Adolf Hitler

Nazi Almanyası diktatörü (1933–1945)
(Hitler sayfasından yönlendirildi)
Adolf Hitler
Doğum tarihi 20 Nisan 1889
Doğum yeri Sorumluluk Evi, Braunau am Inn
Ölüm tarihi 30 Nisan 1945
Ölüm yeri Führerbunker, Berlin
Vikipedi maddesi
Vikiveri öğesi

Adolf Hitler, Avusturya doğumlu Alman politikacı ve demagog, yirminci yüzyılın en ünlü diktatörü.

Sözleri

değiştir
  • Ahlaksızlık vebası, eski dönemlerin hastalık vebasından daha tehlikelidir.
  • Aklın bittiği ve sustuğu yerde son karar şiddete aittir.
  • Alman asıllı Avusturya devleti doğal olarak yeniden büyük Alman yurduyla birleşmelidir. Bu birleşme kaçınılmazdır. Ancak bu birleşme sadece birtakım ekonomik sebeplere dayanmamaktadır. Hayır, hayır! Bu birleşme ekonomik bakımdan önemsiz, hatta zararlı bile olsa gerçekleşmelidir. Çünkü aynı kanı taşıyan Alman halkı, tek bir imparatorluğa aittir. Alman devleti, kendi insanlarını bir tek devlet altında bir araya getirmedikçe, yayılmacı bir siyaset uygulama hakkına sahip olamaz. Reich'ın hatları bütün Almanları içine aldığı zaman, eğer insanın layık olduğu şekilde yaşamasını sağlayamazsa o zaman, saban yerini kılıca bırakacaktır ve geleceğin yeni dünyasını savaşın gözyaşlarına var edecektir.
  • Alman halkı, parti üyeleri. Bu yılın 30 Ocak'ında, uzlaşmamız adına bir uzlaşı hükûmeti kurulmuştu. Ben ve parti üyeleri bu hükûmetin içerisinde bulunduk. Geçmişe baktığımda hedeflerimizi bir anlamda başardık. 1918'de savaş sona erdiğinde, milyonlarca Alman ile aynı şeyi hissettim. Ne savaş sebeplerinden, ne savaşın patlak vermesinden, ne savaşın idaresinden ne de Almanya'nın politik idaresinden sorumluydum. Ben de, milyonlarca Alman askeri içinde bir askerdim. Öyle bir zaman geldi ki, daha önce geçmişimize bakıp iftihar edebilirken, bugün geçmişe baktığımızda sadece utanç duyabiliyoruz. Dış politikanın yozlaşması ve politik gücün çürümesi ile Almanya içten bir çöküşe başladı. İktidarı yolsuzluk ve rüşvetçilerin ele geçirmesi, beraberliğimizin de zayıflamasına sebebiyet verdi. Bu saydıklarımın bütün sorumluluğu, Kasım 1918 hainlerinin üzerindedir. Alman halkı, dışarıdan gelebilecek yardımlara asla inanmayın! Bize ancak bizim halkımız, bizim insanlarımız yardım edebilir. Alman halkının kaderi yalnızca bizim ellerimizde. Eğer Alman halkını, tarımda ve sanayide kendi azminde, kendi cesaretinde ve kendi sabrında yükseltebilirsek, işte o zaman millet olarak yükselmiş olabiliriz. Atalarımızın zamanında yaptığı gibi, Almanya atalarımıza bir armağan olarak verilmedi. Tam tersine, kendisini kendisinden yarattı. Marksizm'e karşı açtığımız bu savaş, ilk defa ülkesel bir soruna dönüşmüştür. İlk defa, kendimi bu savaşı başlatan isimsiz bir adam olarak görüyorum. Bu tehlikeli vebayı Almanların hayatından yok edene kadar, bu mücadeleye devam edeceğiz! Yalan söylemeyecek ve aldatmayacağız. Ben bu yüzden halkın önüne ucuz vaatlerle gelmeyi reddettim. Buradaki insanlar daha önce bunu söylediğimi iddia edemez; 'Almanya tekrar yükselecek' meselesi bizim için birkaç günün meselesidir. Alman halkı, bana dört yıl ver. Yemin ederim başaramazsam bu makama geldiğim gibi bırakmasını da bilirim. Ben bu görevi kazanç sağlamak ya da öç almak için değil, sadece sizin esenliğiniz ve refahınız için istedim.
    (İktidara geldikten sonraki konuşması, Berlin, Sportpalast, 1933.)
  • Almanya önümüzde uzanıyor, Almanya içimizde canlanıyor. Arkamızdan bütün Almanya geliyor!
    (Alman gençliğine hitap ederken.)
  • Amerika'yı yalnız bırakın. Onlar kendilerini yok edecek.
  • Asla yalan söylemedim, asla başkaları gibi gerçekleşmeyecek şeyler vaat etmedim. İşte bu yüzden insanlar benden nefret ettiler.
    (1945)
  • Aslında ulaşılacak gâye şudur: Gözyaşı döken barış­severlerin salladıkları "zeytin dalları" ile sağlanmış bir barış değil, bütün dünyayı yüksek bir medeniyetin hizmetinde bulunduran bir hâkim milletin üstün kılıcı ile sağlanmış bir barış.
  • Aşk, saygıya nazaran daha az değişir. Kin, sevmekten daha çok kalıcıdır.
  • Atatürk, bir ülkenin kaybettiği kaynakları harekete geçirmenin ve yeniden canlandırmanın olanaklı olduğunu gösteren ilk kişiydi. Bu bakımdan Atatürk bir öğretmendi; Mussolini onun ilk, ben ikinci öğrencisiydim.[1]
    (20 Nisan 1938'de Türk siyasetçi ve gazetecilerden oluşan bir heyetle görüşmesinde söyledikleri.)
  • Avrupa kıtası üzerinde akla uygun bir şekilde “toprak politikası” takip edilecek yerde, nedendir bilinmez, bir “sömürgecilik” ve “ticaret” politikasına saplanıp kalındı. Böylece silâh elde ederek anlaşma yapma zorunlu­luğundan kurtulabilineceği yolunda hatalı bir fikir beslendi. Bunun sonucu ise politikaya bütün bütün beceriksiz bir hal verdi. Aslında bu girişimin sonucu önceden kolayca tahmin edilebilirdi. En so­nunda çamura oturuldu. Dünya Savaşı, Almanya’nın kargaları gül­düren dış politikasının imzaladığı borçları ödemek için bir “masraf pusulası” oldu. En iyi çare, Avrupa kıtası üzerinde topraklar almaktı. Böylece Almanya’nın Avrupa’nın nazarında cesaret ve değeri artırılırdı. Daha sonra sömürge topraklarının elde edilmesi ile yeni bir sahada da ge­nişleme yoluna girilirdi. Bunun için Almanya’nın İngiltere ile bir an­laşma yapması gerekirdi. Yahut Almanya askeri kuvvetini geliştir­mek için 40-50 yıllık kültüre ait bütün masraflarından vazgeçip bütçeyi bu tarafa aktarmalıydı. Bu sorumluluk pekâlâ omuzlanabilirdi.
  • Babam fikrimi çelmek için kendi hayatından hikâyeler anlatarak boş yere duruyordu. Kaldı ki, babamın anlattıkları beklediği tesirin tam aksini yapıyordu. Memurluk denince bende çok olumsuz duygular uyandırıyordu: Günün birinde bir evrak odasında hapsedilebileceğim, zamanımı istediğim gibi değerlendiremeyeceğim, hatta bir ömür boyu birtakım evrakları doldurmakla geçireceğim yılları düşündükçe hafakanlar basıyordu.[2]
    (Gençlik yılları hakkında yazdıkları.)
  • Basın, Dünya Savaşı yıllarında tamamen art niyetli birtakım karanlık güçlerin elindeydi. Gençlik yıllarımda Viyana’dayken halkı eğitmeye yönelik bu gücün sahiplerini tanıma fırsatım olmuştu. Beni ilk hayret ve dehşete düşüren, toplumun en kutsal değerlerine ve eğilimlerine ters düşse bile basının belli bir fikri empoze etme başarısının çok kısa bir zamanda gerçekleştirilmesiydi. Basın, birkaç gün içinde, oldukça önemsiz hatta komik bir olayı kısa bir sürede çok önemli bir devlet meselesi haline getirerek aslında en önemli bir meseleyi kamuoyunun dikkatinden kaçırıp unutturma gücüne sahip oluşuydu. Bu fikir ve düşünce çetesinin, tespit ettikleri hedeflere ulaşmak için yapmayacakları şey yoktur. Bunlar, ev aile ilişkilerini gündeme getirecek kadar ileri giderler. İçlerinde sansasyon yaratmaya yönelik ihtirası olanlara kurban seçtikleri talihsiz kişiye son öldürücü darbe vurma imkanı sağlayacak bir olay buluncaya kadar domuzlar gibi her tarafı eşelerler. Eğer kurbanlarına ait resim ve şahsi bir açık bulamazlarsa seçecekleri tek yol vardır, basit bir yoldan iftira atmak. Art arda tekziplere rağmen, bu iftiralardan iz kalmasının yanında yüz ağızdan birden çıkan iftiralar diğer suç ortağı gazetelerde de yazılmış olduğundan, kurbanın bütün tekzip ve isyanlarının hiçbir şey ifade etmeyeceğini zaten bilmektedirler. Bir gazetenin sorumlu olduğu kamu vicdanından ve görevinin ne olduğuna dair açıklamalarla açık açık yalan söylerler. Bu belanın kendini gösterdiği miting ve kurultaylarda daha da ileri giden bu reziller; aralarda “gazetecilik şeref ve haysiyetinden” uzun uzun bahsederek bulunduğu topluluğun tasdikini alırlar.
    (Birinci Dünya Savaşı dönemindeki basından bahsediyor.)
 
