırkımızın yaşadığı yerlere baktık, milletimize fenalık edenleri tarihte okuduk ve milli kini ateşten damgalar gibi kalbimize yazdık.
  • Hayat savaştır. Ölümden korkanlar yaşamasın.
  • Hayvan nevileri arasında bir kör sıçan vardır ki günde kendi ağırlığının iki üç misli yemek yemezse ölür. Yunanistan, galiba o kör sıçanın neslinden gelmektedir.
  • Hem duyguya, hem de düşünceye dayanan milli şuur, bir milletin manevi kuvvetlerinden en önemlisidir.
  • Her iman ahlaka yürüyeceğine göre, Türkçülük’de de sağlam bir ahlakın bulunması birinci şarttır.
  • Her Türkçü, bulunduğu yerin görevini inançla yaparsa, Türkçülük ülküsü sağlamlaşır, Türklük güçlenir.
  • Her yarış bir davadır. O davanın adamı olmak gerektir. Halterci ile güreşçinin koşuda işi ne? Onlar koşuya elverişsiz gövde yapılarıyla yarışabilirler mi? Halter ve güreş de spor olduğu için onları yarış sporu ile karıştırmak ne büyük gaflettir. Yük kaldırmak başka, koşmak başkadır. Ağırlık kaldıran adam halterci olabilir fakat yarışçı… Asla!…
  • Herhangi bir devlette yaşayan Türkler’le ilgilenmek o devleti gücendirir, tedirgin eder, kızdırır diye âdeta cihan Türklüğü inkar olunmuştur.
  • Herkes barıştan söz ettiği halde herkes savaşıyor. Çünkü herkes kendi yarınını, öbür gününü, daha uzak geleceğini emniyete almak istiyor. Çünkü kimse kimseye güvenmiyor. Çünkü herkes birbirinden korkuyor.
  • Irkçı değil misin? Irkçılığa düşman mısın? Öyleyse sen günün birinde Atenagoras’ı Türkiye Cumhurbaşkanı görmekte sakınca bulmazsın. Belki de Batı Hıristiyan dünyasının sevgisini ve yardımını kazanırız diye düşünürsün. Sen bir Yahudi sarrafın maliye bakanı olmasına ses çıkarmazsın. Kendi kesesini doldurmasına ve İsrail’e transferler yapmasına rağmen bütçeyi kabartacağı için sevinç bile duyarsın. Hattâ Kürt devleti kurmak için bunca Türk’ün kanına giren Şeyh Said’in torunlarından birinin başbakan veya devlet bakanı olmasına da ses çıkarmazsın. Sen yalnız Türkçülüğe karşı çıkar, Türk ırkçılığını yerer, Turancılığa düşmanlık edersin. Çünkü sen ya Türk ırkına yüzyıllarca kölelik etmiş bir milletin mensubu yahut da beyni işlemeyen, yobazlaşmış, okuduğunu sindirememiş bir budalasın.
  • Irkî asaletimiz, enerjimiz ve insanlık meziyetlerimize dünya milletleri ve büyükleri hayran kalırken, bizim kendi milletimizi hiçe saymamız ve kendi kabiliyetlerimizden ümit kesmemiz eğer fena bir kasda makrunsa alçaklık, böyle bir niyete matuf olmadan inanılmış ise kör gözlü bir budalalıktır.
  • İdam bir şeyi halletmezmiş. Caniyi bağışlamak neyi halleder? Aklı ermiyorsa öğretelim: En azından, adaleti yerine getirir ve devleti ortadan kaldırmaya kalkışanların cür’etlenmesini önler.
  • İki millet arasındaki gerginlik ikisi arasında kalmıyorsa bunun sebebi, o ikisi arasındaki savaş sonunda doğacak durumun şu veya bu milletleri de başka açılardan ilgilendirecek nitelik taşımasıdır.
  • İktidar, iktidarda kalmak için haksızlıklar yapmış, muhalefet bundan şikayet etmiştir. Sonra, Muhalefet iktidara geçince aynı haksızlıkları kendi yapmaya başlamış, bu sefer evvelce haksızlık edenler aynı haksızlığa uğrayınca feryadı göğe yükseltmişlerdir.
  • İktisadi doktrinler çabuk değişir, değişmeyen prensipler, milliyetçilik prensipleridir.
  • İlim ve hakikat, siyasetin oyuncağı olamaz.
  • İlk düşüneceğimiz şey: Türkiye’de Türk Kültürü’nü hakim kılmak, yabancı tesirleri silkip atmaktır.
  • İmanla, ümitsiz hastalar bile iyileşiyor.
  • İnsan meziyet sahibi olmaya mecburdur.
  • İnsanlar iktidara geçmek için partiler kurarak çalışırlar. İktidara geçmek oy kazanmakla mümkün olduğu için oy sahiplerinin fikrini ve gönlünü almaya uğraşırlar. Bunu sağlamak için taviz verirler, propaganda yaparlar, kendilerini beğendirmeye çabalayıp bol bol da yalan söylerler. Hatta rakiplerine iftira attıkları da olur. Bu, bütün dünyada böyledir. Bizde “İttihat ve Terakki”, “Hürriyet ve İtilaf” partileri arasındaki iğrenç ve ahlaksızca mücadeleyi bir tarafa alıp cumhuriyet çağına, onun da Halk Partisi ile Demokrat Parti arasındaki savaş zamanına göz attığımız zaman karşılaştığımız manzara şudur: İktidar, iktidarda kalmak için haksızlıklar yapmış, muhalefet bundan şikayet etmiştir. Sonra, muhalefet iktidara geçince aynı haksızlıkları kendi yapmaya başlamış, bu sefer evvelce haksızlık edenler aynı haksızlığa uğrayınca feryadı göğe yükseltmişlerdir.[13]
  • İnsanlar okunmamış birer kitaptır. En basitleri hakkındaki hükmü bile tamamının okunmasına bırakmalı. Biraz derince olanların ise, iyice okunduktan sonra üzerinde az veya çok düşünmek lâzım.
  • İnsanları insan yapan, büyük bir düşüncenin ardından koşmalarıdır. İnsan, şeref için ve muhteşem saydığı bir gaye için ölmesini bilen yaratıktır.
