Angela'nın Külleri (film)

film

Angela'nın Külleri Frank McCourt'un aynı adlı romanından uyarlanan 1999 yılı yapımı, yönetmenliğini Alan Parker'ın yaptığı, başrollerinde Emily Watson, Robert Carlyle, Joe Breen, Ciaran Owens ve Michael Legge'in oynadığı film.

  • Geriye bakıp çocukluğumu anımsadığımda, nasıl hayatta kalabildiğime hâlâ şaşarım. Kötü bir çocukluktu; mutlu bir çocukluğun pek kayda değer yanı yoktur zaten. Sadece mutsuz bir çocukluk geçirmiş olmak da, mutsuz bir İrlandalı çocuk olmak kadar kötü değildir. Bundan da kötüsü mutsuz bir İrlandalı Katolik çocuk olmaktır.
 
Özgürlük Heykeline merhaba yerine hoşçakal diyen tek İrlandalı aile biz olmalıyız.
—Frank
  • [Gemi New York City'den ayrılırken] Özgürlük Heykeline merhaba yerine hoşçakal diyen tek İrlandalı aile biz olmalıyız.
  • Eğer Amerika'da olsaydım filmlerde olduğu gibi "Seni seviyorum babacığım" diyebilirdim. Ama bunu Limerick'te söylersen sana gülerler. Limerick'te sadece Tanrı'yı, bebekleri ve kazanan atları sevdiğini söylemene hoş bakarlar. Bunun dışındaki her şey kafanının içinde kalması gereken bir şeydir.
  • Baba, oğul ve kutsal tost adına.
  • Babam içinde üç ayrı kişilik taşıyan biriydi: Sabahları çayını ve sigarasını içerken bize öyküler anlatan, gündüzleri iş arayan ama asla bulamayan ve geceleri eve nefesi viski kokarak gelen.
  • Sheakspear patates püresi gibidir bayan, asla yeterince doyamazsınız.

Büyükanne Sheehan

değiştir

[Frank, komünyon kahvaltısını kustuğunda]

  • Şuna bak İsa’nın kanını ve vücudunu kusuyor. İsa’yı bahçeme kusuyor!

Diyaloglar

değiştir
Angela McCourt: Eğer bir iş bulabilseydim İngiliz fabrikalarına çalışmaya giderdim.
Malachy: Fabrikalarda kadınlara uygun bir iş yoktur Angela.
Angela McCourt: Kıçının üzerinde oturmak da erkeklere uygun değildir Malan.

Frank:Affet beni, peder. Son itirafım bir dakika önceydi.
Peder:Bir dakika mı? Sen biraz önceki çocuk musun?
Frank: Evet, peder. Büyükannem kutsal su mu normal su mu olduğunu soruyor?
Peder: [iç çeker]
Frank: Normal su olduğunu ve kendisini bir daha rahatsız etmememizi söylüyor.
Büyükanne Sheehan: Rahatsız etmek mi?

[Öğretmen, Frankie'nin kompozisyon ödevi olarak "İsa Limerick'te yetişmiş olsaydı ne olurdu?" konusunu hazırlamasını ister ve küçük Frankie mükemmel cümleler çıkartır kaleminden:]
Frank: Kompozisyonumun adı...
Öğretmen: Başlık, McCourt, başlık!
Frank: Kompozisyonumun başlığı: "Yağmur Altındaki İsa"
Öğretmen: Ne?!
Frank: "Yağmur Altındaki İsa" efendim.
Öğretmen: Pekala! Oku bakalım.
Frank: İsa'nın Limerick'te yaşamaktan hoşlanacağını sanmıyorum. Çünkü burada devamlı yağıyor. Shannon nehri taşarak kent sürekli su altında kalıyor. Babam Shannon'in katil bir nehir olduğunu söylüyor. Çünkü Shannon iki kardeşimi öldürdü. İsa tasvirlerine baktığınızda onun devamlı bir katır üzerinde, eski İsrail sokaklarında gezdiğini görürsünüz. Orada asla yağmur yağmaz. Ve orada insanların asla öksürdüğünü duymazsınız. Ya da vereme yakalandığını ve benzeri bir şeyi. Orada kimse çalışmaz. Çünkü tüm yaptıkları ortalıkta gezinmek, yemek ve çarmıha gerilme törenlerine gitmektir. İsa'nın karnı acıktığı zaman bütün yapması gereken bir hurma ağacına ya da portakal ağacına gidip gönlünün dilediği kadar yiyip karnını doyurmaktır. Ya da canı bira istediği zaman sadece elini bardağın üstünden şöyle bir geçirmesi yeterlidir. Hiçbir şey olmasa Azize Magdalene'yı veya Rahibe Martha'yı ziyaret ederdi. Onlar da hiçbir soru sormadan akşam yemeğini verirlerdi. Bu nedenle İsa'nın Yahudiler arasında o sıcak ve nemsiz topraklarda doğması güzeldi çünkü Limerick'te vereme yakalanıp bir ayını doldurmadan ölürdü. Ve Katolik Kilisesi olmazdı. Biz de bu konuda kompozisyon yazmak zorunda kalmazdık. Son!
Öğretmen: Bu kompozisyonu kendi başına mı yazdın McCourt?
Frank: Ben yazdım efendim.
Angela'nın Külleri (film) ile ilgili daha fazla bilgiye Vikipedi'den ulaşabilirsiniz.