Politika, yapılan tarihtir.
  • Barışsever ve aynı zamanda güçlü de olmalısınız!
    (Alman gençliğine hitabı.)
  • Başarının şartlarından ilki sürekliliktir.
  • Başka milletler daha geniş topraklara yayılıp yerleşirken, iç kolonizasyona yönelmiş bir millet nüfus artışını sınırlamak zo­runda kalacak, fakat geniş topraklara yayılan milletler artmaya devam edecektir. Bir ülkenin hayat alanı ne kadar azsa, bu durumla o kadar çabuk karşılaşır.
  • Bazı gazeteler bizim Avusturya'yı zorbalıkla işgal ettiğimizi iddia etmişlerdir. Sadece diyebilirim ki, ölürken bile yalan söylemekten vazgeçmezler. Politik mücadelem süresince halkımdan çok sevgi gördüm, fakat Avusturya sınırını geçtikten sonra gördüğüm sevgi selini hiçbir zaman görmedim. Biz zorbalar olarak gelmedik, kurtarıcılar olarak geldik.
    (1938)
  • Bay Churchill, İngiltere'nin kazanacağına inanıyor olabilir. Benimse Almanya'nın kazanacağından şüphem yok! Alman halkının önderi ve Führer'i olarak Tanrı'ya ancak şükredebilirim. Halklarımız adına verdiğimiz bu zor mücadeleyi bize lütfettiği için. Tanrı'ya bize ve diğerlerine doğru yolu göstersin diye dua ediyorum. Sadece bize değil, tüm Avrupa'ya barış ve mutluluk getirsin diye.
    (Avrupa'nın geleceği hakkında Reichstag'ta söyledikleri, 1940.)
  • Bay Roosevelt'in dikkatinden kaçan bir diğer nokta, bugün Filistin Almanlar tarafından değil, İngilizler tarafından işgal altındadır. Bu ülkenin özgürlüğü, büyük bir güç tarafından sınırlanıyor. Ve Yahudi tüccarlarının kârı uğruna ülkenin bağımsızlığı çalınıyor. O ülkede yaşayan Araplar, Bay Roosevelt'e Alman saldırganlığından şikayetçi olmadılar. Onlar, özgürlüklerini seven ve savunmak isteyen insanların İngiltere tarafından nasıl saldırgan bir tutumla bastırıldığını söylüyorlar. Ama belki de Amerikan başkanının gözünde müzakere masasıyla çözülecek bir sorun. Fakat yargısız, fiziksel ya da askeri yöntemlerle değil, toplu katliamlarla. Köyleri yakarak, evleri havaya uçurarak. Bir nokta kesinlikle açık. Burada İngiltere kendisini tehditkâr bir Arap saldırısına karşı savunmuyor. Fakat davetsiz bir işgalci olarak kendisine ait olmayan bir toprağa gücünü yerleştirmeye çalışıyor. Unutmayın, yabancıların burada ikinci bir Filistin'i yaratmalarına asla izin vermeyeceğim. Zavallı Araplar savunmasız ve dünya tarafından terk edilmiş haldeler. Fakat Çekoslovakya'daki Almanlar ne savunmasız, ne de terk edilmiş haldeler. Bu gerçeği not edin! Bay Roosevelt! Nüfusunuzun çokluğu ve ülkenizdeki servetin büyüklüğü sizi bütün dünya tarihinden ve bütün dünya ulusları tarihinden kendinizi sorumlu görmeye götürüyor. Bense Sayın Bayım, sizden çok daha basit ve çok daha küçük bir alanda bulunuyorum. Bütün dünyanın vaatlerine inancı ve demokratik hükûmetlerin kötü rejimleri, yüzünden tam iflasla karşı karşıya gelmiş bir devleti teslim aldım. Almanya'da anarşiyi önledim, düzeni yeniden kurdum ve üretimi büyük çapta artırdım. Ticaret trafiğini çoğalttım, büyük kara yolları açtım ve kanallar kazdırdım. Yeni dev fabrikalar kurdurdum ve aynı zamanda halkımızın eğitimini ve kültürünü artırmaya çalıştım. Bütün bu yedi milyonluk işsiz ordusuna yeniden yararlı işler bulmayı başardım. Alman halkını yalnız siyasi bakımdan birleştirmekle kalmadım, onları yeniden silahlandırdım da. 448. maddesinde de, halkların ve insan varlıklarının hiçbir zaman dayanamayacakları kadar kötü baskılar bulunan antlaşmayı sayfa sayfa yırtmaya çalıştım. 1919'da birden çalınan Alman topraklarını yeniden Almanya'ya kattım. Bizden koparılmış olan ve sefalet içinde bulunan milyonlarca Alman'ı yeniden anayurtlarına kavuşturdum ve Bay Roosevelt, bütün bunları kan akıtmadan, halkıma ve dolayısıyla başkalarına savaş acılarını tattırmadan başardım. Bay Roosevelt, sizin göreviniz çok daha kolay. 1933'te ben Almanya'nın başbakanı olduğum sırada siz de Birleşik Amerika Cumhurbaşkanı oldunuz. Siz daha başlangıçta dünyanın en büyük ve zengin devletinin başına geçtiniz. Ülkenizdeki meseleler geniş çapta olmasına rağmen dünya sorunlarıyla uğraşacak vakti ve boş zamanı yinede bulabilmektesiniz. Sizin ilgileriniz ve öğütleriniz benimkinden daha geniş ve daha büyük bir alanı kapsamaktadır, çünkü Bay Roosevelt, Tanrı'nın beni başına getirmiş olduğu ve bundan ötürü kendisi için çalışmak zorunda bulunduğum dünya, ne yazık ki daha küçüktür, ama benim için her şeyden daha değerlidir, çünkü kendi halkımdır o dünyada yaşayan! Ama hepimizin ilgilendiği şeylere, yani bütün topluluğun adaletine, refahına, ilerleme ve barışına en çok bu yoldan hizmet edebileceğime inanıyorum.
    (Reichstag'ta söyledikleri, 28 Nisan 1939.)
  • Bazı kimseler vardır ki, bunlar hiç ara vermeden kitap okurlar. Okuduklarından bir netice çıkarmaksızın devamlı okuyup dururlar. Bu kimselerde bir yığın bilgi vardır. Fakat beyinleri bu bilgileri bir esasa göre tasnif edip değerlendiremez. Bir kitabın bütün içeriğini adeta ezberlerler. Kabiliyetleri, okudukları kitabın içinden ayrıntıyı atıp, esası zihinlerinde tutmaya ve bu bilgi özünü ilerde kullanmaya yetmez. Kitap herkesin kendi mesleğinin veya idealinin tespit ettiği muayyen bir sınırı doldurmak için değerli bir vasıtadır. Kitaplar ha­yat mücadelesine atılmış olanlara veya büyük ideal sahiplerinin geniş ufuklarına, yeni ufuklar katmakta yardımcı olurlar. Demek ki okumak bir gaye değildir. Okumanın ve bilgi edindikten sonra mü­talaada bulunmanın hedefi, dünya hakkında genel bir fikre ve görüşe sahip olmaktır. [...] Ben küçük yaşımdan itibaren okurdum, yani iyi okumaya alış­tım. Bu işte hafızam ve aklım bana büyük çapta yardımcı oldular. Bu sayede Viyana'da geçen günlerim benim için çok verimli oldu. Her gün gördüğüm yeni manzaralar beni devamlı olarak incelemeye ve okumaya itti. Gerçeği nazari olarak, nazariyatı ise gerçekle tetkik, tahkik ve tahlil ettiğim için, kuramsal bilgilerle kafamı doldurmadım. [...] Bir kitap veya dergide, gazetelerde veyahut bir broşürde kendi özel ihtiyaçlarına cevap veren bir malzemeyi görüp, ayrıntının arka­sından çekip alabilen kimse, okumayı bilen, okuduğunu anlayan kimsedir. Bu kimsenin kendisi için faydalı olduğunu anladığı bilgi özü, herhangi bir husus için, derhal zihinde oluşan hayalin içinde yerini bulur. Bu bilgi özü ya o düşünceyi ya da hayali tamamlar veya düzeltir, veyahut da onu açıklığa kavuşturur. Okumayı bilerek yapmış olan kimse hayat mücadelesi sırasında bir şeyle karşılaşırsa, hafızası yıllar önce de olsa çok eskiden elde ettiği fikir ve bilgiyi onun zihnine getirir. Muhakeme sahibi olan kimse de derhal bu bilgi ve fikirleri mantığına göndererek olay kar­şısında tavır alır. İşte okuma böyle yapılırsa bir yarar sağlar.
  • Beceri ve yetenek eğitimin bir ürünü değildir. Bu yetenek kişide doğuştan vardır. Yani bu Tanrı'nın bir lütfudur.
  • Belki bazılarınız, Marksist Parti'yi yok ettiğim için beni affetmeyi başaramıyorsunuz. Fakat arkadaşım, ben diğer partilerin de tümünü yok ettim. Hepsi gitti!
    (Bir parti kongresinden.)
  • Ben artık sizi, sizlerin savaş bayraklarını temsil ediyorum.
    (Bir Reichsparteitag töreninde söyledikleri.)
  • Ben Avrupa'nın son umuduydum. O (Avrupa), gönüllü reform yoluyla kendini yeniden şekillendirmedeki yetersizliğini kanıtladı. Kendini, cezbetme ve ikna etmeye aldırışsız gösterdi. Onu almak için şiddet kullanmam gerekti.
    (26 Şubat 1945)
  • Bir devlet adamının sonunun nasıl olacağı çok önceden gökyüzündeki yıldızlara yazılmıştır.[3]
    (Hitler'in astroloji ve politikayı bir tuttuğu bir sözü.)
  • Ben inandığım yolda bir uyurgezerin sakınmazlığı ve inadıyla yürürüm.
  • Ben Fransa'yı veya Fransızları asla sevmedim ve bunu söylemekten asla vazgeçmedim.
    (15 Şubat 1945)
  • Ben savaş istiyorum. Benim için her türlü vasıta doğru olacaktır. Benim sloganım "ne yaparsan yap, düşmanı rahatsız et" değildir. Benim sloganım şudur: "Bir şekilde onu yok et!" Ben bu savaşı sürdürecek insanım![4]
  • Ben sizi vicdan olarak adlandırılan hülyadan azat ediyorum.
  • Ben uzlaşmak için çabaladığımda, Churchill "Savaş istiyorum!" diye bağırdı. Şimdi, istediği savaşı aldı.
    (3 Ekim 1941)
  • Ben, her zaman "İtalya daima nerede bulunursa, zafer ordadır" derdim. Halbuki "zafer nerede ise, İtalya oradadır" demek lazımmış.
    (Siyasi Vasiyetim)
  • Bir cismin düşüşünün yüksekliği daima son durumu ile başlangıçtaki durum arasındaki mesafe ile ölçülür. Milletlerin ve devletlerin durumu da böyledir. Durum -dahası ilk yükseklik- bu yüzden kesin bir önem kazanır. Eğer düşen nesne ortalamanın üstündeyse derin düşüş veya çöküşü açık olarak görmek mümkün değildir. Bunun içindir ki imparatorluğun yıkılması düşünen veya hissetme yeteneğine sahip olan kimselere oldukça acı ve müthiş gelir.
  • Bir devletin değeri hakkında verilecek karar, milletine sağladığı fayda ile ölçülür.
  • Bir fikir hareketi, hiçbir zaman bıçak, zehir veya tabanca aracı ile başarılı olamaz. Böyle bir fikirsel akımın başarısı ancak sokağı fethetmekle mümkün olur.
  • Bir hükûmet, milleti her vasıta ile felaketlere götürürse bu milletin her ferdinin isyanı bir hak değil, görevdir.
  • Bir kadın düşünün ki, ruhsal hissine, soyut bir akıl yürütmeden çok, tamamlayıcı güç için duyulan tanımlanamaz, duygusal özlem tarafından etki edilsin. Aynı, bu kadının zayıflığa hükmetmek yerine, güçlü bir erkeğe teslim olması gibi, kitleler de, yönetilmeyi yönetmekten daha çok severler. Kendilerine sağlanan liberal özgürlükle karşılaştırıldığında, kendine rakip tanımayan bir doktrin, onları içten içe daha çok tatmin eder; söz konusu özgürlükle kendilerini kaybeder, onunla ne yapacaklarını bilemez ve hatta kendilerini yalnız hissederler.
  • Bir kavmi millet haline getirebilmek için önceden sağlam bir aile yapısı ve çevre meydana getirilmelidir. Ferdin eğitimi bunun için çok önemlidir. Evde, okulda ve öğrendiği her yerde, memleketinin büyüklüğünü anladığında, o milletin mensubu olduğu için gurur duyacaktır.
  • Bir kimse milletiyle iftihar edebilmek için milletine ait her sınıf insanla gurur duyabilmelidir. Ama eğer bir milletin yarısı aç ve sefil haldeyse, yarısı geleceğinden endişe içindeyse, yarısı ahlaki erozyonda yok olmuşsa bir kimse böyle bir milletin ferdi olmaktan nasıl gurur duyabilir ki?
  • Bir korkak adamın eline on tabanca verseniz, o korkak gerektiği anda bir tanesini bile kullanamayacağı için tek kurşun bile atamaz. Dolayısıyla bu korkağın elindeki tabancalar, yiğit birinin elindeki topuzdan daha az değerlidir.
  • Bir millet insan hakları için giriştiği mücadelede mağlup olmuşsa kader onu terazisinde tartmış, bu dünyada var olma saadetine erişemeyecek kadar hafif bulmuştur. Çünkü varlığını sonsuza kadar sürdürmek için mücadeleye hazır olmayan veya buna gücü yetmeyen bir millet Tanrı tarafından ebediyen yok olmaya mahkûm edilmiştir. Çünkü bu dünya korkak milletler için değildir. Varlığı çeşitli entrikalarla tehdit edilen milletler eğer millî kimliklerini her şeye rağmen koruyabilmiş ve cesaretlerini kaybetmemişlerse, tarihin her sahnesinde adlarından söz ettireceklerdir.
  • Bir milletin bireylerinin ihtiyaçları, kâğıt üzerinde lafla ve teorilerle karşılanamaz. Toplumun genel çalışması sonucunda, bireyin çıkarlarına hizmet etmesi gereken millî üretimin, her gün herkesin payına düşen miktarının çoğaltılması ile bir milletin bireylerinin ihtiyaçları giderilebilir.
 