  • İslam birliği taraftarlarına göre Türkler, Müslüman bir millet oldukları için müslümanca adlar almalıdır. Türklerin İslam olmazdan önce kullandıkları adları almak yanlıştır, Müslümanlığa aykırıdır. Dünyada bundan daha yanlış ve iptidai düşünce olamaz. İslam adları denen adlar Arap adlarıdır. Bunların hemen hepsi de İslamlıktan önceki zamandan beri Araplar arasında kullanılmaktadır. Yani küfür ve cahiliyet zamanından kalmadır. Anlamı bilinmeyen kelimeleri çocuklarımıza takmakta maddi veya manevi hiçbir kazancımız yoktur. Aksine, milli ruh bakımından kaybımız vardır. Hele Müslüman adları arasında Yahudilerden Araplara geçen Musa, İsa, Süleyman, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup, Yusuf, Harun, Davud gibi adlar bizim Türkçe adlarımızla ölçüştürülebilir mi? Hayvan adıdır diye Bozkurt’a, Alparslan’a, Ertuğrul’a itiraz edenler Muaviye’nin “Uluyan Dişi Köpek” ve Osman’ın “Yılan Yavrusu” demek olmasına ne buyururlar? Araplarda yalnız şahısların değil, boyların da hayvan adı aldığı vardır. Mesela bir kabilenin adı “Beni Kelb” yani “İtoğulları”dır. Kadın adları da öyledir: Ayşe “Yaşar”, Fatma “sütten kesilmiş”, Hatice “Vaktinden önce doğmuş”, Zeynep “tombul” demektir. Hele Türkler’in islamiyetten sonra büyük devlet kurabildikleri iddiası ise sadece gülünçtür. Çin seddinden Avrupa ortasına kadar uzanan büyük ve şanlı Kun Devleti yedi yüzyıl sürmüş; Çin’den, Doğu ve Batı Roma’dan haraç almıştır. Basit bir barbar topluluğu ne bu kadar uzun yaşayabilir, ne de bu büyük ve medeni devletleri vergiye bağlayabilirdi. Kora’dan Kırım’a kadar iki asır süren ve adı sanı Çinlilerin, İranlıların, Arapların ve Batı Romanın hatırasında büyük bir iz bırakan teşkilatlı ve demircilik üstadı Gök Türklerle maddi medeniyet alanında Uygurlardan ve içinde kalabalık Müslüman Türklerin bulunmasına rağmen islami karakterde bir devlet olmayan, tarihin en büyük imparatorluğu, Çengiz Han Devletinden uzun boylu konuşmaya lüzum yok. Bu kadar sözden maksat, Türklerin büyük devlet ve medeniyet kurmak için Müslüman olmaya ihtiyaçları bulunmadığının tesbitidir. Tarihi gerçek şudur ki: Türkler Müslümanlık sayesinde değil, Müslümanlık Türkler sayesinde yükselmiş ve yaşamıştır.[14]
  • İslam Birliği ve kardeşliği kuruntudur. Dinin baş unsur olduğu çağlarda bile gerçekleşmemişti. Bundan sonra, araya bu kadar ihanet ve düşmanlık girdikten sonra asla gerçekleşmeyecektir. Gerçekleşecek olan birlik İslam birliği değil, Adalar Denizinden Altayların ötesine kadar Türk birliği olacaktır.
  • İslam beynelmilelciliği davası güdenler de hep milliyetçi olduklarını söylerler. Türkçülük bu türlü eksik ve yanlış milliyetçiliklerin hepsini reddeder.[13]
  • İslam düşüncesinde sömürgecilik vardır. Ülkeler fethetmek, bu ülkeyi haraca bağlamak sömürmekten başka bir şey olmadığı gibi bütün beşeriyet de tek ümmet değildir. Peygamber "ümmetim" diyerek yalnız Müslümanları kastetmektedir ve İslam geleneğine göre mahşerde yalnız kendi ümmeti için şefaat edecektir. Herhalde Lenin'in cennete girmesi için Tanrı’ya ricada bulunmayacaktır ama Pasteur veya Koch'la Hasan Bağcı arasında tercih yapmak durumuna düşse ilk iki gâvuru seçeceği muhakkaktır.
  • İslamiyet ırk ve renk tanımazmış. Komünizm de tanımıyor. Amerikan anayasası da tanımıyor ama gerçekte bu fark daima vardır. İslamiyet’in ırk ve renk tanımadığı çağlar bir daha dönmemek üzere geride kalmıştır. Birinci Cihan Savaşında, İslam kardeşlerimiz Arapların İngilizlerle birleşerek Türk ordularını nasıl arkadan vurduklarını unutmadık. Bu Arap ihanetinin başında Peygamber soyundan gelen şerifler bulunuyordu ki bunlardan birinin hatıraları Hayat Tarih Mecmuasında tefrika edilmektedir.[8]
  • İslamiyet Türkler sayesinde yaşadı ve yükseldi. İslamiyet Türkleri değil, Türkler İslamiyeti yüceltti. Biz İslam olmadan önce de büyüktük. Keramet İslamiyet’te olsaydı her Müslüman millet yükselirdi. Hele tarafımızdan birkaç kere tekrarlandığı gibi İslamiyetten önce büyük devlet olan İran İslam olduktan sonra bugünkü durumuna düşmezdi.[8]
  • İstek ve inanç, her güçlüğü devirir.
  • Kalem, fırça, mermer nedir? Birer oyuncak! Şaheserler süngülerle yazılır ancak!
  • Kemalizm denilen muazzam safsata kısmen Fransa, kısmen İtalya ve Rusya'dan alınmak suretiyle dış alemin bir değil, birkaç merkezine birden bağlı olan, bu suretle diğerlerinden daha çok ve karmakarışık bir şekilde dışarıya bağlı bulunan bir ucubedir.[15]
  • Kendimize dönelim. Ahlak, edebiyat, musiki, giyim, zevk, yemek, eğlence, hukuk, aile, adet, anane ve her şeyde milli olalım.
  • Kendi ulularımızı aydınlığa çıkararak onlara gereken saygıyı göstermeden önce başkalarının büyüklerini saygılamak, hatta onlar için en küçük bir ilgi göstermek ataların hatırasına saygısızlıktır. Önlenmelidir.
  • Kıbrıs davası er-geç bir çözüm yoluna girecektir. Nasıl gireceğini bilemiyoruz. Çünkü bizim için Kıbrıs davasının çözümü, ancak Kıbrıs’ın Türkiye’ye katılmasıyla mümkündür. Bugün bu kadarı olamayacaktır ama, Türkçülük ülküsüyle yetişen bir gençlik var ki, onlar yarın bu ülküyü gerçekleştirirler.
  • Kızılelma, Türk milletinin manevi besinidir. Açlar yiyecek bulamadıkları zaman nasıl faydasız, zararlı, hatta zehirli nesneleri yerlerse; Türk milleti de “Kızılelma” kendisine yasak edildiği için marksizm ve kozmopolitizm gibi zararlı ve zehirli fikirlere el uzatıyor.
