Sherlock (dizi)

Britanya yapımı suç drama izlekli televizyon dizisi

Sherlock, BBC One'da yayınlanan, Arthur Conan Doyle'un aynı adı taşıyan hikâyelerine dayalı polisiye dizisi. Dizinin başrolünü Holmes'u canlandıran Benedict Cumberbatch ve Watson'ı canlandıran Martin Freeman paylaşmaktadır. Dizinin yaratıcıları Mark Gatiss ve Steven Moffat'tır.

1. Sezon değiştir

A Study in Pink değiştir

(25 Temmuz 2010)
Sherlock: İsmim Sherlock Holmes ve adresim 221B Baker Sokağı.

Sherlock: Bir askerî doktorsun.
John: Evet.
Sherlock: İyi misindir?
John: Çok iyi.
Sherlock: Pek çok yaralanma görmüşsündür, o zaman, şiddetli ölümler.
John: Elbette.
Sherlock: Belaya da karıştın, tabii ki.
John: Tabii ki, evet. Bir yaşam için fazlasına, çok fazlasına.
Sherlock: Biraz daha ister misin?
John: Tanrım, evet.

Sherlock: Oyun, Bayan Hudson, başladı!

Sherlock: Kapa çeneni!
Lestrade: Hiçbir şey söylemedim ki.
Sherlock: Düşünüyordun. Sinirlerimi bozuyor.

Sherlock: Tanrım! Sizin o gülünç, küçük beyinlerinizde işler nasıl yürüyor? Çok sıkıcı olmalı.

Sherlock: Bana casusluk yapman için sana para teklif etti mi?
John: Evet.
Sherlock: Kabul ettin mi?
John: Hayır.
Sherlock: Yazık olmuş, parayı kırışabilirdik. Gelecek sefer bunu bir düşün.

John: Bunların hepsini bavulun pembe olabileceğini düşünerek mi çıkardın?
Sherlock: Evet, pembe olmalıydı, çok açık.
John: Peki, ben neden bunu düşünemedim?
Sherlock: Çünkü sen bir aptalsın.

[Polisin aradığı bavul, Sherlock'un dairesinden çıkar.]
Anderson: Bavulu bulduk. Birilerine göre, bavul katilde olacaktı ve biz de onu en sevdiğimiz psikopatın dairesinde bulduk.
Sherlock: Ben psikopat değilim, Anderson, yüksek işlevli bir sosyopatım. Araştır biraz.

Sherlock: Çocukça davranıyorsun.
Lestrade: [Sherlock hakkında] Bir çocukla uğraşıyorum.

Sherlock: Şu suratlarınıza bir bakın, ne kadar da boş. Ben olmamak nasıl bir şey? Çok rahatlatıcı olmalı.

Sherlock: Anderson, yüksek sesle konuşma. Bütün sokağın IQ'sunu düşürüyorsun.

Sherlock: Öfke insanı uyuşturur. Sevgi ise daha şiddetli bir motivasyon kaynağıdır.

The Blind Banker değiştir

(1 Ağustos 2010)
Sherlock: Bilgiyi araştırırsanız, bilgi sizi bulur.
Watson: Peki ya bilgiyi araştıran kişi bulunursa?
Sherlock: O zaman sıkıntı var demektir.

Watson: Nereye gidiyoruz?
Sherlock: Biraz tavsiye almam gerekiyor.
Watson: Ne? Afedersin?
Sherlock: Beni gayet iyi duydun, bir daha söylemeyeceğim.

DI Dimmock: Arkadaşın...
Watson: Dinle, ne dersen de, yüzde yüz arkandayım.
DI Dimmock: Kibirli hödüğün teki.
Watson: Yani, bu hafif kaldı.
Watson: insanlar daha kötüsünü söylüyorlar.

Sherlock: Biraz hava almalıyım; bu akşam dışarı çıkıyoruz.
Watson: Aslında, biriyle randevum var.
Sherlock: Ne?
Watson: İki kişinin birbirini sevdiği zaman dışarı çıktığı ve eğlendiği bir şey…
Sherlock: İşte ben de onu öneriyordum.
Watson: Hayır, öyle değil. En azından umuyorum ki öyle değildir.

Watson: Sanatçının imzası olarak düşündüğümüz yazı 15'miş.
Sherlock: gözbağı ve yatay çizgi, o da bir sayıymış, Çince 1 numara.
Watson: İşte bulduk.

