Pardon (film)

2005 yapımı Türk komedi filmi

Pardon, 2004 yapımı Türk filmi. Yönetmenliğini Mert Baykal'ın yaptığı film, Türkiye adalet sisteminin trajikomik işleyişini konu almaktadır. "Çok değişik makineleri var. Her şey bilgisayara bağlı. Fakat çok temiz, hastane gibi. Devamlı etrafı temizliyorlar. Hiç ortalıkta kan falan yok. Öyle miden falan kalkmıyor. Sonra ilk yardım araç gereçleri var. Bi' şey olsan, seruuuum, meruuum her şey var!"

İbrahim

değiştir
  • Şurdan bi' kurtulayım, ilk iş bizim enişteyi vurucam!
(Yaşadığı bütün sıkıntıları eniştesi (Sermiyan Midyat) yüzünden yaşayan İbrahim'in, film boyunca sık sık kullandığı replik.)
  • Adalet dediğiniz o kadar da adil bir şey değil o zaman.
  • Ya muzo bu bizim aydının büfesinin adı neydi ya ? Ay büfe mi dın büfe mi?

Diyaloglar

değiştir
Komiser: PKK'lı mısın?
İbrahim: Hayır, Ankaralıyım!
Komiser: Kürt müsün?
İbrahim: Hayır, (Gururla) Çerkes'im!
Komiser: Kimlerdensin?
İbrahim: “Şatıroğulları” derler…
Komiser: Hangi örgüttensin onu soruyorum! Bana keriz numarası yapma!
İbrahim: Bi' numara yaptığım yok. O kerizlik ben de doğuştan beri var. Hiçbir örgütle ilgim yok. Beni adamdan sayıp alacak örgüte zaten ben girmem. O örgüt İbrahim’e kaldıysa örgüt bile sayılmaz!

Polis: Sayın Amirim, en azından birbirlerini hatırlamaları için bir elektroşoka ihtiyaçları var bu arkadaşların.
Komiser: Hayır, işkence yok!
Muzaffer: İşkence yok! Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine kadar giderim valla! Strasbourg'da avukat arkadaşlarım var benim, yaa! Şaak, dava açarım! Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?!
Komiser: Biliyoruz!... Muzo!
Muzaffer: Ha... Ona göre... Yani... İşte...

Komiser: Biz senin gibileri çok gördük. Makineye bağlandı mı bülbül gibi öterler.
İbrahim: Ne makinesi ?
Komiser: Öttürücü.

İbrahim: Merhaba Muzaffer, neredesin be kardeşim ?
Muzaffer: Kim bu ?

İbrahim: Kaç sigaramız kaldı ?
Muzaffer: Sigaramız diye genel bir durum yok.

(Trende)

İbrahim: Simitçi 10 tane simit getir.
Muzaffer: Niye 10 tane söylüyorsun ? Siz yemiyecek misiniz ?

Gardiyan: Siz Dev-Yol musunuz ?
İbrahim: Hayır; biz bok yoluna gittik.

Müdür: Ne var ne yok ?
2. Müdür: Haberler kötü müdürüm. 5. koğuştan 4 kişi firar etmiş sayın müdürüm.
Müdür: Yok yahu. Rezalet. Sabah yoklamasında mı anladınız ?
2. Müdür: Hayır, gazete yazıyor.

Aydın: Ne biçim alın yazımız varmış be ?
İbrahim: Ne alın yazısı be ? Her b.k ta alın yazısı değil ya.
Aydın: Mahkeme çıkışı kaçalım dedim, oralı olmadınız.
İbrahim: Üçümüz birbirine kelepçeli, sen salakça o jandarmaya kelepçeli. Nereye kaçıyoruz be ?O jandarma arkadaşın memleketine doğru mu ?

Müdür: Merhaba İbrahim.
Muzaffer: Muzaffer.
Müdür: Merhaba İbrahim.
Aydın: Aydın
Müdür: Merhaba İbrahim.
İbrahim: İbrahim olan sakata mı geliyor ?

