Nejdet Sançar

Türk yazar
Nejdet Sançar
Doğum tarihi 1 Mayıs 1910
Doğum yeri İstanbul
Ölüm tarihi 22 Şubat 1975
Ölüm yeri İstanbul
Vikipedi maddesi
Vikiveri öğesi

Nejdet Sançar (d. 1 Mayıs 1910, İstanbul - ö. 22 Şubat 1975, İstanbul), Hüseyin Nihal Atsız'ın küçük kardeşi, eğitimci ve yazar.

Sözleri

değiştir
  • Genç Türkçü! Şu kahpelikler ve kahpeler dünyasında; soyuna yurduna ve devletine hizmet aşkıyla dolu kalbinle giriştiğin mücadelede en büyük gücün Tanrı’nın sana müstesna bir bağışı olan damarlarındaki kandır.[1]
  • Sade millet halinde değil, fert olarak insan gibi yaşamak isteyen her Türk, “her şey Türklük için!” prensibini benimsemeye mecburdur. Bu prensibi benimsemeyenler, yalnız vatanlarını ve milletlerini değil, kendi varlıklarını da felaketin kucağına atmayı, bilerek veya bilmeyerek, göze alan zavallı yaratıklardır.[2]
  • Atatürkçülük, Gazi Mustafa Kemal’in heybetli varlığını siper yaparak, o siperin arkasından kendi adi çıkarlarını, siyasi ihtiraslarını veya Türklük aleyhindeki melun fikirlerini kolayca, rahatça ve hatta şirretçe söylemenin, yazmanın adından başka bir şey değildir. Öyle olmasaydı, hürriyetçisinden diktacısına, sosyalistinden kapitalistine, solcusundan komünistine, renksizinden Türklük düşmanına kadar o yıllardan beri o kadar kişi Atatürkçülük taslayıp durabilirler miydi?[3]
  • Herkes İsmet Paşa'yı görmek istiyor. Fakat onu bir gören bir daha görmek istemiyor. O; ufak tefek, kara kuru, hiçbir çekiciliği olmayan bir adam. Bir insan, ne kadar küçük, silik, ilgi uyandırmayan bir kimse olabilirse, o da öyleydi. O, bir Türk generalinden daha çok bir Ermeni dantelâcısına benziyordu. İnsanda fare gibi bir intibâ uyandırıyordu.[4]
  • Mustafa Kemal’in bir yüzü vardı ki hiç kimse unutamazdı. İsmet Paşa’nın bir yüzü vardı ki kimse bir daha hatırlayamazdı.[4]
  • Şu büyük gerçeği daima hatırlamalısınız: Türkçülük, Türklüğe karşı ve düşman yıkıcı ve zararlı fikir ve inançların hiçbirisinde bulunmayan bir güce sahiptir. Bu güç Türkçülüğün bir ülkü oluşudur. Halbuki mücadele etmekte ve yenmek zorunda bulunduğumuz karşı kuvvetlerin hiçbirisi ülkü değildir.[5]
  • Türkler için soy, önemli bir unsurdur. Çünkü Türk milleti, bugünkü bazı milletler gibi, çeşitli ırkların karışması ile meydana gelmiş değildir. Türk milleti, tek bir soyun eseridir. O soy da Türk soyudur.[6]
  • Yıllarca inandığımız, bugün inanmakta olduğumuz, yarında inanmakta devam edeceğimiz bu büyük ülkünün, en güzel parolası “Bütün Türkler bir ordu” sözüdür. En anlayışsız kafalarda, en duygusuz gönüllerde, en sağır kulaklarda aksini buluncaya kadar, bu milli parolayı, Tanrı’nın günü ve en gür sesimizle tekrarlamalıyız: Bütün Türkler bir ordu…[7]
  • “Öz Türkçecilik!” denilen hareketin hedefi: Türkçe’yi Türkçe olmaktan çıkarmaktır. Bununla elde edilmek istenen netice ise; bir yandan milletimizi büyük milli kültüründen koparmak, diğer taraftan ise Türkleri birbirleriyle anlaşamaz hale düşürmektir. Radyo gibi büyük bir telkin vasıtasından da faydalanarak yayılma imkanını günden güne artıran bu yıkıcı hareket, büyük çapta olmasa da, genç Türkçüler arasında da tesirini göstermektedir. Yazılarınızda yer alan bazı uydurma kelimeler bunu gösteriyor.[8]
  • Dil çok ehemmiyetli bir konudur. Onu kaybetmek millet için ölümdür. Türk’ü savaş alanlarında alt edemeyenlerin torunları, bugün, dilimizi bozmak suretiyle zafer kazanmak hevesinde ve yolundadırlar. İşte “Öz Türkçecilik!”, bu tuzağın adıdır. Türk’ü, dilini kaybettirmek suretiyle manevi ölüme yoludur.[5]
  • Sembol ile milletin birbirine en uygun düşeni, şüphesiz kurt ile Türk'tür. Çünkü kurt, hayvanlar dünyasının pençesi en sert olanı; Türk ise, insanlık âleminin yiğitlikte en önde bulunanıdır.[9]
