Hilâl Kaplan

Türk gazeteci
Hilâl Kaplan
Doğum tarihi 15 Ağustos 1982
Doğum yeri İstanbul
Vikipedi maddesi
Vikiveri öğesi

Hilâl Kaplan (d. 15 Ağustos 1982, İstanbul), Türk gazeteci. TRT Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yapmakta ve Sabah gazetesinde köşe yazıları yazmaktadır.

  • Arap Baharı döneminde, halklar diktatörleri alaşağı edip yerine kendi istedikleri yönetimleri getirene dek, ABD Türkiye'yi 'model ülke' olarak sundu. Ancak yönetime gelenler, ABDİsrail'în arzu ettiği parti ve gruplar olmayınca darbelerle yönetimler tekrar indirildi ya da Tunus'taki gibi pasifize edildi. Batı'nın beraber çalıştığı askerî faşizm düzenlerine 'demokrasiyi yerine oturtmak' denilirken, o ara Türkiye de birden 'otoriter ülke' kategorisine sokuluverdi. İran-ABD işbirliği bu konjonktürde geldi.[1]
  • Beyaz suçluluk. ABD menşeli bu kavram, ülkesindeki siyahlar başta olmak üzere ait olduğu toplumsal kimlikten ötürü aşağılanmış, dışlanmış, mağdur veya madun edilmiş kişiler ve topluluklara karşı, daha avantajlı durumdaki beyazların duyduğu suçluluk duygusunu ifade ediyor. Bu ifade, bizim topraklardaki karşılığını ise 'beyaz yüzsüzlük' olarak buluyor.[2]
  • Varlıklarını başka halkları katledip, onların doğal kaynaklarını sömürmek üzerine kurmuş olan ve bu geçmişle hâlâ yüzleşmemiş olan Batı Avrupa ülkeleri mi... Yoksa 75 milyon Kızılderili'nin ölüsü üzerine ülke kuran, imha süreci 'kahramanı' Kolombus için anma günleri düzenleyip heykeller diken, atom bombalarıyla üç günde 400.000 kişiyi katleden, Vietnam'dan Irak'a işgal ve imha düzenini devam ettiren ABD mi Türkiye'ye hesap soracak?[3]
  • Batı, Ortadoğu'da sandık iradesinin hâkim olmasını istemiyor. Nasıl ki Çevik Bir Amerika-İsrail desteğiyle 28 Şubat'ı icra ettiyse, Türkiye'de de benzer işlevi görecek müttefikler istiyor.[4]
  • Süleyman Demirel'in 1965 ve 1969 seçimlerinde, Turgut Özal'ın 1983 ve 1987 seçimlerinde tek başına iktidara gelmeleri dışında 1960 darbesinden beri koalisyonla yönetiliyoruz. En son 1991'den 2002'ye kadar uzun bir koalisyon dönemi yaşadık. Ki sanırım 1991- 95 arasındaki DYP-SHP koalisyonunu saymazsak, ömrü iki seneyi bulan bir koalisyon yönetimi olmadı.[5]
  • Aynı Reyhanlı saldırısında olduğu gibi Suruç'taki saldırıyla da Türkiye, şartlarını kendi koymadığı bir savaşta öncü birlik haline getirilmek isteniyor. Eğer biz birbirimizi yemeyi bırakıp birlikte hareket etmezsek ayağa kalkamayacak, hep birlikte diz çökerek yaşamaya razı olacağız.[6]
  • İran, Ortadoğu'nun ve Müslümanların hamiliğine ısındırılıyor. Asla gerçekleşmeyecek, sadece silah zoruyla becerilemeyecek, tarihî arka planı olmayan bir hayal bu. Ama esas dert de zaten İran'ın bu amaca ulaşması değil. Vahhabi- Selefi çizgi ile Şii- Rafizî çizgi arasında İslâm coğrafyasının esas makul olan damarı Sünnilik yok edilmeye, bu çaba üzerinden de tüm İslâm coğrafyası tarûmar edilmeye çalışılıyor. Böylesi bir süreç gerçekleşirse Suriye ve Irak'ta sadece 'fragmanı'nı izlediğimizi anlayacağımız bir kan deryasında hepimiz boğulmaya mahkûmuz.[7]
  • Teker teker kaybêdîyoruz yeniden. 55 bin insanımızı kaybettik, son otuz yılda yüz bine yakın insanımız sakat, milyonlarca insanımız yoksulluk içinde göç etmek durumunda kaldı. Bunlar yetmêdî mi bizlere, sizlere. Daha ne kadar acı çekeceğiz daha ne kadar 16-20 yaşlarındaki evlatlarımızı toprağa vereceğiz? Yoksa onlar sizin evlatlarınız olmadığı için mi şiddet dışında bir arayışa izin vermiyorsunuz.[8]
