Cemil Meriç
Türk yazar, çevirmen ve düşünür
Cemil Meriç | |
---|---|
Doğum tarihi | 12 Aralık 1916 |
Doğum yeri | Reyhanlı |
Ölüm tarihi | 13 Haziran 1987 |
Ölüm yeri | İstanbul |
Vikipedi maddesi Vikiveri öğesi |
Hüseyin Cemil Meriç (12 Aralık 1916, Reyhanlı - ö. 13 Haziran 1987, İstanbul), Türk yazar, çevirmen ve düşünür.
Işık Doğudan Gelir
değiştir- İbn-i Haldun çağdaş düşüncenin kutup yıldızlarından biridir.
Jurnal
değiştir- Ne garip bir oyuncak şu insan! Yürür, konuşur ve acı çeker. 70 kilodur. Kendisine ve çevresine ait hiçbir şey bilmez. Bir nevi ıstırap makinesi. İpleri başkaları çeker. Hantal ve şapşal bir robot. Neye sevinir bilinmez. Sınırsız olan yalnız hayalleri ve acı kabiliyeti. Etten bir kafes ve aciz içinde çırpınan bir ruh. Vücut araba, akıl arabacı. Ama gözleri bağlı arabacının, arabaya hükmeden atlar... Bu da haklı: Var olmak için yok olmak lazım, parça bütüne kavuşacak ki hasret dinsin.
- Cemil Meriç Külliyatı ve Jurnal Üzerine, s. 9
- Görmek tabiata tahakküm etmektir. Dış dünya ne kadar düşman unsurlarla dolup taşarsa taşsın, zekamızın gözbebeklerimizden boşalan seyyalesiyle ehlileşmeye, mutileşmeye mahkumdur.
- Quinze-Vingts Geceleri, s. 38
- Din, aşk, şiir: boşlukta yuvarlanan insanın bir yıldıza atladığı merdivenlerdir.
- Quinze-Vingts Geceleri, s. 40
- En yavuz ermişlerin, en çetin kahramanların zaman zaman nasıl çamurlaştıklarını görmek, küçün insanlar için hain, buruk ve zehirli bir teselli.
- Jurnal, s. 53
- Realiteyi görmemek için dini, sanatı, aşkı yaratmışız. Faustun susuzluğu sonsuz bir çölünkinden farksız.
- Jurnal, s. 54
- Neden vakur Juvenal okunmuyor? Niçin Lükres'in erkek sesi insanlığın ufkunda çınlamaz oldu?
- Denize Atılan Şişe, s. 34
- Onlar için Anadolu yoktur, İstanbul yoktur, Türkiye yoktur, üzerinde insanların gözyaşı döktüğü, sefalet çektiği, didindiği bir dünya yoktur.
- Birkaç Kozmopolit Üzerine Hiciv Denemesi, s. 62
- Nihayet medrese ve saray. Efendilerinin her cinayetine eli titremeden fetva veren yıkılış çağlarının uluma-yı rüsumu: Mensuplarını herhangi bir vatandaş gibi askere yollamaz, ezelî zillet içinde, bu zilletin nimeti saydığı bir takım imtiyazları inatçılıkla muhafazaya çalışırdı.
- Birkaç Kozmopolit Üzerine Hiciv Denemesi, s. 62
- Uzviyi ulvileştirmek bakırdan altın imal etmek gibi hayal. Hayatımıza salgı bezlerimiz hükmediyor. Şuurun karanlık bölgelerinden yükselen çığlıkları susturamıyoruz. Çığlık homurtu oluyor nihayet. Homurtu uğultuya inkılap ediyor.
- Quinze-Vingts Geceleri IV, s. 93
- Türk aydını yangından kaçar gibi uzaklaşıyor memleketten. Hayır, kirlettiği bir odadan kaçar gibi... 1963 Türkiye'si Voltaire'lerin Fransa'sından yüz kere daha hür. Voltaire'ler nerede?
- Kaçanlar, s. 105-106
- Sermayedara "işveren" payesini tercih eden bir cemiyet elbette ki liberalizmi takdis etmektedir... Tanrı gibi bir velinimet.
- Kelime Bir Kıymet Hükmü, s. 143
- Hint'i tanımak zorundayız. İnsanlığın irfan ve idrakine istikamet veren iki yaratıcı millet var: Hint ve Yunan... Biz bu iki ülkenin merkezindeyiz. Akdeniz Doğu ile Batı'nın zifaf yatağı...
