Hürriyet, tarihin kaybolmayan tek değeridir. — Albert Camus
Hürriyet de, mutlak tanımı imkansız sözcük ve kavramlar arasında ve belki de başında yer alıyor; taşın hem özgür ve hem de esir olduğunu söylemek mümkündür ve bu hürriyetin anlatılmasındaki zorluğa işaret etmektedir. Hareket, istek veya alışkanlığını kaybetmiş katman veya sınıfları, hareket etmedikleri için özgürlükten yoksun sayabilir miyiz; bu nedenle, özgürlüğün bir hareket durumu ve sadece hareket durumu değil, aynı zamanda sınırlarda ve sınırları zorlayan hareket hali olduğunu kabul etmek mecburiyetindeyiz. Dolayısıyla, bir yanıyla öznede hareket isteği ve diğer yanıyla, sınırla çatışma hali yoksa, özgürlüğün varlığını söylemek, sözcüğün olumsuz anlamında, metafiziktir. — Yalçın Küçük
Sovyetler Birliği'nde hürriyet mücadelesi ya samizdat idi veya sosyalizmden ayrılmayı gerektiriyordu. Yabancı elçiliklere sığınmayı göze almak anlamındadır. Sui generis olduğunu sanmıyorum. Bizde Büyük Reşit Paşa, yabancı elçiliklere güveniyordu. Mithat Paşa, eninde-sonunda bir elçiliğe sığındı. Bu büyük devlet de, Kürt aşiret lideri misli, Mithat'ı teslim ediverdi. Boğdular. Kimi, Mithat'ı mı boğdular yoksa bizi mi boğuyorlar; bu soruyu bulamayanlar hür değillerdir. Türkiye'de şimde serfler, en yüksek yerdedirler. — Yalçın Küçük
"Hürriyet" (özgürlük) kelimesi, Türk Aydınlanma hareketi içinde ortaya çıkmıştır ve düpedüz uydurmadır; eski kültürümüzde ne bu kelime vardır ne de onun gerçekliği. Hürriyetle eşanlamda olan -Farsça kökenli- "serbesti" kelimesi ise, "başı bağlı" demek. Zaten, özgür de olsa, bireyin politika yapmak için ortaya çıkacağı "siyaset meydanı" yer anlamında. Eski siyasal kültürümüzün etimolojik çehresi bu. Osmanlı rejimi despottu; padişah, iktidarını halktan değil, gökten alıyordu ve yetkileri kuramda sınırlıydı sadece. Sivil-asker Osmanlı aydınları, bu iktidarı, işte bu "hürriyet"ten hareketle sınırlamaya kalkmışlar ve "Kanun-u Esasi'yi, yani anayası hemen tek çare olarak görmüşlerdir. Öte yandan, hürriyet, ne kadar ilerlenirse ilerlensin, sonuna değin "esir-i aşk" olunacak "efsunkar" (büyüleyici) bir kelime olarak kalmıştır onların gözünde. Demokrasiyi ise, İkinci Meşruiyet'in anarşik yılları bir yana bırakılırsa hiç tanıyamadılar. Bütün bunların yerli yerine oturmaya başlaması Cumhuriyet'le olur. Bu bakımdan, 23 Nisan 1920, Aydınlanma tarihimizde, pek önemli bir dönüm noktasıdır. — Server Tanilli (Nasıl bir demokrasi istiyoruz?)
Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam. — Said Nursî