Karıncanın Su İçtiği

Yaşar Kemal’in 2002'de yayımlanan romanı
Karıncanın Su İçtiği(Bir Ada Hikayesi 2)
Yazarı Yaşar Kemal
Yayın tarihi 2004
Yayınevi Yapı Kredi Yayınları
Lisanı Türkçe
Türü Roman
ISBN 978-975-08-0707-3
Vikipedi maddesi
Vikiveri öğesi

Karıncanın Su İçtiği (Bir Ada Hikayesi 2): Yaşar Kemal'in "Bir Ada Hikayesi" dörtlemesinin ikinci kitabı


  • Deniz o kadar durgundu ki, karıncalar bile su içerdi.
  • “Yerleşmeye geldim, baktım, bu dünyada bu adadan daha güzel bir yer bulunamaz, bulunsa bile dünyayı dünya yapan… Kimi insan var, cenneti cehennem, kim insan var cehennemi cennet yapar. (…)”


  • “Olur böyle şeyler aldırma. İnsanoğlu çok sıkışınca, ne düşündüğünü, ne yaptığını bilemez.” İçini çekti: “Benim başımdan neler geçtiğini kimsecikler bilemez.”

“Hepimizin” dedi Hüsmen. “Bu savaş bize neler etti, bizi insanlığımızdan çıkarttı. İnsanlığımızı, onu-rumuzu, neyimiz varsa hepsini elimizden… Yüreğimizi de kopararak aldı götürdü. Yürek koymadı insanlıkta. Yüreklerin yerinde taş kaldı. Hem de birer buz parçası.”


  • Baytarı aklından çıkaramıyordu. Küçücük bir çocuk o, savaşa, bu kadar acıya nasıl dayanmış, dayanı-yor? Birden aklına düştü, ben nasıl dayandım, daha da dayanıyorum. Lena, Vasili nasıl dayanıyorlar? Bizim yaşadıklarımıza, gördüklerimize insanoğlu dayanabilir mi, insanoğlu dayanıyor.


  • Suçsuz insanı öldürmek ölümlerin en zalimi, insanoğlunun en aşağılayanı, en iğrenci, en rezilidir. dünyanın bütün savaşlarında öldürülenler suçsuz insanlar değil mi?


  • “(…) Çölde o kadar askercilik yaptım, çöl de beni büyüledi. Bir gün deniz kıyısında bir kasabada bir insan da beni büyüledi. Ardına takıldım, o insan, zır kayalık bir köye götürdü beni, bu sefer de çak-maktaşı, turuncu damarlı ak kayalar, kara kartallar, şahinler, kırmızı, bakır kanatlı küçük kartallar, ulu ceviz ağaçları büyüledi beni. Şimdi de bu ada, bütün dünyanın çiçeklerini yüklenmiş o dev armut ağacı, bu ince dalgalı deniz de büyülüyor beni. Ben tepeden tırnağa büyülenmiş bir insanım kardeş. Bütün büyülerden bir şey, tek bir şey öğrendim ki büyü insandadır. Büyü insanın gözündedir. Büyü insanın kulağında, burnunda, yüreğindedir. Dünyanın en güzel büyücüsü, o sevgiyle dopdolu olan insanın gözünde, burnunda, yüreğinin kökündedir.”


  • “İnsan, düşleri öldüğü gün ölür.”


  • “Aman, aman çok dikkat edin, Remzi size bir tuzak hazırlıyor. Yoksa size o kadar yağ yakmazdı. Gör-dünüz mü lokantada oturan beş kişiyi, hepsi de birbirine benziyor, çarktan çıkmışlar gibi. Yemek bo-yunca Poyraz Beyden bir saniye bile gözlerini ayırmadılar. Beşinin de belinde tabanca vardı. Dikkat ettiniz mi, Kavlak kapıdan girince hep birden ayağa kalktılar, hazırola geçtiler. Remzi onlara bakmadı bile. Onlardan kaçtı nerdeyse, tanışık olduklarını belli etmemek için. Bunların beşi de bence Arap. Ya Urfa, Mardin ya da Halep Arapları. Ben Remziyi çok iyi tanırım. Çocukluğundan veri hep gizli işlerle uğraşır. Dikkat et delikanlı. Senden ödü kopuyor bu eli kanlının. Dağa boşuna çıkmadı bu, vatan millet ona vız gelir tırıs gider, Rum zenginlerini soymaya çıktı. Çok Rum soydu. İstiklal Harbi akabinde de ipten kazıktan kurtulmuş, bir sürü katilin önünde, elinde ayyıldızlı bayrağı dalgalandırarak kasabaya girdi. Şimdi de, eli kulağında, fırka reisi olacak.”


  • “O senden korkuyor. Korkusu gittikçe büyüyor. Korkusu büyüdükçe suçları da büyüyor. Sen burada kaldıkça korkusu, suçları altından kalkamayacağı kadar büyüyecek. O yalnız Rumları öldürmedi, Müs-lümanları da çok öldürdü. Ne idi lokantadaki o adamlar, akıl sır ermez Kavlakzadeye.”


  • Bir insan bir insanın yüzüne karşı, hiç çekinmeden onu bu kadar överse işin içinde çok önemli bir iş var demektir. İnsan ancak ölü bir insana bu kadar yaltaklanabilir. Kavlakoğlu Remzi gibi insanlar gece adamı öldürür ya da öldürtürler, sabahleyin de cenazesine gider, cenaze namazını kılar, ağlayarak tabutun altına girer, mezarına kadar götürürler.


  • “Korkusu günler geçtikçe daha azacaktır. Korkusu aza aza nereye varacaktır, ben bu insanları yakın-dan bilirim, böyle azmış, sona varmış dayanmış korkuların sonu nasıl kapanır, bu insanlar ya kendile-rini öldürürler ya da karşısındakileri. (…)”