  • Kızılelma ülküsüne “tehlikeli maceracılık” diyenler, bugünkü Araplar ile Yahudiler’e bakıp düşünmelidirler. Hele Yahudiler 2000 yıl önce kaybettikleri vatanlarını yeniden ele geçirmek ve yalnız kitaplarda kalmış olan İbrani dilini diriltip bir konuşma dili haline getirmek uğrundaki çalışmaları ile dünyaya örnek olmuşlardır.
  • Kızılelma ülküsünün gerisinde savaşlar ve büyük sıkıntılar görüp de korkanlar bulunabilir. Kendi rahatı ve keyfi kaçmasın diye insanlık davası (!) güdenler, ülküyü inkar edenler her zaman, her yerde çıkabilir. Fakat bir milletin içinde büyük bir çoğunluk milli ülküye inandıktan sonra, geri kalanlar da ister istemez bu milli akıntıya uymaya mecburdurlar.
  • Komünistlikten hüküm giymiş olanlar, Türk milliyetçiliğinin kökünü kazımak için kampanya açmış olan partiler, İslam beynelmilelciliği davası güdenler de hep milliyetçi olduklarını söylerler. Türkçülük bu türlü eksik ve yanlış milliyetçiliklerin hepsini reddeder.[16]
  • Komünist, vicdanını Yahudi “Marks”a satmış olan vatansız serseri demektir. Amele diktatörlüğünün kurulduğu yerde cennete varılmış olduğunu zanneder. O, bazen bu zannında samimi olan bir aptaldır. Bazen de samimi değildir, aldatmak için böyle söyler. O zaman da kalleştir. Komünist, dünyada patronla işçi arasındaki hukuk nusavatsızlığını halletmek için ortaya atıldığını söyler. Bunun için de ilk yaptığı iş dinleri, milliyetleri, vatanları inkar etmektir. Komünist, dünyadaki bütün meseleleri “mide” ile izah etmek gayretindedir. Ona göre “milliyet” midesi dolu olanların, midesi boş olanları kullanmak için vasıta ettiği bir tuzaktır. Milliyetler kalkarsa dünya cennet olacaktır. Türkiye’deki komünistlerin çoğu Türk değildir. Asıl milliyetlerini kaybederek Türkleşmiş melezler veya gayrı Türklerdir.
  • Komünizm, artık bütün dünya ve bilhassa bizim için iktisâdî bir fikir veya toplumsal bir düzen olmaktan çıkmıştır. Komünizm bugün, yalnız moskofçuluk demektir. Fransız ve İtalyan komünist partileri şeflerinden Filipin komünist liderlerine kadar hepsinin, kendi vatanları aleyhinde en utanmaz ve iğrenç bir dille söyledikleri "Kızıl Ordu memleketimize girerse onunla birleşiriz" sözü, komünistin bir fikir veya parti adamı değil, Moskova ajanı, Rus casusu ve moskofçu olduğunu ispata yeter. Tarihin hiçbir çağında insan ruhunun bu kadar sefilleştiği ve bu kadar çok vatan haininin çıktığı görülmemiştir.
  • Komünizm, ruh ve seciye bakımından soysuzlaşmış binlerce casusu bulunan bir Moskof emperyalizmidir.
  • Komünizm, yoksulluk, gerilik ve bilgisizlik bataklıklarından açan bir çiçektir.
  • Kur'an "âlemlerin sahibi olan Tanrı'ya hamd ederim" diye başlamaktadır. Belli ki bu söz de Muhammed'indir. Çünkü Tanrı, kendi kendisine hamd etmez. Müfessirler her ne kadar Tanrı "böyle diyin" demek istemiştir yolunda tevillere geçmişlerse de Kur'anın sonundaki küçük sûrelerde olduğu gibi, sûrenin başına bir "söyle, de ki" hitabını eklemeyi Tanrı düşünmez miydi? [8]
  • Maddileşmiş bir insan vatan için ölür mü? Bencil bir insan muhtaçlara yardım eder mi? Milletine inanmayan bir adam yabancı ile işbirliği yapmaz mı? Erdemi gülünç bulan birisi çalıp çırpmaz mı?
  • Malatya’nın bir köyünde, Şaban adlı bir öğretmen hem Atatürk büstünü kırdı, hem de Türk bayrağını yırttı. Bu öğretmen akıl hastası değilse, yaptığı işin üzerinde iyice durulmalıdır. Çünkü bir insan siyasi ve dini inançları veya dar görüşlü taassubu yüzünden Atatürk’e düşman olsa bile Türk bayrağına hakaret etmenin hiçbir tevili ya da hafifletici sebebi olamaz. Bundan dolayıdır ki, Şaban adındaki bu öğretmenin kanını ve soyunu araştırmakta, siyasi inançlarını incelemekte fayda vardır.[1]
  • ...Mesela Cenabı Mevlana'nın, Şemsi Tebrizi ile şu bir türlü izah olunmayan halvet âlemlerinin ilmi ve tasavvufi manasını, bununla beşeriyetin nasıl irşad olunduğunu, Şemsi Tebrizi Hazretlerinin nasıl ve neden kaybolduğunu, şimdi göğün kaçıncı katında ikamet buyurduğunu anlatıp bizi aydınlatsalar meslek-i kavim-i tasavvufa çok büyük bir hizmette bulunmuş olurlar. Bundan başka Cenabı Mevlana'nın Şemsi Tebrizi Hazretlerine, tıpkı sevilen bir kadına hitap eder tarzda şiirler yazmasının hikmetini ve küçük oğlanı mezesiyle birlikte çağırmanın ne demek olduğunu anlatsalar...[17]
  • Milleti yapan unsurlardan biri de din olduğuna göre, Türkler’in dini üzerinde de durmaya mecburuz. Hiç şüphe yok ki, Türkler’in dini müslümanlıktır. Eski dinimiz olan Şamanlık’dan da bazı unsurlar alarak bir Türk müslümanlığı haline gelen bu din, on yüzyıldan beri bizim milli dinimiz olmuştur.
  • Milletimiz ne fedakarlıkta, ne milletseverlikte, ne yaratıcılıkta ve ne de müminlikte hiçbir milletten geri değil ve hatta ileridir.
  • Milletleri millet yapan, uğrunda ölecekleri yüksek ülkülere bağlanmış olmalarıdır.
  • Milletler fedakar fertlerin çokluğu nisbetinde yükselir.
  • Milli ahlak; bizim için cephelerde kan döken, tarlalarda alınteri akıtan ve nihayet bütçemizi doldurmak için kesesini boşaltan halkımızın, malına ve canına göz dikmemektir. Onun için çalışmayı, kendimiz için çalışmaktan üstün tutmaktır.