Aydın: İbrahim bizim şişme bebek ne zaman gelicek?
İbrahim: Geldi olum şişme bebek. Mapushanemize ulaştı, bugün koğuşumuza ulaşacak.
Aydın: Yapma yaa. Güzeel.Getirsin gardiyan, niye getirmiyor?
İbrahim: Getiricek, bi' punduna getirince getiricek.Küçük bir şey diil olum o, hayvan gibi bi' paket.
Aydın: ne isim koyucaz.
İbrahim: Asuman o.... Asuman

Komiser: Sen bu yaşa kadar niye gitmedin askere?
İbrahim: Olmadı.
Komiser: Ne olmadı?
İbrahim: Kısmet olmadı.

İbrahim: Bana da versene bi' cigara.
Muzaffer: Hayır, veremem. Çok az sigaram kaldı, buradan ne zaman çıkacağımız belli değil.
İbrahim: Oğlum Muzo, kıllık yapma. Bu durumda o cigara zaten yetmez. Nasılsa bir formül bulunucak. Sinirimi bozma, attır bi' cigara.
Muzaffer: Hayatta vermem.
İbrahim: Bana bak Muzo. Seni şimdi burda boğarım geri kalan cigaraların hepsini yalnız içmek zorunda kalırım. Her cigara yakışımda da "rahmetlinin cigarasıydı" diye dertlenirim. Beni böyle filtreli dertlere gark etme attır bi' cigara.


Muzo: Efendi efendi evde oturmuş televizyon seyrediyorum. Erkenden yatıp uyuyacakken rüyamda Jennifer Lopez'i görecekken şu senin yüzünden başıma gelene bak. Al dağıtım kağıdını efendi efendi git birliğine teslim ol. Niye İstanbul'a geliyorsun? Hadi geldin, babana git! Kız kardeşine git! Yine gelip benim başıma tebelleş oluyorsun, benim de başımı yakıyorsun. İbrahim: Tanışıyor muyuz?


Aydın: Bi' tek bi' vergi borcumuz vardı geçen yıldan. Onun için getirdiyseniz beni buraya onu bu yıl cezasıyla ödeyeceğiz. Muhasebeci gitti konuştu vergi dairesiyle 3 taksite bölüceklermiş, 3 ayrı çek vereceğiz.


İbrahim: Amirim o cigaradan bir tane de ben alabilir miyim?

Amir: Hayır.

İbrahim: Ama... o zaman az biraz ara verelim çok uzun sürdü bu soruşturma. Benim artık illa ki bir cigara içmem şart!

Amir: (Başıyla işaret ederek) Muzaffer'i getir.

İbrahim: Muzaffer de mi burada?

Amir: Evet. Tabii ya. Gelsin bak bakalım, tanıyor musun tanımıyor musun!

İbrahim: Ya madem Muzaffer burada sen onu iki saattir niye getirtmiyorsun? Getirttir bu Muzaffer'i sarılıp öpüşelim kapansın bu konu!



Hapishane Görüşmesi

Baba: Nasılsın, sağlığın iyi mi İbrahim?

İbrahim: İyiyim iyiyim. Çok iyiyim.

Baba: Mahkeme nasıl böyle bir karar verdi?

İbrahim: Akıl alacak iş değil... Beraat beklerken 24 yıl verdi.

Baba: Nasıl böyle oldu bu iş İbrahim?

İbrahim: Ben de anlamadım baba. Bu işlerle hiç ilgim alakam yok.

Baba: Arkadaşlarının yüzünden mi oldu?

İbrahim: Hayır onların daha da alakası yok. Onlar tamamen benim yüzümden içerideler.

Baba: N'aptın ki sen oğlum...

İbrahim: Bir şey yapmadım baba!

Baba: Bir terör işine mi bulaştın İbrahim?

İbrahim: Hayır baba. Ortada delil yok, bir şey yok. Marketçi bunlar değildi dedi. Taksi şoförü bunlar olabilir dedi diye hakim 24 yıl verdi.

