Angela Davis
Amerikalı akademisyen ve yazar
Angela Davis | |
---|---|
Eğitimci, yazar, aktivist. | |
Doğum tarihi | 26 Ocak 1944 |
Doğum yeri | Birmingham, Alabama ABD |
Vikipedi maddesi Vikiveri öğesi |
Angela Yvonne Davis (d. 26 Ocak 1944 Birmingham, Alabama), 1970'li yıllarda, politik tutukluların hakları hareketinin sembolü olan, Amerikalı insan hakları savunucusu, filozof, hümanist ve yazar.
Sözleri
değiştir- Hiçbir insan yasadışı değildir.
- Özgürlük sürekli bir mücadeledir.
- Sadece aptallar hayatını paraya değişir.
- Köklerin neredeyse orada çiçek açarsın.
- Irkçı olmamak yeterli değil, ırkçılık karşıtı olmalısın.
- Politik eşitlik, ekonomik eşitliğin kapısını açmıyordu.
- Sakın unutma, ne olursa olsun üstesinden geleceğiz.
- Tarihin aktif ajanlarıyız ve tarih web sayfaları gibi silinemez!
- Bir insanı tanımakla anlamak arasında dağlar kadar fark var.
- Kadınların başkaldırması, insanlığın başkaldırması demektir.
- Ellerimizin kelepçelenmediği doğru, fakat kalplerimiz incindi.
- Ben bu çirkin suçu işleyen herhangi birinin savunucusu değilim.
- Bir kimse hakkında soylenenleri dinleyerek bir kanıya varmam âdetim değil.
- Kadın yürüyüşü, devlet şiddetinin kötü güçlerine karşı feminizm vaadini temsil ediyor.
- İnsanlık tarihinde ilk köleleşme, serfleşme ve işçileşmenin temeli sümer rahip devletinde atılmıştır.
- O ülkenin tarihinin doğasını şekillendiren siyahi insanların özgürlük mücadeleleri, bir el hareketi ile silinemez.
- Dünyayı temelinden dönüştürmek mümkünmüş gibi davranmalısınız. Ve her zaman bunu yapmak zorundasınız.
- Amerikalıların, bu kadar çok köleliğin var olduğu bir toprağı nasıl özgürlük toprağı olarak çağırdıklarını anlayamıyorum.
- Bence hiyerarşinin en altında yer alan insanlara davranışımız ile hayvanlara uyguladığımız muamele arasında sıkı bir bağ var.
- Hepimiz o kadar aşağılara atıldık ki kimse yerimizden kalkabileceğimizi düşünmedi, fakat yeterince uzun ezildik, şimdi yeniden kalkacağız.
- Kapitalist endüstriyel forma dayalı gıda üretimine meydan okumamız gerekiyor. Tüm o yediklerimiz çok ama çok büyük bir zulmü maskeliyor.
- Bu ülkede tavukların endüstriyel olarak korkunç koşullar altında üretildiğini aklımıza bir kez olsun bile getirmeden oturup bir tavuk parçası yiyebiliyor oluşumuz.
- Tükettiğimiz gıdalarla eleştirel bir ilişki kuramıyor oluşumuz, dünyayı algılayışımızda meta formuna olan bağımlılığımızın ne denli ileri bir seviyeye geldiğini gösteriyor.
- Biz, bu ülkenin kadınları, kullanmak istesek bile oy hakkına sahip değiliz. Fakat emeğimize sahibiz. Nerede ücretler düşürülecekse, kapitalist sınıf düşürmek için kadınları kullanıyor.
- Yaşadığımız çevreyi oluşturan tüm nesnelerin ardında, hem insan hem de insan olmayan hayvan ilişkilerini gözümüzde canlandırma alışkanlığı edinmeyi başarabilseydik eğer, bu gerçekten devrimci bir hareket olurdu.
- Çoğu insan aslında yedikleri şeyin bir hayvan olduğu üzerine kafa yormaz. Bir biftek veya tavuk eti yediklerinde, bu hayvanların sırf insanlar onları tüketebilsin diye ne büyük acılar çektikleri akıllarının ucundan geçmez.
- Olağanüstü durumlar dışında benim bildiğim iki baskı var: Rengimizden dolayı karşılaştığımız baskılar, yani ırkçılık. Ve ekonomik sınıfımızdan dolayı karşılaştığımız baskı yani sömürü. Bu ikisine karşı çıkmadan, kadın haklarını korumak söz konusu olamaz.