  • Millî ahlâkın mezbahası olan bar, meyhâne, balo gibi yerler ve güzellik kraliçesi seçimi gibi rezâletler Türkiye’de yasak edilmelidir. Medeniyet bunlar değildir. Bunlar medeniyetin kanalizasyonlarıdır.
  • Milliyetçiliğin zamanı geçmez, dünyada milletler ve diller kaldıkça, milliyetçilik de kalacaktır.
  • Milli çıkarı arkaya atıp da tarafsız davranmaya kalkmak, gerçekte tarafsız olmak değil, karşı tarafların yanında yer almak demektir. Aydınların bu türlü gafletlerini milletler çok acı şekilde çeker.
  • Milliyetçilik Bolivya dağlarında öldürülen Arjantinli maceracı serseri Che Guevara için zırlayıp da, sıra Kazak kahramanı Osman Batur‘a gelince susmak hiç değildir!
  • ...Milliyetçilik ise vaad etmiyor. Yalnız istiyor. Gelecek nesiller için, yarın için istiyor ve sadece gözleri kamaştıran bir tablo çiziyor.
  • Muhammed'in de peygamber olmadan önce Kureyş putlarına kurban kestiği ve Halife Ömer'in amcazadesi Zeyd'in kendisini bundan menettiği hakkında İbni İshak'ın siyer parçalarında bir kayıt bulunduğu gibi (bak: İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, cilt I. s. 126) Peygamber olduktan sonraki "Garanik" meselesi de bütün İslam âleminde meşhurdur ve tevil olarak "Şeytan, peygamberin içine girerek onun adına öyle konuştu" demek gibi çocukça bir tevile başvurulmuştur. Peki, şeytan bu karganmışlığı yaparken "âlim" (her şeyi bilen), basir (her şeyi gören) ve habir (her şeyden haberi olan) Tanrı ne yapıyordu? Görülüyor ki saçma sapan tevillerle beşeri zaafları örtbas etmeye imkân yoktur.[8]
  • Muhammed’in yirmi küsur yıl süren peygamberliği sırasında bazı ayetlerin mensuh olduğu yani hükümden düştüğü malumdur. Demek ki yirmi yılda bile hayattaki bazı değişiklikler Tanrı buyruklarını değiştiriyor, Tanrı eski buyruklarını hükümsüz sayarak yenilerini gönderiyor. Peki, hayatın geç ve güç değiştiği 14 asır önceki zamanların 20 yılında bile ihtiyaçlar ve hükümler değişirken gelişmenin çok hızlandığı daha sonraki 14 asırda değişecek hiçbir şey olmadı mı? Bu gibi soruların sonu gelmez. Çünkü sosyal bir müessese olan din, hayatla birlikte yürür. Onu donduran, hayatın icaplarına uydurmayarak toplumu geri bırakan yobazlardır. Yobazlık bütün dinlerde vardır. Hıristiyanlar nasıl İsa’yı babasız doğduğu için Tanrı’nın oğlu sayarak Hıristiyanlığı bir türlü putperestlik haline getirmişlerse, bizimkiler de Tanrı’nın dünyayı sırf Muhammed için yarattığını ileri sürerek aynı şeyi yapmışlardır.[8]
  • ...Nur risalesi (kendi tâbirleriyle risale-i nur) denilen sayıklama kitapları pek çoktur. Beyni örümceklenmiş zavallılar bu sayıklamaları elle yazarak, yahut şapirografi veya taşbasmasıyla çoğaltarak onbinlerce satarlar. Bunu satmak için kasaba kasaba, köy köy dolaşan Nurcular vardır. Bunları satarak sevaba girerler. Sözde Türkçe olan bu sayıklama kitapları, Kürt hamalların fikir seviyesinde yazıldığı için, kimse bir şey anlamaz. Anlamadığı için de, onda gizli hikmetler, yüksek gerçekler olduğu kuruntusuna kapılır. Bir zamanlar bu sayıklamalardan bana da bir tane yollamışlardı. Kendimi zorlayarak okuyabildiğim bir tanesinde, Kürt Said radyodan bahsediyor, dünyanın bir ucundan söylenen bir sözün kutudan duyulmasını kutudaki meleklerle açıklıyordu. İşte, aşağı tabaka ile birlikte doktor, mühendis ve avukatın da şeyhi, pirî olan, kendisinden “efendi hazretleri” diye söz ettikleri Kürt Said’in seviyesi budur.[7]
  • Ortak düşüncesi olmayan toplulukta, herkes, yalnız kendi çıkar ve zevkini düşünür. Böyle bir toplulukta fedakarlık, saygı, nezaket kalmaz. Bencillik, kabalık, rüşvet, iltimas ve namussuzluğun türküsü alır yürür.
  • Osmanlı Hanedanı, Türk tarihindeki ailelerin en büyüğüdür. Tarihî vazifesini şerefle yapıp çekilmiştir.
  • Ölmek yenilmek değil, yüceltmektir şanını…
  • Ölümü seven milletlere, hayat kollarını açar.
  • Partilerde ülkü yoktur. İktidara geçmek veya orada kalmak için en aşırı tavizlerden çekinmezler.[8]
  • Peygamberimizin mezarını korumak için hilkatten beri susuz kalmış kızgın çöllere Türk kanını içirmiş, bir dost imparatorluk uğruna Galiçya dağlarındaki karları kanımızın ateşiyle eritmiş, yanlış hesaplı bir taarruz yolunda binlerce kardeşimizi Kafkas yaylasına gömmüş, eksik irtibatlı bir sevk-u idare yüzünden Dicle grubunu İngilizlere esir ettirmiştik. Bu büyük haile, Türk'ün asırlardan beri, canı istedikçe kurup, kendinden geçtikçe yıktığı imparatorluklardan birini daha devirdi.
  • Peygamberin, çevresindeki ahlak bozukluğunu görerek çareler aradığını, tedbir düşünmek için dağlara çekilip insanlardan uzakta yaşadığını ve ta eski Mısır'dan gelerek Yahudiler'e geçen "tek Tanrı" fikrini akıl ve duygusuyla kabul ederek Arap putçuluğuna karşı çıktığını görüp anlamak için yobaz olmaya, birtakım masallara inanmaya, eski Sümer'den ve Mısır'dan gelip Yahudiler aracılığı ile öteki milletlere geçen inançları ilahi hakikat diye kabul etmeye lüzum yoktur.
  • Sadece hayvanların milliyeti yoktur.