Baba: Taksi şoförü niye öyle diyor?

İbrahim: O bir b.. görmemiş ki gecenin karanlığında. Kimi görse bunlardı diyecek! Fakat temyize gitti. Avukat itiraz dilekçesi yazdı. Bozulacak o karar.

Baba: Koğuşta mı kalıyorsun?

İbrahim: (Başını sallar) Ha ha.

Baba: Kalabalık mı koğuş?

İbrahim: Yok yok. Biz üç arkadaş ayıptır söylemesi çocuk koğuşunda kalıyoruz.

Baba: Bir ihtiyacın var mı oğlum?

İbrahim: Yok baba, sağ ol... Asuman evlenmiş mi?

Baba: Bilmiyorum... Öyle bir laf oldu ama...

İbrahim: Evlendi değil mi o herifle!

Baba: Galiba... Paran var mı?

İbrahim: Var var, sağ ol.

Baba: Nereden var paran? 3 yıldır hapistesin. Birileri sana para mı veriyor?

İbrahim: Hayır... yok baba. Param yok da burada çok lazım olmuyor.

Baba: Olmaz olur mu oğlum? Para en çok burada lazım sana. İdareye para bırakacağım oradan alırsın.

İbrahim: Gerek yok baba. Sizin daha çok ihtiyacınız vardır o paraya.

Baba: Bizim paramız var... Dükkanı sattık.

İbrahim: Ne! Dükkanı mı sattınız? Niye satıyorsunuz! Delirdiniz mi!

Baba: Enişten çok iyi bir müşteri buldu. Güzel para verdiler.

İbrahim: Enişte sizi ketenpereye getirmiş be!




– Polis niye kovalıyor seni?
– Hiiiçç. Polisin salaklığı işte. Ben kaçıyorum diye kovalıyor. Kovalanacak bişi yok.
– Sen niye kaçıyorsun?
– Hiiiç. kaçılacak bişi yok. Fakat tabi polise bana birdenbire “Hey, sen! Gel buraya gel buraya. Sen niye Burdur’dan Siirt'e İstanbul üzerinden gidiyorsun bakiyim? Yoksa yoksa Muzo'ylan oturup efendigene rakı falan mı içecen?
– Aaaaa!!!!!
– Yaaa. Dicekmiş gibi bi' pisikoz oldum. Bi' an polisle öyle göz göze kaldık, ben koşmaya başlayınca, o salak da kovaladı tabi.


– Biz suçsuzuz hakim beyy.
– O bi' bok demek değil ki herkes söylüyor onu.


– İbrahim, Muzaffer ve ben o gece yoldan bi' taksi çevirdik. Biraz ilerleyince dayadım bıçağı taksi şoförünün ensesine, yavaşla, sağa çek, istop etme, in dedim, paşa paşa indi. Geçtim direksiyona doğru markete gittik. Elde bıçak daldım içeri. Muzaffer'le İbrahim de peşimden geldiler. Kasadaki herifin alnına dayadım bıçağı, aç kasayı dedim açtı. Muzaffer'le İbrahim paraları marketin naylon torbalarına doldurdular. Hızla çıktık. Gasp ettiğimiz arabayla bi' kahvenin önünden geçerken İbrahim oraya hiç gereği yokken, sırf şamata olsun diye molotof kokteyli attı. İbrahim'in böyle dallamalıkları vardır.


"Çok değişik makineleri var. Her şey bilgisayara bağlı. Fakat çok temiz, hastane gibi. Devamlı etrafı temizliyorlar. Hiç ortalıkta kan falan yok. Öyle miden falan kalkmıyor. Sonra ilk yardım araç gereçleri var. Bi' şey olsan, seruuuum, meruuum her şey var!"

Oyuncular

değiştir
Pardon (film) ile ilgili daha fazla bilgiye Vikipedi'den ulaşabilirsiniz.