- Diğer insanlar üzerinde şiddet uygulayanların yöntemlerine bakarsanız, şiddetin hangi türünden zevk aldıklarını görmek için yöntemlerini sıklıkla hayvanlar üzerinde denemiş kişiler olduklarını göreceksiniz. O nedenle, bu meselenin daha pek çok farklı yönü var.
- Kapitalizmin ve onun zihinlerimizi nasıl sömürgeleştirdiğinin işaretlerinden biri. Önümüzde metadan öte bir şey göremiyor oluşumuz, gündelik olarak kullandığımız metaların ardındaki ilişkileri anlamayı reddediyor olmamız. İşte yediklerimizle ilişkimiz aynen böyle.
- Çoğu zaman vegan olduğumu belirtmezdim ancak bu durum yavaş yavaş değişti. Artık bundan bahsetmenin tam zamanı çünkü veganlık devrimci anlayışın bir parçası merhamete dayalı ilişki kurma yolları ararken, yalnızca insanlarla değil, bu gezegeni paylaştığımız diğer canlılarla da merhamete dayalı bir ilişki biçimi nasıl geliştirebiliriz?
- Çoğu insan aslında yedikleri şeyin bir hayvan olduğu üzerine kafa yormaz. Bir biftek veya tavuk eti yediklerinde, bu hayvanların sırf insanlar onları tüketebilsin diye ne büyük acılar çektikleri akıllarının ucundan geçmez.[1]
- Çoğu zaman vegan olduğumu belirtmezdim ancak bu durum yavaş yavaş değişti. Artık bundan bahsetmenin tam zamanı çünkü veganlık devrimci anlayışın bir parçası –merhamete dayalı ilişki kurma yolları ararken, yalnızca insanlarla değil, bu gezegeni paylaştığımız diğer canlılarla da merhamete dayalı bir ilişki biçimi nasıl geliştirebiliriz sorusunu sormamız ve bunun için de kapitalist endüstriyel forma dayalı gıda üretimine meydan okumamız gerekiyor.[1]
- Tüm o yediklerimiz çok ama çok büyük bir zulmü maskeliyor. Bu ülkede tavukların endüstriyel olarak korkunç koşullar altında üretildiğini aklımıza bir kez olsun bile getirmeden oturup bir tavuk parçası yiyebiliyor oluşumuz, kapitalizmin ve onun zihinlerimizi nasıl sömürgeleştirdiğinin işaretlerinden biri. Önümüzde metadan öte bir şey göremiyor oluşumuz, gündelik olarak kullandığımız metaların ardındaki ilişkileri anlamayı reddediyor olmamız. İşte yediklerimizle ilişkimiz aynen böyle.[1]
- Bence hiyerarşinin en altında yer alan insanlara davranışımız ile hayvanlara uyguladığımız muamele arasında sıkı bir bağ var. Diğer insanlar üzerinde şiddet uygulayanların yöntemlerine bakarsanız, şiddetin hangi türünden zevk aldıklarını görmek için yöntemlerini sıklıkla hayvanlar üzerinde denemiş kişiler olduklarını göreceksiniz. O nedenle, bu meselenin daha pek çok farklı yönü var.[1]
- Tükettiğimiz gıdalarla eleştirel bir ilişki kuramıyor oluşumuz, dünyayı algılayışımızda meta formuna olan bağımlılığımızın ne denli ileri bir seviyeye geldiğini gösteriyor. Marx’ın gerçek nesnenin mübadele değeri dediği şeyin –bu nesnenin barındırdığı ilişkileri düşünmüyoruz- ve daha da önemlisi ister gıda ya da giysi, ister iPad’lerimiz veya bu tür bir kurumda eğitim vermek için edindiğimiz malzemeler olsun, bu nesnenin üretiminde neyin önem teşkil ettiğinin ötesine geçemiyoruz. Yaşadığımız çevreyi oluşturan tüm nesnelerin ardında, hem insan hem de insan olmayan hayvan ilişkilerini gözümüzde canlandırma alışkanlığı edinmeyi başarabilseydik eğer, bu gerçekten devrimci bir hareket olurdu.[1]