  • Saîd-i Nursî denilen adam, eskiden Saîd-i Kürd-î diye bir takım risaleler yayınlayan, Türkçe bilmez, daha nokta ile virgülün nerede kullanılacağını bilmekten âciz, Şafiî mezhebinden bir Kürttür. Mütareke yıllarında İstanbul sokaklarında millî Kürt kılığı ile dolaşarak caka yapmıştır. Bu cakacı Kürt kendisine “Bedîüzzaman” demekte, müridleri de bu adı bir övünçmüş gibi kullanarak şeyhlerini bu adla ululamaktadır. Bedîüzzaman, “zamanın harikası” demektir. Kürt Said cidden zamanın harikasıdır. Yirminci yüzyıl gibi bir zamanda bu bilgisizliği ve iptidaîliği ile ortaya atılmakta gösterdiği pişkinlikle zamanın harikası, bundan daha fazla olarak da onbinlerce, belki yüzbinlerce Türk’ü ardına takmakta gösterdiği başarıyla gerçekten zamanın bir harikasıdır.[7]
  • Savaş meydanı tenis sahası değildir. Anadolu yaylasında boğuşmak Paris sokaklarında zamparalık etmeye benzemez.
  • Siyasi sınırlar dışındaki Türklerle uğraşmak macera ise Türk uçakları Kıbrıs'a neden saldırdı? Hatta Amerikan donanması engel olmasaydı Kıbrıs'a neden çıkılacaktı? Batı Trakya Türkleriyle, Kerkük Türkleriyle, neden bu kadar ilgileniliyor? Dün “Hatay”dı. Bugün “Kıbrıs”, yarın “Batı Trakya” ve “Kerkük”, öbür gün “Azerbaycan” ve daha ötesi... Bu, budur. Kimse başını kuma sokmasın.
  • Siyasi bir rejimin ilan edildiği gün milli bayram olamaz. O rejimi beğenmeyen, benimsemeyen hatta ona düşman olan vatandaşlar vardır ve nihayet siyasi rejimler de ebedi değildir. Uzun süre sonra olsa da eskiyip değişecektir. Fakat bağımsızlığın yahut büyük bir zaferin kazanıldığı günün milli değeri asla değişmeyecektir.
  • Sosyalizmin aleyhinde olmamızın önemli bir sebebi de, bizim memleketimizde sosyalizmin tamamiyle kozmopolit şahıslar yetiştirmesi ve sosyalizmin milliyet aleyhtarlığı olarak ortaya çıkarılmasıdır.
  • Soy soy insanların bir tek Âdem’le Havva’dan türediklerine, Âdem’in 1050 yıl yaşadığına, Havva’nın her yıl biri erkek biri kız olmak üzere ikiz evlat doğurduğuna ve bu kardeşleri birbiriyle evlendirdiklerine inanırlar. Bir Sümer masalından çıkan tufan ve Nuh’un gemisi onlarca tarihi bir hakikattir. Hangi Teknik Üniversitesinden mezun olduğu belli olmayan Nuh’un yaptığı o pazarcı kayığına her cins hayvandan birer çiftin girip sığması ve 40 tufan gününde birbirine yemeden uslu uslu oturması da gerçektir vesaire... Şimdi bu kafadaki adamla bir fikir tartışması yapmaktaki trajediyi düşünün.[8]
  • Soydaşlarımızı, sistemli bir şekilde yok edenlere savaşa hazırlanmak maceracılık değildir.
  • Saldırmayan millete saldırırlar.
  • Şaşıran, ürken, sapıtan milletleri, tarih bağışlamıyor.
  • Şerefliler taviz vermezler. Şerefin tavizi yoktur.
  • Şimdi soralım: Atatürk Türkiye'si, Atatürk milliyetçiliği diye her gün leylek gibi laklak eden çeneler jübilesini yapmak için koskoca Türk tarihinde bula bula sapık düşünceli, hasta ruhlu Yunus Emre’yi mi buldular?[18]
  • Tanrı insan idraki dışındadır. Kur'an, Muhammed'in talimatıdır. Bunun birçok delilleri vardır. Bir tanesi birçok yerinde aya, güneşe, fecre, atların köpüren ağızlarına yemin ve and verilmesidir. Yemini kim eder? İnsan eder ve kendisinden daha üstün bir varlığın adına eder, Tanrı yemin eder mi? Tanrı'dan daha üstün bir varlık olmadığına göre kendi yarattığı aya, güneşe neden yemin etsin? Görülüyor ki bu yeminler Muhammed'in gönlünden ve beyninden doğmadır ve hatta Araplar arasında İslamiyetten önceki zamanların usul ve adabınca edilmektedir.[8]
  • Tanrı, ne din kitaplarının anlattığı gibi insan şeklinde, ne de göklerin bir yerindeki tahtının üzerindedir. Onun nasıl olduğunu, ne olduğunu bilmeye imkân yoktur. Olsaydı din bilginleri asırlar boyunca birbirine girmezdi. Tevrat’ın Tanrı ile insanı aynı şekilde tarif etmesi ne kadar iptidai ise, dünyadan 400 km yukarıya fırlatılan Rus astronotunun, uzayın sonsuz olduğunu unutarak “uzaya çıktım ama Tanrı’yı göremedim” demesi de o kadar budalacadır.[8]
  • Tarih, bilim değilse de her yöne çekmeye elverişli bir masal da değildir. Tarih, önce bir gerçektir. Sonra da bir terbiye vasıtasıdır.
  • Tarihi düşmanlar, ancak dışişleri bakanlarının dostudur. Milletin asla.
  • Tehlikeler nereden gelirse gelsin ve ne kadar büyük olursa olsun, tek çare ve tek ilacı Türk Ülküsü’dür.
  • Tehlikesiz yaşamak isteyenler intihar etsin.
  • Topluluklar, fedakar fertlerinin çokluğu nispetinde yükselir.
  • Türk bir vazife için yaratılmıştır. O vazife kainat güzelleştiği zaman biter.
  • Türk Budun, Ökün!… Kendine gel. Aklını başına topla. Her söze, herkese inanma. Beynini işlet. Geçmişini hatırla. Seni nelerin yükseltip, nelerin alçalttığını düşün. Safsatalardan uzaklaş. Şunun, bunun ardından gitme.
  • Türk bünyesini mikroptan temizleyecek en güzel tedavi usulü: Katliâm.[11]
  • Türk milletinin bir çocuğu ile asırlardan beri sahtekârlık ve dolandırıcılıkla yaşamış Yahudi milletinin bir çocuğu nasıl müsavi (eşit, denk) olabilir? Aynı günde doğan bir Türk çocuğu ile bir Yahudi çocuğunu aynı terbiye müessesine alıp ikisine de yalnız Esperanto dili öğretseler ve aynı şartlar altında aynı terbiyeyi verseler bile muhakkak ki Türk çocuğu yine yiğit, Yahudi yine korkak olacaktır. Türk çocuğu yine doğru, Yahudi yine sahtekâr yetişecektir.