- Tanımıyoruz Hint'i, s. 150
- İnsanlık bir merdiven basamaklarından çıkar gibi yükselmez. Zıplamalar, hep aynı istikamete yönelmiş değildir. Zar atar insanlık, kâh kazanır, kâh kaybeder.
- Claude Lévi-Strauss'u Okurken, s. 166
- Havarilerini halkedemeyen İsa'nın yeri tımarhanedir, çarmıh değil.
- Olemp'e Giden Adam, s. 249
- Ve sevmek. Avam için din, kendi gibi düşünmeyenleri yok etmek hürriyetidir. Nazif dinim kinimdir diyordu. Bir Asur kâhini hortlamış, bir Asur kâhini. Kinle bağdaşan bir din, din olmaktan çıkar.
- Anayasa, s. 296
- Düşünce şüpheyle başlar. Düşünce, tezatlarıyla bütündür. Zıt fikirlere kulaklarımızı tıkamak, kendimizi hataya mahkûm etmek değil midir?
- Acıları dev aynasında büyüten rezil bir hassasiyetim var.
- Hepimiz sefil birer kuklayız. Tek gücümüz: intibak kabiliyeti.
- Şeytanın ruhuna eziyet ettiği kişi, acısını, hiç düşünmeden en yakınından çıkarır.
- Entelektüel, dünyayı her gün yeni baştan kurabileceğine inanan adamdır, Descartes'dan beri aklın ve idrakin cihanşümul olduğunu anlamıştır.
- Bataklıktan göklere süzülen bir tarla kuşu gibi, kasıklarıyla düşünen ve göbekten aşağısıyla yaşayan bu azgın hergele sürüsünden uzaklaşmaya bak. Yoksa gübresin, leş gibi gübre…
Bu Ülke
değiştir- Her büyük adam kucağında yaşadığı cemiyetin üvey evladıdır.
- s. 35
- Bazen bir kuyuya benziyor hayat; kör, pis, zehirli bir kuyuya. Boğuluyorum, ölüme koşacak mecalim kalmıyor, kimseyi görmüyor gözüm. Sevdiklerim yabancılaşıyor. Kitaplar tuğla oluveriyor birden. Dostlarımın sesini tanımıyorum. Varlığım bir tele asılıyor. Bir kâbus bu, bir hastalık. Gözlerimi kaybettikten sonra bu kuyuya sık sık düştüm… İstediğini yapamamak, sakatlığımdan doğan bir aciz… Acılarımı dev aynasında büyüten rezil bir hassasiyetim var… Aczime tahammül edemiyorum… Bu, hayatımın perde arkasındaki ardı arkası kesilmeyen uğultu.
- s. 44
- Düşünce dünyasını fethe çıkanların uğrayacağı ilk ülke Hint olmalı. Hint bütün inançlara söz hakkı tanır. Çağdaş Avrupa en aydınlık taraflarıyla Hint’in bir devamıdır. Hint belki bütün hakikat değil ama hakikat.
- s. 45
- Olemp'i ararken Hint çıktı karşıma.
- s. 45
- Tefekkür vuzuh (anlaşılabilir olmak e.n.) ile başlar, kurtuluş şuurla.
- s. 51
- Sol ve sağ… Çılgın sevgilerin ve şuursuz kinlerin emzirdiği iki ifrit.
- s. 79
- Murdar bir halden muhteşem bir maziye kanatlanıp uçmak gericilikse, her namuslu insan gericidir. IV. Murat’a: Süleyman devrine dön! diye haykıran Koçi Bey’den Reşit Paşa’ya kadar Osmanlı Devleti’nin bütün ıslahatçıları gerici. Dante, yaşadığı çağdan iğrenir. Balzac eserini iki ezeli hakikatin ışığında yazar: Kilise ve krallık. Dostoyevski maziye aşık. Dante gerici, Balzac gerici, Dostoyevski gerici.
- s. 80
- Kelam, bütünüyle haysiyettir.
- s. 82
- Tarih, eserlerini iki defa oynarmış: Önce trajedi, sonra komedi olarak. Roma’nın kazları heybetli bir trajedinin kahramanıydılar, bizimkiler tatsız bir komedinin aktörleri.
- s. 85
- Kamus, bir milletin hafızası, yani kendisi; heyecanıyla, hassasiyetiyle, şuuruyla.
- s. 86
- Slogan, ilkelin ideolojisi.
- s. 93
- Düşünceye hürriyet, sonsuz hürriyet. Kitaptan değil, kitapsızlıktan korkmalıyız.
- s. 94
- İzm'ler idrakimize giydirilen deli gömlekleri.
