Ertuğrul Özkök

Türk gazeteci ve akademisyen
10 Mayıs 2022 tarihinde kontrol edilmiş kararlı sürüm gösterilmektedir. İnceleme bekleyen 1 değişiklik bulunmaktadır.
Ertuğrul Özkök
Doğum tarihi 4 Ağustos 1947
Doğum yeri İzmir
Vikipedi maddesi
Vikiveri öğesi

Ertuğrul Özkök (4 Ağustos 1947), yaklaşık 20 yıl boyunca Hürriyet gazetesi genel yayın yönetmenliği yapan Türk gazeteci ve akademisyen.

Sözleri

değiştir
  • Artık muhtar bile olamaz başlığını ben attım.[1]
  • Dün sabah "bizim mahalleden" biriyle sohbet ediyordum. AKP'ye şiddetle muhalefet eden, Erdoğan'ı "Bu ülke için en büyük tehlike" olarak gören, dolayısıyla da beni şiddetle eleştiren bir "mahalle sakini".
    "Meğer biz ayda yaşıyormuşuz" dedi.
    Hayır ayda değil, sadece kendi mahallende yaşıyorsun. Kafanı oradan dışarı çıkarmıyorsun. Dünyayı, kendin gibi düşünen üç beş arkadaşın, senin mahallende oturan azgın azınlığın üç beş faksından, e-postasından ibaret sanıyorsun. Mesele bu.(...)
    Bana göre bu seçimde, azgın azınlıklar her cephede hezimete uğradı.
    Umarım bu hezimet, kendini galiplerin safında gören azgın azınlıklara da ders olur.
    Bir gün o şımarıklık da dersini alır ve bu ülke huzura kavuşur...
    Kısaca, dün bizim mahallede biraz şaşkınlık, daha fazla düş kırıklığı vardı.
    O nedenle diyorum ki, bizim mahalledekiler biraz dışarı çıkmalı, ama Başbakan artık bizim mahalleye de uğramalı...
    • 22 Temmuz seçimlerinden sonra yazdığı yazıdan
  • Hacı anneanne ve babaannem, hacı dedem, bütün sülalem, Bulgaristan göçmeni, inançlı Sünniler. Ama ben bu ülkenin Alevi üyelerini kendime çok yakın görüyorum. Çünkü her geçen gün bana, bir “Alevi duruşu”, “Alevi karakteri” olduğunu gösteriyor. İyi bir eğitim anlayışlarının bulunduğuna, ailelerin kültürel özelliklerini yeni nesillere köklü biçimde aktardıklarına, moderniteyi savunduklarına tanık oluyorum.[2]
  • Gel, şu ortak vatanımızda aklın, vicdanın ve barışın sesini pırlanta haline getirelim.[3]
  • Kitabı okurken öyle bir hisse kapıldım ki, sanki Emin'in (Çölaşan) cebinde, benle ve Aydın Bey'le konuşurken ufak bir teyp vardı ve konuşmalarımızı banda alıyordu.
    • Emin Çölaşan'ın "Kobulduk Ey Halkım Unutma Bizi" adlı kitabı hakkında Aydın Doğan'ın açtığı tazminat davasındaki tanıklık ifadesinden.
  • DAVACI şempanzeler bu mücadeleyi kazanır mı?
    NhRP üyeleri şu cevabı veriyor:
    "Önce bu işin felsefi alanında zafer kazanılacak.
    Arkasından hukuk alanındaki zafer gelecek..."
    Bu haberler beni çok umutlandırdı. Burjuvazisi korkak ve eyyamcı, aydını ürkek ve menfaatçi, vatandaşı kutuplaşmış Türkiye'de biz pısmış, sinmiş insanlar ne yazık ki insan hakları mücadelesini giderek kaybediyoruz.
    Maymunlar "Görmedim, duymadım, söylemedim" dönemini kapatıyor.
    Belki bir gün hayvanat bahçelerindeki şempanzeler, şebekler, bonobolar, filler, sokaklardaki kedi ve köpekler bu mücadeleyi kazanır...
    Bakarsınız bir gün biz insanlar da üç maymunu oynamaktan vazgeçeriz...
    Bakarsınız primatların kazandığı davalar, birer içtihat olur, bizler de maymun haklarından yararlanırız.
    Böylece insanın maymundan geldiği tezi, kesinlikle doğrulanmış olur...[4]
  • Samimiyetle, duyguyla, bilgiyle, mizahla, tarafsızlıkla yapılan muhalefet, çifte su verilmiş çelik gibi oluyor. Ona kimsenin itirazı kalmıyor. Ama hakaret, iftira, takıntı, lakap takma, haksızlık gibi şeyleri muhaliflik gibi sunmaya kalktığınız zaman iş değişiyor. Onları okudukça şunu düşünüyorum: Bu tavır özünde iktidara muhalif değil, tam aksine müttefik bir tavırdır. Ki o da takıyyenin bir başka türüdür.[5]
  • Siyasetçi olsaydım ve 60 yaşımı geçmiş olsaydım... Geriye bakar ve şunu söylerdim: Keşke bu kadar savaş, bu kadar dava kazanacağıma... Bütün gönülleri kazansaydım.[6]
  • Türkiye Özal'la birlikte "muhafazakâr modernizm" kavramını keşfetmeye başladı. Anayasa'nın 163'üncü maddesinin değiştirilmesi, işte bu ılımlı zihniyetin ürünüydü. Laikliğin jakoben anlayıştan sıyrılma umutları o dönemde başlamıştı.[7]
  • 1960’lı yıllarda, Macaristan ve Çekoslavakya’daki ayaklanmaların Sovyetler Birliği tarafından bastırılması sırasında, genç bir sosyalist olarak rahmetli Mehmet Ali Aybar’ın “güler yüzlü sosyalizm” tezini yürekten desteklemiştim. Bazı arkadaşlarım ise bunu “revizyonizm” olarak yerden yere vuruyorlardı. Şimdi de 60 yaşını geçmiş, fanatizmden yorulmuş bir Müslüman olarak “güler yüzlü İslam”ı arıyorum.[8]

Kaynakça

değiştir