  • ...Türk milliyetini kökünden kıracak herhangi bir harekete bunların iştiraki, tahteşşuurlarında yaşıyan “Türk’e kin” ile izah olunabilir. Komünistlerin bir kısmı züğürtlerdir. Başkalarıyla musavi olmak için, başka çıkar yol göremedikleri için bu dipsiz yola dalmışlardır. Bir kısmı da cinsi hayatlarında ihtibas yapa yapa tereddi etmiş aşağılıklardır. Komünist cemiyette kolayca kadın bulabilmek düşüncesi onları bu yola atmıştır. Bir kısmı, komünist merkezlerinden para ve rütbe alan kabadayılardır. Bir kısmı da budalalardır. Bilmeden, anlamadan, görmeden bu işe girişmişlerdir. Fakat her ne olursa olsun komünist vatan hainidir. Halkının ancak binde biri amele olan ve amelesinden çok başka sınıf halkları ezilmiş bulunan Türkiye’de amele sınıfının menfaatlerini müdafaa için ortaya atılmak bahanesi gülünçtür. Onların hakiki maksadı bizi komünist merkezlerinde esir etmektir. Sistemli bir tarzda ırkımızı imha eden merkezlere...
  • Türk olmak için mutlaka Müslüman olmaya lüzum yoktur. Çünkü bugünkü Türkler arasında birkaç yüz bin Şaman, birkaç yüz bin Hıristiyan ve hatta birkaç bin Musevi Türk (Karayımlar) de vardır. Din ayrılığı yüzünden bunları Türklükten çıkarmaya hakkımız yoktur.
  • Türk sesinin geldiği, Türk yüreğinin çarptığı her yer bizim toprağımızdır.
  • Türk topraklarında yaşamak hakkı yalnız Türk’ün olmalıdır.[11]
  • Türk’e kefen biçenin ölümü korkunç olur.
  • Türkçü; eyyamcı ve dalkavuk olamaz. Sert yaşamaktan hoşlanır ve en büyük sertliği de nefsine karşı gösterir.
  • Türkçü; hiç şüphesiz Türk‘den olur. Fakat her “Türkçüyüm” diyen Türk, Türkçü değildir. Samimi olması ve Türkçülüğün şartlarına uyması lazımdır.
  • Türkçüler bugünlük ancak Türkçü karakteri olan partileri tutarlar. Türkçülük‘den sapan veya taviz veren hiçbir parti Türkçüler’ce tutulmaz, tutulamaz. Türkçülüğün ne olduğu açık, seçik ortada bulunduğu için bugünkü tutumları ile hiçbir parti Türkçü değildir.
  • Türkçülere: “Milliyetçilik sizin tekelinizde mi?” diye sık sık sorulmuştur. Elbette öyledir. Herkes milliyetçi olsaydı, Türkiye bugünkü güç şartlar içinde bocalamazdı. Parti kavgaları, sınıf düşmanlıkları, kazanç ve kâr davaları tabiidir ki milliyetçilik olamaz. Bunlar bir milleti ancak batmaya götürür. Hele kelime kavramlarının alabildiğine kötüye kullanıldığı çağımızda, Türkçülük düşmanlarının “biz Türkçüler” diye yazı yazdığı, Moskova uşaklarının milliyetçilikten dem vurduğu günümüzde Türkçülük elbette küçük bir zümrenin tekelinde olacak ve Türkçülük olunca da en normal sonuç olarak ister istemez ırkçılığa gidecektir. Bu ırkçılık bir takım şarlatan maskaraların ileri sürdüğü gibi kafa ölçmek, kan tahlil etmek, yedi ata saymakla ilgili değildir. Irkçılık kan ve ırka dayanmakla beraber Türklük şuurunda olmak, yabancı bir ırkın şuuruna sahip çıkmamak davasıdır.[19]
  • Türkçüler için İzmir’i kurtarmak için yapılan savaşla Kıbrıs’ı kurtarmak için yapılacak savaş arasında hiçbir fark yoktur. Çünkü Türk Milleti bir bütün olduğu için Türkçülük ancak ve yalnız bütün Türkleri içine alan bir milliyetçilik davasını ülkü edinir.
  • Türkçüler Tanrı’yı bir tarafa atmamıştır. Atmaz da. “Tanrı Türk'ü Korusun” sözü Türkçülerin sloganıdır. Tanrı, insan zekâ ve idrakinin kavrayamayacağı yükseklikte olduğu için ikide bir onu ortaya sürerek, üzerinde kırıcı tartışmalar yapmanın aleyhindeyiz.[8]
  • Türkçülük, bir fikir olduğu kadar da inançtır. İnanç olduğu için de tartışmasız, tenkitsiz kabul olunur. Onun tartışılacak ve tenkit olunacak tarafı temeli, esası değil, ayrıntılarıdır.
  • Türkçülük bir ülkü, siyaset ise iktidara geçme taktiğidir. Bu sebeple bir ana inanç ve ana düşünce olan ülkü asla değişmediği halde siyaset yani taktik her zaman değişir.
  • Türkçülük, büyük Türk ilinde Türk uruğunun kayıtsız-şartsız hakimiyeti ve istiklali ile Türklüğün her yönden bütün milletlerden ileri ve üstün olması ülküsüdür.
  • Türkçülük, yükselmek için değil, yükseltmek içindir.
  • Türkçülük bir ülkü, siyaset ise iktidara geçme taktiğidir. Bu sebeple bir ana inanç ve ana düşünce olan ülkü asla değişmediği halde siyaset yani taktik her zaman değişir.
  • Türkçülük, bütün Türklerin tek devlet halinde birleşerek, her bakımdan bütün milletlerden ileri ve üstün olması ülküsüdür.
  • Türkçülük, dün bir kaynaktı; bugün çaydır. Yarın coşkun bir ırmak olacak ve önünde yabancı duygu ve düşüncelerden gelen bütün engeller yıkılacaktır.
  • Türkçülük, Türk milliyetçiliğidir ama her milliyetçi Türk, Türkçü değildir. Milliyetçilik pek umumî bir deyimdir. Her normal insan az çok milliyetçidir. Türkiye'nin bütünlüğü ve emniyeti üzerinde duygulu olup Türk milletine bağlı kalmak şüphesiz milliyetçiliktir. Fakat böyle milliyetçiler arasında Dış Türkler'le hiç ilgilenmeyen, hatta onların varlığından habersiz olan, siyasî sınırlar dışında Türk ülkeleri olduğunu bilmeyen, tutsak bir Türk ülkesinin kurtarılması için göze alınacak savaşı istilacılık sayan nice insanlar vardır.