- s. 90
- İdeolojiler, uçurumları aydınlatan hırsız fenerleri. İstemesek de onlara muhtacız. Kaosu kozmos yapan insan zekası, tecrübelerini ideolojilerde sergilemiş. İdeolojiye düşmanlık, tek izm’e teslimiyettir: Obskürantizme. İdeolojiler siyaset dünyasının haritaları. Haritasız denize açılınır mı? Ama harita tehlikeli bir yolculukta tek kılavuz olamaz. Pusulaya da ihtiyaç var. Pusula: Şuur. Tarih şuuru, milliyet şuuru, kişilik şuuru.
- s. 93
- Hafızaya çakıl taşı gibi saplanan bilgi kırıntılarına yeni bir ad bulduk: Kültür.
- s. 99
- Kitap, istikbale yollanan mektup… smokin giyen heyecan, mumyalanan tefekkür.
- s. 100
- Kitap fazla ciddi, gazete fazla sorumsuz. Dergi, hür tefekkürün kalesi.
- s. 100
- Her toplum bir kitaba dayanır: Ramayana, Neşideler Neşidesi veya Kur’an: "Senin kitabın hangisi?"
- s. 106
- Tarihimiz, mührü sökülmemiş bir hazine.
- s. 106
- Kütüphane bütün çağların, bütün ülkelerin ölümsüzleri ile dolu.
- s. 107
- Düşünceye câzip ve parlak bir biçim vermek küçültür düşünceyi. Büyük yazar içinden gelen sesi olduğu gibi haykırandır. Kelimeleri kullanırken avamın hoşuna gidip gitmeyeceğini düşünmez.
- s. 108
- Bayağı, hissetmeyendir.
- s. 108
- İngiliz hodgamdır. Bir millet değil de bir yığın. Yığın düşünmez, mâruz kalır. Nezleye yakalanır gibi tutulur bir fikre. Ateşi yükselince arslanlaşır, nöbet geçirince her mukaddesi unutuverir.
- s. 109
- Duygunun asaleti, kuvvet ve isabetindedir.
- s. 109
- Gerçek bilgi, disiplinli ve denenmiş bilgidir.
- s. 109
- Olgunlaşmak kalbin daha hassas, kanın daha sıcak, zekânın daha işlek, ruhun daha huzurlu olması demek.
- s. 110
- Okumak, iki ruh arasında âşıkane bir mülâkattır.
- s. 111
- Gerçek hükümdarlar, ebedi hükümrandırlar. Hazineleri yağma edildikçe zenginleşirler.
- s. 111
- Meçhule açılan bir kapıdır kitap. Meçhule, yani masala, esrara, sonsuza.
- s. 111
- Mütercim, mutlak’ı arayan bir çılgın, “felsefe taşı”nı bulmaya çalışan bir simyagerdir. Bir Sizifos’tur belki, bir haber taşıyıcısı değil.
- s. 118
- Şiir ne bir teşrih masasıdır, ne bir teşhir çarmıhı.
- s. 124
- Polemik zekaların savaşıymış. Zekalar birbiriyle savaşmaz. Kinlerin, peşin hükümlerin, gizli çıkarların savaşı, polemik. Eski bir inancı yok etmek isteyen yeni bir düşüncenin savaşı. Ve her mübariz kendi cephesinde muzaffer.
- s. 127
- Yaşayanları yöneten ölülerdir. Demek ki öldürülmesi gereken ölüler de var.
- s. 128
- Yumuşak kalplilik de olmaz polemikte. Ölüm bir mazeret değildir. Voltaire: “Yaşayanlara saygı borçluyuz az çok.” diyor… “Ölenlere tek borcumuz kalmıştır: Hakikat “
- s. 128
- Gitmek, kaderin hatalarını düzeltmektir.
- s. 135
- Kahramanlık, hatada ısrar etmemektir.
- s. 140
- Asya’nın bütün evlatları içinde Batı’nın ilk benimsediği: Zerdüşt. Buda’yla Konfüçyüs’ün sesi uzun zaman erişmez Avrupa’ya ve Asya’nın hikmetini tek başına Zerdüşt temsil eder. Musevilik Zerdüştlüğün damgasını taşır: Hayırla şer arasındaki ikilik, meleklerle cinlerin savaşı, kıyamet gününe iman… Hep O’nun yadigârı… Hıristiyanlık Zerdüşt olmadan anlaşılmaz.
- s. 145
- Aldatmayan tek sevgili var dünyada: mutlak güzel.
