Tartışma:Zygmunt Bauman

Kaynaksız

değiştir
  • Madem ki siyaset agoralardan silinip oy sandıklarına hapsedildi; modernliğin toplama kamplarında bitiremediği Öteki, evin, mahallenin, kentin dışına püskürtüldü; hayat artık doğumla başlayıp ölümle sona eren bir süreklilik olmaktan çıkıp hesaplanabilir ve sürdürülebilir parçalara bölündü. Öyleyse artık evlerimizin sıkıca kilitlenmiş kapıları ardında da olsa, güvendeyiz demektir.
  • Yiyeceğin bol olduğu yere gitmek isteyen açlar, büyük paralar ödeyerek kendilerini 'çatık kaşların' beklediği yolculuklarına çürük teknelerle, kimliksiz çıkarken; zenginler uçakların birinci mevkilerinde şampanyalarını yudumlayarak küreselliğin tadını çıkarıyor, üstelik daha ucuza.
  • Yaşam projelerinin çalışma, profesyonel yetenek ve meslekler yerine tüketim tercihleri etrafında inşa edildiği bir tüketim toplumunda yoksul olmak, evrensel istihdama dayalı üreticiler toplumunda yoksul olmaktan oldukça farklıdır. "Yoksul olmak" başlangıçta, anlamını işsiz olmaktan alırken, günümüzde yeterince tüketemiyor olmanın berbat halinden almaktadır.
  • Artık küresel bir tüketim toplumunda yaşıyoruz ve tüketim davranışı kalıplarının, iş ve aile hayatımız dâhil hayatımızın diğer her yönünü etkilememesinin imkânı yok. Artık hepimiz daha fazla tüketme baskısı altındayız ve bu yolda kendimiz tüketim ve emek piyasalarında metalara dönüşüyoruz.
  • Artık hapishaneler istihdamın bir alternatifi haline geldi, ihtiyaç duyulmayan yığınla insandan kurtulmanın ve yatırımcıların güven duyacakları bir ortam yaratmanın yeni bir yolu.
  • Yereller yerellikleri etrafına kalın duvarlar örerken, küreseller yerellikleri toplama kamplarına dönüştürme peşindedir. Küreselleşmenin ikiz kardeşi yerelleşme, reddedenin reddedilmesi yoluyla, aynı amaca hizmet eder.
  • Küreselleşme sahnesine çıktığında, devlet striptiz yapmaya başlar. Gösterisinin sonunda üzerinde yalnızda çıplak acil ihtiyaçları, yani baskı güçleri kalır. Maddi temeli tahrip olmuş, egemenliği ve bağımsızlığı iptal edilmiş, politik sıfatı silinip kaybolmuş ulus devlet, mega şirketlerin bir güvenlik birimi haline gelir… Dünyanın yeni efendilerinin doğrudan yönetmeye ihtiyacı yoktur. Ulusal hükümetler onlar adına işleri yoluna koyma görevini üstlenmiştir.
  • Unutmamak gerekir ki soykırıma katılanların çoğu, Yahudi çocuklara kurşun sıkmış ya da gaz odalarına gaz vermiş değildir. Çoğu bürokrat notları düzenlemiş, taslakları hazırlamış, telefonda konuşmuş ve konferanslara katılmıştır. Onlar masalarında oturarak tüm bir halkı yok edebilirler. Görünürde zararsız gayretlerinin nihai sonucunu bilselerdi, bu bilgi kafalarının uzak girintileri içinde kalırdı ancak. Yaptıklarıyla kitle katliamı arasındaki neden-sonuç ilişkisini bulmak zordu. İnsanların, gereğinden fazla kafa yormaktan kaçınma -ve dolayısıyla neden-sonuç zincirini en uç bağlantılarına dek gözden geçirmeye yanaşmama- gibi doğal eğilimleri ahlaksal yönden pek ayıplanamazdı. Bu hayret verici ahlaksal körlüğün nasıl mümkün olabildiğini anlamak için, silah fabrikasında çalışan, yeni büyük siparişler sayesinde fabrikalarının 'idamının durdurulmasına' sevinen, ama Etyopyalılarla Eritrelilerin birbirlerine yaptığı toplu katliamlara gerçekten üzülen işçileri düşünmek; ya da 'hammadde fiyatlarındaki düşüş' dünya çapında iyi bir haber olarak karşılanırken 'Afrikalı çocukların açlıktan ölmesi'ne aynı şekilde, dünya çapında ve içtenlikle ağlamanın nasıl mümkün olabildiğini düşünmek yararlı olabilir.
  • Öteki için sorumluluk almayı gerektiren varoluş biçimlerinin reddi; bütün düzenlemelerin yakınlaşma ve bağlanma olasılığını dışlayacak şekilde tüketici lehine yapılması; yalnızca ve yalnızca şimdiyi yaşama, geçmişten bağımsız olma ve gelecek için taahhüt altına girmeme garantisi... En önemlisi de, 'iyi' ile 'kötü' arasında seçim yapma ve ahlaki kararlar alma yükümlülüğünden kaçış imkânı... Sorumluluk almadığınız sürece rahatlatılması gereken bir vicdanınız da olmayacaktır. 'Bireyin kurtuluşu' vaadi gerçekleşmiştir artık!... Kişinin önünü göremediği, arkasında iz bırakamadığı bir 'çöl yolculuğu' olarak yaşanan hayatta, kişiye, kendi ahlakını kendisinin oluşturması imkanını veren gerçek bir özgürlük artık mümkündür.