  • Türkiye’de faşist, şu veya bu değil, Türkçü gençler vardır. Bunlar göğüslerine millî alâmet olan Bozkurtlu rozet takarlar ve kendilerine Bozkurt derler. Komünistlerin gemi azıya aldığı yıllarda Adalet Partisi, kasdî mi olduğu hâlâ anlaşılmayan bir acz içinde olaylara seyirci kalırken millî duyguyu ve hattâ devleti bilek gücü ile savunanlar, düşmanları tarafından komando diye adlandırılan bu Bozkurtlardı.
  • Türkiye’de, yüzde on gücenecek diye yüzde doksanı Türkçülük yapmakta alıkoymaya çalışmak, adeta, yüzde onun manevi diktatörlüğünü kurmak demektir. Böyle bir düşüncenin ahlakla ve kanunla ilgisi yoktur. Hiçbir türlü mantıkta da makbul bir prensip değildir.
  • Türkler acayip bir millet oldu. Kendisine yapılan fenalıkları unutuyor. Kendisinden başka kimseye düşmanlık gütmüyor. Evet, Türkler kendilerine düşman bir millet oldular. Kendilerini yok edecek ne varsa ona sarılıyor, kendisini yükseltecek ne varsa onu tepiyor. Nurcu oluyor, Arapçı oluyor, Moskofçu oluyor, fakat Türkçü olmuyor. Bütün dünyanın birleşeceğini kabul ediyorda bütün Türklerin birleşmesini imkânsız buluyor.
  • Türkler için milliyet her şeyden önce bir kan meselesidir... Türklük yalnız manevi-ahlaki değil, aynı zamanda maddi (yani fizik, fizyolojik, fizyonomik ve antropolojik) bir şeydir... Türk olmak için Türk ırkının maddi ve manevi hasletlerini tevarüs etmek icap eder... Bazılarının söylediği gibi milliyet yalnız anlaşma vasıtası olan dilin birliği ile izah edilseydi bir İstanbul Yahudisinin bize bir Kırgızdan daha yakın olması lazım gelirdi. Halbuki bütün kanunlara, siyasi ve içtimai hadiselere, propagandalara rağmen biz Kırgızı kardeş, Yahudiyi de köpek çıfıt olarak tanıyoruz. Çünkü Kırgızın damarındaki kanın kendi damarımızdaki kan olduğunu, Yahudinin ise bize düşmanlıkla yoğurulduğunu biliyor, seziyoruz...
  • Türkler, Türk soyundan gelenlerle Türk soyundan gelmişler kadar Türkleşip kendini o soya bağlayan ve beyninde hiçbir yabancı ırk düşüncesi bulunmayan fertlerin topluluğudur.
  • Ülkü; ilk önce, insanların gönüllerinde, gönüllerin derinliklerinde doğar ve kendini önce destanlarda gösterir. Sonra şuura geçer, büyük kılavuzlar tarafından açıklanır. Daha sonra da büyük kahramanlar, onu gerçekleştirmek için büyük hamleler yapar. Bu hamleler sırasında da ülkülü millet, kahramanların ardından gönül isteği ile koşar. Bütün bu uğraşmalar arasında da millet yürür, önce manen sonra maddeten ilerler, olgunlaşır, erginleşir.
  • Ülküler, gerçekle hayalin karışmasından doğmuş olan, düne bakarak yarını arayan, milletlere hız veren ve uğrunda ölünen büyük dileklerdir. Milletler, ölebildikleri kadar yaşama hakkına sahiptirler.
  • Ülküsüz millet, şuursuz insan gibidir.
  • Ümit, en sonra terk olunan şeydir. Ümitlerimiz kırık değildir. Uğrunda çalışanlar, ızdırap çekenler, ölenler bulundukça Türkçülük mutlaka zafer olacaktır.
  • Yahudi krallarını peygamber diye Türk milletine telkin ederek milli mefahiri unutturmak suretiyle İsrailiyyatı hayat ve ahlak sistemi diye öne sürmek milli bir cinayettir.[8]
  • Yahudiler tam bir Arap ülkesi haline gelen Filistin’den nasıl Arapları sürerek orada bir Yahudi çoğunluğu yaptılarsa, biz de aynı şeyi yaparak bize ait olan toprakları mutlaka Türkleştirmek zorundayız.
  • Yalnız başkalarını düşünmek, kendimizi hesaba katmamak bize mahsus bir özellik. Acaba bu, milli bir ruh hastalığı mı?
  • Yalnız kazancımızı, midemizi, maddemizi düşünmeyelim. Bunu hayvanlar da yapar. Daha çok manaya, düşünceye, ülküye dönelim. İnsanlık budur.
  • Yaşamaya en çok hak kazananlar ölümü göze alanlardır.
  • Yaşayıp yükselmek, ahlaklı ve iradesi sağlam milletlerin hakkıdır.
  • Yedinci yüzyılda ortaya çıkan Müslümanlık, sosyoloji bakımından Arapların millet haline geçme savaşıdır. Aynı dili konuştukları halde birbirine düşman boylar ve uruklar durumunda dağınık bir hayat yaşayan kalabalık bir kavim, bir iç veya dış etki ile birlik kurma yoluna elbet gidecekti. Peygamberin ortaya koyduğu esaslar her şeyden önce bunu sağlamış, bilgisizlik, ahlâksızlık ve pislik içinde yuvarlanan Araplara yüksek bir din ve ahlâk şuuru ile milli birlik düşüncesini aşılamaya çalışmıştır.[14]
  • Yenilmiş milli kahraman tipi ise Kür Şad’dır. O delice kahramanlık olmasaydı Türkler Çin’de erimiş ve Türk devletine hakim olan zayıf Sırtaduşlar Çin’le başa çıkamayacağı için Türk milleti bugün yeryüzünden silinmiş olacaktı. Hepsi ölen 41 kişinin koca bir imparatorluğa dehşet salması onların nasıl milli kahramanlar olduklarının senedidir. O yenilmiş ve öldürülmüş milli kahramanlar daha sonraki zaferlerin ve bütün milli hayatın yaratıcıları olmuştur. Çünkü milli kahraman olmak için inanmak ve ölümü göze almak şarttır.
  • Yobazlara göre Tanrı, insanların ne yolda hareket edeceklerini, daha kâinatı yaratmadan önce tespit etmiştir. Bunların hepsi Levh-i Mahfuz'da yazılıdır (bu yazıların dili de herhalde Arapça olacaktır), o halde insanları cezalandırma neye? Mademki insanlar Tanrı'nın iradesiyle suç işliyorlar, akılları, fikirleri, iradeleri Tanrı'nın ezeli kararı karşısında bir işe yaramıyor, ceza neden? [8]
  • Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz.