Her şeyin mücadeleden ibaret olduğu bu dünyada, armağanı bizim kendi samimiyetimizden ibaret olan bir mücadelede eğer kuvvet bulunmazsa, yaşama hakkımızı da kaybetmişiz demektir. Çünkü dünya, tamamıyla kesin çözüm yollarını uygulayan güçlülerin malıdır, yarım önlemler alanların değil.
  • Bir milletin etkili bir ittifak politikası izleyebilmesi için, öteki milletlerin gözünde saygınlığının artması gerekir. Bu da ancak, milletin başındaki hükûmetlerin kendi milletini yabancı devletlere aşağılık bir hizmetçi gibi sunmamasıyla sağlanabilir.
  • Bir milletin kültürünün önemi, o milletin siyasi varlığının sonucu ile doğru orantılıdır. Bu bakımdan bir milletin millî kültürünü bilmesi için siyasi istiklalini elinde tutması gerekir. İşte bunun için siyasi istiklal söz konusu olduğu zaman, ne kadar ağır olursa olsun, hiçbir fedakarlıktan çekinilmemelidir.
  • Bir milletin millî kültürünü bilmesi için önce siyasal bağımsızlığını elinde tutması gerekir. O halde siyasal bağımsızlık söz konusu olduğu zaman, ne kadar ağır olursa olsun, hiçbir fedakarlıktan çekinilmemelidir.
  • Bir milletin var olma gücünü, cansız birtakım silahların bir araya toplanması değil, millî birlik ve varlık hakkında ateşli bir iradenin ve ölümü göze alacak derecede kahramanca bir cesaretin varlığı sağlar.
  • Bir siyasi partinin programı, sadece yakın bir gelecekte yapıla­cak seçimlerde partinin başarısını sağlayacak bir ciladan başka bir şey değildir. Fakat felsefi bir doktrinin programı, kurulu nizama karşı, mevcut bir vaziyete karşı ve hayat hakkında tatbiki bir tehlikeye karşı bir savaş ilânı mahiyetine ve kıymetine sahip bulunmak­tadır.
  • Bir toplumu kalkındırmak isteyen hareket, o güne değil, geleceğe hizmet etmelidir. Tarihte en büyük ve en devamlı olan başarılar, genellikle başlangıçlarında pek kolay anlaşılmamış olan hareketlerdir.
  • Bir ülkeyi yükseltenler o ülkenin vasıflı insanlarıdır. Bu insanların yetişmesi ise gayretli ve sağlam eğitimciler sayesindedir. Ancak iyi öğretmenlerden iyi eğitimler alarak yetişen iyi vatandaşların göstereceği gayret ve çaba, bir ülkeyi yükseklere taşıyacaktır.
  • Biz halkımız için dünyayı karşımıza aldık!
  • Biz halkımızın refahından başka bir şey düşünmüyoruz.
  • Biz, her şeyin son basamağa ulaştığı bir devreyi başaracağımıza inanacak kadar saf değiliz. Fakat bu görüşümüz bizi varolduğunu gördüğümüz faydasız düşüncelere karşı mücadele etmek, zaaflarımıza galip gelmek ve ideale doğru yürümek inancından asla vazgeçirmez.[5]
  • Biz, millete hiçbir korunma olanağı sağlamayan bir devleti savunmak için değil, tam tersine, milleti ve devleti yok etmek isteyenlere karşı, milletin savunmasını üstlenmek amacıyla hareket ediyoruz.
  • Biz, Rus bolşevizmini yirminci asırda Yahudilerin dünya hâkimiyetini ele geçirmek için bir teşebbüsleri saymalıyız. Başka dönemlerde de Yahudiler aynı amaca ulaşmaya giriştiler. Bu eğilim Yahudilerin benliklerine pek derin biçimde kök salmıştır. Başka milletler kendi cinslerini ve güçlerini geliştiren içgüdüyü izlemekten, kendi istekleri ile vazgeçmezler. Ancak milletleri dış şartlar böyle bir şeyle karşı karşıya bırakır. Yahudi dünya diktatörlüğüne yürüyüşünü ihtiyari bir feragat ile veya ebedi emelini kendi içine atmak suretiyle kesmez. O da ancak dış kuvvetlerle yolundan döner. Çünkü, ondaki dünya tahakkümü içgüdüsü, ancak kendisi ile birlikte sönecektir. Fakat ırkların âcizlerinin ihtiyarlık yüzünden ölmeleri, ancak kanların balistiğinden vazgeçtikleri zaman vukua gelir. Yahudi ise bu temizliği muhafaza etmek yolunu dünyada her ırktan daha iyi bilir. Demek ki, Yahudi kendi yolunda sürekli biçimde ilerleyecektir. Ta ki, karşısına başka bir kuvvet çıkıp da, gökleri kuşatmaya girişmiş olan Yahudi'yi pek büyük bir çarpışma sonunda cehenneme yollayıncaya kadar...
  • Biz vatanımızın hayatı, milletimizin birliği, çocuklarımızın her günkü ekmeği için mücadele etmek zorundayız.
  • Biz tek bir imparatorluk kurmak istiyoruz.
  • Bizi anlamayanlar, halkının içinde benzer belaları yaşamamış olanlardır!
  • Bizim adımızı ebedileştirmek için bu savaşa ihtiyacımız yoktu. Dahası, başarılarımızın sonunda değildik. Hatta bazı alanların hâlâ başındaydık.
    (3 Ekim 1941)
  • Bizim mücadelemiz (kavgamız) parayla. Yalnız çalışmak bize yardım edecek, para değil. Faiz köleliğini yıkmalıyız. Mücadelemiz parayı temsil eden ırklarla.[6]
    (18 Aralık 1919)
  • Bize işkence edebilirsiniz. Hatta öldürebilirsiniz. Ama biz asla teslim olmayacağız!
  • Bizim hareketimizin amacı her şeyden önce kitleleri millileştirmektir.
  • Bu 30 yıl boyunca tüm fikirlerim, eylemlerim ve hayatımdaki kılavuzum sadece halkıma olan sevgim ve sadakatim olmuştur.
    (Son zamanlarında söyledikleri.)
  • Bu dünya fanidir. Bu fani dünyada her şey çok daha iyi olabilir ve olması da mümkündür. Karanlıkların sonu aydınlık olduğu gibi, savaştaki bozgun da gelecek için güzelliklerin tohumu olabilir. Her bozgun gelecekteki zaferi müjdeleyebilir. Her zorluk insanda var olan enerji ile alt edilebilir.
  • Bugün altın hayatın tek hakimi haline gelmiş olabilir, ancak insanın daha yüksek tanrıların önünde yeniden eğileceği zaman gelecek.[7]
    • "Es mag sein, daß heute das Geld der ausschließliche Regent des Lebens geworden ist, doch wird dereinst der Mensch sich wieder vor höheren Göttern beugen."
  • Bugün hepimiz Fransa'yla hesaplaşmak zaruretine ne kadar inanırsak inanalım dış politikamızın gayeleri bu hesaplaşmayla sınırlanırsa bunun hiçbir tesiri ve faydası olmayacaktır. Bu hesaplaşma ancak Avrupa'daki hayat alanımızı genişletmek için geride bir örtü hazırlamak şeklinde yorumlanabilir. Çünkü biz bu meseleyi sömürgeler ele geçirmekle çözemeyiz. Ancak yerleşme sahamızı anavatan toprağının yüzölçümünü artırarak çözebiliriz.
  • Bu kısa tümceyi, asla benimseyemedim. "Teslim olmak." Şimdi, burada, tüm dünyanın bilmesini isterim ki; Almanya tarihinde, Kasım 1918'de olanlar, bir daha tekrarlanmayacaktır!
    (1939 yılında, Reichstag'ta söyledikleri.)
  • Bugünkü öğretim usulü yabancı dili öğrencinin kafa­sına zorla sokmaktadır. Halbuki gençler hiçbir zaman o lisanı öğre­nememekte ve öğrendiğini de ilerde unutmaktadır. Bu ezici bilgi bolluğu hafızada tutarsız, rastgele tutulan parça parça şeyler bırak­mak tehlikesini de doğurur. Yani gençler, ancak en gerekli olan şey­leri öğrenmeli ve esas ile ayrıntı gençlerin lehine olarak, daha önce­den tespit edilmelidir.
  • Büyük adamların fikirlerine çağdaşlarının hayalleri bile yetişemez. Onlar fikir ve idealleri için hiçbir kavgadan çekinmezler.
  • Bugünün Fransa'sı bir fahişe suratına sahiptir. Fransa öyle bir usta politikacıdır ki, asla bizi aldatmaya, bizi tahkir etmeye, bizimle alay etmeye ara vermemiştir.
    (Siyasi Vasiyetim, 14 Şubat 1945)
  • Büyük bir fikir, ne kadar kutsal ve ne kadar yüksek olursa olsun, halkın kuvvetli desteği olmadan uygulamaya geçemez.
  • Büyük kitlelerin algısal yeteneği oldukça sınırlıdır, anlayışları azdır, fakat unutkanlıkları muazzamdır. Bu gerçeklerin ışığında, bütün etkili propagandalar, kendini birkaç konuyla sınırlandırmak ve bu konuları, en son kişi bile böyle bir kelimeyle neyin amaçlandığını hayal edebilinceye kadar, sloganlar gibi kullanmak zorundadır.
  • Büyük kitlelerin ruhu, yarım önlemlere ya da zayıflıklara açık olmamalıdır.
  • Cephede ölmek her zaman bir ihtimaldir. Ama cepheden kaçarken ölmek bir ihtimal değil, kaçınılmaz bir sondur.
  • Cesedimi Rusların eline asla vermemelisiniz, beni Moskova'da heykel yaparlar.Son sözleri
  • Çekiç olmak istemeyen, tarihin örsü olacaktır.
  • Çocuğunu kurtarma endişesi en zayıf bir anneyi bir kahramana dönüştürür.
  • Devlet bir amaca ulaşmanın aracıdır. Gayesi, gerek fizik ve gerek ahlak bakımından bir olan insanların gelişmesi ve bu gelişmenin devamlılığını sağlamaktır, önce ırkın yok edici melekelerinin gelişmesinin şartı olan esaslı özellikleri devam ettirmeye mecburdur. Bu melekelerin bir kısmı daima fizikî hayatın devamlılığına hizmet edecek ve diğer bir kısmı, fikrî anlayışları kolaylaştıracaktır. Fakat gerçekte birinci, daima ikincinin en gerekli şartıdır. Bu gayeye dikkatlerini vermeyen devletler, zararlı organlardır. Yahut başka bir ifadeyle cenin halinde kalmış mahluklardır. Bu gibi devletlerin var olması işin rengini hiç değiştirmez. Biz nasyonal sosyalistler bir örtü olan devlet ile, o örtüyle örtülen ulus arasında gayet keskin ve açık bir fark gözetmek mecburiyetindeyiz. Bu örtünün; ancak göz önüne alınıp korumak hususunda olursa, bir hikmeti ve manası olduğu olduğu kabul edilir. Aksi takdirde hiçbir değeri olamaz. [...] Devlet temsil ettiği milletin yaşam şartlarına dayanmakla ideal devlet özelliğini kazanmaz. Varlığı, temsil ettiği milletin hayatını aktif biçimde sağlarsa ideal devlet olarak kabul edilebilir. [...] Devlet bir cevheri temsil etmez. Devlet, bir şekil ifade eder. Bir milletin ulaştığı medeniyet seviyesi, o milletin içinde yaşadığı devletin faydasını ölçme imkanını vermez. [...] Bir devletin değeri hakkında verilecek karar milletine sağladığı faydayla meydana çıkar. [...] Devletin tek fonksiyonu varlığının iktidarıyla, milletin her husustaki gelişmesini imkan dahiline sokmaktan ibarettir.
  • … Devlet, kendi eline verilen gençliğin kalbine “ulus ruhunu” ve “ulus duygusunu” sokabildiği gün öğretmen ve eğitici olarak, üstüne düşen görevi yerine getirmiş ve en büyük gayelerinden birine ulaşmış demektir.
  • Devlet otoritesi, bir topluluğu yönetenlere gösterilmesi gereken ve gösterilebilen genel güvene dayandırılır. Fakat bir kere daha belirteyim ki bu güven, hükûmetin ve yönetimin namuslu, çıkar düşüncelerinden uzak olduğu hakkında halka samimi ve sarsılmaz bir izlenim verilerek kazanılır.
  • Devlette ve partide önderlik görevlerine erkekler atanırken, tutum ve karaktere, sözde salt bilimsel veya varsayılan zihinsel niteliklerden daha fazla değer verilmelidir. Çünkü, liderliğin uygulanması gereken her yerde, belirleyici olan soyut bilgi değil, bunun yerine doğuştan gelen liderlik yeteneği ve dolayısıyla sorumluluk almaya, kararlılık, cesaret ve sebat etmeye yüksek derecede hazır olmadır.
  • Devlet, yapacağı işlerde özellikle genç nesli hesaba katmalı, onların ahlaklı birer genç olmaları için her türlü sosyal tedbiri almalıdır. Sokaklarda ve eğlence yerlerinde ahlaklarının bozulmasına göz yummamalıdır. Çünkü bedenen, ruhen, ahlaken sağlam olmayan vücuttan, sağlam nesiller beklenemez.
 