  • İnsanlık tarihinin en üstün soyu ve milleti olan Türk’ler, yüzyıllarca cihan hakimiyetini ellerinde bulundurduktan sonra, yakın çağlarda gerilemiş, dağılmış ve güçsüz bir hale düşmüş bulunuyorlar. O hakimiyet yüzyıllarında savaştığımız ve çarpışmaların çoğunda yendiğimiz milletler, bu devamlı yenilgilerinin tesiriyle Türk’lere karşı düşmanlık duygusuyla dolup taşmışlardır. Türk atlarının dolaştığı ve Türk Bayrağının dalgalandığı üç büyük kıtadaki milletlerin çoğunun Türk’e karşı olmasının sebebi budur.[10]
  • Türk genci tepeden tırnağa kadar, Türklük ruhu ve şuuru ile dolmaya mecburdur. Ancak bu ruh ve şuurdur ki, Türk gencine, bugünün çetin dünyasında yapmak zorunda olduğu büyük mücadele, yenilmez bir güç sağlayabilir.[11]
  • Gerçek mevkii bir üniversite kürsüsü olması gereken Atsız, yüksek(!) siyasilerin yüksek(!) siyasetlerine alet olan yüksek(!) mevkililerin yüksek(!) himmetleriyle, yıllardır bir kütüphane memurudur![12]
  • Türk’ü kıpkızıl bir ateş çemberi ile saran; Türk’ü bitirmek için sinsice, kahpece didinen iç ve dış bunca düşman, bunca düşmanlık karşısında bu, sizler için kaçınılmaz bir vazifedir. Başarıya ulaşmak hususunda dünden bugüne değişmiş hiçbir şey yoktur. Çünkü bugünkü kan, o eski kandır.[13]
  • Kafalarını Türklük fikir ve şuuru ile dolduracak olan genç Türkçülerin, bu konuda bilmeleri gereken en mühim husus, Türkçülüğün bütün fikir, inanç ve düşüncelerin dışında ve üstünde bulunduğudur. Yani Türkçülük, siyasi olan veya olmayan herhangi bir fikir, inanç veya düşünce ile ne karıştırılabilir, ne de o yolda bir vasıta; bir basamak gibi kullanılabilir. Türkçülüğü, başka bir gaye için bir basamak olarak kullanmak, Türk soyunun ülküsüne karşı bir ihanettir.[14]
  • O yılların vatansever ve namuslu Türklerinin çok iyi bildikleri gibi 1944 haçlı seferini tertip edenler, bu ırkın ve bu yurdun can düşmanları sinsilerdi. Açtıkları ihanet bayrağının altında ise, o devrin kanı, ruhu ve kafası bozuk bütün okumuş takımı toplanmışlar ve Türk Milliyetçiliğini hançerleme ihanetinde birbirleriyle yarış etmişlerdi. Ama, Türk Milliyetçiliği, bir avuç namerdin kahpeliği ile kökü kazınabilecek bir fikir değildi. Aylarca sürüp giden ve Türklüğe kin kusan o kampanya sırasında namert ellerin hançerleriyle çok yara almış, fakat yine de ayakta kalmıştı.[15]
  • Mücadele, elbette, devam edecektir. Milliyetçilik yumruğunun, içteki ve dıştaki Türkçülük düşmanı kuvvetlerin kafalarında bir atom bombası gibi patladığı güne kadar devam edecektir.[16]
  • Türk’ün, Türklük için yaşayan çocukları var oldukça, Türk Bayrağı Türk göklerinde nasıl dalgalanacaksa; ulu atamız Oğuz Kağan’a yol gösteren ve Türk’ü Ergenekon’dan çıkarıp büyük yurduna kavuşturan bozkurt da öyle yaşayacaktır. Çünkü bozkurt, Türk demektir. Türklük var oldukça, O’nu meydana getiren maddi ve manevi bütün unsurlar da var olacaktır.[17]
  • Ulu Tanrı, Türkleri, bir bütün, bir millet olarak yaratmıştır. Bu bütün, yıllar var, parçalanmış bir haldedir. Türk, eğer Türk ise, bu Tanrı iradesini yeniden bir gerçek haline getirecektir.[7]
  • Bozkurt, Türk soyunun hayatında ve milli varlığında, karanlık gecelerin yolcularına yol gösteren Çoban Yıldızı gibi büyük bir kılavuzdur. TÜRK’e kastı olanlar O’na düşmanlık edebilirler Sadece mideleri için yaşayanlar veya ihtiraslarına esir bulunanlar, bozkurtu horlayabilirler. Fakat, hayatın manasını, millet ve atan için mücadele diye kabul eden, bu yüksek ruha erişmiş ve bu ruhla Türklük yolunda mücadeleyi varlıklarının tek manası bilenler için, bozkurt, bayrak gibi, sancak gibi büyük bir manadır. Bayrağı bir bez parçası sayan adi yaratıkla bozkurta it diyebilen fikri sapık arasında ne fark vardır?[17]

1944 Türkçülük Davası Savunması

değiştir

Beni beraat ettirin demeyeceğim çünkü benim için suç olarak gösterilen şey bu toprakları, bu ırkı sevmekten başka birşey değildir.