  • 21 Temmuz 1905. Sultan Abdülhamit, Cuma selamlığı sonrası arabasına doğru hareket ederken kendisine soru soran Şeyhülislam Cemaleddin Efendi'yle konuştuğu için gecikmesi sebebiyle bombalı suikast girişiminden kurtuldu. Suikastı planlayan Doğu Anadolu'da bağımsız bir Ermeni devleti kurmayı amaçlayan komitacılarla, Avrupa ve Rusya'daki anarşist 'yoldaş'larıydı.[9]
  • Türkiye'nin Pensilvanya'dan değil, Washington'dan değil, Berlin'den değil, Londra'dan değil, Tel Aviv'den değil; sadece ve sadece Ankara'dan yönetilmesi iradesi kazandı.[10]
  • Fransa, sınırlarını belirli olmayan bir süre için kapattı. Şehirlere asker yığıldı, tanklar sokağa çıktı. Polise, şüpheli gördüğü herkese dair 'vur, indir' yetkisi verildi. Şüpheli olduğu düşünülen kişilerin evlerine girme, mahremiyetlerini ihlal etme hakkı tanındı. Hatta şüpheli kişileri sınır dışı etme, vatandaşsa vatandaşlıklarını iptal etme hakkı getirildi. Paris saldırısının ardından 'artık savaştayız' diyen Hollande'ın ilan ettiği durum, demokratik rejimin istisnai durumlar karşısında ne kadar zayıf, kırılgan ve aciz olduğunu bir kez daha göstermiştir. Seküler hukuk, istisnayı belirleyenenin esas otorite olduğu, istisnanın kaideyi belirlediği bir alandır ve mevcut Fransa bunun mükemmel bir örneğini sunmaktadır. Fransa, artık demokratik bir ülke değil; demokrasisini askıya almış bir ülkedir.[11]
  • YPG, kendisini PKK'dan ayrı görmüyor. Bu yüzden açıkça deklarasyon yayınlayıp Türkiye'ye geçerek PKK'nın yardımına koşacağını ilan edebiliyor. Lider olarak PKK lideri Öcalan'ı benimsediklerini söylüyorlar. Ancak ABD ısrarla Türkiye'den bu olan bitene gözünü kapayıp, DAEŞ'le çatıştığı için YPG'yi PKK'dan ayırt etmesi bekleniyor. Hâlbuki Nusra nasıl ki DAEŞ'le savaşmasına rağmen terör örgütü olarak kabul ediliyor, Türkiye aynısını ABD'den YPG için yapmasını bekliyor.[12]
  • TSK, cumartesi gününden beri aralıklarla YPG ve Esed rejimi mevzilerini Fırtına obüsleriyle dövüyor. YPG'nin Rus bombardımanı dahilinde ilerlediğini düşünürsek, bu Rusya'ya da verilen bir mesajdır. Görünürde YPG'yi uyarmış olsa da Suriye'de Rusya ile ortaklaşa hareket eden ABD'ye de bir mesajdır.[13]
  • Ortadoğu'nun üç kilit ülkesi var. Bunlardan ilki olan Mısır'ı darbe ile birlikte 'yola getirmeyi' başardılar. Diğeri İran; onu da nükleer anlaşmayla beraber yaptırımları da kaldırarak içlemeye başladılar. Geriye kaldı "yalnız ve güzel ülkem" Türkiye.[14]
  • ABD, tek taraflı yaptırımlardan uluslararası izolasyona ve hatta askeri işgallere, darbelere kadar pek çok seçeneği yıllarca özellikle yaşadığımız coğrafyada uyguladı. Türkiye'ye karşı da bu yöntemlerin bir kısmını (darbe gibi) uygulamaya çalıştılar. Geçmişte bir nebze başarılı olmuş olabilirler... Ancak 15 Temmuz kanlı darbe girişiminden bu yana karşılarında artık bambaşka bir Türkiye var. İşte tam da bu nedenle, ellerinde başka silah kalmadığı için Türkiye'ye karşı sık sık tehdit ve koşul dilini devreye sokuyorlar.[15]
  • 11 kelimede gerizekalı olduğumu nasıl kanıtlarım challenge[16], Kaplan bu tweet'i Şevval Sam'ın İstanbul Sözleşmesiyle alakalı şu tweet'ine yönelik atmıştır: Haydi herkes dövüş sporlarına yazılsın. Orta çağa dönüyoruz. Orman kuralları geçerli artık!

Kaynakça değiştir