- s. 152
- Her çağ kendi kelimelerini söyletmiş kelimeye; her demagog kendi yalanlarını.
- s. 169
- Batı'dan gelen hiçbir "izm" masum değildir.
- s. 188
- İrfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime.
- s. 173
- İrfan, kemale açılan kapı, amelle taçlanan ilim.
- s. 173
- Kültür, Homo ekonomikus’un kanlı fetihlerini gizlemeye çalışan birer şal.
- s. 173
- Kültür, kaypaklığı, müphemiyeti ve seyyaliyetiyle Avrupa’dır. Tarif edilmeyen, edilemeyen bir kelime.
- s. 173
- Batı’nın düşünce tarihi akılla naklin mücadele tarihi.
- s. 177
- Din, Avrupa için bir afyondur, bütün ideolojiler gibi.
- s. 177
- Yığın hale (şimdiye) hükmeder, büyük adam istikbale (geleceğe).
- s. 206
- Şark Sadi’den Gandi’ye kadar aksi kanaatte: “Yemin ederim ki, dünyanın bütün toprakları bir tek insanın kanını akıtmaya değmez.”
- s. 206
- Şiddeti yok eden şiddet, yalanların en alçakçası değilse vehimlerin en şairanesi. Her kavganın ezelî mazereti: Son kavga olmak.
- s. 207
- Raskolnikov sarsıntı geçiren bir toplumda yapayalnızdır. Dosto gibi.
- Şuuraltı (psikanaliz) her istediğini kolayca elde eden mutlu azınlığın imtiyazı.
- s. 208
- Kendini tanımak, marifetlerin marifeti.
- s. 209
- Rasyonelden irrasyonele itildiğimizin farkıda değiliz... Belki de medeniyet uyuyor ve zaman zaman rüya görüyor.
- s. 212
- Kutuplar arasında ahenk kurulmadıkça insanlık tehlikededir.
- s. 212
- Koestler ya komiser ya Yogi diyor. Gandi zirvelere yükselen üçüncü yolun müjdecisi... Düşmanı dost ederek yok etmek. Küçültmek değil küçülmekten kurtarmak. Tek düşman var aldanan... Savaş bir irşat. Savaş, ışıkla karanlığın diyaloğu. Düşman, gözü bağlı olandır. Savaşın amacı, bu bağları çözmek; kinin, öfkenin, peşin hükmün, küçümseyişin bağlarını, güvensizliğin, inadın bağlarını... Zor hayvana yakışır.
- s. 214
- Voltaire'in kahkahası baykuşun ulumasından farksız, yakın harabelerin rüyasıyla sermest bir baykuşun... Bu çökmeye hazır medeniyet üç sütün üzerinde duruyor; süngü, açlık, fuhuş. Fransa yorgundur, zaferden yorgun, sefahetten yorgun.
- s. 216
- Tarihi yaratan, fertle yığın arasındaki anlaşmazlık.
- s. 217
- Tarihin mimarı: İsyan; kadere, zamana, insana.
- s. 217
- Yaratan'ın elinden çıkarken her şey güzelmiş, kime göre güzel? Evren bir ham madde deposu. Her şeyi biçimlendiren insan; güzel de iyi de insan icadı.
- s. 219
- Mukaddime bulutları dağıtan bir rüzgâr. "Scienza Nuova" teolojinin sisleri arkasında çakan bir şimşek. İbn-i Haldun akıl, Vico seziş. İkisi de zirvededir. Tunuslu filozof bir kartal gibi yükselir bulutlara. İtalyan zirveye tırnakları ile tırmanır.
- s. 230
- Diderot'un delişmen bir kahramanı, ne lüzum var dahiye der, dünyanın başına dert açan hep o. Deha tabiatın en tehlikeli armağanı... Dahinin tabiat üstü bir yardımcısı yok. Tek yardımcısı beyni.
- s. 225-226
- Dahi, münzevi bir yıldız; anasız doğan çocuk, anasız doğan ve zürriyetsiz ölen. Zirveden zirveye akseden şarkı.
- s. 227
- Her Mayıs Balzac'la yeniden doğarım. Dante için Vergilius ne idi bilmiyorum.
- s. 235
- Kronoloji: Aptalların tarihi.
- s. 237
- Dahi hocasını iyi seçendir.
- s. 234
- Din, bir susuzluk, sonsuza karşı duyulan özlem. Bilgi değil, aşk. Aşk öğretilir mi? Dini mektebe sokmak yanlış.
- s. 242
- Hapishane, maskelerin çıkarıldığı yerdir.