Yurdumu ve ırkımı seviyorum, onun içindir ki Türk ırkçısıyım.

Bu sevginin manasını anlamayanlara sözüm yok. Eğer bu günahsa beni mahkum ediniz. Bu mahkumiyeti övünçle kabul ederim, şeref sayarım.

Sizden adalet bekliyorum da demeyeceğim çünkü bu mahkeme adil değilse, o zaman büsbütün manasızdır. En büyük mahkeme olan tarihin huzurunda alnı açık bir Türk oğlu olarak, hiç endişem yok. On ayı doldurmakta olan ve büyük kısmı tahta masalarda yatmakla geçen hürriyetsizliğimi, millet yolunda çekilmiş, şerefli bir felaket olarak sayıyorum.

Duvarlar, ezilmiş hayvanların kan lekeleri ve rengini kaybetmiş, köpeklerin bile yatmayacağı pis hücrelerde geçen haftalarım içinde bir ışık sızacak kadar küçük deliği olmayan, tavanı basık bir inde, hayır bir in değil, mezarda, ışığa güneşe ve hayata hasret çekerek geçirdiğim günlerim, uykusuz gecelerim, yarın benim için acı fakat övünçlü hatıralarım olacaktır. Bunlardan yılmış değilim. Bilakis bahtiyarım.

Yuvamın dağıtılmış olmasına, eşimin bir Türk anası olmak şerefini kazanacağı günlerde çektiği dayanılması güç ızdırapları ve akıttığı gözyaşlarını unutmamış olmama ve bugün hayat kavgasında minimini yavrusuyla tek başına kalmış olmasının ruhunda yarattığı fırtınalara rağmen bahtiyarım.

Türk'ü sevdim, seveceğim. Ama bunun sonunda ızdıraplar varmış, felaketler varmış, hatta karşılaşılacak türlü kahpelikler doluymuş. Hepsi kabul!

Türk Irkı sağ olsun! [18]

Kaynakça

değiştir
  1. İbrahim Sarı, Nejdet Sançar Makaleleri: “Türk Irkı sağ olsun!”, Nokta E-Kitap 2017: s 88.
  2. Nejdet Sançar, Türkçülük Üzerine Makaleler, Töre-Devlet Yayınevi, Ankara 1976: s 28.
  3. Nejdet Sançar, Türkçülük Üzerine Makaleler, Töre-Devlet Yayınevi, Ankara 1976: s 185.
  4. 4,0 4,1 Nejdet Sançar. İsmet İnönü ile Hesaplaşma, s. 344.
  5. 5,0 5,1 İbrahim Sarı, Nejdet Sançar Makaleleri: “Türk Irkı sağ olsun!”, Nokta E-Kitap 2017: s 93.
  6. Nejdet Sançar, Türkçülük Üzerine Makaleler, Töre-Devlet Yayınevi, Ankara 1976: s 17.
  7. 7,0 7,1 Nejdet Sançar, Türkçülük Üzerine Makaleler, Töre-Devlet Yayınevi, Ankara 1976: s 36.
  8. Nejdet Sançar, Türkçülük Üzerine Makaleler, Töre-Devlet Yayınevi, Ankara 1976: s 223.
  9. Nejdet Sançar, Türkçülük Üzerine Makaleler, Töre-Devlet Yayınevi, Ankara 1976: s 37.
  10. Nejdet Sançar, Türkçülük Üzerine Makaleler, Töre-Devlet Yayınevi, Ankara 1976: s 65.
  11. Nejdet Sançar, Türkçülük Üzerine Makaleler, Töre-Devlet Yayınevi, Ankara 1976: s 66.
  12. Altan Deliorman, Tanıdığım Atsız, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1978: s 276.
  13. İbrahim Sarı, Nejdet Sançar Makaleleri: “Türk Irkı sağ olsun!”, Nokta E-Kitap 2017: s 113.
  14. Nejdet Sançar, Türkçülük Üzerine Makaleler, Töre-Devlet Yayınevi, Ankara 1976: s 220.
  15. Nejdet Sançar, Türkçülük Üzerine Makaleler, Töre-Devlet Yayınevi, Ankara 1976: s 207.
  16. Nejdet Sançar, Türkçülük Üzerine Makaleler, Töre-Devlet Yayınevi, Ankara 1976: s 209.
  17. 17,0 17,1 Nejdet Sançar, Türkçülük Üzerine Makaleler, Töre-Devlet Yayınevi, Ankara 1976: s 39.
  18. Yavuz Bülent Bakiler, 1944-1945 Irkçılık-Turancılık Davası'nda sorgular, savunmalar, Türk Edebiyatı Vakfı, 2010: s 145.
Nejdet Sançar ile ilgili daha fazla bilgiye Vikipedi'den ulaşabilirsiniz.