En büyük icatlar, en büyük keşifler, bilimlere en derin bir şekilde yenilikler getiren çalışmalar ve uygarlığın en görkemli anıtları, maddi kâr peşinde koşmanın dünyaya ve insanlığa getirdiği hediyeler değildir. Tam tersine, bütün bunlar sahiplerinin maddi mutlulukta gözlerinin olmayışından kaynaklanmaktadır.
  • Dış siyaset bir amaca ulaşmak için bir araçtan başka bir şey olamaz. Bu amaç da, özellikle milletin yararıdır.
  • Dileğimiz ve arzumuz şudur ki; bu devlet, bu imparatorluk bin yıl boyunca ayakta kalacaktır. Geleceğin hepten bize ait olduğunu bilerek sevinebiliriz.
    (NSDAP'nin parti kongresinden, 1934.)
  • Diğer tehlikeler gibi, Yahudi tehlikesini de biz ortaya çıkardık. İstikbâlde bu sebepten dünya bize karşı sonsuza kadar minnettar kalacaktır.
    (Siyasi Vasiyetim)
  • Dünyada meydana gelmiş olan bütün değişikliklerin hareketlerini sağlayan zemberek, hırs dolu olan önlenemez ihtiraslardır.
  • Dünyanın altını üstüne getiren büyük olayların tamamı yazı ile değil, sözle meydana getirilmiştir.
  • Dünyanın istilası hakkında konuşurken, toprağın 6'da 1'lik bölümünü unutmamalıyız.
    (SSCB'yi kastediyor.)
  • Dünya halkları çok yakında nasyonal sosyalizm kontrolündeki Almanya'nın diğer halkların düşmanlığını kazanmak istemediğini görecektir. Bir kez daha kahinlik yapacağım. Avrupa'nın içinde ve dışındaki Yahudi cemaatinin uluslararası finansmanı dünya halkları arasında bir kez daha dünya savaşına neden olacaksa, sonuç dünyanın Bolşevikleşmesi, yani Yahudi zaferi olmayacaktır. Ancak Avrupa'nın Yahudi ırkından temizlenmesini sağlayacaktır.
    (Reichstag, 30 Ocak 1939.)
  • Doğuya saldırmak, komünist çıbanını deşmekle, Batılılar nezdinde bir iyi niyet tepkisini uyandırmak ümidini besliyordum. Onlar iştirak etmedikleri hâlde, bu hareketlerimle, Batı'nın zehirden arınması işini üzerimize alarak, onlara bir temizlik imkânı veriyorduk. Fakat bu uyurgezerlerin iyi niyetli bir insan hakkında besledikleri kin, onların muhafazakârlık duygularından daha kuvvetlidir.
    (4 Şubat 1945.)
  • Düşmanınızı şaşırtarak, terör, sabotaj ve suikast ile demoralize edin. Geleceğin savaşı budur.
  • Düşünce özgürlüğü tüm kötülüklerin anasıdır.
  • Ebedi savaşta insanlık büyüyüp gelişir, ebedi barışta ise yok olur. ("Im ewigen Kampf ist die Menscheit groß geworden, im ewigen Frieden geht zugrunde.")
  • Eğer haklarımızda ısrar etmezsek hiçbir anlayış mümkün olmayacaktır.
  • … Eğer olaylar farklı bir şekilde gelişmiş ve müttefikler, İkinci Balkan Savaşları'nda olduğu gibi kendi aralarında ani bir kan davasının içine düşmediyse, bu Almanya'da Enver Paşa gibi birinden ziyade, Şansölye Kruno'nun olmasından kaynaklanıyordu.
  • Eğer özgürlük silahların dışındaysa biz de bu durumu irade gücü ile telafi etmeliyiz.
    (Landsberg, 5 Kasım 1925)
  • Eğer bu savaşta bana bir şey olursa, parti yoldaşım Göring yerime geçecek. Führer'inize verdiğiniz saygınlığı ve değeri Göring'e verecek ve onu lideriniz olarak kabul edeceksiniz. Eğer olur da bu savaşta Göring'e bir şey olursa, onun yerini Hess alacak. Eğer Hess'e bir şey olursa, Meclis toplanacak ve aranızda en yetenekli, en cesur kişi partinin başına geçecektir.
    (1939)
  • Eğer bir millet özgür olacaksa; gurura, irade gücüne, meydan okumaya, nefrete, nefrete ve yine nefrete ihtiyaç duyar...
  • Eğer İngiltere'nin dostluğunu aldığım tedbirlerle ve yaptığım gelişmelerle kazanılmadıysa, gelecekte de asla kazanılmayacaktı. Savaşmaktan başka bir seçenek yoktu. Bu savaşa liderlik ettiğim için kadere minnettarım.
    (3 Ekim 1941)
  • Eğer kazanırsanız, açıklama yapmanız gerekmez. Eğer kaybederseniz, açıklamanız olmayacaktır!
  • Eğer nasyonal sosyalist hareket tarih karşısında milletimiz yararına gerçekten büyük bir görev almak istiyorsa, Alman milletinin dünya üzerindeki gerçek durumunu çok iyi bilmeli, acı duymalı ve tam bir şekilde bu şuura varmalıdır. Açık bir görüş ve cesaretle Alman milletinin dış politikasını bugüne kadar yürütmüş olan kabiliyetsizlik ve şuursuzlukla mücadele etmelidir. Gelenekleri ve peşin hükümleri dikkate alınmadan, milletimizi ve onun gücünü toplamak, onu şimdiki dar hayat alanından çıkaracak ve yeni topraklara götürecek sevk etme cesaretini bulmalı, böylece bu dünyada yok olup gitmek ve­ya başkalarına esir olmak tehlikesinden kurtarmalıdır.
  • Eğer Yahudiler bu dünyada yalnız başlarına olsalardı çirkef içinde boğulurlardı veya amansız ve insafsız mücadeleler içinde birbirlerinin kökünü kazımaya çalışırlardı.
  • En büyük icatlar, en büyük keşifler, bilimlere en derin bir şekilde yenilikler getiren çalışmalar ve uygarlığın en görkemli anıtları, maddi kâr peşinde koşmanın dünyaya ve insanlığa getirdiği hediyeler değildir. Tam tersine, bütün bunlar sahiplerinin maddi mutlulukta gözlerinin olmayışından kaynaklanmaktadır.
  • En içe yönelimli bu dönemde, Hristiyan mistisizmi, yapısal sorunların çözümüne ve dolayısıyla tasarımı yalnızca zamanın ruhuna aykırı olmakla kalmayıp, aynı zamanda bu gizemli karanlık güçlerin üretilmesine de yardımcı olan bir mimariye yönelik bir yaklaşım talep etti. İnsanlar kendilerini giderek kozmopolitizme teslim etmeye istekli. ... Dolayısıyla bu yöntemleri daha sonraki bir tarihte mirasımızın bir parçası haline getirmek faydalı olacaktır. Bugüne kadar kültlerin özünü oluşturmuş olan diğer ödünç alınmış yöntemlerle veya başka bakış açılarından türetilmiş ifadelerle hiçbir ilgisi yoktur. Zira Nasyonal Sosyalist Hareket bir kült hareketi değildir; daha ziyade, tamamen ırkçı nitelikteki düşüncelerden doğan bir milliyetçi ve siyaset felsefesidir. ... Bu felsefe mistik kültleri savunmaz, daha çok kanıyla belirlenen bir milletimizi yetiştirmeyi ve yönetmeyi amaçlar. [-] Bu nedenle kültler için salonlarımız yok, milletimiz için salonlarımız var. İbadet yerlerimiz de yok, toplanma yerlerimiz ve yürüyüşler için meydanlarımız var. Kült sitelerimiz yok, spor sahalarımız ve oyun alanlarımız var. Ve bu nedenle, toplantı salonlarımız kült yerlerinin mistik alacakaranlığında yıkanmaz, daha çok güzel ve pratik bir doğaya sahip parlaklık ve ışık yerleridir. Bu salonlarda herhangi bir kült ritüeli yoktur, sadece mücadele yıllarında yürüttüğümüz, alıştığımız ve bu şekilde koruyacağımız türden millet mitinglerinin yeridir. ... Nasyonal sosyalizm, en büyük bilimsel bilgiye ve onun manevi ifadesine dayanan gerçekliğe karşı soğukkanlı ve son derece mantıklı bir yaklaşımdır. Halkın kalbini bu öğretilere açtığımız ve bugün de açmaya devam ettiğimiz için, halka öğretilerimizin amaç ve hedeflerini aşan bir mistisizm aşılamak gibi bir arzumuz yoktur.
    (Nürnberg, 6 Eylül, 1938.)
  • Esasen enternasyonalizm de, mevcut olan genel bir felsefi düşüncenin Yahudi olan Karl Marx tarafından açıkça bir siyasi doktrine çevrilmesinden ibarettir. Eğer önceden bu zehirlenme olmasa idi, her siyasi doktrinin, siyasi sahada muvaffâkiyet kazanmasına imkan olamazdı. Karl Marx, sadece çürümüş bir dünyanın kokan bataklığında, bilhassa zehirli olan maddeleri teşhis eden kimse oldu. Karl Marx, zehir saçan maddeleri eline geçirip, bunları dünyanın hür milletlerinin hayatlarını mahvetmek için bol miktarda kullandı. Ve bütün bu işleri kendi ırkının lehine yaptı. İşte Marksizm bugün kabul edilmiş felsefi sistemin özünden ibarettir.
  • Etrafımızı istilâ eden bu mutlak kine, biz ancak bir ölüm kalım harbi ile karşı koyup başarı elde edebiliriz. Hayatımızı devam ettirmek için mücadele ettiğimizden dolayı, kelle koltukta savaşıyoruz. Ne olursa olsun yaşamak için yaptığımız bu kavgayı ölene kadar devam ettireceğiz. Bu harpten, Almanya, her zamankinden kuvvetli, İngiltere ise her zamankinden zayıf çıkacaktır. Felâketlerin ve düşmanlıkların Almanya için büyük hamlelere başlangıç olduğunu tarih ispat edecektir. Bu harpte Almanya, bütün diğer milletlerle mukayese edilmeyecek derecede acı çekmiştir. Milletimizin bu harpte çektikleri, gelecekteki büyük zaferlerimizin yardımcısı olacaktır. Bütün kurbanlara ve azmine rağmen, Yüce Tanrı bu milleti yüz üstü bırakırsa, o zaman bu millet, öyle büyük bir imtihana sokulmuş olacak ki, bu da onun hayat hakkını daha fazla kuvvetlendirmiş olacaktır. Her iki tarafın da misli görülmemiş bir şiddetle güttükleri elli dört aylık dev bir mücadeleden sonra, Alman milleti kendisini yok etme iddiasında olan bir koalisyonun karşısında tek başına bulunuyor.Sınırlarımızın dört bir tarafında harp kudurmuşçasına devam ediyor. Başkentimizin etrafındaki harp çemberi gittikçe daralıyor. Düşman nihai hücumu yapmak niyetiyle bütün kuvvetlerini topladı. Onlar için bizi yenmek değil, ancak bizi ezmek arzusu söz konusudur. Devletimizi yıkmak, Dünya Görüşümüzü (Weltansehaung) silmek, nasyonal sosyalizme olan inancı yüzünden Alman milletini köle haline getirerek cezalandırmak istiyorlar. Mücadelenin son çeyrek saatini yaşıyoruz.
    (Siyasi Vasiyetim)
  • Fransız İhtilâli, halkı tahrik eden, bütün bir kıtayı dolduran o müthiş patlama meydana gelinceye kadar, acı çeken büyük çaptaki demagoglar tarafından yönlendirilip idare edilen bir sürü tahrikçiyi bulmamış olsaydı, felsefî görüşlerin içinden bir türlü sıyrılıp hareket haline gelemezdi. Bunun gibi Rusya'daki Komünist İhtilâli de, Lenin'in kaleme aldığı yazılardan değil, büyük küçük ve hadsiz hesapsız bir sürü komünizm hayranının yaptığı kin dolu konuşmalardan, yani sözle yapılan propaganda sonunda ortaya çıkmıştır. Okuma yazma bilmeyen Rus halkı, Karl Marx'ı okuyarak komünist olamazdı. Rus halkı komünist olup ihtilâl yapmışsa, bunu aynı fikre hizmet eden binlerce tahrikçinin kendisine cennet, saadet vaat etmiş olması sebebiyle gerçekleştirmiştir. Bu, her zaman bu şekilde olmuştur, daima aynı şekilde olacaktır.
  • Fuhuş, insanlığa karşı bir hakarettir.
  • Galipleri sorguya almıyorlar.
  • … Gaye aklı, birtakım konularla tıka basa doldurarak öğrenmeye eğilimli bir duruma getirmek olamamalıdır. Bilakis gaye bir şahsa, sonradan kendisi için faydalı olacak ve çevresinin bundan istifade edeceği bilgi hazinesini sağlamaktan ibaret olmalıdır.
  • Gaye hak temin etmek değildir. Esasen hak temin edilmiş ve ele geçirilmiş olsa idi, ortada ihtilaf da olmazdı. Esas gaye en kuvvetli olmaktır.
  • Geleceğin genç Almanya'sı seçkin ve güçlü olacak.
  • Gelecek bize mahsustur!
  • Genç dimağları gereksiz bir yükle ve faydasız bir bilgi ile dol­durmak büyük hata olur. Tecrübeyle sabittir ki, gençler hafızaların­da yalnız parça parça şeyleri saklarlar ve öğrendiklerinin esaslı taraf­larını ise zihinlerinde tutamazlar. Onların zihinlerinde kalan, hiçbir zaman ifade edilmeyen ayrıntıdır. Zihni tıklım tıklım doldurulmuş genç bir çocuk, bu konular arasında akla uygun, karşılaştırmalı bir ayıklama ve temizleme yapmaktan âcizdir. Bugün ortaokullarda, haftada iki saat beden eğitimi dersi koymak ve bu dersi seçmeli kıl­mak, fikri bakımdan dahi ağır bir hata olur. Bir genç adamın, her gün hiç olmazsa sabah akşam birer saati beden çalışmalarıyla geçmelidir. Bilhassa boksu ihmal etmek olmaz. Bu konuda kültürlü çevrelerde büyük hatalar işlenir. Bu çevrelerin fikirlerine göre boks kaba bir spordur. Ama bir genç eskrim öğrensin ve değerli vakitlerini düello etmekle geçirsin, bu onlara göre hatalı değildir. Halbuki boks ka­dar, kavgacılık ruhunu geliştiren, şimşek gibi seri kararlar vermeğe alıştıran ve vücuda çelik sertliğini veren hiçbir spor yoktur. Gençler için bir fikir ihtilâfından çıkan kavgayı yumrukla halletmek, keskin bir kılıçla halletmekten daha vahşice sayılamaz. Tecavüze uğramış bir kimsenin, saldırganı yumruklarıyla uzaklaştırması, kaçıp polise sığınmasından daha adi değildir.
  • Gerçek bir devlet adamı, kendisini sadece o ânın gereksinimini düşünen eyyamcı bir politikacı düzeyine indirecek hükûmet yöntemlerinden kaçınmalıdır.
  • Gerçek deha, yaratılıştan var olandır. Hiçbir zaman terbiye veya eğitimle deha olunmamıştır.
  • Göçebelerin üzerinde yaşadıkları sınırlı bir hayat alanları vardır. Yalnız bunlar be­lirli bir yerde oturup çiftçilik yapmaz. Sü­rülerinden elde ettikleri ürünle geçinirler ve bu sürüyü otlatmak için kendi topraklarında dolaşırlar. Bunun sebebi de topraklarının bir yerde devamlı oturmalarına im­kan vermeyecek kadar verimsiz oluşudur. Fakat asıl sebep bir devrin veya bir milletin tek tük medeniyetiyle hayat alanının tabi fakirliği arasındaki dengesizliktir.
  • Günlük yaşamında her koşul altında ulaşmaya çalıştığın belirli bir amacın olması seni amaçsız insanlar karşısında üstün kılar ve bu ülkeler için de aynıdır.
  • Halk ile halkın arasındaki nefretin mücadelesini, bunda özellikle çıkarı bulunan taraflar körüklüyor. İnsanları birbirine karşı getiren küçük, yurtsuz bir enternasyonal klik bu. Halkın huzura kavuşmasını istemiyor bunlar. Memleketin hem her yerinde olan, hem de hiçbir yerinde olmayan bir halk bu. Yetiştikleri bir toprağı da yok bunların! Fakat bugün Berlin'de oturuyorlar. Yarın, Brüksel'de. Ertesi gün, Paris'te. Sonra Prag, Viyana ya da Londra'da. Üstelik kendilerini her yerde “memleketteymiş” gibi hissediyorlar. Enternasyonal unsurlar olarak gösterilebilecek bir tek bunlar var. Çünkü bunlar işlerini “her yerde” yürütüyorlar. Fakat halkımız bu topluluğa uymaz ve onların peşinden gitmez. Çünkü halkımız kendi toprağından ve vatanından sorumludur. Devletinin ve insanlarının hayat tarzıyla yetinir.
    (Bir konuşmasında Yahudilere yönelik eleştirisi.)
  • Halkın sevgisini kazanmak, ancak halkın amacına erişmesi için yardımcı olmak ve aynı zamanda bu amaca ulaşılmasına engel olanları da yok etmekle mümkün olur.
  • Hareketimiz işkence çeken, acı duyan, huzursuz ve şanssız kimseleri çevresinde toplayacaktır. Evet, hareketimiz her şeyden önce sosyal vücudun dışında kalmayacak, halk topluluklarının derinliklerine kök salacaktır.
  • Harbi yapmaya bin defa mahkûmduk. Bizim için mühim olan nokta en elverişli anı seçmekti. Bir defa işe giriştikten sonra, geri çekilmenin mümkün olmayacağını belirtmeye bilmem gerek var mı?
    (Siyasi Vasiyetim, 4 Şubat 1945)
 