  • Hiçbir bakış tek başına kusursuz ya da ayrıcalıklı olamaz; hayata ilişkin değişik yorumların her biri, olsa olsa kavrayış bütünlüğümüze kendi zenginliğini katacaktır. Sosyolojik düşünmek, kesinliğe varacak bir yol sağlamak şöyle dursun, her türlü müphemliği çoğaltacaktır. Ama müphemlikten korkmamak gerekir; dünyaya ilişkin gerçek bir kavrayış özgürlüğünün ve hoşgörünün temelinde bu müphemliğin, bakış zenginliğinin kabulü yatar; sosyoloji ve sosyolojik düşünmek, insanın 'özgürlük davasına hizmet eder.'
  • İnsanların esas korktukları şey, zamanın gerisinde kalmak ve bu yüzden de dışlanmak. İnsanlar, bütün beceri ve zekalarını, korkularına merhem olacak kadar yakın ve sıkı ancak kendilerini boğmayacak kadar da gevşek olan ilişkiler kurmak için kullanıyorlar.
  • Freud bugün burada bizimle konuşuyor olsaydı, fazlasıyla özgürlüğe doğru kaydığımızı ve bunu farkettiğimiz için de güvenliğe yöneldiğimizi söylerdi. Büyük bir ihtimalle, eninde sonunda yeniden, güvenlikten özgürlüğe doğru savrulacağız.
  • Ahlaki bakımdan olgun kişiler, bilinmeyene ihtiyaç duyan, hayatlarinda belli bir anarşi olmaksizin kendilerini eksikli hisseden, içlerindeki otekiliği sevmeyi ogrenen insanlardır.
  • Postmodernlik, 'müphemliğin üstesinden gelmeyi hedefleyen tipik modern güdüden özgürleşme' anlamına gelir.
  • Postmodernlik 'kendi imkânsızlığıyla uğraşan, iyi ya da kötü bununla yaşamaya kararlı olan modernlik'tir.
  • Özgürlük iki kişinin olduğu yerde söz konusu olur.
  • Ölümlülük, dünya üzerindeki her şeyi değiştirebileceği ve kendine uyarlayabileceği inancından beslenen insanoğlunun en büyük yenilgisidir.
  • Tarih, yönetici sınıflarının adlarını ölümsüzler listesine yazdırmak için yaptığı fetihlerin kaydıdır.
  • Ortadan kaybolma, ölümlülük karşısında postmodernitenin yaşam stratejisidir.
  • Sağlık alanındaki bütün "gelişmeler", hastalıklara karşı alınan önlemler, spor yapmak, beslenme rejimleri, hijyen saplantısı... Bunların hepsi, modernitenin başa çıkamadığı ölümlülüğün yapısını sökerek onu baş edilebilir parçalara ayrıma stratejisinin öğeleridir. Modernite, ölümü tecrit etmiş, mezarlıkları ve cenaze törenlerini günlük yaşamın uzağına taşımış, adeta kişisel bir suça dönüştürmüştü: Nedensiz ölüm yoktur; ölen ya sigara içtiği için, ya spor yapmadığı için, ya hastalılara karşı gerekli önlemleri almadığı için, ya da karşıdan karşıya geçerken sağına soluna bakmadığı için, vb. ölmüştür. Suçludur!
  • Aşk, akıldan, akıl aşktan korkar... Kendi aralarında konuşmazlar, daha çok bağırarak birbirlerini susturmaya çalışırlar. Kuşkusuz, akıl aşktan daha iyi bir konuşmacıdır! Aşk hakkında konuşmaya zorlandığımızda... Sözcükler eşyalarını toplar ve ortadan kaybolur.
  • Turist olmak, iyi paraya geçici özgürlük satın almaktır.
  • Günümüzde ilişkiler bir tür yatırımdır. Ama bir simsardan satın aldığınız ilişkiye sadakat yemini etmek hiç aklınızdan geçmiş midir?.. O yüzden günümüz ilişkilerinde sürekli tetikte olmak gerekir. Şekerleme yapanın ya da gardını düşürenin vay haline.
  • Bedenin sanayileştirilmesi şöyle bir şey... İnsan kendini, her geçen gün biraz daha fazla, tıp otoritelerinin beden denilen makine parçasını gözetlemesi için görevlendirdikleri bir ustabaşı gibi hissediyor.
  • Dünya, "aradığınız ne varsa, burada" mağazalarına döndü. Kültür ise o mağazanın sadece bir reyonu. Raflar sürekli yenilenen ürünlerle dolmak zorunda... Akışkan modern dünyanın bir "halkı" yok. Onun yerine baştan çıkarılacak "müşterileri" var.
  • Kader artık özelleşmiş gibi görünüyor. Tek tek bireylere saldırıyor, çoğunlukla da kapı komşularını atlıyor. Fakat sille atma sıklığı eskiden hiç olmadığı kadar düzenli, hatta rutin.
(Küresel Çağda Sosyal Eşitsizlik) Turgut46 18:05, 26 Ocak 2017 (UTC)
"Zygmunt Bauman" sayfasına geri dön.