  • Yüksek bir millet haline gelmenin diğer bir özelliği olarak sağlam kanunlar koymak ve kanuna saygıyı inanç haline getirmek için, her türlü tedbirin alınmasına, tercüme kanunlara değil de milli örften çıkarılan ve çağdaş hukuk prensiplerine dayanan yasalara taraftarız. Kanunlar devleti, milleti, milli kültürü, ahlakı, düzeni, aileyi, fertleri şerefi ve hakları koruyacak kanunlar olmalı; adalet ölçüsü en kesin terazi ile sağlanmalıdır.
  • Yüzde yüz Türk olduğun gün cihan senindir.
  • Zafer hiçbir zaman, mahvolduklarını sananlar tarafından kazanılmaz.
  • ...Zengin kültürlü ve sağlam yapılı olduğu halde, hayatta isteği kalmamış olduğu için intihar eden insanlar gibi gayesiz milletler de ölüme mahkûm değil midir?
  • Bugünkü başkomutan Cemal Tural Turancı değil mi? Türk ordusuna yayınladığı mesajda “Ey Mete'nin Ordusu” hitabının mânâsı nedir? Faruk Güventürk'ün herkesten çok sevdiği, birçok köye büstünü diktiği Atatürk Turancı değil miydi? Japon elçisine “Bir gün Çin seddinde buluşacağız” dememiş miydi? Onun başkanlığı zamanında liselerde okutulan tarih kitapları Turancılık görüşünden başka hangi düşünceyle yazılmış olabilir?[20]

Tarih 16 Nisan 1972... Yer İstanbul...

O dönemin en meşhur dergilerinden solcu çizgideki Hayat, Nihal Atsız'a röportaj teklifinde bulunuyor. Atsız'ın bu teklifi kabul etmeyeceğini varsayan dergi yöneticilerinin asıl amacı Türkçülerin fikirlerini savunacak cesaretleri olmadığı için birebir tartışmalardan kaçtıkları iddiasını ortaya atmak. Atsız da bunu biliyor ve röportaj teklifini kabul ediyor. Dergiden bir bayan, bir de erkek muhabir geliyor; erkek olanı Atsız ile tartışırken bayan olanı ise bunları dergide yayımlanmak üzere not ediyor. Röportaj sürerken bayan muhabir hayretlere düşüyor ve dehşet içerisinde şöyle diyor:

- Siz gördüğüm en büyük ırkçısınız.

Atsız gülümseyerek yanıtlıyor:

- İltifat buyurdunuz, teşekkür ederim.[21]

Oğlu Yağmur'a Bıraktığı Vasiyeti (1941)

değiştir

“Yağmur Oğlum! Bugün tam bir buçuk yaşındasın. Vasiyetnameyi bitirdim, kapatıyorum. Sana bir resmimi yadigâr olarak bırakıyorum. Öğütlerimi tut, iyi bir Türk ol.

Komünizm bize düşman bir meslektir. Bunu iyi belle. Yahudiler bütün milletlerin gizli düşmanıdır. Ruslar, Çinliler, Acemler, Yunanlar tarihi düşmanlarımızdır.

Bulgarlar, Almanlar, İtalyanlar, İngilizler, Fransızlar, Araplar, Sırplar, Hırvatlar, İspanyollar, Portekizliler, Rumenler yeni düşmanlarımızdır.

Japonlar, Afganlılar ve Amerikalılar yarınki düşmanlarımızdır.

Ermeniler, Kürtler, Çerkezler, Abazalar, Boşnaklar, Arnavutlar, Pomaklar, Lazlar, Lezgiler, Gürcüler, Çeçenler içeri(de)ki düşmanlarımızdır. Bu kadar düşmanla çarpışmak için iyi hazırlanmalı. Tanrı yardımcın olsun!”

  1. 1,0 1,1 1,2 Kürtler ve Komünistler, Nihal ATSIZ, Ötüken, 30 Nisan 1966, Sayı: 28
  2. Atsız, “Biz Ne İstediğimizi Biliyoruz”, Makaleler IV, s. 132.
  3. Türk Budun, Ökün!, Nihal ATSIZ, Ötüken, 10 Haziran 1975, Sayı: 6
  4. Konuşmalar I, Nihal ATSIZ, Ötüken, 1967, Sayı: 40
  5. ATSIZ, Nihal, “Açık Yürekli Olmak…”, Makaleler IV (İstanbul: İrfan Yayınevi, 1997), s. 199-203.
  6. Milli Değerler ve Milli Ruh, Nihal ATSIZ, (20 Aralık 1971), Ötüken, 1972, Sayı: 92
  7. 7,0 7,1 7,2 Nurculuk Denen Sayıklama - Ötüken, 16 Mart 1964, Sayı: 3
  8. 8,00 8,01 8,02 8,03 8,04 8,05 8,06 8,07 8,08 8,09 8,10 8,11 8,12 8,13 Yobazlık Bir Fikir Müstehasesidir - Ötüken, 1970, Sayı: 11
  9. Hüseyin Nihal ATSIZ, 21 Eylül 1973 / Yücel Hacaloğlu’na gönderdiği mektuptan.
  10. Türk Budun, Ökün!, Ötüken, 10 Haziran 1975, Sayı: 6
  11. 11,0 11,1 11,2 http://www.nihalatsiz.org/canakkaleye_yuruyus.htm
  12. Çanakkale Savaşı, Nihal ATSIZ, Atsız Mecmua, 1932, Sayı: 17
  13. 13,0 13,1 Türkçülük ve Siyaset - Ötüken, 26 Temmuz 1972
  14. 14,0 14,1 İslam Birliği Kuruntusu - Ötüken, 17 Nisan 1964, Sayı: 4
  15. Hüseyin Nihâl Atsız, Orkun Dergisi, Sayı 21, 1951
  16. Ötüken, Şubat 1970, Sayı: 104
  17. Dindar ve Mutaassıp Hacı Bayanın Türklüğe Hakaretleri - Ötüken, 1969, Sayı: 64
  18. Milletleri Ruhlandırmak, Nihal ATSIZ, Ötüken, 1971, Sayı: 10
  19. http://www.nihal-atsiz.com/yazi/biz-ne-istedigimizi-biliyoruz-h-nihal-atsiz.html
  20. Atsız, Ötüken Dergisi, 1968, Sayı: 6 Turancılık ve Faruk Güventürk
  21. Nihal Atsız'ın öğrencisi Ertuğrul Gürtürk'ün hatıralarından alıntıdır.