Hayat güçsüzlüğü affetmez.
  • Harekâtın başlamasından üç buçuk ay geçmişken bunu söyleyebilirim; her şey plana göre işliyor. Bugün şunu söyleyebilirim ki; düşman tamamıyla mağlup olmuştur ve bir daha asla ayağa kalkamayacaktır![8]
    (3 Ekim 1941, Barbarossa Harekâtı hakkında konuşurken söyledikleri.)
  • Hayat güçsüzlüğü affetmez.
    (17 Şubat 1945)
  • Hayatım boyunca tek bir şeye asla tahammül edemedim: Teslim olmak.
    (1945)
  • Hayatın güçlükleri ruhumu sertleştirdi ve bana yaşamasını öğretti.
  • Henüz zayıf bulunan her hareket için, daha kuvvetli bir rakibi kendine çekmek maksadıyla topluluklara anlamlı olmayan karar veya yanlış bir husus telkin etmekte başarı gösterilirse, işte o zaman yolunu şaşırma ve yenilme tehlikesi ile yüz yüze kalınır. Bu işe teşebbüs etmek, diğer hareketler gibi bağırmak ve birlikte yürümek eğiliminden doğar. Bazen delil ve düşünceleri hayali olmakla beraber, genç hareketin kendi görünüşüyle aynı yönde bir karar alması imkânı doğarsa, insanlardaki korkaklık bu gibi durumlarda bu türlü hayali delil ve muhakemeleri büyük bir şevk ve hevesle artırmaya neden olur. Çünkü insanlar, böyle bir ihanete iştirak ederken kendi görüşlerini haklı çıkartacak şeyleri daima bulurlar. Bu konuda sürekli denemelerde bulundum. Hareketimizi, suni bir şekilde tahrik edilmiş genel atmosfer içine düşmekten, ya da daha doğrusu bu suni atmosfer tarafından sürüklenmekten kurtarmak için, büyük bir göç harcanması gerekiyordu. Bunun en son örneği Alman milletinin hayatına hiç önem vermeyen basının Güney Tirol meselesine milletimiz için korkunç bir önem kazandırmayı başardığı sırada göze çarptı. Birçok kimse ve partiler, bu basının kimlerin hesabına çalıştığını araştırmadan, Yahudiler tarafından özel bir şekle sokulmuş olan kamuoyunun karşısında biraz da korkaklık nedeniyle, sistem aleyhindeki mevcut mücadeleye öyle bir yardımcı olmaya başladılar ki, bizler için bugünkü durumumuza göre, bu sistemi, çökmekte olan dünyada tek bir kurtuluş ümidi olarak kabul etmemiz gerekti. Vatansız ve beynelmilel Yahudi, ağır ağır, fakat başarı yolunda emin bir şekilde yürüyerek milletimizin boğazını sıkıp, nefesini keserken, yurtsever geçinenlerimiz dünyanın isterse bir noktası üzerinde olsun, Yahudi ve farmason baskısından kurtulmayı başarmış beynelmilel ideolojinin zehrine karşı milliyetçi bir direniş göstermiş ve milliyetçi bir sistem çıkarmış olanların karşısına geçmiş, adeta köpekler gibi uluyarak saldırıyorlardı.
  • Her kim bize karşı ayaklanırsa kendisini ölü kabul etmelidir.
  • Her şeyde, doğa en iyi öğretmendir.
  • Her şeyin mücadeleden ibaret olduğu bu dünyada, armağanı bizim kendi samimiyetimizden ibaret olan bir mücadelede eğer kuvvet bulunmazsa, yaşama hakkımızı da kaybetmişiz demektir. Çünkü dünya, tamamıyla kesin çözüm yollarını uygulayan güçlülerin malıdır, yarım önlemler alanların değil.
  • Her uğraşın değeri, genel anlamıyla ikidir. Bunlardan biri maddi, diğeri ise idealdir.[9]
  • Hiçbir devlet barışsever bir ekonomiyle kurtulmamıştır.
  • Hiç kimse, çaresizlikten dolayı her yıl kendini öldüren on binlerce insan hakkında konuşmuyor.
  • Hiç şüphe yok ki, her zaman vicdandan yoksun kimseler bulunur. Böyle kimseler aynı zamanda dini kendi karanlık siyasi görüşlerine alet ederler. Fakat şunu da unutmamalı ki, dini veyahut mezhebi kendileri için suistimal edenler yüzünden, din ve mezhepleri sorumlu tutmak mümkün değildir. Bu adi kimseler, kendi adi içgüdüleri için suistimal edecekleri başka müesseseler varsa, hiç çekinmeden onları da istismar ederler. Parlamentoda böyle boş kafalı bir kimse kalkıp kendi siyasi menfaati için, dini suistimal edecekse, bu hareketini haklı gösterecek fırsatı nimet sayar. Eğer böyle bir kimsenin ahlaksızlığından dolayı, din ve mezhep sorumlu tutulur ve bu müesseseye hücum edilirse, yalancı artık herkesi kendine şahit tutar. Kendi hareketinin ne kadar haklı olduğunu ve dinin kurtulması gerektiğinden dolayı kendisine müteşekkir kalınmasını ileri sürer. Sonunda işi yaygaraya boğan bir kimsenin kavgaya sebep teşkil ettiğini kimse fark etmez. Yahut hafızası zayıf olan kamuoyu bunları hatırlamaz. Böylece adi herif, hedefine ulaşmış olur.
  • Irkçı devletin dış politikası, bir tarafta nüfus ve diğer tarafta toprağın genişliği ile orantılı yaşama gücüne sahip, doğru kanunlara uygun bir ilişki kurarak bu dünya üzerinde yaşama şartlarını sağlamalıdır. Bir milletin varlığını devam ettirmesi kendi toprağının kaynakları ile sağlanır. Başka herhangi bir rejim asırlarca devam etse bile akla mantığa uymaz. Bu bir millet için mahvolma anlamına gelmese de sonuçta büyük zararlara sebep olur. Yeryüzünde yeterli olan bir toprak bir milletin yaşama hürriyetini sağlar.
  • Irkı vücuda getiren şey, dil değildir. Irkı vücuda getiren unsur kandır.
  • Irkların saldırıya uğradığı bir devirde, kendini meydana getiren unsurları muhafaza altına alan ve bunları büyük bir kıskançlıkla koruyan devlet, er geç dünyanın efendisi olacaktır.
  • Irksal kirlenmeyi reddeden bir görüşün dünyaya hakim olması kaçınılmazdır.
  • İhtilal niteliğindeki büyük hareketler, zinde ve tek başına bir grubun harcıdır. Öyle birçok zayıf güç bir araya gelip bu hareketleri ortaya çıkaramaz.
  • İngiliz halkının geleceği, lânetli adasında açlık ve veremden ölmektir.
    (Siyasi Vasiyetim, 4 Şubat 1945)
  • ...İngiltere ne zamandan beri çocukları ve kadınları düşünüyor da bu savaşta farklı savaşsın, aynı Boer Savaşı gibi. O zaman toplama kampları icat edilmişti. İngiliz aklı bu fikre hayat verdi. Biz sadece bunu ansiklopedilerden okuduk ve çok önemli bir farkla kopyaladık: İngiltere kadınları ve çocukları bu kamplara kapattı. O zaman 20 binden fazla Boer kadını kamplarda acılar içinde hayatını kaybetti. İngiltere bu savaşta neden farklı savaşsın? Bunu bekledik ve kendimizi hazırladık!
    (30 Ocak 1940 tarihli konuşmasından bir bölüm.)
  • İmanı sarsmak, ilmi sarsmaktan daha zordur.
  • İnsan ancak sevdiği ve inandığı şey uğruna mücadele eder. Saygı duyulan şey ise sevilir. Saygı duymak içinse bilmek şarttır.
  • İnsan, bir iş için değil, ancak bir ideal için ölür.
  • İnsan kendi zürriyetini sınırlamak için doğanın kurallarının önüne geçmeye çalışamaz. Bu duruma göre Alman milletinin geçimi için nüfus planlaması gerekir diye kim ortaya çıkarsa, bilin ki o kişi Alman milletinin geleceğini elinden alıyor demektir.
  • … İnsanlar kendilerini ölüme atıyorlardı. Bu hareketlerinin se­bebi günlük ekmekleri değildi. Vatan aşkı için ölüme koşuyorlardı. Ölmeleri vatanın büyüklüğüne ettikleri inançtan dolayı idi... Savaşta çekinmeden ölümün kucağına atılmanın sebebi, milletin şeref ve namusu söz konusu edildiği içindi. Ancak Alman milleti bu ideali terk ederek, inkılâbın verdiği maddi saadet vaatlerine kapıldığı, torbasını ele almak için silâhını bıraktığı zaman, dünya cennetine girecek yer­de, bütün dünyanın tahrik ettiği ve bütün dünyanın felâketinden meydana gelmiş cennetle cehennem arası bir yere gömüldü. Bundan dolayıdır ki, realist cumhuriyet hesaplarına dalmış kimselerin yersiz iddialarına, idealist bir Reich'ın yükseleceğine olan inanç karşı çıkmalıdır.
    (I. Dünya Savaşı yılları hakkında.)
  • İnsanlar kişisel çıkarlarını ikinci plana atmaya ne kadar taraftarlarsa, onların büyük topluluklar kurma yetenekleri de o kadar büyük olur.
  • İnsanların düşünmemesi yöneticiler için ne büyük şans.[10][11]
  • İnsanlar yaptıklarımızdan dolayı bizi kötüleyecekler ama birkaç nesil sonra bize hak verecekler ve bizden övgüyle bahsedecekler.
    (1945)
  • İnsanlığın bir gün büyük mücadelelere neden olacağı kuşkusuzdur. Sonunda var olma içgüdüsü galip çıkacaktır. Budalalık, korkaklık ve kendini beğenmişlikten oluşan insanlık bu içgüdü karşısında eriyip gidecektir.
  • İnsanlık bazen birçok başarısız kalmış netice için üzülür. Ama başarıya ulaşmış nice gelişmeler vardır ki, bu gelişmelerin başarıya ulaşmasında, başarısız kalmış nice gelişmelerin etkin bir rolü vardır. Bu rol asla yabana atılmayacak tecrübedir.
  • İslam halkı bize, örneğin Fransa'dan hep yakın olacak.
    (2 Nisan 1945)
  • İşgal altındaki topraklarımız anavatana ateşli protestolarla değil, kılıcın indirdiği zafer darbeleriyle katılabilir.
  • İş bulmak benim için hiçbir zaman sorun olmadı. Çünkü ekmeğimi kalifiye bir işçi olarak değil, sıradan bir amele gibi çalışarak kazanıyordum.[12]
    (Gençlik yıllarından bahsederken.)
  • … Kader nihayet bana bir ipucu vermiş gibiydi.[13]
  • Kadının da savaş meydanı var. Ulusu için dünyaya getirdiği her çocuk ile ulusunun davasında savaşır.
    (1935 - Nürnberg'te nasyonal sosyalist Alman kadınlarının kongresinde söyledikleri.)
  • Kalbimin tek arzusu, kutsal vatanımın ortak büyük vatanımız olan Alman Reich'ı ile birleşmesiydi. Bu isteğimin ne denli yapıcı olduğunu anlamayanlar bugün bile çoğunluktadırlar. Fakat ben kaderin bugüne kadar bu mutluluktan yoksun bıraktığı kişilere ve bundan acı biçimde uzak olanlara sesleniyorum. Anavatandan ayrı kaldıklarından dolayı, ana dilimin kutsal hazinesi uğruna mücadele etmek zorunda kalan, vatana sadakatle bağlılıkları yüzünden kötü davranışlara maruz kalan ve sevgili analarının kalbine dönme imkanı verecek zamanı kederli bir şekilde bekleyenlere sesleniyorum ve biliyorum ki, onlar beni anlayacaklardır.
  • Karşımızda kapısı sağlam, gövdesi çürük bir bina var. Biz yalnızca kapıyı tekmeleyeceğiz ve bina kendiliğinden çökecek.
    (1941 - Alman birliklerinin Sovyet topraklarına girmesi üzerine söyledikleri.)
  • 'Kavgam' kitabım bir millete her gün okutulmuş olsa, inanın ki Yahudi tehlikesinin önü alınmış olacaktır.
  • … Kaybedecek hiçbir şeyimiz yok. Yalnızca kazanabiliriz. İktisadi durumumuz birkaç yıldan fazla dayanmamıza elverişli değil. Goering bunu size anlatabilir. Başka çıkar yolumuz yok, harekete geçmeliyiz... Kişisel etkenlerden başka siyasi durum da bizden yanadır; Akdeniz'de; İtalya, Fransa ve İngiltere arasında bir rekabet vardır; Yakındoğu'da hava gergindir... İngiltere büyük bir tehlike içerisindedir. Fransa'nın durumu da bozulmuştur. Doğumlar azalmaktadır... Yugoslavya çöküş tohumlarını taşıyor... Romanya her zamankinden zayıf... Türkiye'yi Mustafa Kemal'in ölümünden bu yana dar kafalı, kararsız, güçsüz insanlar yönetiyor. Bütün bu elverişli durumlar, iki ya da üç yıl içinde ortadan silinecektir. Benim kaç yıl yaşayacağımı kimse bilemez. Bundan ötürü, dört ya da beş yıl beklenilmesi doğru olmayan bir planı, hemen uygulamaya başlamalıyız.[14]
  • Kendinizi başkalarıyla kıyaslamayın. Bunu yaparsanız, kendinize hakaret edersiniz.
  • Kişi, yaşamında ne kadar ilkelse, o kadar çok hayvana benzer ve sonunda yaşamın amacını yalnızca beslenme olarak görür.
  • Kişisel hürriyete tanınan hak, ırkı kurtarmak görevi karşısında ikinci planda kalır.
  • Kitle kendi eleştiri organlarına sahiptir ama bu organlar, bireyde olduğu gibi işlemezler. Kitle içgüdülerine tabi, bir hayvan gibidir; mantık ve yargıdan yoksundur; ben onların ilkelliğine dokunmadım. Sadece ha­reket ettirdim, işte bu ilkel güç bir doğa gücünün dayanıklılığıdır.
  • Kırmızıyı özellikle seçtim. Bu renk çok yoğun enerji taşır. Bunu gören düşmanlarımız korkacaktır. Bize ise kırmızı cesaret ve saldırganlık verecektir.[15]
 