Sherlock: Beni nasıl tanımlardın John, becerikli, dinamik, gizemli?
Watson: Geciken?

Sherlock: Dikkatli ol! Bazı kafatasları iki yüz bin yıldan daha eski! Biraz saygı göster!...Teşekkürler!

Sebastian: Gerçekten balkona mı tırmandı?
Watson: Pencereye bir tahtayı çak ve bütün sorunların çözülür.

Amanda: Bir sokak pazarından aldığını söylemişti.
Sherlock: Oh, sanırım o doğru değil. Bence o çaldı.
Amanda: Evet, Eddie böyledir.
Sherlock: Değerini bilmiyordu. Sadece sana yakışacağını düşündü.
Amanda: Oh? Ne kadar değerli?
Sherlock: Dokuz milyon sterlin.
Amanda: Oh Tanrım! Oh Tanrım! Dokuz milyon!

The Great Game değiştir

(8 Ağustos 2010)
Mahkum: Bay Holmes. Herkes sizi en iyisi olarak tanımlıyor. Siz olmasanız bunun için asılırdım.
Sherlock: Hayır, hayır, hayır, Bay Bewick. Hiç de öyle değil. "Asılmak," ise evet.

Sherlock: Bakın Mrs. Hudson. sessiz, sakin, huzurlu. Nefret edilesi, değil mi?
Mrs. Hudson: Oh, eminim ki bir şey çıkacak Sherlock. Güzel bir cinayet. Bu seni neşelendirir.
Sherlock: Çok çabuk olamaz.
Mrs. Hudson: (Duvara bakar) Hey! Benim lanet duvarıma ne yaptınız? Bu masrafı kiranıza ekleyeceğim, genç adam.

Watson: Sherlock!
Sherlock: John.
Watson: Televizyonda gördüm. İyi misin?
Sherlock: Ben mi? Ne? Oh. Evet. İyiyim. Gaz sızıntısı, anlaşılan.

Lestrade: O patlama.
Sherlock: Gaz sızıntısı, değil mi?
Lestrade: Hayır.
Sherlock: Hayır mı?
Lestrade: Hayır. Böyle gösterilmeye çalışılmış.
Watson: Ne?
Lestrade: O yerden neredeyse hiçbir şey kalmadı, sadece çok güçlü bir kutu, çok güçlü bir kutu ve içinde bunlar var.
Sherlock: Açmadınız mı?
Lestrade: Senin adına, değil mi. Röntgenini çektik. İçinde tuzak yok.
Sherlock: Ne kadar güven verici.

Watson: O telefon—pembe telefon.
Lestrade: A Study in Pink'ten mi?
Sherlock: Tabii ki aynı telefon değil. Ama görünüş olarak öyle olması gerekiyor— "A Study in Pink"? Onun blogunu mu okuyorsun?
Lestrade: Tabii ki blogunu okuyorum. Hepimiz okuyoruz. Gerçekten dünyanın güneşin etrafında döndüğünü bilmiyor musun?

Sherlock: Zarif.
Watson: Zarif?
Lestrade: Amacı neydi? Biri bunu neden yapar ki?
Sherlock: Oh. Dünyadaki sıkılan tek insan ben olamam.

Watson: Ne zaman açıklamak istersin?
Sherlock: Evsiz ağı.
Watson: Evsiz ağı?
Sherlock: Şehrin her yerindeki gözlerim ve kulaklarım.
Watson: Zekice. Yani onların sırtını sıvazlayıp...
Sherlock: Aynen. Ve ardından kendimi dezenfekte ediyorum.

Sherlock: Önemli olan.
Watson: Evet!
Sherlock: Sonunda buraya varacağını biliyordum. West burada öldürülmedi. Bu yüzden bu kadar az kan var.
Watson: Ne zamandır beni takip ediyorsun?
Sherlock: Başından beri. Sadece kardeşime kızgınlığımdan bu gibi bir vakadan vazgeçer miyim sanıyorsun? Hadi Watson. Biraz hırsızlık yapmamız gerekiyor.