- s. 248
- Ulu çamlar fırtınalı diyarlarda yetişir.
- s. 248
- Mahalle kavgaları, tefekkürün zirvelerine ulaşmamalı.
- s.251
- Kelime: Senin yıldızların kelimeler, söyle raksetsinler, alev saçlarıyla sonsuz bahçesinde hayallerinin. Kelime ormanda uyuyan dilber; şair uzaklardan gelen şehzade. Öyle seveceksin ki kelimeleri, sana yetecekler. Yıldızlar Tanrı’ya yetmiş mi? Kelimeler benim sudaki gölgem, okşayamam onları, öpemem. Bir davet olarak güzel kelime ve muhterem. Gönülden gönüle köprü, asırdan asıra merdiven. Kelime kendimi seyrettiğim dere. Kelime sonsuz, kelime adem.
- s. 257
- Havarilerini yaratamayan İsa'nın yeri tımarhanedir, tarih değil.
- s. 274
- Söz, iki sonsuz arasında bir çırpınış.
- s. 279
- İnsanlık daima kötü oyuncaklar peşinde koşan bir çocuk.
- s. 286
- Bana hakikati değil kendini ver. Kendini, yani rüyanı. Olmak istediğin gibi görün, olduğun gibi değil. Zaten nasıl olduğunu biliyor musun? Her yalan bir yaratış.
- s. 288
- Hiçbir zafer umulanı getirmez, hiçbir bozgun mutlak değildir.
- s. 293
- Bilgi, sonu gelmeyecek olan bir fetihtir.
- Hayat herkesin yaşadığı, kimsenin yaşamaktan hoşlanmadığı komedya.
- Güneş ülkeleri aydınlatır, sözler milleti.
Umrandan Uygarlığa
değiştir- İnsan zekası çevresinden tiksindiği için sanata ve felsefeye sığınır.
- Hasta ile sıhhatli adam arasındaki fark şu: hastanın başlıca kaygısı kendi varlığıdır; sıhhatli adam dış dünyayla uğraşır. Fransız düşünçesi sıhhatli bir çevrede gelişmiştir. Bakışları dış dünyaya çevrili,onu tanımak, onu kavramak ister. Fransız felsefesinin uğraştığı problemler: nazari hakikat, epistemoloji, matematik, psikoloji, sosyoloji. Hasta bir çevrede gelişen Alman düşünçesinin temel kaygısı kendi hastalığı ve onun tedavisidir. Almanya'daki bütün felsefe sistemlerinin hareket noktası ahlak problemidir.
- Machiavelli'yi ümitsizliğe düşüren, insanları değişmez sanması, rejimlerin devri olarak birbirini takip ettiğine inanması.
- Tanzimat sonrası Osmanlı irfanının dikkate layık bir tezadı: Avrupa'nın kültür emperyalizmine cihat açan Osmanlı Sadrazamı yazılarını Fransızca kaleme alırmış.
- Gelişen toplumlarda insanı insanla kaynaştıran, yığını millet yapan, inanç birliği. İnananlar kardeştir, diyor İslâmiyet. Kan biyolojik bir mefhum: karanlık, esrarlı, kör. İnsanlaşmak biyolojinin esaretinden kurtulmaktır. Tek insanî değer var: iman. İman ayırmaz birleştirir. İman yani hisle yoğrulan, heyecanla kanatlanan, yaşayan ve yaşatan düşünce.
Diğer
değiştir- Birbirini bütün tedaileriyle karşılayan iki kelimeye ne aynı dilde rastlarsınız ne iki ayrı dilde.
- Kitap, zekayı kibarlaştırır.
- Bu memlekette sağcı solcu, ilerici gerici yoktur, bu memlekette namuslu ve namussuzlar vardır. Siz namuslulardan olun.
- Yalnız seninim. Ve yalnız beni düşündüğün müddetçe aşkımızın ömrü ebedîdir. Büyüyü ancak ihanetin bozar. Manevî ihanetin. Bir an için gözbebeklerinde raksedecek herhangi bir yabancı hayal... O zaman bu rüya bir kabusa döner ve bir uçurumun kıyısında uyanırsın.
- Olimpos dağının çocukları Hira dağının evlatlarını asla kabullenemeyecektir.
- Zulmün olduğu yerde, tarafsızlık namussuzluktur.
- Kıyasıya bir savaştı bu, haç'la hilal'in, batı'yla doğu'nun, imanla inkarın savaşı!
- Şeytan için insan neyse, İngiltere için dünya odur.