Kremlin'in duvarlarını havaya uçurun ki, komünizmin sonunun geldiğini herkes görsün! (Stalin'in Moskova'yı terk etmeyi reddetmesinin ardından Hitler'in verdiği talimat.)
  • Kuvvetli, yalnız kalınca daha kuvvetlidir.
  • Küçük ev ailede her zaman sorun yaratır. Çünkü bireyler birbirleriyle çok sık karşılaşırlar.
  • Liderlik sanatı kitlelerin dikkatini tek bir düşmana odaklamaya ve hiçbir şeyin bu dikkati dağıtmamasını sağlamaya bağlıdır.
  • Marksizme etki ve nüfuzu sağlayan şey, hiç de Yahudi düşüncesinin gayretlerinin yazıyla ifade edilen ürünü değildir. Tam aksine, yıllar boyunca işçi kitlesini eline geçirmiş ve avucunun içine almış olan o şifahî propaganda dalgasıdır. Marksizmin kucağına düşmüş olan yüz bin Alman işçisinden yüz tanesi yoktur ki Karl Marx'ın bir eserini okumuş olsun. Karl Marx'ın eseri proleterler tarafından okunmamıştır. Aydınlar ve Yahudiler ise bu eseri bin kez okumuş ve incelemişlerdir.
  • Melezleşen veya melezleşmeye fırsat veren milletler Tanrı'nın iradesine karşı günah işlerler. Bir millet, kendi varlığının tabiatça verilmiş ve kökleri kanına uzanmış özel vasfına artık bağlı kalmazsa, dünyadaki mevcudiyetine son verilmesinden dolayı şikayetçi olamaz. Bu geçici dünyada her şey çok daha iyi olur ve yapılabilir. Her bozgunun, gelecekteki bir zaferin annesi olması mümkündür. Her kaybedilen savaş gelecekte bir yükselmeye sebep olabilir. Her zorluk, insanın enerjisi ile alt edilebilir. Her zulüm ve baskı, kan saf olarak korunduğu sürece, ahlaki bir dirilme meydana getiren kuvvetleri doğurabilir ve harekete geçirebilir. Fakat kanın saflığını kaybetmesi, saadeti yok eder, insanı sonsuzluğa kadar aşağılatır.
  • Meselenin kötü yanı, dinin, siyasi çıkarlar uğruna kullanılmasının meydana getireceği zararlardır. Dini, siyasi amaçlarına ve işlerine hizmet için değerli bir araç kabul edenlere karşı ne kadar şiddetli eleştiriler yapılsa yine de azdır. Bu tür utanmaz kimseler, kendi itikat ve imanlarını kalabalıklardaki zavallıların duyması için gırtlaklarını yırtarcasına bağırırlar. Esas amaçları bu uğurda ölmek değil, bunun sayesinde geçimlerini temin etmektir. Bu kimseler sadece siyasi bir fayda sağlamak için insanlarını bile satarlar. Birkaç milletvekilliği için can düşmanı olan Marksistlerle anlaşma da yapabilirler. Bir bakanlık koltuğu uğruna, şeytanla bile evlenebilirler. yeter ki utanma hissinden yoksun şeytan buna evet demiş olsun.
  • Milletin hizmetinde olan ve vatandaşın çıkarını ilke edinen devlet birinci görevinin, ırkın en iyi unsurlarını korumak, onlara özen gösterip gelişmesini hazırlamak olduğunu anlarsa, bu görevle işinin bitmediğini anlayacak ve ırka layık soylar yetiştirdiği gibi, bu soylarını terbiyesiyle de ilgilenecektir. Sağlam ve enerjik düşünme gücü, ancak sağlam ve kuvvetli bir vücutta bulunur. Dahilerin bazen zayıf bir vücuda sahip olmaları bu prensibi yok saymaz. Onların durumları ayrıdır. Eğer bir millet yozlaşmış kimselerden meydana gelmişse, hakikaten böyle bir bataklıktan büyük bir dahinin çıkması gerçekten son derece nadirdir. Eğer çıksa bile, bu dahinin güç ve etkisinden yozlaşmış olan millet yararlanamayacaktır. Ya bu yozlaşmış topluluk dahiyi anlayamayacak, ya da irade kuvvetlerinin zayıflaması sonucu o dahinin arkasından yürüyemeyecektir. Irkçı devletin izleyeceği yol şöyle olacaktır: Tamamen sağlam vücutlu gençler yetiştirilecektir. Fakat bu iş yapılırken, amaç karakterin terbiyesi ve özellikle irade kuvvetiyle yeteneğin gelişmesi olacaktır. Bu arada gençler, tüm hareketlerinin sorumluluğunu memnuniyetle kabul etmeye de alışacaktır. Asıl eğitim daha sonra gelecektir. [...] Vücudu sağlam yapmak ırkçı bir devlette fertlerin görevi değildir. Bu iş anne ve babaya da düşmez. Nasıl eğitime ait konularda devlet; kişinin serbest hareket etme hakkına tecavüz eder ve çocuğu, anne ve babanın arzuları dışında zorunlu eğitime tabi tutarsa, ırkçı devlet de, daha geniş bir şekilde olmak üzere, milleti ilgilendiren ana meselelerde, şahısların cahilliğine veya anlayışsızlığına karşı, kendi otoritesini kurmalı ve hakim kılmalıdır. Terbiye sahasındaki iş gençlerin vücutlarını küçük yaştan itibaren takip edilmekte olan amaca doğru itmeli ve sonra muhtaç olacakları yıkılmaz dayanıklılıkla yetiştirmelidir. Bu terbiye ve sağlık işi, ilk önce genç anneler üzerinde etki yaratmalıdır. Irkçı bir devlet okulda beden çalışmalarına, şimdikine oranla daha çok zaman ayırmalıdır. [...] Bir genç adamın, her gün hiç olmazsa sabah-akşam birer saati, beden çalışmalarıyla geçmelidir... [...] Her şeyden evvel, genç ve vücutça hastalıksız bir adam, darbelere katlanmayı öğrenmelidir. Irkçı devletin görevi vücutça yozlaşmış insanlardan oluşmuş bir topluluğu terbiye etmek değildir. Irkçı devletin insan tipi; mert, onurlu, enerji sahibi erkekler ve dünyaya gerçekçi insanlar getirecek yetenekte olan kadınlardır.
  • Milletini seven bir kimse, bu sevgisini ancak milleti için göze almaya ve katlanmaya hazır olduğu fedakarlık ve dayanıklılıkla ispat edebilir. Yalnız çıkar peşinde koşan bir millî duygu, söz konusu olamaz.
  • Milletler hayasızlıklarla değil, fedakarlıklarla kurtarılır.
  • Milletleri tutsaklık altına almaya çalışan uluslararası dolaplara ve oyunlara bir hamlede meydan okuyabilmek, ancak millî hırsların bir noktada toplanacak kuvveti ile mümkündür.
  • Milletlerin mahvolmasına sebep savaş kaybetmek değildir. Asil ve saf bir kanda bulunan direnç kuvvetinin yok edilmiş olmasıdır!
  • Millî olmayan bir hükûmet milleti her vasıta ile felâkete götürdüğü zaman, bu milletin her ferdinin millî duygulara kapılarak isyan etmesi hak değil, millî bir görev olur.
  • Millî Hükûmetimiz, ağır yaralarını sarmakta kararlıdır. Bu, bizim Alman halkına karşı görevimizdir. Böylece bugün Alman Parlamentosu önünde bize verilen görevi yerine getirebilmek için hepinizden destek istiyoruz.
    (Reichstag yangını sonrası söyledikleri, 1933.)
  • Milliyet, daha doğrusu ırk, dile değil, kana bağlıdır.
  • Muhaliflerimiz, biz nasyonal sosyalistleri suçluyor. Özellikle de beni. Tahammülsüz ve uyuşmaz insanlarmışız. Diğer partilere yardım etmek, işbirliği yapmak istemiyormuşuz. Siyasetçilerden biri daha da ileri gitti ve “Nasyonal sosyalistler diğer partilerle çalışmayı reddettiklerine göre, Alman değiller,” deme cüretini gösterdi. Tipik Alman olmak demek 30 tane parti olması demek midir yani? Sadece şunu diyebilirim: Bu beyefendiler tümüyle haklı. Biz tahammülsüzüz. Kendime bir tek hedef koydum. O da şu 30 partiyi Almanya'dan atmak! Kendimize tek hedef koyduk ve bu uğurda mezara kadar dövüşeceğiz!
    (Bir parti mitinginde söyledikleri.)
  • Mücadele hayatın kendisidir!
  • Namussuz, ahlaksız ve kişiliksiz kimselerle, memleketine kasteden katiller her zaman vatandaşlıktan, yani bu büyük şereften yoksun bırakılmalıdır.
  • Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi; kamuoyunun muhafızı değil, yönlendiricisi olmalıdır. Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi; kitlelerin hizmetçisi değil, efendisi olmalıdır!
  • Nasyonal sosyalist devrim, bir devrimci olarak tanımlandığında, haddinden fazla işlem yapar. Anarşi tam yol olmamalıdır, kalıcı bir fenomen olarak hiçbir devrim yoktur.
    (5 Eylül 1934)
  • Nasyonal sosyalist hareket nüfusumuzla toprağımızın yüz ölçümü arasındaki nispetsizliği kaldırmaya, tarihi geçmişimizle hiçbir çıkar yolu olmayan şimdiki güçsüzlüğümüz arasındaki uyuşmazlığı yok etmeye çalışmalıdır. Toprağın yüz ölçümü maişeti temin etme kaynağı olduğu gibi siyasi iktidarında bir dayanak noktasıdır.
  • Nasyonal sosyalizm, Yahudilerden başka hiçbir ırka karşı tecavüzkâr değildir!
  • Nasyonal sosyalizm zafere ulaşmak isterse bu hususu kayıtsız şartsız bir şekilde kabul etmesi gereklidir. Nasyonal Sosyalist Hareket’in ırkçılık fikirlerini temsil eden teşebbüslerin tamamının kendi hareketinin dışında kalması halinde bir sonuç vermeyeceğini belirtmesi de görevidir. Bizim genç hareketimize ırkçılık fikirlerini sözleşme ile kabullenmiş yolunda bir iddiada bulunulursa, buna verilecek cevap şudur: "Bu fikri yalnız kontrat ile kabul etmiş değiliz. Çünkü eskiden bu ırkçılık kavramından çıkan anlam milletimizin geleceği üzerinde olumlu bir etki yaratmada en uzak bir ayrıcalık olmadığı şeklindeydi. Bu fikirlerde şekil yoktu, bir şekil birliğine rastlanmıyordu. Çoğu kez, birbirleri ile ilgisi bulunmayan ayrı ayrı birtakım kavramlar söz konusu ediliyordu. Bunlar biraz doğruydu. Fakat bazen birbirlerini eleştirirlerdi. Birbirleri ile tam bir irtibat yoktu. Bu durum karşısında bu esaslar üzerine bir parti kurmak imkânsızdı. Bunu ise yalnız Nasyonal Sosyalist Parti başardı."[16]
  • Neden insan yüz yıl daha önce, mesela kazanç savaşları zamanında ticaret yapmayan adamın da gerçekten bir değeri olduğu zamanlar doğmamıştır! İşte bu dünyaya geç bir zamanda doğmuş olmam sebebiyle böyle acı düşüncelere katılıyorum. Bana sözde “sakin ve düzen” içinde kendisini sunan gelecekteki tarihin hakkımdaki haksız bir muamelesi gibi değerlendiriyordum. Gençliğimde bile ciddi ve dikkatliydim ve hiç de “barışçı” değildim. Beni bu şekilde eğitme girişimlerinin hepsi boşa çıktı.
  • Ne hayal gücü ne hayal ne de istidadın olduğu yerde enternasyonalist olmaktan başka çare kalmıyor.
  • Ne zaman bir tiyatro gösterisi, bir müzik abartılırsa Yahudi yapımı bir şey olduğunu görüyordum. Bunu abartanlar da Yahudilerdi. Birçok alanı ele geçirdikleri için tüm alanlarda birbirlerini kayırıyorlardı. Güzel bir Alman yapıtı 10 üzerinden 5 alamazken Yahudi yapıtları 10 alıyordu. Bu yüzden bir antisemitist olmaya karar verdim.
  • Nefret, antipatiden daha süreklidir.
  • O sonradan görme aşağılık bir gün acı ile beraber can verecek ve o aşağılık can verirken Tanrı onunla beraber olmayacak. Çünkü Tanrı bir komünistin yanında yer alacak kadar aptal değildir.
    (Stalin hakkında söyledikleri.)
 