Moriarty: Westwood. Beni yalnız bırakmazsan, Sherlock, ne olacağını biliyor musun? Sana ne olur?
Sherlock: Oh tahmin edeyim, öldürülürüm.
Moriarty: Seni öldürmek mi? Eh, hayır. bu kadar bariz olma. Yani bir gün zaten öldüreceğim seni. Ama acele etmek istemiyorum. Onu özel bir şey için saklıyorum. Hayır, hayır, hayır, hayır. Eğer kurcalamayı bırakmazsan seni yakarım. İçindeki kalbi yakarım.
Sherlock: Sahip olmadığım konusunda güvenilir bir şekilde bilgilendirildim.
Moriarty: Ama ikimiz de bunun tam olarak doğru olmadığını biliyoruz. Peki, ben en iyisi gideyim. Düzgün bir sohbet etmek çok güzeldi.
Sherlock: Eğer şimdi seni vursam ne olurdu? Şuanda.
Moriarty: O zaman yüzümdeki şaşkınlık ifadesini keyifle hatırlarsın. Çünkü şaşırırım, Sherlock. Gerçekten şaşırırım, ve çok azcık da hayal kırıklığına uğrarım. Ve tabii ki uzun süre bunun tadını da çıkaramazsın. Görüşürüz, Sherlock Holmes.
Sherlock: Seni yakalarım... sonra.
Moriarty: Hayır, yapamazsın!

2. Sezon değiştir

A Scandal in Belgravia değiştir

(1 Ocak 2012)
Sherlock: Ne yazıyorsun?
Watson: Blog.
Sherlock: Ne hakkında?
Watson: Bizim hakkımızda.
Sherlock: Yani benim hakkımda.
Watson: Neden?
Sherlock: Çünkü çok fazla yazıyorsun.

Sherlock: Gerçekten insanlar senin blogunu okuyor mu?
Watson: Müşterilerimizin nereden geldiğini düşünüyorsun?
Sherlock: Bir web sitem var.
Watson: İçinde iki yüz kırk farklı tütün çeşidini sıraladığın bir web sitesi. Bu yüzden de kimse web siteni okumuyor.

Lestrade: Herhangi bir fikir?
Sherlock: Şimdiye kadar sekiz... Tamam, dört fikir... Belki iki fikir.

Sherlock: Hayır hayır, çözülememiş olanlardan bahsetme.
Watson: İnsanlar senin de insan olduğunu bilmek istiyorlar.
Sherlock: Neden?
Watson: Çünkü ilgileniyorlar.
Sherlock: Hayır, ilgilenmiyorlar. Neden ilgilensinler?

Mycroft: Sadece bir kereliğine, siz ikiniz yetişkin gibi davranabilir misiniz?
Watson: Biz suçları çözeriz, ben onun hakkında blog yazarım ve o pantolonunu unutur. Çok umutlanma derim.

Watson: Yumruk mu atayım?
Sherlock: Evet. Yumruk at. Yüzüme. Duymadın mı?
Watson: Sen konuşurken her zaman "yüzüme yumruk at" lafını duyarım, ama genelde alt metin oluyor.

Kate: Ne giyeceksin?
Irene Adler: Savaş elbisemi.
Kate: Şanslı çocuk.

Irene Adler: Şu elmacık kemiklerine bak. Bu yüzü tokatlayarak kendimi kesebilirim. Denememi ister misin?

Sherlock: Fotoğraflar tamamen güvende.
Mycroft: Bir firari seks işçisinin elinde.
Sherlock: Şantajla ilgilenmiyor. İlginç bir nedenle korunma talep ediyor. Sanırım evindeki silahlı saldırıya ilişkin polis soruşturmasını durdurdunuz.
Mycroft: Fotoğrafları elindeyken nasıl bir şey yapabiliriz? Elimiz kolumuz bağlı.
Sherlock: Kelime seçimlerini duysaydı alkışlardı.

Sherlock: Ona kraliyetten gibi muamele et, Mycroft.
Watson: Ama kraliyete muamele ettiği gibi etme.

The Hounds of Baskerville değiştir

(8 Ocak 2012)
Sherlock: Tesadüf diye bir şey olmadığını söylerler. Hayatları çok sıkıcı olmalı bunu söyleyenlerin.

Mrs. Hudson: Bir fincan çaya ne dersin? Belki de zıpkınını bir yere kaldırırsın.
Sherlock: Çaydan daha güçlü bir şeye ihtiyacım var! Yüzde yedi daha güçlü.

Sherlock: Oh John, sana o kadar imreniyorum ki.
Watson: Bana mı imreniyorsun?
Sherlock: Aklına. O kadar sakin, basit, neredeyse kullanılmamış. Benimki bir motor gibi, kontrolsüz bir şekilde yarışıyor. Bir roket gibi, kendini parçalara ayırıyor, fırlatma rampasında sıkışmış. BANA BİR VAKA LAZIM!