İmanı sarsmak, ilmi sarsmaktan daha zordur.
  • Ordu, Alman milletinin en güçlü okuluydu. Zaten bütün düşman kininin, milletin koruyucusu olan bu kuruma çevrilmiş olması sebepsiz değildi. Ordu iftiraya uğrarken, kinlere, düşmanlıklara ve mücadelelere hedef olurken, aşağılık adamların hepsine korku telkin ediyordu. Gerçeği ifade için bundan daha güzel bir anıt yapılamazdı. Versay'da uluslararası hırsızların adi istek ve kinlerini ilk önce eski Alman ordusuna çevirmesi, Alman ordusunun, para gücüne karşı milletimizin özgürlüğü için sağlam bir sığınak olduğunu göstermektedir. Bizim milletimize bekçi olan bu kuvvet olmasaydı, Versay bütün ruhu ve detayıyla Almanya için çoktan uygulanmış olurdu. Alman milletinin orduya borçlu olduğu şey tek kelimeyle özetlenmek gerekirse; her şeyi ona borçludur.
  • Ordu, aslında çağdaş bir devletin en ihtiyaç duyduğu varlığı ortaya çıkartıyordu. Bu varlığın adı insandı.
  • Ordu, bir milletin en kuvvetli okuludur. O milletin düşmanlarının bütün kinini ordunun üzerine çevirmesinin sebebi de budur. Ordu iftiraya uğrarken, düşmanlıklara hedef gösterilirken aslında aşağılık heriflerin hepsine korku verir.
  • Onurumuzu bizden almalarına izin vermeyin!
  • Ordu, genç ve acemi erin dikkatini, kendi daracık düşüncesinden kurtarmalı ve bu gence kendi milletinin ufkunu kazandırmalıdır.
  • Otu yeşil, gökyüzünü mavi çizen her ressamı sterilize etmek gerekir.
  • … O zaman öngördüğüm canlanmanın yanı sıra, İntikam Tanrıçası'nın 9 Kasım 1918'deki yanlışları düzeltmeye hazırlandığını da hissettim.[17]
  • Özgürlüğe giden bir yol var, ve kilometre taşları: İtaat, çalışmak, dürüstlük, düzen, temizlik, doğruluk, özveri ve vatan sevgisi.
  • Partimiz yedi üyeye sahipken biz iki kuralı benimsedik. İlki: Partinin doğru bir ideolojisi olacaktı. İkincisi: Kararından dönmeyecek şekilde, Almanya'da tek ve yegane güç sahibi olacaktı!
    (NSDAP'nin 1934'te yaptığı kongrede söyledikleri.)
  • Propaganda maksadıyla, harbin başlaması konusunda bir bahane bulacağım. Nasıl olsa galip gelenden hesap sorulmaz harbin yürütülmesinde önemli olan hak hukuk değil zaferin kendisidir.[18]
  • Propagandanın görevi, kişiyi ilmî olarak bilgi sahibi yapmak değildir. Onun görevi kitlelerin dikkatini belli olaylar, şartlar ve benzeri objeler üzerine çekmektir.
  • Politika, yapılan tarihtir.
  • Sadece kültürel ya da entelektüel olarak değil, siyasi ve ekonomik alanda da bütün önemli mevkileri ele geçirmişlerdi. Bu caniler (Yahudiler), Almanların bütün barış taleplerini reddettiler. Çünkü bu barış, onların kapitalist düzeniyle uyuşmuyordu.
  • Saldıran galip gelmek istiyorsa, savunandan daha dahiyane hareket etmelidir.
  • Sanat sahasında, yalnızca öğrenmek söz konusu değildir. Her şey, daha çocuk dünyaya geldiği zaman, ondan gizli ve saklı olarak zaten vardır. Bu Tanrı vergisi, doğal yeteneklerin geliştirilmesi nispetinde daha da çok artabilir. Anne ile babanın yerleri ile servetlerinin bu konuda hiçbir rolü yoktur. Yani deha sosyal durumdan, hatta servetten ayrıdır. En büyük ve en meşhur sanatkârların, fakir ailelerde yetişmiş olmaları ender görülen bir şey değildir. Küçük köylü çocuklarının çoğu, meşhur birer dahi olmuştur.
  • Savaş, Yahudilerin toptan ortadan kalkmalarıyla son bulacaktır. Milletlerin bu azılı düşmanının, bu hilekârın son saati çalacak ve yüzyıllardan beri oynadıkları o iğrenç oyun son bulacaktır!
    (1942 - Reichstag'ta söyledikleri.)
  • Savaşta her zaman kaybeden taraf suçludur, haklı olsa bile.
  • Seçim yolu ile büyük bir adam bulup çıkarmak, bir iğnenin gözünden deveyi geçirmek kadar zordur.
  • Sevgili Alman işçileri, ben sizlerin arasında büyüdüm, sizlerle birlikte direndim. [...] ve özellikle son 4 buçuk yıldır sık sık sizleri ziyaret ettim, aranızda bulundum. Bu büyük işe girişirken bize gereken cesareti entelektüeller vermedi. Aksine, dürüstçe söylemeliyim ki ben bu cesareti Alman çiftçisi ve işçisinden aldım, onlara teşekkür ediyorum.
    (Parti kongresinde Alman işçilerine sesleniyor.)
  • Sınırlarımızın dört bir tarafında harp kudurmuşçasına devam ediyor. Başkentimizin etrafındaki harp çemberi gittikçe daralıyor. Düşman nihai hücumu yapmak niyetiyle bütün kuvvetlerini topladı. Onlar için bizi yenmek değil, ancak bizi ezmek arzusu söz konusudur. Devletimizi yıkmak, dünya görüşümüzü (Weltansehaung) silmek, nasyonal sosyalizme olan inancı yüzünden Alman milletini köle haline getirerek cezalandırmak istiyorlar. Mücadelenin son çeyrek saatini yaşıyoruz.
    (Siyasi Vasiyetim, 6 Şubat 1945)
  • Silahınız ne kadar tesirli olursa olsun, eğer onu harekete geçirecek veya kullanacak olan kimsede onu kullanacak ruh yoksa o silahınız bir metalden başka bir şey değildir.
  • Siyasetçiler halkın o anki desteğini alabilmek için gelecekle ilgili büyük projelerden bile vazgeçerler. Kendileri daima ülkeden daha önemlidir. Onların kuş beyinleri geleceğin önemini kavrayamaz.
  • Siyasi kuruluşlar birbirleri ile karşılıklı çıkarlarından dolayı göstermelik anlaşırlar. Benim felsefi doktrinim dünyayı tekrar mutlu bir şekilde yaşatacak güce sahiptir. Böyle bir idealde elbette ki geçici anlaşmalara yer yoktur.
  • Şayet bu harpte mağlûp olursak, bu mağlûbiyet topyekûn bir hezimet olacaktır. Düşmanlarımız hedeflerini o kadar aşikâr şekilde belirtmişlerdir ki, hakkımızda besledikleri niyetler bahsinde hiçbir zaman ümide kapılamayacağımızı biliyoruz. İster Yahudiler, ister Rus Bolşevikleri veya onların ardı sıra gelen düşman sürüsü olsun, Nasyonal Sosyalist Almanya'yı yıkmadan, mahvetmeden, toz etmeden silâhları elden bırakmayacaklarını biliyoruz. Birbirlerine bu kadar zıt iki ideolojinin çarpıştığı böylesi bir harpte, fena biten bir savaşın mutlak bir hezimetle sonuçlanması zaten normaldi. Her iki taraftan da bu mücadelenin tam takatsiz kalınıncaya kadar yürütülmesi gerekmektedir. Bize gelince, biz ya zafere veya kanımızın son damlasına kadar mahvolmaya kararlıyız.
    (Siyasi Vasiyetim, 2 Nisan 1945)
  • Şeref ve namustan yoksun milletler er geç hürriyet ve bağımsızlıklarını kaybederler.
  • Sonunda gerçek, bu mücadeleden zaferle çıkacaktır. Gerçek bizimledir!
  • Şu husus özellikle bilinmelidir ki; bir yandan değerli kafalar, aciz, basit yapılı gevezelerin haysiyetsiz sekreterleri olmaktan kendilerini alıkoyarlar ve öte yandan da çoğunluğun, yani ahmaklığın temsilcileri değerli bir şahsa kin beslerler.
  • … Şunu açıkça itiraf edeceğim: O devirde ben Alpler'in güneyinde milletine karşı beslediği ateşli sevgiden cesaret alarak İtalya'daki iç hainler ile anlaşmaktan kaçıp, her araca başvurarak düşmanları ortadan kaldırmaya uğraşan büyük adama derin bir hayranlık duydum. Mussolini'yi bu dünyada büyük insanlar seviyesine çıkaracak şey İtalya'yı Marksistlerle paylaşmak yerine, Marksizmi imhaya uğraşarak vatanı beynelmilel duruma düşürmekten koruma yolundaki azmidir.
  • Şunu diyebilirim; ufak birkaç sıyrık, çürük ve yanık dışında hiçbir zarar görmedim. Bu ilahi takdiri, görevimin bir teyidi olarak görüyorum. Şimdiye dek yaptığım gibi, hayatımın amacına ulaşmak için, kaldığım yerden çalışmaya devam edeceğim. Milletimin önünde yemin ederim ki; savaşın engellenemez ve daha fazla geciktiremez olduğunu anladığım andan itibaren, sayısız gün ve uykusuz gece halkım için endişelenmekten ve çalışmaktan başka bir şey bilmedim. Merhamet edilmeden öldürülmesi gereken bir suç çetesi. Bunların üzerlerine gidip yakalamak ve direnirlerse acımadan öldürmek her Alman vatandaşının asli görevidir.
    (Walküre Harekâtı sonrası Hitler, sağlık durumunu Alman halkına bildiriyor, 22 Temmuz 1944.)
  • Şurası bir gerçektir ki, insanlığın bütün gelişmesi, Yahudi ile değil, Yahudi'ye rağmen ortaya çıkar.
  • Şüphe yok ki, bu savaş, ya Alman halkının harap olması ile ya da Avrupa'da bulunan tüm Yahudiler'in yok olmasıyla bitebilir. Ben zaten 1 Eylül'de Reichstag'ta arz ettiğim üzere, bu tür sorunlarda aceleci davranmamak konusunda dikkatliyim. Bu savaş, Yahudilerin istediği gibi olamazdı, yani Avrupa'da bulunan aryan ırkının sona ermesi şeklinde. Düşündüklerinin tam tersine, bu savaş Yahudilerin ortadan kalkmasıyla son bulacaktır. Tarihte ilk defa... ilk defa yalnızca diğerleri kan ağlamayacak. İlk defa bu mücadelede Yahudilerin deyişi tatbik edilecek. Göze göz, dişe diş! Ve bu savaş büyüdükçe, antisemitizm de büyütecek. Bu sözüm, diğer kıtalardaki Yahudiler için de geçerli olacaktır. Yahudi karşıtlığı her kıtaya yayılacak! Yahudilere kin, her ailede ve her mahkûmda gözükecek. Ve sonunda Yahudilerin oynayabilecek bir rolü kalmayacak, en az bin yıldan beri.[19]
    (Hitler, Yahudilere savaş ilan ediyor, Sportpalast, 30 Ocak 1942.)
  • Tabiatın kanunu siyasi sınırlar tanımaz.
  • Tanrı beni halkıma hizmet etmek ve onu korkunç sefaletinden kurtarmakla vazifelendirdi.
  • Tarih asla kurumayan bir kaynaktır. Şartlara göre bazen unutulmuş görünse de o, yavaş bir sesle yeni bir gelecekten söz ederek kutsaliyetinin varlığını ispat eder.
  • Tarih, ibret ve ders almak için okunur ve araştırılır. Bu tür bir araştırmayı yapamayan kimsenin, kendisini siyasi lider olarak görmesi mümkün değildir. Tarihini bilmeyen bir kimse, kendisinin lider olduğunu bırakın söylemeyi, aklından bile geçirmesin.
  • Tedhiş ancak tedhiş ile yok edilir, dünyada yalnız cüretkar ve azimli kimse her zaman galip gelir.
  • Toplum bir tek kuvvet karşısında eğilir. Yani zor kullanıldığında. Nasıl ki kadınlar zayıf olanlara baskı yaptığı halde, kuvvetli olanın karşısında diz çökerse; toplum da otoriteyi, her zaman zayıfa tercih etmiştir. Dolayısıyla toplum hoşgörü gösterildiğinde, buna saygı duymak yerine bunu istismara meyleder, ve bu her zaman böyle olmuştur.
  • Toplumsal faaliyetin hedefi, hiçbir zaman insanları kandıran geçici mutluluk olmamalıdır. Aksine, toplumun gerilemesine sebep olan yoksullukları ortadan kaldıracak yöntemlere sahip olunmalıdır.
  • Toprak insanlar üzerine nasıl tesir eder­se etsin, bu tesirin sonuçları ona maruz ka­lan çeşitli ırklara göre değişik olacaktır. Hayat alanının verimsiz oluşu bir ırkı da­ha çok çalışmaya, büyük işler yapmaya sevk eden bir iğne olur. Bir başka ırka ise sefalet getirir. Milletlere gelecek dış etki­ler onlara kabiliyetlerine göre tesir eder. Bazılarını açlığa sürükler, bazılarını ise gayretli çalışmaya.
  • Türkiye Dünya Savaşı'nda müttefikimizdi. Harpteki talihsizliğimiz neticesinde Türkiye de bizim gibi çok sıkıntı çekti. Genç Türkiye'nin kurucusu olan büyük ve zeki lider korkunç acılar çeken ve kaderine terk edilmiş haldeki müttefiklerin tekrar ayağa kalkma çabalarının ilk ve harika bir örneği oldu. Türkiye, hükûmetinin akılcı hamleleriyle istiklalini muhafaza etmeyi başarırken Yugoslavya ise İngiliz entrikalarının kurbanı oldu.[20]
    (4 Mayıs 1941)
  • Türkiye Büyük Meclisi’ne ve Türk halkına, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başkanı Atatürk’ün ölümü üzerine en derin üzüntülerimi bildiriyorum. Büyük bir asker, dahi devlet adamı ve tarihi bir şahsiyet kayboldu. Yeni Türkiye Cumhuriyeti ile nesilden nesile devam edecek büyük bir anıt oluşturdu.[21]
    (1938)
 
Eğer kazanırsanız, açıklama yapmanız gerekmez. Eğer kaybederseniz, açıklamanız olmayacaktır!
  • Uluslararası ilişkilerde bir millet, ilelebet var olma duygusundan kesin bir şekilde uzaklaştığında, 'faal bir müttefik' olmaktan çıkar ve böylece tutsak millet seviyesine düşer, ülke bir sömürgeye mahsus kaderle baş başa kalır.
  • Vatanın uğradığı felaketler karşısında, kişisel acı ve sıkıntılarımın hiçbir önemi yoktur.
  • Versay Antlaşması'nı imzalayanların bakışları altında silahsız bırakılan ve hayatını sürdürmek zorunda olan milletimiz, içerideki düşman sürüleri yok edilmedikçe ve karakteri, yaradılışı itibariyle bozuk olan ve otuz altın karşılığında her şeye ve herkese hıyanet edebilen Yahudi güruhu temizlenmedikçe, teknikle hiçbir hazırlanma tedbirleri alamaz.
  • Volga'ya ulaşmak istiyordum. Belli bir yerine, belli bir şehrine. Tesadüf eseri düşmanımın adını taşıyor ama sanmayın ki sırf bu yüzden oralara kadar gittim. Bambaşka bir isim de olabilirdi. Ne de olsa mütevazıyız. O şehri aldık biz, birkaç tane ufacık yer kaldı. Artık tek bir gemi bile Volga'dan geçemeyecek, işte önemli olan bu![22]
    (Hitler'in Stalingrad Alman kontrolüne geçerken söyledikleri, 1942.)
  • Ya bir sonuca varmalı ya da yok olmalıyım.
  • Yahudi gazetelerin saldırısına uğramayan, onlar tarafından kötülenmeyen ve rezil edilmeyen kişi ne iyi bir Alman'dır ne hakiki bir nasyonal sosyalisttir. Gerçek bir nasyonal sosyalist Alman'ın zihniyeti inancının mertliği, iradesinin kuvveti tam ve en doğru şekilde milletimizin can düşmanının kendisine karşı gösterdiği düşmanlıkla ölçülebilir.[23]
  • Yahudi, hisseleri ayırmasını iyi bilir. Yahudi'nin yaptığı iyilik, bir tarlaya istemeden dökülen gübre gibidir. Amacı bundan da ayrıca menfaat elde etmektir. Dolayısıyla Yahudi kendini memnuniyetle feda ederken bile bundan dolayı bir kayba uğramaz. Ne enteresandır ki buna rağmen bütün dünyada, çok kısa bir zamanda Yahudi, bir velinimet gibi algılanır.
  • Yahudi kaynağından çıkmış her iftira, bizim adamlarımızda onurlu bir yara açar. Yahudilerin en çok kötülediği kimse, bize daha çok yakındır veya daha çok bizdendir. Onların öldürücü bir nefrete hedef tuttukları kimse bizim en iyi dostumuzdur. Sabahleyin bir Yahudi gazetesini okuyup da, onda kendisinin iftiraya uğramadığını gören bir kimse, bir önceki yirmi dört saatinin boşa gitmiş olduğunu anlamalıdır. Çünkü vaktini iyi kullanmış olsaydı, Yahudi onun peşini bırakmayacak, onu kötüleyecek, kirletecek, ona iftira edecekti. Milletimizin, bütün insanlığın ve üstün uygarlığın bu öldürücü düşmanına karşı olan kimse, bu ırkın iftira ve düşmanlıklarına hedef olacağını bilmelidir. Bu prensipler, bizim taraftarlarımızın kanına ve iliklerine iyice işleyince, hareketimiz sarsılmaz ve durdurulamaz bir duruma gelecektir. Hareketimiz her araca başvurarak şahsiyete saygı duygusunu geliştirmelidir. İnsanî olan şeylerin hepsinin değerlerinin, şahsî değerde ve her iki fikir ve hareketin bir kimsenin yaratıcı kuvvetinin ürünü olduğunu hiçbir zaman unutmamak gerekir. Keza şu ayrıntı da unutulmamalıdır: Büyük olan bir şeye duyulan hayranlık, yalnız onun büyüklüğüne karşı bir minnettarlık borcunu temsil etmez, bu minnettarlığı duyanların hepsini birleştirip satan bir ilişki uzantısı olur.
  • Yahudi kendisine özgü silâhlarla savaşır. Bu silâhlar yalandır, iftiradır, zehirlemedir. O, nefret ettiği milleti, kanlı bir biçimde yok edinceye kadar mücadeleyi hızlandırır.
  • Yahudi tam bir asalak tiptir. Hep de böyle kalacaktır. Verimli bir toprak, Yahudi'yi cezbedince oraya ayrık otu gibi yayılıverir. Yahudi nereye yerleşirse, oradaki verimliliğin uzun ya da kısa sürede yok olup gittiğini görürsünüz.
  • Yahudi, üstün ırk ile en bariz, en açık tezadı vücuda getirir. Dünyada başka bir millet yoktur ki, Yahudiler kadar beka içgüdüsü ile gelişmiş olsun. Bu iddianın en açık delili, bu ırkın günümüze kadar payidar kalmış olmasıdır. Son iki bin sene içinde, yeteneklerinde, karakterinde Yahudi milleti kadar pek az değişikliğe uğramış bir başka millet yoktur. Yahudiler kadar hiçbir millet büyük devrimlere karışmamıştır. Böyle olmakla beraber, insanlığı en büyük zararlara uğratan her türlü hareketten Yahudi en az zarar gören olarak çıkmıştır. Bu olaylar, Yahudilerin, büyük ve sonsuz inatçı bir yaşama iradesine sahip olduklarının ve ırklarının devamında büyük bir sebatla hareket ettiklerinin açık ve kuvvetli birer delilidir. Yahudilerin fikri melekeleri yüzyıllar boyunca gelişmiştir. Yahudi'ye bugün kurnaz denilmektedir. Fakat bir manada o her zaman kurnaz olmuştur. Yahudi'nin zekası gizli bir gelişmenin sonucu değildir. Bu zeka, yabancıların Yahudi'ye verdiği hayat dersinden faydalanmıştır.
  • Yahudiler, bu dünyada yaşayan milletler üzerinde Marksizm sayesinde bir zafer kazanacak olurlarsa, kazandıkları başarı ancak insanlığın cenaze merasimi olur.
  • Yahudiler gülüyordu. Bunun bir tür şaka olduğunu düşünüyorlardı. Artık gülemiyorlar, durumun ciddiyetini kavradılar!
    (Reichstag'ta söyledikleri.)
  • Yahudilerin büyük adamları, ancak insanlığa ve uygarlığa karşı açtıkları yıkım mücadelesinde büyüklük sıfatını kazanmışlardır.
  • Yaşama hakkın mücadele gücün kadardır.
  • Yaşamak isteyenler bırakın savaşsınlar ve bu mücadele dünyasında savaşmak istemeyenler, yaşamayı hak etmezler.
  • Yaşlı bir insan olarak ölmeyeceğimi biliyorum. Kaybedecek fazla zamanım yoktur. Benim yerimi alanlar, benim kadar enerjik olamayacaklardır. Alınması gerekli, kaderimizi etkileyecek kararları alamayacak kadar zayıf bulunacaklardır. Bu nedenle, yaşadığım süreç içerisinde her şeyi benim yapmam gereklidir.[24]
  • Yaşlı olanlarımız tökezlediğinde, gençlerimiz bayrağı devralacak ve vücutları paramparça olana kadar taşıyacak ve yaşatacaktır!
    (6. Parti Kongresi'nde söyledikleri, 1934.)[25]
  • Yirmi yıldan daha fazla bir süredir, Moskova’daki Yahudi Bolşevik Rejim, sadece Almanya’yı değil, bütün Avrupa’yı ateşe vermeyi amaçlıyor… Yahudi Bolşevik liderleri, sadece ideolojik yollarla değil, askeri yollarla da bizleri ve bütün Avrupa’yı yönetmeyi amaçlamakta… Bu Anglo-Sakson Yahudi savaş tüccarları ve Moskova’daki Bolşevik Yahudilerle yüzleşmenin vakti geldi.[26]
    (1941 yılında, Reichstag'ta Barbarossa Harekâtı ile ilgili yaptığı konuşma.)
  • Zamanımızın züppeleri ve kalemşörleri şunu anlamalıdırlar ki bu dünyada olan bütün devrimler hiçbir zaman bir kez kalemin bayrağı altında yapılmamıştır. Kalemin burada görevi sadece devrimin teorik sebeplerini açıklamak olmuştur. Siyasi veya dini sahada büyük tarihi çağları harekete geçiren kuvvet, bilinen en eski zamanlardan beri, sadece ve sadece ağızdan çıkan esrarlı kuvvet olmuştur. Bir milletin büyük birçoğunluğu daima sözün gücüne inanır. Bütün büyük hareketler, insanı ihtiraslarının ve ruhi durumlarının yanardağ patlamaları gibi olmuştur. Fakat hiçbir zaman estetikçilerin ve salon kahramanlarının limonata kamışları bu işleri görememişlerdir.
  • Zorlama ancak zorlama ile, dehşet ancak dehşet ile yok edilebilir!

Söyleyip söylemediği tartışmalı olan sözleri

değiştir
  • Hiç acımaksızın, Polonya kökenli veya Lehçe konuşan tüm erkekleri, kadınları ve çocukları öldürün. [...] Tüm olanlara rağmen bugün Ermenilerin yok edilişinden bahseden kim kaldı ki?[27][28][29][30][31][32][33][34][35]
  • Eğer savaş kaybedilmişse halkı da kaybetmenin hiçbir önemi yoktur.[kaynak belirtilmeli]

Hakkında söylenenler

değiştir
  • Adolf Hitler evet, ihtiyar Adolf tam bir şeytandı ama kabul etmek lazım, son 1000 yılda bütünlüğünü koruyabilmiş tek varlık da şeytandı. — Augustus Hill
  • Adolf Hitler 6 milyon Yahudi'yi gaz odalarında yakmışsa, kesinlikle onların sorun çıkaran bir millet olduğunu bildiği için yapmıştır. — İdi Amin
  • Ben vicdansız biriyim. Benim vicdanım Adolf Hitler'dir. — Hermann Göring
  • Bana göre iki Hitler var: biri Fransız savaşının sonuna kadar var oldu; diğeri Rus seferiyle başladı. Başlangıçta güler yüzlü ve hoş biriydi. Olağanüstü bir irade gücüne ve insanlar üzerinde duyulmamış bir etkiye sahipti. Hatırlanması gereken en önemli şey, Fransız savaşının sonuna kadar tanıdığım ilk Hitler'in çok çekici ve iyi niyetli olduğudur. Her zaman açık sözlüydü. Rusya seferinin başlangıcından intiharına kadar var olan ikinci Hitler ise her zaman şüpheci, kolay sinirlenen ve gergindi. Aşırı derecede güvensizdi. — Hermann Göring
  • Führer hiç değişmez. Çocukken nasılsa şimdi de öyledir. — Joseph Goebbels
  • Führer derinden dindar birisi, fakat tamamen Hristiyanlık karşıtı. Hristiyanlığı çürüme belirtisi olarak görüyor. Haklıdır da. Çünkü Yahudiliğin bir alt dalıdır. — Joseph Goebbels
  • Hitler'i ilk kez şubat başlarında Berlin Otomobil Sergisi'nin açılışında gördüm ve dinledim. Bir şansölyenin bizzat bir sergiyi açması sıradan bir olay değildi. Üstelik onun söyledikleri de böyle durumlarda bakanların ve şansölyenin alışılmış söylevlerinden farklıydı. Otomobillerden alınmakta olan vergilerin kaldırıldığını ilan ediyor ve yapılacak yeni ulusal yollardan ve kitle halinde yapılacak ucuz bir Halk Arabası olan Volkswagen otomobillerinden söz ediyordu. — Heinz Guderian
  • Yemek seçimleri ne olursa olsun Hitler, Almanya'daki vejetaryen akımına karşı az bir sempati duymuştu. 1933'te iktidara geldiğinde Almanya'daki tüm vejetaryen derneklerini yasaklamış, önde gelen isimlerini tutuklamış ve Frankfurt'ta basımı yapılan ana vejetaryen dergisini kapatmıştı. Nazi zulmü, karnivor bir ulus içerisinde sadece küçük bir azınlık olan Alman vejetaryenlerini ya ülkeden kaçmaya ya da kendilerini saklamaya zorlamıştı. Almanyalı barış yanlısı ve vejetaryen Edgar Kupfer-Koberwitz önce Paris'e, sonra da Gestapo'nun kendisi yakalayıp oradan da Dachau Nazi kampına geri gönderdiği İtalya'ya kaçmıştı. Vejetaryen beslenmenin savaş zamanında yaşanan gıda kıtlığı sorununu hafifletmede yardımcı olacak olmasına rağmen Nazi Almanyası savaş süresince işgal ettiği tüm bölgelerdeki vejetaryen derneklerini yasaklamıştı. — Charles Patterson[36]
  • Dönemin gençlerinin kötü huylarının hiçbiri Hitler'de yoktu: Ne sigara, ne de içki içiyordu. Kadınlarla da alışverişi yoktu. Bildiğimiz kadarıyla onun bu hali herhangi bir anormallikten değil, kökleşmiş utangaçlığından ileri geliyordu.[37] — Viyana’daki arkadaşları

Kaynakça

değiştir
  1. Stefan Ihrig, Naziler ve Atatürk, Alfa Kitap, 2015, s. 162
  2. Adolf Hitler, Kavgam, s. 27.
  3. Adolf Hitler, Kavgam, s. 81.
  4. Louis Leo Snyder in Hitler and Nazism, Franklin Watts, Inc., NY, (1961). s. 66.
  5. Adolf Hitler, Kavgam, s. 412.
  6. Thomas Weber, Becoming Hitler: The Making of a Nazi (Basic Books, 2017), s. 138. Police report of DAP meeting, SAM, DPM/6697
  7. Adolf Hitler, Kavgam (Almancasından Türkçeye çevrilmiştir.)
  8. Hitler, 3 Ekim 1941
  9. Adolf Hitler, Kavgam, s. 408.
  10. Daniel L. Bates, In the Shadow of the Beast, s. 239.
  11. Diane F. Halpern, Critical Thinking Across the Curriculum, s. 122.
  12. Adolf Hitler, Kavgam, s. 48.
  13. Adolf Hitler, Kavgam, 1924, s. 223.
  14. Shirer, William L. Nazi İmparatorluğu 2, s. 672.
  15. Adolf Hitler, Kavgam
  16. Adolf Hitler, Kavgam, s. 372.
  17. Kavgam, s. 413 (The Stalag Edition, İngilizcesinden Türkçeye çevrilmiştir.)
  18. Adolf Hitler kimdir? Yazar: Kuter Çelen, s. 38
  19. Hitler Speech 30.01.1942
  20. Adolf Hitler'in 4 Mayıs 1941 tarihli Reichstag konuşması
  21. Atatürk'ün vefatı üzerine Alman basınında yer alan haberler.
  22. Hitler Speech Stalingrad, 08.11.1942
  23. Adolf Hitler, Kavgam, s. 348.
  24. Heinz Guderian, Bir Askerin Anıları, s. 531.
  25. Triumph des Willens
  26. Hillgruber, Andreas (Şubat 1987). "War in the East and the Extermination of the Jews" (PDF). Yad Vashem. Erişim tarihi: 2014-07-21. 
  27. Bennett, Gaymon. The Evolution of Evil.
  28. Catherwood, Christopher. Encyclopedia of War Crimes and Genocide.
  29. Davies, Norman. Avrupa Tarihi.
  30. Totten, Samuel. Dictionary of Genocide
  31. Bali, Rifat. Model Citizens of the State: The Jews of Turkey during the Multi-Party Period
  32. Berger, Ronald J. The Holocaust, Religion, and the Politics of Collective Memory
  33. Mann, Michael. The Dark Side of Democracy: Explaining Ethnic Cleansing
  34. Langbehn, Volker Max. German Colonialism: Race, the Holocaust, and Postwar Germany
  35. Cummins, Joseph. History's Great Untold Stories: Obscure Events of Lasting Importance.
  36. Charles Patterson, Eternal Treblinka: Our Treatment of Animals and the Holocaust
  37. Hitler, Führer ve Naziler. Osman Pamukoğlu
Kaynak notu: Sözlerin çoğu Hitler'in yazdığı Mein Kampf (Kavgam) kitabının Mola Kitap tarafınca Eylül 2011'de neşredilen Türkçe çeviri metnine aittir, birkaçı II. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru sekreterine tutturduğu notlardan oluşan ve daha sonraları bir kitaba çevrilen "Siyasi Vasiyetim"den alıntıdır. Diğer bir kısmı ise, Hitler'in NSDAP konferanslarında ve Reichstag'ta yaptığı konuşmalarından alıntıdır.

Konuyla ilgili diğer Wikimedia sayfaları:

Commons'da Adolf Hitler ile ilgili çoklu ortam dosyaları bulunmaktadır.

Vikikaynak'ta Adolf Hitler ile ilgili belge kayıtları bulunmaktadır.