Watson: Görünüşe göre ölü bir domuzu zıpkınlayarak çözdün.
Sherlock: Ah! O bu sabahdı. Sonraki ne zaman?
Watson: Web sitesinde bir şey yok.

Watson: Şimdi değil, Sherlock.
Sherlock: Lütfen. Burada uzun zamandır tıkılıp kaldım.
Watson: Sadece hava atıyorsun.
Sherlock: Tabii ki. Ben hava atan biriyim, yaptığımız şey bu.

Sherlock: Evet, eğer şiir isteseydim, John'un kız arkadaşlarına yazdığı e-postalarını okurdum. Çok daha komik.

Watson: Mycroft'un adı kelimenin tam anlamıyla kapıları açıyor.
Sherlock: Sana söylemiştim, o İngiliz hükümeti gibi. Bir şeylerin yanlış olduğunu fark etmelerine yaklaşık yirmi dakika var gibi görünüyor.

Watson: Bu sefer bunu yapmayalım mı?
Sherlock: Neyi yapmayalım?
Watson: Senin elmacık kemiklerini kullanarak gizemli durman ve havalı görünmek için paltonun yakasını kaldırman.
Sherlock: Bunu yapmıyorum.
Watson: Evet, yapıyorsun.

Sherlock: Dinle, önceden söylediklerimde ciddiydim, John. Benim arkadaşlarım yok. Sadece bir tane var.

Sherlock: Henry haklı.
Watson: Ne?
Sherlock: Ben de gördüm.
Watson: Ne gördün?
Sherlock: Ben de gördüm, John.
Watson: Bir dakika... Ne gördün?
Sherlock: Orada, derinlikte bir tazı gördüm. Devasa bir tazı!

Sherlock: İyi misin? John.
Watson: İsa aşkına, o tazıydı. Sherlock, buradaydı. Yemin ederim, Sherlock. Olmalıydı... Gördün mü? Görmüş olmalısın di mi?
Sherlock: Tamam, şimdi her şey yolunda.
Watson: Hayır, değil! İyi değil! Gördüm, yanılmışım!
Sherlock: Hemen sonuçlara varmayalım.
Watson: Ne?
Sherlock: Ne gördün?
Watson: Sana söyledim, tazıyı gördüm.
Sherlock: Kocaman, kırmızı gözler mi?
Watson: Evet.
Sherlock: Parlıyor mu?
Watson: Evet.
Sherlock: Hayır.
Watson: Ne?
Sherlock: Parlıyor kısmını uydurdum. Görmeyi beklediğin şeyi gördün çünkü sana söyledim. Uyuşturulmuşsun. Hepimiz uyuşturulmuşuz.


Gruplandırılmamış alıntılar değiştir

  • Kız arkadaş mı? Yok, benim ilgi alanıma girmiyor.
  • Her zaman aşkın tehlikeli bir dezavantaj olduğunu varsaymışımdır.
  • Demeye çalıştığım şey, ben birisinin tanışma talihsizliğine erişecek en nahoş, kaba, cahil ve çok yönlü iğrenç bir pisliğim. Erdemi küçümserim, güzelliğin farkında değilim, mutluluğu anlamam ben. Eğer birisinin en iyi arkadaşı olmayı beklemiyorsam bu yüzdendir.
  • Benim arkadaşlarım yok, sadece bir tane arkadaşım var.
  • Meleklerin tarafında olabilirim, ama sakın bir saniyeliğine bile onlardan biri olduğumu düşünme.
  • Yalnızlık sahip olduğum her şey. Yalnızlık beni koruyor.
  • Bir zihin egzersizi olarak genellikle arkadaşlarımın ve iş arkadaşlarımın cinayetlerini kafamda kurgularım.
  • Duygular sadece kaybeden tarafta bulunan kimyasal bir kusurdur.
  • Eskiden bir aptal olduğumu düşünürdüm.
  • Blogcum olmadan kaybolurum.
  • İnsanları kahraman yerine koyma, gerçek hayatta kahramanlar yoktur ve eğer olsaydı bile, ben onlardan biri olmazdım.
  • Asla kalbinin beynini yönetmesine izin vermemelisin.

Dış bağlantılar değiştir

Sherlock (dizi) ile ilgili daha fazla bilgiye Vikipedi'den ulaşabilirsiniz.

Dizi için oluşturulan İnternet siteleri değiştir